İnönü Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@İnönü, İnönü Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.
Güncel Gönderiler
At nalı böbrekte perkütan nefrolitotomi başarısını etkileyen faktörler
(İnönü Üniversitesi, 2023) Kaya, Muhammed Alı?; Çelı?k, Hüseyı?n
Amaç: Perkütan nefrolitotomi yapılan at nalı böbrek hastalarında, cerrahi taşsızlık oranının etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve metot: 2009-2023 yılları arasında İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp merkezinde kliniğimize başvuran 188 at nalı böbrek hastası tespit edilmiştir. Bu hastaların 19'una 24 ünit perkütan nefrolitotomi operasyonu gerçekleştirilmiştir. Her cerrahi ünit birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmiştir. Hastalar post-op rezidu taş izlenen 9 ünit Grup A, post-op rezidu taş izlenmeyen 15 ünit Grup B olarak ikiye ayırılmıştır. Gruplar arası; yaş, cinsiyet, cerrahi öykü, ek komorbiditeler, renal anomaliler, taş alanları, taş sayısı, taş lokasyonu, Guy's Stone skorlaması, Houns-field üniti, PNL çeşidi ve puncture bölgesi, taş cilt mesafesi, hospitalizsyon süresi farklılıklar retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamıza yetişkin ve pediatrik yaş gurubundan at nalı böbreğe sahip olup perkütan nefrolitotomi yapılan pre-operatif ve post-operatif takip ve tedavileri kliniğimizde düzenlenen hastalar dahil edilmiştir. Bulgular: Grup A'da 9 ünit, Grup B' 15 ünit karşılaştırılmıştır. Gruplar arası demografik veri karşılaştırmasında; yaş, cinsiyet, ek hastalıklar ve renal anomaliler arasında istatiksel farklılık izlenmemiştir(p>0,05). Gruplar arası geçirilmiş cerrahi öykü istatiksel olarak anlamlı izlenmiştir(p<0,05). Gruplar arası pre-operatif taş özellikleri karşılaştırmasında; taş sayısı, taş lokasyonu, Guy'stone skorlaması, ve taşın Houns-field ünite açısından gruplar arası anlamlı farklılık izlenmemiştir(p>0,05). Gruplar arası taş alanı farklılığı istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur(p<0,05). Gruplar arası intra-operatif ve post-operatif farklılıkların karşılaştırmasında; PNL çeşidi ve puncture bölgesi, taş cilt mesafesi, post-op nefrostomi, kompolikasyon ve hospitalizasyon süresi gibi parametrelerde istatiksel fark izlenmemiştir(p>0,05) Anlamlı çıkan taş alanı ve geçirilmiş cerrahi öykü gibi faktörlerin lojistik regresyon analizinde taş alanının tek başına bağımsız bir olduğu izlenmiştir(p<0,05). Sonuç: Perkütan nefrolititomi at nalı böbrek hastalarında güvenle uygulanabilir bir cerrahi çeşididir ve çalışmamızda taş alanı parametresinin tek başına bağımsız bir faktör olarak cerrahi başarıyı etkilediği görülmüştür. Anahtar kelimeler; Perkütan nefrolitotomi, at nalı böbrek, taşsızlık oranı
Mesane tümörlerinde multiparametrik manyetik rezonans görüntülemesinde skorlama sisteminin (VIRADS) klinik tanı ve tedavi üzerine etkileri
(İnönü Üniversitesi, 2022) Güngör, Hasan; Çamtosun, Üyesı? Ahmet
Amaç: Mesane kanseri hastalarında tümörün lokal evrelendirmesi için preoperatif mpMRG (multiparametrik manyetik rezonans görüntüleme) yöntemi ile değerlendirmeyi ve histopatolojik sonuçlarla karşılaştırarak klinik etkinliğini göstermeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Kasım 2020 ile Nisan 2022 tarihleri arasında mesane tümörü ön tanısı ile sistoskopi planlanan ve daha önce mesane tümörü tanısı almış rezidü tümörü olan 63 hasta dahil edildi. Bu hastalar preoperatif mpMRG yöntemi ile T2 ağırlıklı (T2A) görüntüleme, difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG), dinamik kontrastlı görüntüleme (DKG) sekansları birlikte değerlendirildi. Tüm MR görüntüleri 'Vesical Imaging Reporting And Data System' (VIRADS) kriterlerine göre incelendi. Tüm lezyonlar 5 kategoriden oluşan VIRADS skorlarına göre sınıflandırıldı. Daha sonra hastalardan alınan biyopsiler histopatolojik olarak incelendi ve radyolojik bulgularla karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 63 hastanın 60'ı erkek, 3'ü kadın hasta ve yaş ortalaması 64,2±10,55 olarak hesaplandı. Hastaların 41'i primer mesane tümörü ve 22 hasta nüks mesane tümörü, rezidü tümörü olan ve/veya radikal sistektomi planlanan hasta grubunda yer aldı. VIRADS skoru >3 olan tümörler kasa invaze olarak gruplandırıldığında 63 hastanın 53'ü (%84) radyolojik olarak invaziv mesane tümörü olarak değerlendirildi. Fakat histopatolojik olarak 33 (%52,4) hastada invaziv mesane tümörü saptandı. Bu çalışmada duyarlılık %100, özgüllük %33, negatif öngörü değeri %100, pozitif öngörü değeri %62 olarak hesaplandı. Ayrıca bu çalışma sonucunda VIRADS skorunun kas invazyonunu saptamadaki öngörüsü ile tümör hacmi arasındaki korelasyonun anlamlı olmadığı saptandı (p değeri 0,529). Sonuç: Çalışmamızın sonuçlarına göre ameliyat öncesi mesane kanseri evrelemesi klinik tanı ve tedavi yaklaşımı açısından önemlidir. MpMRG kullanılarak elde edilen VIRADS skorlama sisteminin özellikle mesane kas invazyonu olmadığını saptamada başarılı bir yöntemdir. Mesane tümörlerinde kasa invazyonu saptamadaki başarısı daha fazla yapılacak çalışmalar ile tanısal verimliliğin artırılabileceği bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Mesane kanseri, VIRADS, kas invazyonu
Over yüzey epitelinin seröz tümörlerinde fibroblast büyüme faktörü reseptörü 1 (FGFR1) amplifikasyonu ve prognoz ilişkisi
(İnönü Üniversitesi, 2020) Özcan, Mehmet; Alan, Saadet
Amaç: Bu çalışmanın amacı overin seröz yüzey epiteli kaynaklı tümörlerinin FGFR1 ekspresyonu açısından incelenmesi ile seröz kistadenomlar, borderline seröz tümör/atipik proliferatif seröz tümörler, düşük dereceli ve yüksek dereceli seröz karsinomların ekspresyon farklılıklarının değerlendirilmesidir. Materyal ve metod: Bu çalışmaya patoloji laboratuarımızda 2010-2020 yılları arasında, morfolojik ve immünohistokimyasal bulgularla seröz kistadenom, borderline seröz tümör/atipik proliferatif seröz tümör, düşük dereceli seröz karsinom ve yüksek dereceli seröz karsinom tanısı almış 100 hasta dahil edilmiştir. Genetik özellikleri ve olgu sayıları da gözetilerek borderline tümörler ve LGSK'lar tek grup halinde incelenmiştir. Bu vakalarda parafin bloklardan alınan kesitlerle PCR ve immünohistokimya yöntemleri ile FGFR1 ekspresyonu araştırılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda HGSK olgularında FGFR1 gen ekspresyonunun Borderline/LGSK ve SK gruplarlarına göre istatistiksel anlamlı artışı tespit edilmiştir. Borderline/LGSK grubu ile SK grubu arasında da fark olmasına rağmen istatistiksel anlamlılık saptanamamıştır. İmmünhistokimyasal yöntemle yapılan incelemelerde tüm olgular için sitoplazmik ve nükleer H skoru hesaplanmıştır. Sitoplazmik H skorları, HGSK grubu için ortalama 202,03, LGSK/Borderline grubu için ortalama 134,29, seröz kistadenom grubu için ortalama 76,54 olarak bulunmuştur. Sonuçlar: FGFR1 ekspresyonu HGSK olgularında anlamlı bir şekilde artmıştır. PCR ve immünohistokimya ile gruplar istatistiksel anlamlı derecede birbirinden farklıdır. HGSK olgularında PCR ile FGFR1 kat değişimi fazladır. İmmünohistokimyasal olarak da sitoplazmik H skoru HGSK olgularında diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı artış göstermektedir. LGSK/Borderline grubunda, SK grubu ile karşılaştırıldığında sitoplazmik H skorunun istatistiksel anlamlı derecede daha fazla olduğu görüldü. İmmünohistokimyasal olarak sitoplazmik H skoru Ki-67 proliferasyon indeksi ile zayıf korele olup, p53, östrojen reseptörü ve progesteron reseptörü ile korelasyon tespit edilmemiştir.
Non obstruktif azospermik hastalarda genetik nedenlerin araştırılması
(İnönü Üniversitesi, 2021) Dural, Bulut; Geçı?t, İlhan
Amaç: İnfertilite dünya genelinde milyonlarca çifti etkileyen bir sağlık sorunudur. Başvuruların yaklaşık yarısından erkek infertilitesi sorumludur. Erkeklerin yaklaşık % 15'inde ve infertilitesi olan kadınların % 10'unda, kromozom anormallikleri ve tek gen mutasyonları dahil olmak üzere genetik anormallikler mevcut olabilir. Sonuç olarak gelecekte kısırlığın genetik nedenlerinin artmaması için genetik faktörlerin belirlenmesi, infertil çiftin uygun yönetimi için iyi bir uygulama haline gelmiştir. Biz, yapılan bu çalışmada infertilite nedeniyle başvuran ve Non-obstrüktif azoospermi tanısıyla testiküler sperm ekstraksiyonu (TESE) operasyonu yapılan hastaların genetik analiz sonuçları değerlendirildi. Bu çalışmada, erkek infertilitesinde spermatogenezi zayıflatan ya da engelleyen genetik defektlerin ortaya çıkması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 26-44 yaş arası non-obstrüktif azospermik infertil hastalarda; periferik kanda kromozom analizi, moleküler karyotipleme, erkek infertilite paneli, testosteron, prolaktin, folliküler stimülan hormon ve lüteinizan hormon düzeylerinin karşılaştırılması ve bu parametrelerle genetik mutasyonların ilişkisinin incelenmesini amaçladık. Bulgular: Çalışmamızda 26 hastanın 1 tanesinde American College of Medical Genetics and Genomics (ACMG) 'in yayınladığı kriterlere göre patojenik olduğu kabul edilen INSL3 gen mutasyonu, ayrıca klinik önemi belirsiz varyant olarak 17 hastada FSHR gen polimorfizmi, 5 hastada CFTR mutasyonu, 1 hastada CATSPER1 ve TEX101, 1 hastada LHCGR, 1 hastada ZMYND15, 2 hastada DNAH5, 1 hastada DNAH11 değişikliği tespit edilmiştir. Yapılan kromozom analizinde 6 hastada 47XXY kleinefelter sendromu izlendi. Sonuçlar: Çıkan sonuçlar göstermiştir ki infertilite şikayeti ile başvuran non-obstrüktif azoospermik hastaların periferik kandan çalışılan kromozom analizi normal olsa dahi infertiliteye neden olan başka genetik değişiklikler olabilir. Altta yatan bu genetik bozuklukların araştırılması infertilitenin nedenini bulmamızda yardımcı olabilir.
Son 5 yılda parsiyel nefrektomi ameliyatı yapılan hastaların nötrofil/lenfosit oranı insidansı ve bunların padua renal nefrometri skoru ile ilişkisi
(İnönü Üniversitesi, 2018) Topçu, İbrahı?m; Oğuz, Fatı?h
Amaç: Bu çalışmada kliniğimizde renal kitle nedeni ile nefron koruyucu cerrahi olan parsiyel nefrektomi yapılan hastalar geriye dönük tarandı. Hastalar arasında preoperatif nötrofil/lenfosit oranının nefrometri skorlarından en sık kullanılanı olan PADUA skorlama sistemi ile ilişkisine bakılması amaçlanmıştır. Kriter olarak tümörlerin evresi, boyutu, histolojik derecesi, PADUA skoru, preoperatif ve postoperatif hemoglobin, trombosit ve nötrofil/lenfosit oranları, kanama miktarları alındı. Materyal ve Metod: Çalışmaya 51 hasta ve 52 renal kitle dahil edildi. Bu kitlelerin 5 tanesi laparoskopik, 47 tanesi de açık teknik ile eksize edildi. Hastalara preoperatif ve postoperatif nötrofil/lenfosit oranları, PADUA skorları, kanama miktarları, patolojik tipleri, histolojik dereceleri açısından anlamlılık testi yapıldı. Bulgular: Parsiyel nefrektomi yaptığımız hastaların yapılan istatistiksel karşılaştırılmasında histolojik derece, patolojik tip, PADUA skoru, preoperatif ve postoperatif nötrofil/lenfosit oranları açısından anlamlı farklılık tespit edilmedi. Sadece yaş ile tümör boyutunun arttığı ve preoperatif nötrofil/lenfosit oranı ile kanama miktarının anlamlı olarak korele oldukları tespit edildi. Sonuç: Parsiyel nefrektomi ameliyatı özellikle T1 erken evre tümörlerde güvenle uygulanabilen bir tekniktir. Ancak erken evre tümörlerde preoperatif nötrofil/lenfosit oranı prognostik bir faktör olarak kullanılamayacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Parsiyel nefrektomi, Renal kitle, PADUA nefrometri skoru, nötrofil/lenfosit oranı