2013 Cilt 20 Sayı 2
http://hdl.handle.net/11616/2955
Cilt 20' e ait sayılar bu alt bölümde listelenir.2024-03-28T17:13:09ZKardiyovasküler sistemde anjiyotensin ıı tip 2 reseptörü (at2) ve agonistleri
http://hdl.handle.net/11616/2976
Kardiyovasküler sistemde anjiyotensin ıı tip 2 reseptörü (at2) ve agonistleri
Parlakpınar, Hakan; Sağır, Mustafa; Örüm, Mehmet Hamdi
Anjiyotensin II renin anjiyotensin sisteminin etkili bir peptididir. Gelişimsel, fizyolojik ve patolojik süreçler içerisinde hücresel büyümeyi düzenleyen Anjiotensin II’ nin AT1 ve AT2 olmak üzere başlıca iki reseptör alt tipi vardır. Kardiyovasküler hemodinami ve yapının düzenlemesinde Anjiotensin II’ nin önemli bir role sahip olduğu iyi bir şekilde ortaya konulmuştur. Anjiotensin II, kardiyovasküler sistem üzerindeki pek çok etkisini AT1 reseptörü üzerinden gerçekleştirmekte olup, bu özelliği ile kardiyovasküler hastalıklarda yıllardır bir ilaç hedefi olarak kullanılmaktadır. Buna karşılık, AT2 reseptörünün katkısı ise çok fazla bilinmemekte ve sadece akademik bir ilgi alanı olarak kalmaktaydı. İlk non-peptid AT2 reseptör agonisti compound 21’ in sentezlenmesi ile bu durum değişti. Compound 21 kullanılarak yapılan çalışmalar miyokard infarktüsü sonrasında doku koruyucu ve fonksiyonel iyileştirici etkilerini ortaya çıkardı. Daha sonra kardiyovasküler sistemde AT2 reseptör aracılı etkilerin ortaya çıkarılması için çalışmalar yapılmaya devam edildi. Biz bu derlemede peptid (CGP42112A, novokinin) ve non-peptid (compound 21) AT2 reseptör agonistlerinin kardiyovasküler sistem üzerindeki etkilerini tartışacağız.; Angiotensin II is an effector peptide of the renin angiotensin system. Angiotensin II which regulates cellular growth in response to developmental, physiological, and pathological processes has two main receptor subtypes which are the AT1 and AT2 receptor. It is well established that angiotensin II has an important role in regulating cardiovascular hemodynamics and structure. Most of the known effects of angiotensin II in cardiovascular system are attributable to the AT1 receptor, and it has been a drug target in cardiovascular disease for many years. On the other hand, less was known about the AT2 receptor and it remained only an academic interest. This circumstance has changed with the synthesis of a first non-peptide AT2 receptor agonist, compound 21. The studies using compound 21 indicated tissue protective effects and functional improvement after myocardial infarction. Then, the research has continued to reveal AT2 receptor mediated effects in cardiovascular system. Herein, we will discuss the role of the peptide (CGP42112A, novokinin) and the non-peptide (compound 21) AT2 receptor agonists in the cardiovascular system.
[Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, (2013).20 (2)]
2013-01-01T00:00:00ZKlopidogrele bağlı kounis sendromu: nadir bir olgu sunumu
http://hdl.handle.net/11616/2975
Klopidogrele bağlı kounis sendromu: nadir bir olgu sunumu
Ballı, Mehmet; Tekin, Kamuran; Taşolar, Hakan; Çağlayan, Emre; Pekdemir, Hasan
Klopidogrel akut koroner sendromların tedavisinde ve stent trombozundan korunmada standart tedavinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Klopidogrel kullanan hastalarda istenmeyen majör kardiyovasküler olaylar üzerine olumlu etki yanında allerjik reaksiyonlar da görülebilmektedir. Bunların içinde ise anjiyoödem, sistemik inflamatuvar yanıt sendromu gibi hayatı tehdit eden durumlar oldukça nadir görülmektedir. İlaçlara bağlı gelişen alerjik reaksiyonlar alışılmışın dışında bulgu ve belirtilerle ortaya çıkabilmekte ve hatta akut koroner sendromlara neden olabilmektedir. Patogenezinde vazoaktif aminler ve enflamatuvar mediyatörlere bağlı hipersensitivite reaksiyonunun suçlandığı akut koroner sendromlar Kounis sendromu olarak tanımlanır. Vakamızda klopidogrel yükleme dozu sonrasında anjiyoödem ve solunum sıkıntısı ile birlikte sağ koroner arterde vazospazm gelişen 56 yaşında erkek hastayı sunduk.; Clopidogrel forms an important part of standard drug in the treatment of acute coronary syndromes and in the prevention of the stent thrombosis. Allergic reactions may also be seen as well as positive impacts on the major adverse cardiovascular events in patients taking clopidogrel. Among them life-threatening conditions such as angioedema, systemic inflammatory response syndrome has extremely rare seen. Allergic reactions caused by drugs emerge with unusual signs and symptoms and even may lead to acute coronary syndromes. Acute coronary syndromes that the hypersensitivity reactions due to vasoactive amines and inflammatory mediators are considered to be in the pathogenesis is defined as Kounis Syndrome. In our report we presented a 56-year-old male patient who had angioedema and respiratory distress together with vasospasm in the right coronary artery after the loading dose of clopidogrel.
[Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, (2013).20 (2)]
2013-01-01T00:00:00ZSplenogonadal füzyon: olgu sunumu
http://hdl.handle.net/11616/2971
Splenogonadal füzyon: olgu sunumu
Şipal, Sare; Demirci, Elif; Çalık, Muhammet; Gündoğdu, Betül; Turan, Zafer; Gündoğdu, Cemal
Splenogonadal füzyon, dalak ve gonadal yapıların intrauterin dönemde füzyonu ile karekterize nadir görülen konjenital bir anomalidir. İlk kez 1883 yılında Boestrom tarafından tarif edilmiştir. Embriyolojik gelişimin 5-8. haftalarında dalak ve gonadal dokunun birleşmesi ile ortaya çıkar. Bu anomali sıklıkla erkeklerde gözlenir ve hemen daima sol taraftadır. Çoğunlukla skrotal kitle şeklinde kendini gösterir ve nadiren ameliyat öncesi teşhis konulur. Bu tip olgularda ameliyat öncesi teşhis ile invaziv işlemler ve gereksiz orşiektomi önlenebilir.
Splenogonadal füzyon semptom vermediği sürece sağaltım gerekmediğinden özellikle sol taraf skrotal kitlelerin ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır. Sol skrotal kitle ile başvuran, malignite düşünülerek yapılan orşiektomi sonrasında splenogonadal füzyon tanısı konan 33 yaşındaki erkek hasta olgusu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.Splenogonadal füzyon, dalak ve gonadal yapıların intrauterin dönemde füzyonu ile karekterize nadir görülen konjenital bir anomalidir. İlk kez 1883 yılında Boestrom tarafından tarif edilmiştir. Embriyolojik gelişimin 5-8. haftalarında dalak ve gonadal dokunun birleşmesi ile ortaya çıkar. Bu anomali sıklıkla erkeklerde gözlenir ve hemen daima sol taraftadır. Çoğunlukla skrotal kitle şeklinde kendini gösterir ve nadiren ameliyat öncesi teşhis konulur. Bu tip olgularda ameliyat öncesi teşhis ile invaziv işlemler ve gereksiz orşiektomi önlenebilir.
Splenogonadal füzyon semptom vermediği sürece sağaltım gerekmediğinden özellikle sol taraf skrotal kitlelerin ayırıcı tanısında göz önünde bulundurulmalıdır. Sol skrotal kitle ile başvuran, malignite düşünülerek yapılan orşiektomi sonrasında splenogonadal füzyon tanısı konan 33 yaşındaki erkek hasta olgusu nadir görülmesi nedeniyle sunulmuştur.; Splenogonadal fusion is a rare congenital malformation that is characterized by the fusion of spleen and gonadal tissues in intrauterin period. The anomaly was first mentioned by Boestrom in 1883. It manifests itself as a mass consisting of splenic and testicular or ovarian tissue in the fifth to eight weeks of embriyologic development. It is more common in males and in the left side. It is seemed as a scrotal mass and is rarely diagnosed pre-operatively. In this kind of cases, invasive processes and unnecessary orchiectomy are prevented by the preoperative diagnosis. Unless the splenogonadal fusion has symptoms, surgery is unnecessary. So in differential diagnosis of the left side scrotal masses, the anomaly especially has to be remembered. Because of its rarity, we presented a thirty three years old male patient’s case, diagnosed splenogonadal fusion, which has undergone the surgery for suspicious malignancy.
[Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, (2013).20 (2)]
2013-01-01T00:00:00ZPediatrik hastada parotisin mukoepidermoid karsinomu: olgu sunumu
http://hdl.handle.net/11616/2970
Pediatrik hastada parotisin mukoepidermoid karsinomu: olgu sunumu
Şimşek, Gökçe; Şahan, Mehmet; Serin, Ömer; Paker, İrem; Akın, İstemihan
Mukoepidermoid neoplazmlar, tüm pediatrik tükürük bezi tümörlerinin üçte birini oluşturmaktadır ve en sık parotis glandında izlenir. Mukoepidermoid karsinomlar histolojik diferansiasyon derecesine göre düşük, orta ve yüksek dereceli tümörler olarak üçe ayrılırlar. Düşük gradeli tümörler benign gibi davranmalarına rağmen lokal invazyon ve metastaz yapma potansiyelleri vardır. Hastalığın klinik evresi ve tümörün histolojik derecesi prognozu belirleyen ana faktörlerdir. Tedavide fasiyal sinir korunarak total parotidektomi yapılır. Pediatrik yaş grubunda sekonder malignite riski ve mandibula gelişimi açısından primer tedavide radyoterapi tercih edilmez. Bu yazıda sağ parotis glandında düşük gradeli mukoepidermoid karsinom saptanan 9 yaşında erkek hasta sunuldu. Pediatrik tükürük bezi maligniteleri olgu sunumuyla beraber güncel literatür bilgileri eşliğinde tartışıldı.; Mukoepidermoid neoplazmlar, tüm pediatrik tükürük bezi tümörlerinin üçte birini oluşturmaktadır ve en sık parotis glandında izlenir. Mukoepidermoid karsinomlar histolojik diferansiasyon derecesine göre düşük, orta ve yüksek dereceli tümörler olarak üçe ayrılırlar. Düşük gradeli tümörler benign gibi davranmalarına rağmen lokal invazyon ve metastaz yapma potansiyelleri vardır. Hastalığın klinik evresi ve tümörün histolojik derecesi prognozu belirleyen ana faktörlerdir. Tedavide fasiyal sinir korunarak total parotidektomi yapılır. Pediatrik yaş grubunda sekonder malignite riski ve mandibula gelişimi açısından primer tedavide radyoterapi tercih edilmez. Bu yazıda sağ parotis glandında düşük gradeli mukoepidermoid karsinom saptanan 9 yaşında erkek hasta sunuldu. Pediatrik tükürük bezi maligniteleri olgu sunumuyla beraber güncel literatür bilgileri eşliğinde tartışıldı.
[Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, (2013).20 (2)]
2013-01-01T00:00:00Z