Osmanlı Devleti’nin vergi tahsilinde uyguladığı iltizam sisteminde
mültezimlerin vergi tahsilini üstlenebilmeleri güvenilir bir kefil
bulmalarına bağlıydı. Böylece sarraflar, mültezimlere hem kefil olup hem
de onlar adına hazineye taahhütlerde bulunmaya başladılar. Sarraflar aynı
zamanda mültezimlerin peşin ödemelerdeki nakit para ihtiyaçlarını da
karşılıyorlardı. Hazine-sarraf ve mültezim arasındaki hukuki ilişkide en
temel problem ödemelerin aksamasıydı. Bu aksamalar, özellikle
Tanzimat’tan sonra merkezi hazine tarafından alınan çeşitli tedbirler
yoluyla önlenmeye çalışıldı.
In Ottoman Empire, leaseholders' taxing power depended on
finding a reliable guarantor in the tax farming system. Thus money-changers began to vouch for leaseholders and to make commitments for
them to the treasury. Money-changers also fulfiled the needs of
leaseholders in cash in advance. The most fundamental problem in
relationship between treasury, money-changers and leaseholders was a
delay in payments. The central treasury tried to prevent such delays by
means of various measures, particularly after the era of Tanzimat reforms.