İnönü Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi

DSpace@İnönü, İnönü Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.




 

Güncel Gönderiler

Öğe
Supin perkütan nefrolitotomi ile prone perkütan nefrolitotomi sonuçlarının karşılaştırılması
(İnönü Üniversitesi, 2024) Doğan, Gökhan; Topçu,? İbrahim
Amaç: Bu çalışma perkütan nefrolitotomi yapılmış hastaların demografik verilerini, geçmiş tıbbı öykülerini, preop ve postop kan değerlerini, taş özelliklerini, komplikasyonları, hospitalizasyon sürelerini ve cerrahi etkinliği operasyon pozisyonuna göre karşılaştırmayı amaçlamıştır. Materyal ve Method: Bu çalışmaya 2020-2023 yılları arasında İnönü üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Üroloji kliniğimizde perkutan nefrolitotomi (PNL) operasyonu yapılan 200 hasta dahil edilmiştir. Supin ve prone pozisyon olmak üzere hastalar operasyonun gerçekleştirildiği hasta pozisyonuna göre iki gruba ayrılmıştır. Her iki gruba 100'er hasta dahil edilmiştir. Gruplar arası yaş, cinsiyet, cerrahi öykü, ek komorbiditeler, renal anomaliler, taş yüzey alanları,taş lokasyonu,ASA skoru,preop DJ stent uygulaması,nefrostomi uygulanması, hemoglobin, lökosit, trombosit,kreatinin, komplikasyon gelişimi, vaka süresi,skopi süresi,nefroskop boyutu,eritrosit süspansiyon ihtiyacı,postop ateş varlığı,rezidü taş varlığı,ek cerrahi girişim ihtiyacı,böbrek taraf bilgisi,pozisyon bilgisi,sheat boyutu, Guy's Stone Skorlaması, Houns-Field Üniti, PNL çeşidi, puncture bölgesi, hospitalizsyon süresi parametrelerindeki farklılıklar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamıza pre-operatif ve post-operatif takip ve tedavileri kliniğimizde düzenlenen hastalar dahil edilmiştir. Postoperatif dönemde kontrole gelmeyen hastalar ile tüm verilerine ulaşılamayan hastalar çalışmadan çıkarılmıştır. Bulgular: Gruplar arası demografik veriler karşılaştırıldığında yaş, cinsiyet, ek hastalıklar, ASA skorları ve renal anomali varlığı parametrelerinde istatiksel farklılık izlenmemiştir(p>0,05). Geçirilmiş cerrahi öyküsü anlamlı farklıdır(p<0,05). Prone PNL hastalarında daha önce cerrahi girişim yapılmış hasta oranı daha fazla tespit edilmiştir. Gruplar arası pre-operatif taş özellikleri karşılaştırmasında taşların sahip olduğu Houns-Field Ünite açısından gruplar arası anlamlı farklılık izlenmemiştir (p>0,05). Taş lokalizasyonu, taş yüzey alanı parametreleri ise anlamlı farklılık içermektedir (p<0,05). Guy Stone Score (GSS) sınıflamasına göre anlamlı fark tespit edilmiştir. Gruplar arası intra-operatif ve post-operatif parametrelerdeki farklılıkların karşılaştırmasında; kullanılan sheat, puncture bölgesi, taş lokalizasyonu, post-op nefrostomi parametrelerinde anlamlı farklılık görülmüştür(p<0,05). Operasyon öncesinde hastalara DJ stent uygulanması ve operasyon sonunda DJ stent kullanımı oranlarında anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). Gruplar arası preop kreatinin, lökosit, trombosit değerlerinin postop değerleriyle karşılaştırıldığında benzer değişimler görülüp anlamlı fark izlenmemiştir (p>0,05). Operasyon sonrası hemoglobin düşüş oranını farkı ise anlamlı tespit edilmiştir (p<0,05). Gruplar arası postop komplikasyon gelişimi, operasyon sonrasında rezidü taş varlığı, hemoglobin düşüşüne bağlı kan desteği ihtiyacı, vakada kullanılan skopi süresi değerlerinde anlamlı fark izlenmemiştir (p>0,05). Operasyon süresi ve hospitalizasyon süresi parametrelerinde ise supin PNL lehine anlamlı fark izlenmiştir (p<0,05). Lojistik regresyon modelinde anlamlı çıkan parametreler ise hastaların daha önce geçirilmiş PNL öyküsü varlığı, alt polden puncture sayısı, taşın orta pol lokalizasyonlu olması ve postop nefrostomi uygulanması olarak bulunmuştur. Sonuç: Perkütan nefrolitotomi ameliyatı hem prone hem de supin pozisyonda güvenle tercih edilebilecek bir taş cerrahisidir. Cerrahın tecrübesi pozisyon tercihi için çok önemli ve yönlendiricidir. Üst pol ve orta pol taşı olan hastalarda prone pozisyon taşlara ulaşım ve taşsızlık sağlama açısından daha fazla öne çıkmaktadır. Hospitalizasyon ve operasyon sürelerinde ise supin perkütan nefrolitotomi daha avantajlı görünmektedir. Supin pozisyonun eş zamanlı olarak endoskopik girişime de olanak vermesi (ECIRS) bu durum için çok etkili görünmektedir. Her iki yöntem için de komplikasyon oranları ve rezidü taş görülme sıklığı benzer tespit edilmiş olup cerrahi başarı ve güvenilirlik açısından birbirlerine üstünlükleri görülmemiştir. Kardiyak ve pulmoner hastalıkların nüfus içinde artması nedeniyle supin perkütan nefrolitotominin ilerleyen yıllarda kliniğimizde olduğu gibi tüm dünyada daha da öne çıkan ve tercih edilen bir cerrahi prosedür olacağını düşünmekteyiz. Anahtar kelimeler: supine perkütan nefrolitotomi, prone perkütan nefrolitotomi, taşsızlık oranı
Öğe
Kontrastsız manyetik rezonans görüntüleme ile yapay zeka modelleri kullanılarak multipl skleroz hastalarında beyindeki aktif plakların tanımlanması
(İnönü Üniversitesi, 2024) Ülker, Emrah; Erbay, Mehmet Fatih
Kontrastsız Manyetik Rezonans Görüntüleme ile Yapay Zeka Modelleri Kullanılarak Multipl Skleroz Hastalarında Beyindeki Aktif Plakların Tanımlanması Amaç: Yapay zeka makine öğreniminin, beyindeki aktif MS plaklarını, MRG'deki FLAIR görüntülerde kontrast madde verilmeden tanımlayabilme başarısını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Ocak 2017 ile Aralık 2023 tarihleri arasında MS tanısı ile kontrast öncesi ve sonrası beyin MRG çekimi yapılan yaşları 18 ile 65 arasında değişen 422 hastanın görüntüleri retrospektif olarak değerlendirildi. Hastalar, MRG incelemelerinde aktif plak (789 sayıda) ve inaktif plak (693 sayıda) bulunanlar olarak iki gruba ayrıldı. Görüntüler, yeniden boyutlandırılarak dizilere dönüştürüldü. Oluşturulan veri setinin rastgele olarak %80'i eğitim, %20'si ise test için kullanıldı. ResNet50, InceptionV3, Xception, MobileNet, MobileNetV2, VGG16, VGG19, DenseNet121, DenseNet169, DenseNet201 ve NASNetMobile transfer öğrenme modelleri; optimizasyon algoritmaları olan SGD, Adam, RMSprop ve Nadam; aktivasyon fonksiyonu olan relu ve swish hiperparemetreleri 88 farklı model oluşturularak iteratif bir şekilde kullanıldı. Bulgular: MobileNet ile Adam optimizasyon algoritması ve relu aktivasyon fonksiyonu kullanılarak oluşturulmuş yapay zekâ modeli aktif ve inaktif plak sınıflamasında %74,4 doğruluk oranı ile en başarılı sonucu verdi. Sonuç: Yapay zekâ makine öğrenimi, bir konvansiyonel MRG sekansı olan kontrastsız FLAIR sekansı ile kontrastlandığı bilinen aktif plakları orta-yüksek doğruluk oranında tahmin edebilmiştir. Bu sonuç; klinik uygulamalarda kullanım açısından yeterli olmamakla birlikte kontrast madde kullanımından kaçınan bir tanı protokolü için ümit vericidir. Anahtar Kelimeler: Yapay zekâ, makine öğrenmesi, multipl skleroz.
Öğe
Artroskopik bankart onarımı yapılan hastalarda klinik ve fonksiyonel sonuçları etkileyen prognostik faktörlerin araştırılması
(İnönü Üniversitesi, 2024) Çoban, İdris; Ertem, Kadir
Giriş ve Amaç: Glenohumeral eklem, stabilitesinin kemikten ziyade yumuşak dokular tarafından sağlandığı top-soket tipi bir eklemdir. Bu durum eklem açıklığı en fazla olan eklem olmasını sağlarken aynı zamanda eklem çıkıklarının da en sık görüldüğü eklem olmasına sebep olmaktadır. Bu çalışmada tekrarlayan omuz çıkığı nedeniyle bankart lezyonu olup artroskopik onarım yapılan hastaların klinik ve fonksiyonel sonuçlarının etkileyen prognostik faktörleri değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem: İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 1 ocak 2012 ile 1 ocak 2023 tarihleri arasında artroskopik bankart onarımı yapılan çalışma kriterlerimize uyan 80 hasta kontrole çağrıldı. Direk grafi çekilip omuzun güncel durumu değerlendirildi. Hastaların eklem hareket açıklığı, korkutma testi ve genel omuz muayenesine bakıldı. Hastaların güncel rowe, constant, wosı, vas ve qdash skorlarına bakıldı. Hastaların mesleği, varsa yaptığı sporu, cerrahi sonrası tekrar çıkık olup olmadığı, çıkık olmuşsa cerrahiden ne kadar süre sonra olduğu, cerrahi sonrası işe dönüş zamanı, cerrahi öncesi çıkık sayısı, ilk çıkık yaşı, çıkığın baskın kullandığı ekstremitede mi diğerinde mi olduğu sorgulanıp kayıt altına alındı. Bu hastaların arşivdeki dosyaları, ameliyat videoları ve ameliyat notları incelenerek ameliyat öncesi omuz skorları, ameliyat öncesi BT'de hill-sachs boyutu, glenoid defekt oranı, lezyonun off-track olup olmadığı, kullanılan ankor sayısı, ameliyat öncesi eklem hareket açıklığı, hastaların ameliyat olduğu yaşı ve ameliyat öncesi skorları bakıldı. Bu parametrelerin istatistiksel analizi yapıldı. Bulgular: Çalışmamıza 80 anterior instabilitesi olan hasta dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 32.4(min:20-max:57) idi. Hastaların 68(%82) tanesi erkek, 12(%18) tanesi bayandı. Hastaların 55 tanesinde dominant tarafı çıkarken 25 tanesinde dominant olmayan tarafında çıkık gelişmişti. Hastaların ameliyat olduğu yaş ortalaması 26.7(17-49) idi. Hastalarda ortalama olarak ilk çıkık ile cerrahi arasında 50(9-216) ay geçmişti. Hastaların ortalama takip süresi 66(12-132) ay olarak hesaplandı. Hastalarda ortalama olarak 2.6(2-4) adet düğümsüz ankor kullanılmıştı. Hastaların söyledikleri cerrahi öncesi çıkık sayılarının ortalaması 22(1-100) olarak hesaplandı. Hastaların 19 tanesinde tekrar çıkık gelişmişti. Bu hastalarda ortalama olarak 7(3-24) ay sonra tekrar çıkık gelişmişti. Hastaların ilk çıkık yaşları ortalaması 23.3(14-48) olarak hesaplandı. Hastalar cerrahi sonrası ortalama olarak 6.4(3-24) ay sonra işlerine dönmüşlerdi. Sonuç: Bu çalışmada hastaları değerlendirmek için baktığımız bütün fonksiyonel skorların preop ortalamaları ve postop ortalamaları arasındaki fark anlamlıydı. Bundan dolayı tekrarlayan omuz çıkığı sonrası bankart lezyonu olan hastalarda artroskopik bankart onarımı klinik sonuçları yüz güldürücü ve komplikasyon oranı düşük olan bir tedavi yöntemi olduğu söylenebilir. Bu çalışmada tekrar çıkığı olan ve olmayan hastaları karşılaştırdığımızda iki grup arasındaki bütün fonksiyonel skorların ortalamaları arasındaki fark anlamlıydı. Cerrahi sonrası tekrar çıkığı olan hastalarda takip süresi daha uzun, cerrahi öncesi çıkık sayısı daha fazla ve cerrahi öncesi BT'deki glenoid defekt miktarı daha fazlaydı ve bu değişkenler istatistiksel olarak anlamlıydı.
Öğe
Merkezimizde renal transplantasyon hastalarda idrar yolu enfeksiyonunun böbrek sağkalımı üzerine etkisi
(İnönü Üniversitesi, 2024) Ağan, Musa Mert; Ulutaş, Özkan
Çalışmamız, Ocak 2010'dan Aralık 2023'e kadar gerçekleştirilen nakilleri kapsayan, merkezimizdeki 345 renal transplantasyon alıcısından elde edilen titizlikle derlenmiş bir veri setini kullanmıştır. Bu çalışma renal transplantasyon alıcılarında glomerüler filtrasyon hızı (GFR) değişikliklerini etkileyen faktörleri kapsamlı bir şekilde analiz etmekte ve özellikle idrar yolu enfeksiyonlarının (İYE) etkisine odaklanmaktadır. Bulgular, İYE'lerin, yaşın, cinsiyetin, vücut kitle indeksinin (BMI) ve immünosüpresif rejimlerin GFR sonuçlarını belirlemede önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Çalışma, İYE'lerin GFR'de önemli bir düşüşle ilişkili olduğunu doğrulamakta ve özellikle bu enfeksiyonlara karşı daha savunmasız olan yaşlı alıcılarda dikkatli izleme ve proaktif yönetimin gerekliliğini vurgulamaktadır. Yaş, GFR düşüşünün önemli bir belirleyicisi olarak tanımlanmış olup, yaşlı hastaların böbrek fonksiyonundaki yaşa bağlı fizyolojik değişiklikler nedeniyle daha yüksek greft disfonksiyonu riski taşıdığı belirtilmektedir. Cinsiyet farklılıkları da gözlemlenmiş olup, erkeklerde kadınlara kıyasla daha belirgin bir GFR düşüşü yaşandığı görülmüştür. Bu durum, kadınlarda östrojenin koruyucu etkileri gibi biyolojik farklılıklara bağlanabilir. Ayrıca, BMI'nin önemli bir öngörücü olarak ortaya çıkması, yüksek BMI'nin GFR'deki daha büyük düşüşlerle ilişkilendirilmesiyle obezitenin böbrek sonuçları üzerindeki olumsuz etkisini vurgulamaktadır. Çalışma, ayrıca, kişiselleştirilmiş immünosüpresif tedavinin önemini vurgulamakta ve takrolimus bazlı rejimlerin siklosporin bazlı rejimlere göre daha iyi GFR sonuçları sağladığını göstermektedir. Bu bulgular, renal transplantasyon alıcılarında uzun vadeli böbrek sonuçlarını optimize etmek için kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının ve risk altındaki popülasyonların dikkatli izlenmesinin önemini ortaya koymaktadır. Anahtar kelimeler: Renal transplantasyon, İdrar yolu enfeksiyonu
Öğe
Akut hepatitli hastaların klinik ve etiyolojik verilerinin incelenmesi
(İnönü Üniversitesi, 2024) Polat, Yakup; Yıldırım, Oğuzhan
Amaç: Akut hepatit, viral enfeksiyonlar, toksik maddeler, alkol tüketimi, otoimmün sebepler ve karaciğerin iskemisi gibi bir çok nedenden dolayı karaciğer parankiminde oluşan akut inflamasyon veya karaciğer fonksiyon testlerinin artmasıyla birlikte hepatositlerde hasar ile karakterizedir. Genellikle asemptomatik veya hafif semptomlar ile karşımıza çıksa da akut karaciğer yetmezliği ve ölüm gibi çok daha ciddi tablolara neden olabilmektedir. Biz de bu çalışmamız ile hastaların etiyolojik nedenleri, laboratuvar değerleri ve uygulanan tedavilerin mortalite üzerine etkilerini inceleyerek, klinik seyir hakkında verilerin toplanmasını amaçladık. Materyal Metod: Çalışmamız tek merkezli, retrospektif bir klinik çalışmadır. Çalışmaya Ocak 2012-Haziran 2022 yılları arasındaki akut hepatit tanısı alan 370 hasta dahil edildi. Vakaların yaş, cinsiyet, etiyoloji, laboratuar verileri, karaciğer biyopsisi yapılıp yapılmaması, hastanın takip türü (ayaktan, hospitalize), akut karaciğer yetmezliği gelişip-gelişmemesi, hastalığın kronikleşip-kronikleşmemesi, hastalara uygulanan tedaviler ( plazmaferez, karaciğer transplantasyonu) ile tedavi sonunda hastalarda son durum (sağ kalım, exitus) parametrelerine ait verileri toplandı. Bulgular: Çalışmamız 370 hasta ile sonuçlandırıldı. Hastaların yaş ortalamasının yükselmesi mortalite üzerine anlamlı bulundu (p<0,001). İskemik hepatit etiyolojisine sahip hastalarda ve fulminan hepatit gelişen vakalarda mortalite oranları anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur. Laboratuar değerlerinden AST, LDH ve INR yüksekliğinin mortalite üzerine anlamlı olduğu tespit edilmiş olup, bu parametrelerin hesaplanan cut-off değerleriyle mortalite üzerine iyi bir belirleyici oldukları görülmüştür. Sonuç: Çalışmamız sonucunda; tanı anındaki yaş, etiyoloji ve bazı laboratuar değerlerindeki yükseklikler mortalite üzerine anlamlı sonuçlar göstermiştir. Akut hepatitler, ülkemiz ve dünya için önemli bir sağlık sorunudur. Akut hepatit hastalarına ne kadar erken tanı koyulup takip altına alınırsa morbidite ve mortalitede o kadar azalma sağlanabilir. Daha anlamlı sonuçlar ve literatür katkısı için çok merkezli yüksek hasta sayılı çalışmalar yapılması gerekmektedir Anahtar Kelimeler: Akut hepatit, Akut karaciğer yetmezliği