İnönü Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@İnönü, İnönü Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.




 

Güncel Gönderiler

Öğe
Obezite ilişkili hipertansiyonda inflamasyonun CRP, IL-1, PRO-BNP, Leptin ve Pentraksin -3 ile değerlendirilmesi
(İnönü Üniversitesi, 2022) Karakuş, Gürkan
Obezite ilişkili hipertansiyonda inflamasyonun CRP, IL-1, PRO-BNP, LEPTİN VE PENTRAKSİN -3 ile değerlendirilmesi Amaç: Bu çalışmanın amacı obezite etyolojide rol oynadığını düşündüğümüz inflamasyonun obezite ilişkili hipertansiyonu olan çocuklarda inflamasyonun CRP, IL-1, proBNP, leptin, PTX-3 düzeyleri ile değerlendirilerek, inflamasyonun şiddeti ile hipertansiyonun ağırlığı arasındaki ilişkiyi saptamaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamıza 2021-2022 yılları arasında İnönü üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji, Çocuk Nefroloji ve Çocuk Kardiyoloji kliniklerinde obezite ilişkili hipertansiyon nedeni ile takip edilen 2-17 yaş aralığındaki 30 hasta (20 kız, 10 erkek) ile aynı yaş grubunda yer alan 30 sağlıklı çocuk (22 kız, 8 erkek) dahil edildi. Tüm çocukların temel klinik ve demografik özellikleri; yaşları, cinsiyetleri, antropometrik ölçümleri, kan basınçları, ekokardiyografik değerlendirme sonuçları kaydedildi. Ambulatuvar kan basıncı monitörizasyon tekniği ile 24 saatlik ambulatuvar kan basıncı ölçümleri yapıldı. Ekokardiyografi ile ölçülen sol ventrikül çap, volüm parametreleri ile duvar kalınlıkları parametreleri vücut yüzey alanına (m2) oranlandı. Ekokardiyografik değerlendirme sonrası kontrol grubunda yer alan bireylerden ve hastalardan 2 adet biyokimya tüpüne toplamda 10 cc kan alınarak; IL-1, CRP, Leptin, Pro-BNP ve PTX-3 düzeyleri ölçüldü. İstatistiksel analiz SPSS (Statististical Program in Social Sciences) 22.0 yazılım programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Çalışmamızda hasta ve kontrol grubunda inflamasyon parametreleri karşılaştırıldığında leptin(p:<0,001) ve CRP (p:0,041) düzeyinin hasta grubunda anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir. Hasta ve kontrol grubu ekokardiyografi bulguları karşılaştırıldığında intraventriküler semptum diastolik çapı (IVSd), sol ventrikül diastolik çapı (LVIDd), sol ventrikül serbest duvar diastolik çapı (LVPWd), intraventriküler semptum sistolik çapı (IVSs), sol ventrikül sistolik çapı (LVIDs) ve sol ventrikül serbest duvar sistolik çapının (LVPWs) hasta grubunda istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek olduğunu bulduk. Leptin, sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, boy, kilo ve vücut kütle indeksi, IVSd, LVIDd, LVPWd, IVSs, LVIDs, LVPWs ve LVs mass değerlerinin obez olup antihipertansif tedavi başlanan hastalarda istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek olduğu bulunmuştur. İnflamasyon parametreleri ile kan basıncı bulguları arasındaki korelasyonlara bakıldığında sağlıklı çocuklarda leptin ile sistolik kan basıncı arasında pozitif yönde orta güçte, hasta çocuklarda Pro-BNP ile sistolik kan basıncı arasında negatif yönde orta güçte, leptin ile diyastolik kan basıncı arasında pozitif yönde zayıf korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Obezite ilişkili hipertansiyonda inflamatuar belirteçlerin erken tanıda önemi, hipertansiyonun neden olabileceği morbidite ve mortaliteyi azaltarak, hedef organ hasarını tedavi etmek için yeni terapötik stratejiler geliştirilmesi açısından yol gösterici olabilir. Ancak, inflamasyonun etkilerini ve prognoz üzerine olan etkilerini değerlendirmek için çocuklarda tedavi öncesi ve sonrası inflamasyonun karşılaştırıldığı ileriye dönük çalışmalara ihtiyaç vardır.
Öğe
Hipertansif çocukların yaşam içi kan basıncı izleminde 15 yıllık deneyim
(İnönü Üniversitesi, 2022) Şapcıoğlu, Mustafa
Hipertansif Çocukların Yaşam İçi Kan Basıncı İzleminde 15 Yıllık Deneyim Amaç: YİKBİ yapılan çocukların verilerini retrospektif olarak inceleyeceğimiz bu çalışma ile daha önce bu açıdan değerlendirilmemiş olan bir bölgedeki 3.basamak bir merkezin 15 yıllık YİKBİ verilerinin, endikasyonlarından, uygulanması ve değerlendirilmesine kadar olan tüm aşamaların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nefroloji Bilim Dalında 2005-2020 yılları arasında yatarak ya da ayaktan tedavi edilen, izleminde ve tanı aşamasında YİKBİ yönteminin kullanıldığı hastaların hem klinik verileri hem de YİKBİ sonuçları retrospektif olarak taranarak toplamda 1859 hasta çalışmaya alındı. Yaşam içi kan basıncı izlemi tekniği ile 24 saatlik ambulatuvar kan basıncı ölçümleri yapıldı. Yaş, cinsiyet, boy, kilo, boy ve kilo persentilleri, boy ve kilo SDS'leri, VKİ, VKİ persentilleri, VKİ SDS'leri kaydedildi. Takip formlarında hastalara takılan YİKBİ sonuçlarındaki sistolik KB, diyastolik KB, MAP ve nabız ölçümlerinin 24 saatlik, gündüz ve gece ortalamaları ile bunların persentil ve SDS değerleri kaydedildi. Analizler SPSS (Statistical Package for Social Sciences; SPSS Inc., Chicago, IL) 22 yazılım programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: YİKBİ sonucu hipertansif saptanan hastaların VKİ ortalamaları normotansif saptanan hastalara göre anlamlı şekilde yüksek saptandı. YİKBİ sonucuna göre hastaların %38,6'sında sistolik dipper, %71,4'ünde diyastolik dipper hipertansiyon olduğu görüldü. Özellikle sistolik kan basıncında non-dipper özelliğin daha fazla olduğu saptandı. Normotansif olanların dipper olma oranı hipertansif olanlardan anlamlı şekilde yüksek bulundu. 24 saatlik ve gündüz ölçümlerine göre gece ölçümlerinin daha yeterli olduğu görüldü. Ölçüm ortalaması yeterli olanların yaş ortalaması yeterli olmayanlarınkinden anlamlı şekilde yüksek bulundu. Obez olanların geçersizlik için daha büyük risk taşıdığı sonucuna varıldı. Sonuç: Çalışmanın bölgemizde yapılmış en kapsamlı araştırmalardan biri olması nedeniyle hem Malatya hem de bu coğrafi bölgenin hipertansiyon profilini yansıtmada kıymetli olduğunu düşünmekteyiz.
Öğe
Risk faktörü olmayan asemptomatik çocuklardaki hipertansiyon sıklığı
(İnönü Üniversitesi, 2022) Arslan, Pelin
Risk Faktörü Olmayan Asemptomatik Çocuklardaki Hipertansiyon Sıklığı Amaç: Değişen beslenme alışkanlıkları ve artan ekran bağımlılığına bağlı sedanter yaşam tarzının, çocuklarda hipertansiyon sıklığını arttırmış olabileceğini düşünüyoruz. Bu amaçla, prospektif olarak yapılan 2 yıllık çalışmamızda asemptomatik ve hipertansiyon açısından herhangi bir risk faktörü bulunmayan 3-18 yaş arası çocuklardaki hipertansiyon sıklığı araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Genel Pediyatri polikliniğine başvuran 3-18 yaş arası ve hipertansiyon açısından bilinen risk faktörü olmayan çocuklar dâhil edilerek, 1 Ocak 2021 ile 1 Ocak 2022 yılları arasında ileriye dönük gerçekleştirildi. Olguların yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi (VKİ), kan basıncı persentili, anne-babada hipertansiyon, ailenin diğer fertlerinde hipertansiyon, anne-babada koroner hastalık (KAH), ailenin diğer fertlerinde KAH, anne-babada böbrek hastalığı, ailenin diğer fertlerinde böbrek hastalığı, anne-babada obezite ve ailenin diğer fertlerinde obezite öyküsü kaydedildi. Analizler SPSS (Statistical Package for Social Sciences; SPSS Inc., Chicago, IL) 22 yazılım programı kullanılarak yapıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan 468 çocuğun 48'inde (%10,3) prehipertansiyon, 71'inde (%15,2) evre 1 HT ve 33'ünde (%7,1) evre 2 HT saptandı. Çalışma grubumuzdaki total HT sıklığı %32,5 olarak hesaplandı. Hipertansiyon saptanan grubun yaş ortalaması 9,1±4,1 yıl, saptanmayan grubun ise 9,9±4,2 yıl idi (P₌0,044). Hipertansiyon saptanan grubun VKİ 19,3±5,4 saptanmayan grubun ise 17,6±3,6 idi (P<0,001). Hipertansiyon saptanan grubun %56,6'sında ailede HT öyküsü mevcut iken saptanmayan grubun %46,5'inde mevcuttu (P₌0,048). Babada KAH öyküsü hipertansiyon saptanan gruptan dört hastada (%2,6) mevcut iken saptanmayan gruptan 25 hastada (%7,9) mevcuttu (P₌0,038). Hipertansiyon saptanan grupta 22 olgunun (%14,4) annesinde obezite öyküsü mevcut iken saptanmayan gruptan 19'unda (%6,0) mevcuttu (P₌0,003). Hipertansiyon saptanan grupta VKİ, ailede HT, babada koroner arter hastalığı ve annede obezite öyküsü saptanmayan gruba göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptandı. Spearman korelasyon testinde vücut kitle indeksi ile HT saptanması arasında pozitif korelasyon saptandı (r: 0,468 P<0,001). Binary çoklu regresyon analizinde (Backward LR model) vücut kitle indeksi (OR 1,154; P<0,001), ailede HT öyküsü (OR 1,543, P₌0,040), babada koroner arter hastalık öyküsü (OR 0,282, P₌0,026) ve annede obezite varlığı (OR 2,238, P₌0,022) çocuklarda hipertansiyon saptanmasında birer bağımsız risk faktörü olarak saptandı. Bu sonuçlara göre yüksek vücut kitle indeksi HT saptanma riskini 1,154 kat, ailede HT öyküsü olması 1,543 kat, babada koroner arter hastalık öyküsü 0,282 kat ve annede obezite varlığı 2,238 kat arttırmaktadır. Sonuç: Çalışmamızda HT sıklığının daha önce yapılan çalışmalara göre daha yüksek olduğu gözlendi. Bu sonucun pre-hipertansiyon ve evre 1 HT olarak sınıflandırılan olguların da çalışmamıza dâhil edilmesinden kaynaklandığınıdüşünüyoruz. Çalışmaya obez çocuklar alınmadığı halde VKİ artışıyla HT saptanma sıklığının korele olduğu, ailede HT, babada koroner arter hastalığı ve annede obezite öyküsünün çocuklarda HT görülmesinde bağımsız birer belirteç olduğu saptandı. Çocuklarda hipertansiyon sıklığındaki artış göz önüne alınarak 3-18 yaş arası risk faktörü olmayan tüm hastaların fizik muayene sırasında kan basınçlarının da mutlaka ölçülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Öğe
Kuaförlerde alerjik hastalıkların sıklığı ve ilişkili risk faktörleri
(İnönü Üniversitesi, 2022) Bayram, Hanım
Kuaför ya da berberlerde; saçlarda şampuanlama, kesme, renklendirme, şekillendirme, saç uzatma gibi saç bakım hizmetleri; yüz ve uzuv epilasyonu, makyaj uygulaması, tırnak ve cilt bakım hizmetleri gibi işlemler sırasında kullanılan ürünlere maruziyet sonrası çeşitli mesleki hastalıklar oluşmaktadır. Astım, solunum semptomları ve deri hastalıkları sık görülen mesleki hastalıklar arasında bulunmaktadır. Özellikle saç ağartıcıların içinde bulunan persülfatların solunumsal maruziyeti solunum yollarında irritan etki yaratarak astıma, cilt maruziyeti ise kontakt dermatit, lokalize kontakt ürtiker ve jeneralize ürtiker gibi hem gecikmiş tipte hem de ani cilt reaksiyonlarına da neden olmaktadır. Bu nedenle çalışmamızda kuaförlerde ve berberlerde alerjik hastalık sıklığı ve ilişkili risk faktörlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Çalışma 01.01.2021-01.01.2022 tarihleri arasında Malatya'daki 196 bayan ve erkek kuaförünün katılımıyla yapılmıştır. Malatya'daki erkek ve bayan kuaförlerinin alerjik hastalık sıklığının ve ilişkili risk faktörlerinin araştırılması amacı ile bir anket formu oluşturulup, Malatya'daki kuaförlerle yüz yüze görüşme yapılarak verilerin toplandığı kesitsel prospektif bir çalışmadır. Analizler SPSS (Statistical Package for Social Sciences; SPSS Inc., Chicago, IL) 22 paket programında değerlendirilmiştir. p<0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya 73'ü (%37,2) kadın ve 123'ü (%62,8) erkek olmak üzere toplam 196 katılımcı dahil edilmiştir. Katılımcıların 77'si (%39,3) 10 yıldan az, 65'i (%33,2) 10-20 yıl ve 54'ü (%27,6) 20 yıldan fazla süredir meslekte çalışmaktadır. Katılımcıların 55'inin (%28,1) ailesinde atopi öyküsü görülmüş, ailelerinde en sık görülen hastalık astım (%17,3) olarak saptanmıştır. Katılımcıların %16,8'inde alerjinin meslekle ilişkili olduğu görülmüştür. Ek kronik hastalığı olanlarda astım görülme oranı (%36,4) olmayanların oranından (%9,7) istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p<0,05). Ailede atopi öyküsü olanlarda astım görülme oranı olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (p<0,05). Göz alerjisi ve ilaç alerjisi olan çalışanlarda astım görülme oranı olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede fazladır (p<0,05). Alerjinin meslekle ilişkisi olan çalışanlarda astım görülme oranı olmayanlardan anlamlı şekilde yüksek belirlenmiştir (p<0,05). Solunum ve deri yolu ile temas edilen alerjen maddelerin istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla astıma neden olduğu saptanmıştır (p<0,05). Ailedeki atopi öyküsünün astım riskini 12,1 (OR) kat, göz alerjisinin 3,3 kat, egzamanın 3,1 kat, ilaç alerjisinin 5,6 kat, kuaförlük mesleğinin 8,7 kat, solunum yolu ile temas edilen alerjenlerin 8,3 kat, hem solunum hem deri yolu ile temas edilen alerjenlerin 7,8 kat, şampuanların 4 kat ve persülfat tuzlarının 2,7 kat artırdığı saptanmıştır. Sonuç: Atopi ve mesleksel maruziyet kuaför ve berberlerde astım riskini artıran başlıca faktörlerdir. Ailede atopi ve alerjik hastalık öyküsünün bulunması ile kişide farklı alerjik hastalıkların bulunması alerjik hastalık gelişim riskini artırmaktadır. Solunum ve deri yolu ile temas edilen alerjenler astım için daha büyük risk oluşturmaktadır. Şampuanlar ve persülfat tuzları, mesleksel astım gelişim riskini artıran başlıca kimyasal maddelerdir.
Öğe
Berrak hücreli renal hücreli karsinom hastalarında BAP1, PBRM1, SETD2 mutasyonlarının varlığının araştırılması ve immünohistokimyasal olarak korelasyonunun değerlendirilmesi
(İnönü Üniversitesi, 2022) Eren, Şeyma
Hastaları doğru tedaviye yönlendirmek için tümör örneklerinin moleküler testi giderek önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı klinikopatolojik, histomorfolojik özellikler ile BAP1, PBRM1 ve SETD2 genlerindeki mutasyonların etkilerini ve bunların immünohistokimya ile korelasyonunu incelemek ve berrak hücreli renal hücreli karsinom hastalarının tedavisine, prognozuna ve yönetimine rehberlik etmesini araştırmaktır. Materyal ve Metod: Çalışmaya 2015-2021 yılları arasında nefrektomi uygulanmış, İnönü üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Tıbbi Patoloji laboratuvarında değerlendirilmiş 80 adet ccRCC olgusu alınmıştır. Bu olgular BAP-1, PBRM-1, SETD-2 immünohistokimyasal boyanmaları ile değerlendirilmiştir. 12 olgu ise tüm ekzom dizileme yöntemiyle moleküler olarak mutasyonlar açısından araştırılmıştır. Bulgular: 80 olgunun %41'inde PBRM-1, %17,5'inde BAP-1, %47,5'inde SETD-2 ile immünohistokimyasal olarak boyanma kaybı bulundu. PBRM-1 ve BAP-1 ile cinsiyet, yaş, tümör lokalizasyonu, tümör boyutu, evre, grade, metastaz, arasında ilişki saptanmadı. BAP-1 negatifliği kötü genel sağkalım ile ilişkili bulundu. SETD-2 negatifliği ile ileri evre ve tümör boyutu arasında korelasyon saptandı. PBRM-1 ve BAP-1 negatifliğinin birlikteliği anlamlı bulundu; PBRM1/SETD2, BAP1/SETD2 birlikteliği istatistiksel olarak anlamlı değildi. Ekzom sekanslama işlemi ile 12 olgunun hiçbirinde VHL, PBRM-1, BAP-1, SETD-2 için anlamlı mutasyon saptanmadı. 7 olguda ARSD, 9 olguda SLC25A5 geninde SNP mutasyonlar saptanmıştır. Sonuç: BAP-1 ve PBRM-1 ile immünohistokimyasal olarak boyanma oranları literatür ile benzer oranda saptanırken, SETD-2 ile oran literatüre göre daha yüksek oranda saptandı. Ekzom sekanslama ile 12 olgunun hiçbirinde her 3 gene ait anlamlı mutasyon saptanmazken ARSD ve SLC25A5 genlerinde yüksek oranda mutasyonlar izlenmiştir. Bu genlerle ilgili çalışmalar RCC'nin hem moleküler makanizmasını hem de olası hedefe yönelik tedavileri yönlendirmeye katkı sunacaktır.