Özet:
Postprandial faz yemek alınmasından sonra 3 ile 6 saat içinde en yüksek seviyeye ulaşmakta ve 9 saatte sona ermektedir. Her yemeğin düşük şiddetli ve kısa süreli bir inflamatuar cevaba neden olduğu genel olarak kabul edilen bir olgudur. Şilomikronlar ve şilomikron remnantlarının postprandial plazmada artan major lipoproteinler olduğu düşünülmektedir. Postprandial lipemi, HDL ve LDL kolesterolün de dahil olduğu total kolesterol seviyelerinden bağımsız olan, kardiyovasküler hastalıklar için potansiyel bir risk faktörü olarak gösterilmektedir. Endotelyal disfonksiyon endotelyumda proinflamatuar değişiklerle başlayan, lökosit adhezyonu ve transmigrasyonuyla sonuçlanan reaksiyon serisiyle karekterizedir ki bunlar da aterogenezin erken aşamaları olarak kabul edilmektedir. Son bulgular, postprandial plazmada oluşan triaçilgliserolden zengin lipoproteinlerin vasküler inflamasyonu etkilediğine dikkat çekmektedir. Besinsel lipoproteinlerin endotelyal etkileri, içerdikleri yağ asidi kompozisyonuna bağlıdır. Çalışmalar, besinlerle alınan yağ asitlerinin tipi ile kardiyovasküler hastalıklara yakalanma derecesi arasında kuvvetli bir ilişkinin olduğunu göstermektedir. Öğündeki doymuş yağ asidi yüzdesi ve n-3/n-6 çoklu doymamış yağ asitleri oranı postprandial inflamatuar cevabın büyüklüğünü belirlemektedir. Sirkadiyen saat; günlük aydınlık/karanlık siklus içerisinde uyku, aktivite, beslenme ve metabolizmayı kapsayan pek çok farklı davranışsal ve fizyolojik işlevin koordinasyonunu sağlamaktadır. Biyolojik ritim; besinsel lipidlerin absorpsiyonunu, şilomikronların sentezinde rol alan mikrozomal transfer proteinleri ve apoB 48 proteinlerinin ifade edilmesini, plazma triaçilgliserol ve postprandial remnant lipoproteinlerinin seviyelerini büyük oranda etkilemektedir. Sirkadiyen ritim lipid metabolizmasını çift yönlü olarak regüle etmektedir. Ancak, farklı yağ asitleriyle günün aydınlık/karanlık siklusu etkileşiminin postprandial infalamasyonu nasıl etkilediği hala bilinmemektedir. Dahası günün farklı zamanlarında tüketilen besinsel yağların postprandial inflamasyon belirteçlerini etkileyip etkilemediği açıklığa kavuşturulmayı beklemektedir. Burdan yola çıkarak çalışmada, günün karanlık/aydınlık sikluslarında farklı diyetsel yağların vasküler ve sistemik postprandial inflamasyonunun karşılaştırılması amaçlanmıştır. Kan örneklerinde, inflamatuar cevapta yer alan IL-1,TNF-?, IL-6 ve çözünür adhezyon molekülleri (sVEGF, sE-selektin) ELISA yöntemiyle tayin edilmiştir. Monosit, granülosit, lenfosit seviyeleri ve VCAM1, ICAM-1, L-selektin seviyeleri de bu hücreler üzerinden akım sitometrik analizlerle belirlenmiştir. Ayçiçek yağı ve zeytin yağı uygulamaları hem aktif hem de pasif periyotta serum VEGF ve TNF-? düzeylerini düşürürken, pasif periyotta sE-selektin düzeyini düşürdü. Beklenenin tersine balık yağı uygulaması hem aktif hem de pasif periyotta serum VEGF düzeyini , aktif periyotta ise TNF-? düzeyini düşürdü. Diğer taraftan tereyağı ve balık yağı, zeytin yağı ve ayçiçeği yağına göre daha fazla CD reseptöründe artışa neden oldu. Adheziv karakterdeki CD reseptörleri ise tereyağı verilen ratlarda aktif periyotta artarken, daha belirgin olmakla birlikte balık yağı verilen ratlarda pasif periyotta arttı. Ayçiçek yağı ve zeytin yağının inflamatuar etkilerinin, balık yağı ve tereyağından daha az olduğu tespit edildi. Ayrıca yağların inflamatuar etkilerinin gün içinde farklılık gösterdiği görülmektedir. Ancak bu konuda daha uzun süreli çalışmalara ihtiyaç vardır. Postprandial inflamasyonun, sirkadiyen ritmin periyotları arasında ve yağ tiplerine göre farklılık göstermesi koroner kalp hastalıklarının ve düşük düzeyli inflamasyon kaynaklı hastalıkların engellenmesinde ilave bilgi sunmaktadır.