Cilt 1 Sayı 1Cilt 1' e ait sayılar bu alt bölümde listelenir.http://hdl.handle.net/11616/47012024-03-29T08:00:57Z2024-03-29T08:00:57ZBugün natürmortÜnay, Senihahttp://hdl.handle.net/11616/47232016-10-08T00:00:13Z2015-01-01T00:00:00ZBugün natürmort
Ünay, Seniha
Bu çalışma, MÖ.7-6 yüzyıllara tarihlenen Pompei kalıntılarındaki freskolarda görülmeye başlayan; daha sonra
MS. 27-395/4.yüzyıla kadar Roma İmparatorluğu’nun yayıldığı bütün yerleşim bölgelerinde yoğun olarak
kullanılan fresco ve mozaiklerde yer alan ve 17. Yüzyıl Hollanda resmiyle birlikte nesnenin merkeze alındığı
bir tür olarak gelişen natürmortu ele almaktadır. Natürmortun biçimsel ve düşünsel anlamda günümüz
sanatında nasıl yer bulduğu ve geleneksel tanımının bugün neleri kapsadığı üzerinde durmayı
amaçlamaktadır.; This study discusses still-life painting which was started to be seen in the frescos of Pompeii ruins belonging
to 7th-6th Centuries B.C. and later in the frescos and mosaics intensely used in all residential areas where
Roman Empire expanded until 27-395/4th century A.C. and finally developed as a style where object is taken
into the center of the pictures in paintings of Holland in 17th century. This study aims to highlight the place and
traditional definition of still-life painting in respect of its stylistic and intellectual aspects in the art at the present
and its scope as of today.
İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi. (2015). Cilt:1, Sayı:1, 71-78 ss.
2015-01-01T00:00:00ZAhmed Adnan Saygun’un op.31 ‘viyolonsel için solo partitası ve eserin 1955 Türkiye’si sanat hayatındaki yeriDoğangün, Denizhttp://hdl.handle.net/11616/47222016-10-08T00:00:12Z2015-01-01T00:00:00ZAhmed Adnan Saygun’un op.31 ‘viyolonsel için solo partitası ve eserin 1955 Türkiye’si sanat hayatındaki yeri
Doğangün, Deniz
Türkiye’de Cumhuriyet dönemi çoksesli müzik tarihinin gelişiminde öncü olan birinci kuşak Türk bestecileri
arasında, eserleri ve akademik çalışmalarıyla çağdaşları arasından en çok analiz edilme şansı bulmuş olan
bestecinin Ahmed Adnan Saygun olduğu görülmektedir. Saygun’un 1955 yılında tamamladığı ve bestecilik
çizgisinin ikinci dönemine yerleşen ‘Solo Viyolonsel için Partita’ adlı yapıtı, bir birinci dönem yapıtı olan
‘Viyolonsel sonatı’ ve son dönemi içindeki ‘Viyolonsel konçertosu’ arasından, en çok icra edileni olmakla
birlikte, günümüze kadar hakkında yazılı bir analitik çalışmanın yapılmadığı belirlenmiştir.
1955 yılı tüm dünyada filozofa, şair ve dram yazarı F.Schiller, ölümünün 150. yıldönümü sebebiyle bir dizi
etkinlikle anılmış ve Türkiye’de, başta İstanbul ve Ankara’daki Fen Edebiyat fakültelerinde gerçekleşen
konferans ve bildirilerle akademik dünyadaki yansımalarını bulmuştur. Sanat hayatında ise, İstanbul Şehir
Tiyatroları başyönetmeni Max Meinecke, Schiller’in ‘Hile ve Sevgi’ adlı oyununu programa almış, Saygun’dan
oyunun başında çalınacak, eşliksiz viyolonsel için bir müzik istemiş ve Schiller’e ithaf edilen bu müzik
yazılmasından kısa bir süre sonra ‘Partita’ adını alarak literatürdeki yerine almıştır.
İlk çalınışın, Ankara Konservatuvarı viyolonsel hocası Martin Bochmann tarafından gerçekleştirildiği bu eser,
hem icracısını, hem de bestecisini ‘Schiller Hatıra Madalyası’na taşımış, ayrıca iki ülke arasındaki diplomatik
bağların üzerinde bir çıkarım sağlamıştır. ‘Hile ve Sevgi’ yazıldığı 1783 görselinde bir dramaturji ile
oynanırken, Saygun yazı dilinde Schiller’in dönemi bir klasizm üslubunun yansımalarını partitasına
aktarmadığı görüşmüş, kritikler bu zıtlığın üzerinde durmuşlardır. Saygun’un çocukluğundan gelen mistizm
ile ilişkisi onu ileriki yaşlarda tasavvuf felsefesine yaklaştırmış, taşıdığı insan sevgisi, yüksek manevi
değerlerle örtüşerek, Schiller’le de bu bağlam üzerinen yakınlık duyarak, partitadaki müzikal oluşumun bu
çerçeveden işlediği belirlenmiştir.
Eser, günümüzde konservatuvar ve lisans/lisansüstü düzeyinde eğitim veren akademik müzik kurumlarında
viyolonsel sınıf müfredatına girebilmiş sayılı Türk bestecisi eserlerinden biri olarak yerini korumuş, bunun
yanında 20. yy. solo viyolonsel yapıtları arasında uluslararası tanınırlığa ulaşmıştır.; Among Turkish Republic’s first generation of composers, Ahmed Adnan Saygun is a prominent one, who’s
work has been broadly analysed and was made the subject of many academical studies. ‘Partita for
Unaccpompanied Cello’ is one of his second period compositions. Compared to his early period Cello
Sonata and his late period Cello Concerto, this Partita has been performed much more frequently, albeit
lacking analitic and written studies.The piece was composed in 1955 as a part of a series of events including lectures and seminars, that were
held in the Arts and Sciences Faculties of the universities in Istanbul and Ankara in commemoration of the
famous philosopher, poet and playwrite Friedrich Schiller’s 150th aniversary of his death, which was
celebrated throughout the World. Max Meinecke, who then was the executive director of Istanbul City
Theatre had put Schiller’s ‘Kabale un Liebe’ (Intrigue and Love) on the theatre’s program. He commitioned
Saygun to write a short solo piece for cello to be performed before the play. Shortly after finishing the final
version of his composition, Saygun titled it ‘Partita’ and dedicated it to the memory of Schiller.
The first public performance of Saygun’s Partita was given by Martin Bochmann who was the cello professor
at Ankara State Conservatory during that time. This performance resulted in Turkey and Germany
streghthening their diplomatic ties, as well as earning both the composer and the performer the Schiller
Commemorative Medal. While Meinecke chose to have a late 18th century style of staging for the play, the
very period ‘Kabale und Liebe’ was written in, Saygun chose not to use elements of classicism in his musical
language. This polarity has often been emphasized by critics.
Saygun’s strong connection with mysticism starting in his childhood moved him toward sufism later in life,
which overlapped with the moral qualities of humanism. It is the playwrite’s humanism, Saygun says, that
made him feel kinship with Schiller and allowed him to find the right musical frame he was looking for, for his
compostions.
Today, Saygun’s Partita is of the few works by a Turkish composer, that has a firm place in Bachelor,
Graduate and Post Graduate curricula for music performance and music education in Turkey. It has
worldwide recognition among 20th century unaccompanied cello works.
İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi. (2015). Cilt:1, Sayı:1, 61-69 ss.
2015-01-01T00:00:00ZKlasik Türk müziğinde saz müziğinin yeri ve önemiKahyaoğlu, Yılmazhttp://hdl.handle.net/11616/47172016-10-08T00:00:20Z2015-01-01T00:00:00ZKlasik Türk müziğinde saz müziğinin yeri ve önemi
Kahyaoğlu, Yılmaz
Bu çalışmada Klasik Türk Müziğinde saz müziğinin yeri ve önemi vurgulanmaya çalışılmıştır. Betimsel bir
modelle ve belgesel tarama yöntemi ile ele alınan bu çalışmadan çıkan sonuçlara göre; ülkemizde sözlü
müziğe daha fazla ağırlık verilmesi sonucu saz müziğimizin ikinci planda kaldığı, bu ilgisizlik nedeni ile
özellikle klasik çağda ve daha sonraki dönemlerde bestelenmiş olan saz eserimizin ya kaybolmuş, ya da
notaya alınamadığından unutulup gitmiş olduğu, klasik dönemdeki gibi eser üretimi çok verimli olan
bestecilerin yetişmiyor olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca saz eserlerine teknik açıdan baktığımızda da; genelde
saz müziğimizin eskiden beri süre gelen bir anlayışla insan sesine göre yazılması, bir sazın sınırlarını
zorlayacak bölümlerin olmaması, terminoloji sorunlarının olması, pek çok çalma tekniklerinin batı müziğinde
olduğu gibi eserlerde belirli müzik sembolleriyle belirtilmemesi gibi sorunlar halen devam etmektedir. Ancak
bu kalıplar dışında saz müziğinin içeriğine ve teknik yapısına uygun eser üreten bestecilerimiz de yok
değildir. Tamburi Cemil Bey, Ferit Alnar ve Reşat Aysu bu bestecilerden öne çıkanlardır. Günümüzde de
Göksel Baktagir, saz müziğimizin yüzünü ağartan çalışmalarla bu alanda öne çıkan en önemli bestecimizdir.; This study is intended to emphasize the place and role of saz music in Classical Turkish Music. The findings
of study conducted with a descriptive model and document-scanning method have indicated that saz music
has come to be of secondary importance in our country as a result of the fact that verbal music has gained
importance and popularity. It has been determined that due to this lack of interest, our saz works composed
especially in the classical age and ensuing periods have either disappeared or got forgotten due to not
having been notated. It also appears that composers who are very capable of producing works as in the
classical age are not trained or reared today. When we consider the saz works from technical perspective,
there appear such problems as that saz music has been written according to the human voice since the old
times, that there are not parts that push the limits of saz, that it has terminological problems, and that a lot of
playing techniques are not indicated with certain musical symbols in the works like in the western music.
However, there are Turkish composers who produce works according to the content and technical structure
of the saz music. Tamburi Cemil Bey, Ferit Alnar and Reşat Aysu are the leading ones of them. Today
Göksel Baktagir is one of our composers who contribute a lot to the saw music with his successful works.
İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi. (2015). Cilt:1, Sayı:1, 57-60 ss.
2015-01-01T00:00:00ZKarakteristik bir değer olan geleneksel Türk evinin oluşumunu belirleyen unsurlar ve bu evlerin genel özellikleriGöğebakan, Yükselhttp://hdl.handle.net/11616/47142016-10-08T00:00:20Z2015-01-01T00:00:00ZKarakteristik bir değer olan geleneksel Türk evinin oluşumunu belirleyen unsurlar ve bu evlerin genel özellikleri
Göğebakan, Yüksel
Toplumun ekonomik ve politik yaşantılarının yapılanması ile içinde taşımış olduğu teknolojik imkanları ve
kültürel/sosyal eğilimlerini yansıtan çevre, toplumların yaşanmışlıkları hakkında önemli ipuçları verirken aynı
zamanda geleceğin kültürel yapılanmasının nasıl olacağı bakımından da önemli göstergeler ortaya
koymaktadır. İçerisine iklim, coğrafya ve topoğrafik oluşumların da dahil edildiği fiziksel çevre ve ona bağlı
olarak şekillenen kültürel çevre, her toplum için ciddi önem taşımaktadır. Bir taraftan Orta Asya’nın coğrafi ve
iklimsel yapısının yanında kültürel dinamiklerine göre şekillenen, diğer taraftan da Anadolu’daki çevresel ve
kültürel unsurları içerisinde barındıran geleneksel Türk evi, dünya konut mimarisi bakımından özgün, zengin,
niteliksel bakımdan yetkin, estetik açıdan ise güzel bir görünüme ve bunların yanında tarihsel bir derinliğe
sahiptir. Uzun bir süreç içerisinde oluşan ve her dönemdeki kültürel değişimleri içerisinde taşıyan ve zengin
maddi kültür unsuru olan geleneksel Türk evi, gelecek nesillere kendi zengin kültürlerini tanıtma bakımından
önemli bir misyona sahiptir. Bu çalışmada karakteristik bir nitelik taşıyan zengin geleneksel Türk evinin
mimari yapılanmasının oluşumunu belirleyen unsurlar ayrıntılı olarak ele alınmış ve aynı zamanda mimari
yapıların fiziksel/işlevsel oluşumları, yapım malzemeleri, peyzaj değerleri, cephe yüzeyleri ile estetiksel
zenginlikleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.; While the environment, reflecting technological opportunities and cultural / social trends with the structure of
economic and political experiences of the community gives important clues about the experiences of the
society, it also reveals an important indicator in terms of how cultural structure will be in the future. The
physical environment including climate, geography and topographic formation and cultural environment
being shaped depending on physical environment have crucial importance for every society. Traditional
Turkish house, on the one hand shaped by Central Asia's geographic and climatic conditions beside its
cultural dynamics and on the other hand integrating environmental and cultural elements in Anatolia, has
unique and rich appearance in terms of the world residential architecture, excellent appearance in terms of
quality and beautiful appearance in terms of aesthetics and as well as a historical depth. Traditional Turkish
house, being formed in a long process and including cultural exchange in each period and being a
component of rich material culture, has an important mission in terms of introducing their own rich culture to
the next generation. In this study, factors that determine the formation of traditional Turkish house having
characteristics value have been discussed in detailed and at the same time physical/functional formations,
construction materials, landscape values, facade surfaces and aesthetic richness of architectural structures
have been tried to put forward.
İnönü Üniversitesi Kültür ve Sanat Dergisi. (2015). Cilt:1, Sayı:1, 41-55 ss.
2015-01-01T00:00:00Z