2010 Cilt 17 Sayı 4
http://hdl.handle.net/11616/797
Cilt 17' e ait sayılar bu alt bölümde listelenir.2024-03-29T14:04:50ZCiddi Pulmoner Hipertansiyona Neden Olan Dev Sol Atriyal Miksoma. Bir Olgu Sunumu
http://hdl.handle.net/11616/805
Ciddi Pulmoner Hipertansiyona Neden Olan Dev Sol Atriyal Miksoma. Bir Olgu Sunumu
Bostan, Mehmet; Çiçek, Yüksel; Temiz, Ahmet; Aslan, Cemal; Çanga, Aytun
Miksoma en sık görülen primer kardiyak tümör tipidir. Kardiyak miksomaların çoğunluğu tek ve beningdir. Genellikle sol atriyumda oluşur ve interatriyal septumun fossa ovalis civarına bağlanan bir pediküle sahiptir. Miksoma mekanik intrakardiyak tıkanma, emboli veya pozisyonal bozukluklar gibi farklı klinik semptomlarla ilişkilidir, fakat nadiren bizim olgumuzda da olduğu gibi, uzun süre asemptomatik kalabilir. Pulmoner hipertansiyon miksomaya bağlı nadir bir klinik durumdur.
Biz bu yazıda, büyük, sol atriyumu tamamen dolduran, hareketsiz ve pulmoner hipertansiyona neden olan bir miksomayı sunduk.; Myxoma is the most common type of primary cardiac tumors. Majority of cardiac myxomas are solitary and benign. It usually occurs in the left atrium and has a pedicle attached to the interatrial septum around the fossa ovalis. It is associated with different clinical symptoms of mechanical intracardiac obstruction, embolism or positional disturbances but may rarely remain asymptomatic for a long time as in our case. Pulmonary hypertension is a rare clinical condition associated with myxomas.
In this paper, we present a large, immobile, left atrial myxoma filling the whole left atrium and causing pulmonary hypertension.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;17(4):373-4
2010-01-01T00:00:00Zİleri Pektus Karinatumu ve Dev Mediyastinal Nörofibromu Olan Nörofibromatozisde Masif ve Spontan Rekürren Kanama: Olgu Sunumu
http://hdl.handle.net/11616/804
İleri Pektus Karinatumu ve Dev Mediyastinal Nörofibromu Olan Nörofibromatozisde Masif ve Spontan Rekürren Kanama: Olgu Sunumu
Soysal, Ömer; Ziyade, Sedat; Ersöz, Mehmet Sait; Emel, Erhan; İnan, Bekir; Yediyıldız, Şenel; Somay, Adnan; Akdemir, Osman Cemil
Nörofibromatozis, deri, sinir sistemi ve gözü tutan otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. Mediyastinal dev nörofibromu olan nörofibromatozisli bir olgu rezeksiyon esnasında çok kanaması olduğu için sunulmuştur. Olgu: Yirmiyedi yaşında erkek hasta göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Muayenesinde pektus karinatum, skolyoz, ciltte yaygın çiller, kahverengi maküler lezyonlar ve multipl nodüller mevcuttu. Bilateral Lisch nodülleri tespit edildi. Toraks BT’sinde posterior mediyastende, 15x20 cm, vertebraya bası yapan kitle mevcuttu. Ciltteki nodüllerden birinden alınan biyopsi nörofibrom olarak geldi. Bu bulgularla Nörofibromatozis Tip1 tanısı aldı. Torakotomi yapıldı. Tümörden çok ciddi kanama olması nedeniyle tümörün rezeksiyonu hızlı yapıldı. Uygun kanama kontrolü yapılmasına rağmen, postoperatif drenajı oldu ve retorakotomi gerekti. Tümörün yatağından yaygın sızıntı şeklinde kanaması vardı. Hemostatik ajanlar ve kompresyon ile kanama kontrol edildi. Ameliyat esnasında 24 ünite kan kullanıldı. Spesmenin histopatolojik tetkiki atipik nörofibrom olarak geldi. Postoperatif 4. ayda torakotomi hattında, spontane olarak 15x20 cm’lik hematom gelişti ve kendiliğinden rezorbe oldu. Nörofibromatozis hastalarında mediyastinal büyük cesamette nörofibrom gelişebilir. Uygun olgularda rezeksiyon önerilir. Tümörde ve diğer damarlarda vasküler bozukluklar olması nedeniyle nörofibromatozisli hastalarda nörofibromaların rezeksiyonu esnasında masif kanama olabilir.; Neurofibromatosis is a an autosomal dominantly inherited disease manifested in the skin, nervous system and the eyes. A neurofibromatozis patient with a huge mediastinal neurofibroma is presented since a severe bleeding occurred during the resection of the tumor. Case: A 27-year-old man applied with a chest pain. On physical examination pectus carinatum and scoliosis were present, and he had widespread freckles, cafe au lait spots and nodules in the skin. Bilateral Lish nodules were determined. Thoracic CT revealed a 15x20 cm posterior mediastinal mass compressing adjacent vertebra. Biopsy of one of the skin nodule was reported as neurofibroma. The patient was diagnosed as neurofibromayosis type 1 by means of these findings. A thoracotomy was performed. The mediastinal mass was needed to be resected quickly because of a very serious bleeding from the tumor. In spite of a good bleeding control, a serious drainage occurred, and a rethoracotomy was needed. There was a serious oozing from the bed of the resected tumor. The bleeding was controlled with hemostatic agents and compression. We used 24 units of blood. Histopathological examination revealed atypical neurofibroma. A 15x20 cm chest wall hematoma arised over the old thoracotomy incision after four months, and resolved spontaneously. Huge mediastinal neurofibroma may develope in patients with neurofibromatosis. Resection is recommended in approprite patients. Massive hemorrhage may occur during resection of the neurofibromas due to vascular abnormalities from the tumor and the other relevant vessels in patients with neurofibromatosis.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;17(4):369-72
2010-01-01T00:00:00ZHerpetik Ön Üveitlerde Takip ve Tedavi Sonuçlarımız
http://hdl.handle.net/11616/801
Herpetik Ön Üveitlerde Takip ve Tedavi Sonuçlarımız
Dem, Tamer; Tanyıldızı, Rumeysa
Herpetik ön üveitlerin klinik özelliklerini, visual sonuçlarını ve tedavisindeki yaklaşımları değerlendirmek.
Yöntem: 2005-2009 yılları arasında kliniğimizde herpetik ön üveit tanısıyla takip edilen 20 hastanın kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastalara tanı klinik muayene bulgularına göre konuldu.
Bulgular: Çalışma kapsamına alınan 9 (%45) kadın, 11 (%55) erkek hastanın yaş ortalaması 40±16 yıldı. Ortalama takip süresi 20±11 aydı. Tüm hastalarda değişen derecelerde ön kamara reaksiyonu mevcuttu. On (%50) hastada keratik presipitatlar, 12 (%60) hastada korneal tutulum mevcuttu. Bunların 7 (%58,3)’ sinde epitelyal keratit, 5 (%41,6)’ inde korneal skar mevcuttu. Dokuz (%45) hastada segmental iris atrofisi, 6 (%30) hastada posterior sineşi mevcuttu. Takip süresince 2 (%10) hastada göz içi basınç yüksekliği saptandı. Tüm hastalara akut dönemde topikal steroid ve sistemik antiviral tedavi uygulandı. Korneal tutulumu olan 12 (%60) hastaya topikal antiviral tedavi eklendi. On (%50) hastada takip süresince rekürrens gözlendi. Hastalarda görme keskinliği snellen eşeline göre ortalama 1,9 sıra arttı.
Tartışma: Herpetik ön üveitlerin tanısı klinik olarak konulabilir. Doğru tanı ve tedavi yaklaşımı belirgin iyileşme ile birlikte nüks oranlarını azaltabilir, görme prognozu üzerine olan olumsuz etkisi ortadan kaldırılabilir.; To evaluate the clinical findings, visual outcomes and treatment modalities of the patients with herpetic anterior uveitis.
Methods: We retrospectively reviewed of 20 patients medical records who were followed by herpetic anterior uveitis in our clinic between 2005-2009. The diagnosis of herpetic uveitis was proven by the clinical findings.
Results: There were 9 (45%) female and 11(55%) male patients with the mean age of 40±16 years. Mean follow up time was 20±11 months. All of the patients had different levels of anterior chamber inflamation and 10 (50%) patients had keratic presipitate. Twelve (60%) patients had corneal involvment; 7 of them had epitelyal keratitis and 5 of them had corneal scar. Nine (45%) patients had segmental iris atropy, 6 30(%) patients had posterior synechia. Two (10%) patients had intraocular pressure elevation during this period. All patients treated with topical steroid and sistemic anti viral agents. Recurrence was devoloped in 10 (50%) patients during this period. The mean improvment of the visual acuity was 1,9 lines according to the snellen charts.
Conclusion: Diagnosis in anterior herpetic uveitis is dependant on clinical signs. Correct diagnosis and effective treatment may decrease complications and recurrences.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;17(4):355-8
2010-01-01T00:00:00ZSistolik Kan Basıncının Tahmininde Yanlı Regresyon Yöntemlerinin Kullanılması+
http://hdl.handle.net/11616/800
Sistolik Kan Basıncının Tahmininde Yanlı Regresyon Yöntemlerinin Kullanılması+
Pamukçu, Esra; Çolak, Cemil; Çalık, Sinan; Kuzu, Zülfiye
Bu çalışmada, sistolik kan basıncının (SKB) tahmin edilmesinde En Küçük Kareler Regresyonu (LS), Ridge Regresyonu (RR) ve Temel Bileşenler Regresyonu (PCR) yöntemlerine ilişkin sonuçların incelenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma kesitsel ve analitik bir çalışma olup, karşılaştırma amacıyla herhangi bir kontrol grubu oluşturulmamıştır. Yaş, boy, karın çevresi, glikoz, HDL, LDL, üre, kreatinin, potasyum, HGB, HCT ve diastolik kan basıncı açıklayıcı değişkenler olarak ele alınmıştır. Veriler 1 Ekim 2009 ile 22 Aralık 2009 tarihleri arasında Fırat Üniversitesi Tıp Merkezi Kardiyoloji Polikliniğine gelen 128 hastadan elde edilmiştir.
Bulgular: LS, RR ve PCR için belirlilik katsayıları sırasıyla 0.6003, 0.5876 ve 0.5994; hata kareler ortalamaları sırasıyla 13.305, 13.515 ve 13.319 olarak elde edilmiştir. RR yönteminde k Ridge parametresi; çoklu bağlantının giderildiği ve kuramsal beklentilere uygun sonuçlarının elde edilebildiği ilk değer olan 0.02 seçilmiştir.
Sonuç: Diastolik kan basıncı, karın çevresi ve kreatinin değişkenlerinin, sistolik kan basıncının tahmininde kullanılabileceğine, PCR ve RR yöntemleri ile daha tutarlı ve durağan kuramsal beklentilere uygun tahminler elde edildiği sonucuna varıldı. PCR ve RR sonuçları incelendiğinde, PCR’nin RR’ye göre biraz daha iyi tahminler sağladığı belirlendi.; In this study, it is aimed to investigate the results of Least Square Regression (LS), Ridge Regression (RR) and Principal Components Regression (PCR) methods in predicting systolic blood pressure.
Material and Methods: This study is cross-sectional and analytical. It had not been occured a control group for the purpose of comparison. Age, height, abdominal circumference, glucose, HDL, LDL, urea, creatinine, potassium, HGB, HCT and diastolic blood pressure were discussed as explanatory variables. Data were obtained from 128 patients who came to Fırat University Medical Center’s Cardiology Clinic between 1 October 2009 and 28 December 2009.
Results: R-square values for LS, RR and PCR were obtained as 0.6003, 0.5876 and 0.5994, respectively. Mean Square Error (MSE) values were obtained as 13.305, 13.515 and 13.319, respectively. Because multicollinearity was resolved and the results accordance with theoretical expectations was obtained, Ridge parameter k = 0.02 was chosen in the RR method.
Conclusion: It was decided that diastolic blood pressure, abdominal circumference and creatinine variables can be used to predict systolic blood pressure and a more consistent, more stable and accordance with theoretical expectations estimates had been obtained with RR and PCR methods. According to the results of PCR and RR, it was determined that PCR provides better estimates than RR.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 2010;17(4):347-53
2010-01-01T00:00:00Z