Yazar "Çehreli, Şengül" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Distribution of coronary artery lesions in patients with permanent pacemakers(Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2002) Tandoğan, İzzet; Yetkin, Ertan; Güray, Yeşim; Aksoy, Yüksel; Sezgin, Alpay T.; Özdemir, Ramazan; Çehreli, Şengül; Şaşmaz, AliÖz: Amaç: Bu çalışmanın amacı kalıcı pacemaker takılan ve koroner arter hastalığı olan hastalarda, pacemaker takılmasını gerektiren ritm ve iletim patolojisinin nedeni olarak en yaygın patolojik koroner anatomiyi saptamaya yöneliktir. Yöntem: Kalıcı pacemaker takılan ve koroner arter hastalığı olan 78 hasta üzerinde retrospektif olarak çalışıldı ve bu hastalar, kalıcı pacemaker'i olmayan ama koroner arter hastalığı olan kontrol grubu hastaları ile bire bir karşılaştırıldı. Koroner anjiyografi standart Judkins tekniği ile pacemaker implantasyonundan 2 ay önce yapıldı. İletim sistemini besleyen sol ön inen koroner (LAD) ve sağ koroner (RCA) arterlerde darlığın yerleşimi şu şekilde belirlendi. Tip I: İleti sitemini besleyen damarlarda önemli bir darlık yok (LAD, RCA, sol sirkumfleks, posterolateral ya da posterior inen arterlerde darlıkların olmaması ya da LAD'da septal dallar sonrasında darlık mevcudiyeti). Tip II: RCA'da önemli bir darlık olmaksızın septal dallarda önemli darlığın mevcudiyeti. Tip III: Septal dallarda darlık olmaksızın sinoatriyal (SA) ve atriyoventriküler (AV) nodun beslenmesini sağlayan dallarda darlık olması. Bu grup septal dallar sonrası distal LAD darlığı olan hastaları da içeriyordu. Tip IV, tip II ve tip lll'ün kombinasyonu (septal dallar ile SA ve AV nod dalında darlık olması durumu) Bulgular: Çalışma grubunda, kontrol grubuna göre tip IV patolojik koröner anatomi (%45) tip l (%19), II (%24) ve III (%11) patolojik koroner anatomiden belirgin olarak daha yüksekti (p<0.02). iki grup arasında patolojik koroner anatominin dağılımı belirgin olarak farklıydı (p<0.05): çalışma grubunda tip II (%24) ve tip IV (%45) patolojik koroner anatomi daha fazla iken (p<0.02) kontrol grubunda tip l (%35) ve tip III (%37) patolojik koroner anatomi daha fazlaydı (p<0.05). Septal dallarda, SA ve AV nod arterinde akım kalitesi değerlendirildiğinde çalışma grubunda, kontrol grubuna göre kan akımında belirgin bir azalma vardı (p<0.05). Sonuç: Koroner anjiyografide RCA ve LAD birinci septal perforator arterde önemli darlık ve akım kalitesinde düşüklük saptanması, bu hastalarda kalıcı pacemaker takılması için bir risk faktörü olarak kabul edilebilir. Başlık (İngilizce): Kalıcı pacemaker'li hastalarda koroner arter lezyonlarının dağılımı Öz (İngilizce): Objective: In the present study we examined retrospectively the coronary anatomy pathology of 78 consecutive patients with coronary artery disease (CAD) who underwent permanent pacemaker implantation in order to find a common pathological anatomic basis for conduction disturbances and to compare them with a group of matched patients with angiographically proven CAD. Methods: Study group consists of seventy-eight patients with angiographically documented CAD and permanent pacemaker implantation. Control group included comparable patients with CAD and without a pacemaker implantation. Coronary angiography was performed using standard Judkins approach in all patients within 2 months before pacemaker implantation. The locations of narrowings in the left anterior descending (LAD) and right (RCA) coronary arteries, as the arteries supplying the conduction system, were documented accurately and further classified as follows. Type I : Anatomy not compromising blood supply to the conduction system, namely, either the absence of significant narrowing in the LAD, RCA, left circumflex, posterolateral , or posterior descending arteries or the presence of mid-distal LAD lesions beyond the septal branches. Type II: Pathological coronary anatomy involving septal branches emerging from the LAD (and without significant lesions in the RCA). Type III: Pathological coronary anatomy compromising blood supply to the sinoatrial (SAN) or atrioventricular (AVN) nodes but not compromising blood flow to the septal branches. This subset included patients with distal LAD lesions after the septal branches. Type IV: Combination of types II and III pathological coronary anatomy that compromises blood supply both to the septal branches and SAN and AVN arteries. Results: Occurrence of the type IV coronary anatomy (45%) was significantly higher than type I (19%), type ll(24%) and type III (11%) in the study group (p<0.02). Statistically significant differences were found between the two groups (p0.05): more patients in the study group had type II (24%) and IV(45%) coronary anatomy (p<0.02) while type I (35%) and III (37%) anatomy were more frequently observed in control group (p<0.05). Analysis of flow quality of septal perforators, SAN and AVN arteries, in the study group demonstrated a significant tendency for reduced blood flow in the conduction system. Conclusion: Presence of first perforator lesions with poor quality of flow and right coronary artery lesions shown angiographically should be considered as the risk factors requiring permanent pacemaker implantation in patients with coronary artery disease.Öğe The effects of mobile phones on pacemaker functions(Türk Kardiyoloji Derneği Arşivi, 2002) Tandoğan, İzzet; Temizhan, Ahmet; Yetkin, Ertan; Güray, Yeşim; İleri, Mehmet; Duru, Erdal; Şaşmaz, Ali; Çehreli, Şengül; Köse, KenanÖz: Çeşitli sistemler tarafından oluşturulan elektromanyetik alanın kalp pili fonksiyonları üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı mobil telefonların kalp pili fonksiyonları üzerindeki etkilerini değerlendirmektir. Bu amaçla 679 kalıcı kalp pilli hasta üzerinde çalışıldı. Çalışma iki basamak halinde uygulandı. Kalp pili lead polaritesi birinci basamakta unipolar, ikinci basamakta bipolar olarak ayarlandı. Her iki basamakta kalp pili sensitivitesi önce nominal değerlerde iken, daha sonrada o kalp pili için minimal değere indirilerek test yapıldı. Kalp pili cebine göre simetrik olarak yerleştirilen iki farklı mobil telefon (power output 2W, GSM 900 MHz) ile 50 cm, 30 cm, 20 cm, 10 cm ve mobil telefon antenleri kalp pili cebi ile temas ettirilerek, mobil telefonların açılma, standby, çaldırma, konuşulma ve telefonların kapatılması aşamasında test yapıldı. Otuzyedi kalp pilli hastada etkilenme saptandı (%5.5). Lead polaritesinin unipolar olması durumunda etkilenme bipolar olmasına göre daha fazlaydı (Sırayla %4.12, %1.40, p<0.05). Sensitivitenin artırılması kalp pili etkilenme oranı üzerinde tek başına etkili değildi (p>0.05). Etkilenme açısından iki ve tek boşluklu kalp pilleri arasında fark yoktu (p>0.05). Bir DDD-R kalp pilinde ventriküler tetiklenme, 33 VVI(R) kalp pilinde asenkron moda geçiş ve 3 VVI kalp pilinde inhibisyon saptandı. Kalp pili yaşı ilerledikçe mobil telefondan etkilenme oranı artıyordu (p<0.05). Etkilenmelerin hepsi reversibl idi. Sonuç olarak mobil telefonlar belli şartlar altında kalp pili fonksiyonları üzerinde olumsuz etkilere neden olabilirler. Etkilenme durumu, kalp pili inhibisyonu hariç hastalarda önemli bir semptoma neden olmaz ve mobil telefonun uzaklaştırılmasıyla normale döner.Öğe Vascular endothelial function in patients with slow coronary flow(Coron Artery Dis, 2003) Sığırcı, Ahmet; Barutçu, İrfan; Topal, Ergün; Sezgin, Nurzen; Özdemir,Ramazan; Yetkin, Ertan; Tandoğan, İzzet; Koşar, Feridun; Ermiş, Necip; Yoloğlu, Saim; Barskaner, Emrah; Çehreli, Şengül; Sezgin, Alpay TuranBackground: Slow coronary flow (SCF) in a normal coronary angiogram is a well-recognized clinical entity, but its etiopathogenesis remains unclear. Design: The aim of the study was to determine endothelial function in patients with SCF using a flow-mediated dilatation (FMD) technique in the brachial artery. Methods: Coronary flow was quantified using the corrected thrombosis in myocardial infarction (TIMI) frame count (CTFC) method. Endothelial function was studied in 27 patients with SCF (23 men, four women, mean age 47.6±8.7 years) and in 30 people with normal coronary flow (NCF) (22 men and eight women, mean age 47.5±7.4 years). Results: The flow-mediated diameter increase in the SCF group was significantly smaller than that in the NCF group (3.48±0.10% compared with 9.11±0.10%, P < 0.001). The percentage of nitroglycerine (NTG)-induced dilatation was not significantly different between patients with SCF and people with NCF (16.8±1.1% compared with 17.1±1.1%, P = 0.87). Simple regression analysis showed that mean CTFC (CTFCm) was strongly and inversely related to the percentage of FMD (r = –0.29, P < 0.01) in all participants. When the patients with SCF were excluded, CTFCm was still inversely related to the percentage of FMD (r = –0.36, P < 0.05). CTFCm was also inversely related to NTG-induced dilatation in the 57 participants (r = –0.23, P < 0.05). Multiple regression analysis showed that CTFCm was inversely related to the percentage of FMD only (r = –0.37, P < 0.05). Conclusions: These findings suggest that endothelial function is impaired in people with SCF and that CTFC correlates well with endothelial dysfunction.Öğe Yavaş Koroner Akımlı Hastalarda Dipridamol’ün Akım Aracılı Dilatasyon Üzerine Etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Ermiş, Necip; Aktürk, Erdal; Sincer, İsa; Özdemir, Ramazan; Çehreli, ŞengülYavaş koroner akım (YKA), anjiyografik olarak belirgin koroner arter hastalığı yokluğunda, Thrombolysis in Myocardial Infarction (TIMI)-2 akımın izlendiği farklı bir anjiyografik bulgu olup patofizyolojisi ile ilgili olarak endotel ve mikrovasküler disfonksiyon üzerinde durulmaktadır. Önceki çalışmalarda oral başlanan dipridamolün anjiyografik olarak YKA’ı düzelttiği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı;fizyopatolojisinde endotel disfonksiyonunun düşünüldüğü YKA’da, dipridamolün endotel fonksiyonları üzerine olan etkisini değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Çalışmaya anjiyografik olarak bir veya daha fazla koroner arterinde yavaş akımın tespit edildiği, 28 hasta (ortalama yaşları 50 ± 8.0 olan 22 erkek 6 kadın) alındı. Çalışmaya katılan hastalarda endotel fonksiyonlarını etkileyebilecek olan ilaçlar 15 gün öncesinden kesildi. 15. gün sonunda bazal brakiyal arter Doppler incelemesi yapıldıktan sonra hastalara 1 ay süre ile 75 mg dipridamol günde 3 defa verildi ve 1. ay sonunda brakiyal arter Doppler incelemesi tekrarlandı. Bulgular: Hastaların dipridamol öncesi ve sonrası değerleri karşılaştırıldığında bazal akım aracılı vazodilatasyon (AAD) % değerine göre dipridamol sonrası bakılan % AAD değerinde anlamlı artış izlendi (AAD dipridamol öncesi: %2.7±1.9, AAD dipridamol sonrası: %3.1±1.8, p=0.001). Nitrogliserin (NTG), yani endotel bağımsız dilatasyonda dipridamol öncesi ve sonrası açısından farklılık tespit edilmedi (NTG dipiridamol öncesi: %13.1±3.3, NTG dipiridamol sonrası: %13.0±3.0, p=0.9). Ortalama düzeltilmiş TIMI frame sayısının bazal AAD yüzdesi ile güçlü fakat ters bir ilişki gösterdiği belirlendi. (r=-0.26, p<0.05) Sonuç: YKA’lı hastalarda dipridamol, endotel disfonksiyonuna bağlı olarak gelişen bozulmuş AAD üzerine olumlu etki gösterir.