Yazar "Çelik, Ebru" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adneksiyel kitleyi taklit eden ektopik pelvik böbrek(Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 2012) Yılmaz, Ercan; Yavuz, Şimşek; Karaer, Abdullah; Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, Ilgın; Çağdaş, Doğan; Çelik, Önder; Aydın, EnginÖz: Ektopik pelvik böbrek, genitoüriner sistem anomalisi olan kadınlarda yaygın gelişim anomalisidir ve klinikte adneksiyel patolojileri taklit etmektedir. Bu olgu sunumunda hidronefroz gelişen bir pelvik ektopik böbrek adneksiyel kistik patolojiyi taklit etmektedir.Öğe Assessment of early decline in the percentage of ?-hCG values between days 0 and 4 after methotrexate therapy in ectopic pregnancy for the prediction of treatment success(Journal of the Turkish-German Gynecological Association, 2013) Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, Ilgın; Karaer, Abdullah; Kırıcı, Pınar; Eraslan, SevilÖz: Amaç: Ektopik gebeliklerin tedavisinde methotraksat tedavisinin başarısını belirlemede beta-human koryonik gonadotropin (?-hCG) değerlerinin 0-1, 0-4 ve 0-7 günleri arasında yüzde değişimlerini değerlendirmek. Gereç ve Yöntemler: Ocak 2011 ile Agustos 2012 tarihleri arasında ektopik gebelik nedeniyle tanı alan ve tek doz metotreksat tedavisi alan 93 olgu çalışmaya dahil edildi. Elektronik ortamda kaydelilen hastaların dosyalarında bulunan tüm bilgiler incelendi. 0-1, 0-4 ve 0-7 günler arasındaki serum ?-hCG seviyelerindeki değişim yüzdeleri her olgu için hesaplandı. Bulgular: Metotreksat tedavisinin başarılı olan olguların %55.8 ve %89.6 da ortanca ?-hCG değerleri 0 ve 4. günler arasında azalmış olarak bulundu. Tedavi öncesindeki ortanca ?-hCG seviyesi tedavinin başarılı olduğu olgularda daha düşük saptanmasına rağmen iki grup arasında istatistiksel olarak bir fark saptanmadı (p=0.11). Sonuç: Serum ?-hCG değerlerindeki 0 ile 4. günler arasındaki düşme olması metoteksat tedavisinin başarısını tahmininde en iyi gösterge olarak ortaya çıkmaktadır, ve tek doz metotreksat ile tedavi edilen ekopik gebeliklerin nihai tedavinin başarısını belirlemek yararlı olacakır. (J Turkish-German Gynecol Assoc 2013; 14: 125-9)Öğe The beneficial effects of Montelukast against 2 3 7 8 tetrachlorodibenzo p dioxin toxicity in female reproductive system in rats(Acta Cir Bras., 2016) Melekoğlu, Rauf; Çiftçi, Osman; Çetin, Aslı; Başak, Neşe; Çelik, EbruPURPOSE: To determine the toxic effect of 2,3,7,8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin (TCDD) on reproductive system and the beneficial effects of Montelukast (ML) with histological and biochemical analysis. METHODS: Rats were randomly divided into four equal groups (control, TCDD, ML and TCDD+ML). Tissue samples were collected on day 60 and oxidative status and histological alterations were analyzed. RESULTS: The results showed a significant increase in oxidative and histological damage on uterine and ovarian tissues. Otherwise, the oxidative and histological damages caused by TCDD were prevented with ML treatment. CONCLUSION: The toxic effects of 2,3,7,8-tetrachlorodibenzo-p-dioxin on female reproductive system were reversed with Montelukast treatment. Therefore, we claimed that ML treatment might be useful for TCDD toxicity.Öğe Bilateral Tubal Faktör Nedenli Yardımla Üreme Tedavisi Uygulanan İki Kadında Endometriyum Tüberkülozu Tanısı: Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Şahin, Levent; Albayrak, Mustafa; Çelik, Ebru; Özkan, Zehra Sema; Artaş, Gökhan; Aygün, Banu KumbakGenital tüberküloz (tbc) kadın infertilitesinin önemli bir nedeni olup son yıllarda primer ve sekonder infertilite bulunan olgularda daha sık tanınmaya başlamıştır. Bu yazıda tubal faktör infertilitesi olan ve daha önce birçok kez yardımla üreme tedavisi uygulanan iki hastada saptanan endometriyal tbc olgusu bildirilmiştir. Tubal faktör infertilitesi nedeniyle yardımcı üreme tedavileri uygulanmasına rağmen gebelik elde edilemeyen iki olgu implantasyon başarısızlığınının araştırılması için laparoskopi ve histeroskopi ile değerlendirilmiştir. Yardımla üreme tedavilerinde tekrarlayan başarısızlık görülen iki hastaya ofis histeroskopi uygulanmış ve işlem esnasında alınan endometrial örneklerin histopatolojik incelemesi granulomatöz endometrit olarak sonuçlanmıştır. Olguların birinde endometrial doku kültüründe Mycobacterium tuberculosis üremesi gözlenmiştir.Her iki olguya da tüberküloza yönelik tedavi başlanmıştır. : Bilateral tubal faktörü olan olgularda genital tbc ayırıcı tanıda düşünülebilir. Böylesi olgularda endometrial kavite değerlendirilmeli ve histopatolojik inceleme için endometrial örnek alınmalıdır.Öğe Bilateral Tubal Faktör Nedenli Yardımla Üreme Tedavisi Uygulanan İki Kadında Endometriyum Tüberkülozu Tanısı: Olgu Sunumu(2012) Şahin, Levent; Albayrak, Mustafa; Çelik, Ebru; Özkan, Zehra Sema; Artaş, Gökhan; Aygün, Banu KumbakGenital tüberküloz (tbc) kadın infertilitesinin önemli bir nedeni olup son yıllarda primer ve sekonder infertilite bulunan olgularda daha sık tanınmaya başlamıştır. Bu yazıda tubal faktör infertilitesi olan ve daha önce birçok kez yardımla üreme tedavisi uygulanan iki hastada saptanan endometriyal tbc olgusu bildirilmiştir. Tubal faktör infertilitesi nedeniyle yardımcı üreme tedavileri uygulanmasına rağmen gebelik elde edilemeyen iki olgu implantasyon başarısızlığınının araştırılması için laparoskopi ve histeroskopi ile değerlendirilmiştir. Yardımla üreme tedavilerinde tekrarlayan başarısızlık görülen iki hastaya ofis histeroskopi uygulanmış ve işlem esnasında alınan endometrial örneklerin histopatolojik incelemesi granulomatöz endometrit olarak sonuçlanmıştır. Olguların birinde endometrial doku kültüründe Mycobacterium tuberculosis üremesi gözlenmiştir. Her iki olguya da tüberküloza yönelik tedavi başlanmıştır. :Bilateral tubal faktörü olan olgularda genital tbc ayırıcı tanıda düşünülebilir. Böylesi olgularda endometrial kavite değerlendirilmeli ve histopatolojik inceleme için endometrial örnek alınmalıdır.Öğe Çok erken preterm prematür membran rüptüründe koryoamniyoniti öngörmede maternal delta nötrofil indeksinin yeri(Perinatoloji Dergisi, 2017) Melekoğlu, Rauf; Eraslan, Sevil; Çelik, Ebru; Gözde, Harika; Bağ, GözükaraÖz: Amaç: Bu çalışmada çok erken preterm prematür membran rüptürü ile komplike olan gebeliklerde koryoamniyoniti predikte etmede maternal delta nötrofil indeksinin kullanımını değerlendirmeyi ve bu indeksi diğer rutin enfeksiyon belirteçleriyle karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: ınönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne 01.04.2014 – 01.01.2017 tarihleri arasında, gebeliğin 16–24. haftasında preterm prematür membran rüptürü nedeni ile başvuran ve bekleme yönetimi uygulanmış tüm hastaların dosyaları retrospektif olarak taranarak, çalışma kriterlerine uygun hastalar çalışmaya dahil edildi. Koryoamniyonitin olduğu serum lökosit, C reaktif protein (CRP), prokalsitonin ve delta nötrofil indeksi (DN‹) seviyelerinin cut-off değerlerini saptamak için receiver operating characteristic (ROC) e¤risi analizi kullanıldı ve sensitivite ve spesifite değerleri hesaplandı. Tüm analizlerde anlamlılık düzeyi 0.05 olarak kabul edildi. Bulgular: Çalışma kriterlerine uygun toplam 73 hasta saptandı. Bu hastalardan 43’ü (%58.9) izlem sırasında koryoamniyonit tanısı alırken, 30’unda (%41.1) koryoamniyonit saptanmadı. DNı için cut-off değeri %93.02 sensitivite, %93.33 spesifite ile 1.0 [area under receiver operating characteristic (AUROC) 0.943, %95 güven aralığı (CI) 0.863–0.984, p<0.0001], lökosit için cut-off değeri %51.16 sensitivite, %90 spesifite ile 13.9 (AUROC 0.650 %95 CI 0.529–0.758, p=0.0239), CRP için cut-off de¤eri %67.44 sensitivite, %76.67 spesifite ile 1.34 (AUROC 0.708, %95 CI 0.590– 0.808, p=0.0006) saptandı. Sonuç: Delta nötrofil indeksi çok erken preterm prematüre membran rüptürü gelişen hastalarda izlem sırasında koryoamniyonit prediksiyonunda kullanışlı olabilecek, tam kan sayımı ile birlikte bakılabilen, hızlı sonuç alınabilen, ek maliyet gerektirmeyen bir enfeksiyon belirteci olup testin diagnostik performans› CRP, prokalsitonin ve lökosite göre daha yüksek görünmektedir. Başlık (İngilizce): The use of maternal delta neutrophil index for the prediction of chorioamnionitis in very early preterm premature rupture of membranes Öz (İngilizce): Objective: In this study, we aimed to assess the use of maternal delta neutrophil index for the prediction of chorioamnionitis in pregnancies complicated with very early preterm premature rupture of membranes, and to compare this index with other routine infection markers. Methods: The files of all patients who admitted to the Obstetrics and Gynecology Clinic of Faculty of Medicine, ‹nönü University, due to preterm premature rupture of membranes between 16 and 24 weeks of gestation between April 1, 2014 and January 1, 2017 and applied expectant management were reviewed retrospectively, and the patients who were eligible for the inclusion criteria were included in the study. Receiver operating characteristic (ROC) curve analy is was used to determine cut-off values of serum leukocyte with chorioamnionitis, C-reactive protein (CRP), procalcitonin and delta neutrophil index (DNI) levels, and sensitivity and specificity values were calculated. In all analyses, 0.05 was considered as the significance level. Results: A total of 73 patients matching with inclusion criteria were identified. While 43 (58.9%) of these patients were diagnosed with chorioamnionitis, no chorioamnionitis was found in 30 (41.1%) patients. While the cut-off value for DNI was 1.0 [area under receiver operating characteristic (AUROC) 0.943, 95% confidence interval (CI) 0.863–0.984, p<0.0001] with 93.02% sensitivity and 93.33% specificity, it was 13.9 (AUROC 0.650 95% CI 0.529– 0.758, p=0.0239) for leukocyte with 51.16% sensitivity and 90% specificity, and 1.34 (AUROC 0.708, 95% CI 0.590–0.808, p= 0.0006) for CRP with 67.44% sensitivity and 76.67% specificity. Conclusion: Delta neutrophil index is an infection marker which may be useful for the prediction of chorioamnionitis during followup in patients who develop very early preterm premature rupture of membranes, can be checked by complete blood count, of which results can be obtained quickly and does not requires additional costs, and the diagnostic performance of the test seems higher than CRP, procalcitonin and leukocyteÖğe Early diagnosis of gestational diabetes mellitus during the first trimester of pregnancy based on the one step approach of the International Association of Diabetes and Pregnancy Study Groups(International Journal of Diabetes in Developing Countries, 2016) Melekoğlu, Rauf; Eraslan ,Sevil; Çelik, Ebru; Çolak, CemilAbstract To examine the utility of the 75 g oral glucose tolerance test (OGTT), conducted according to the criteria of the International Association of Diabetes and Pregnancy Study Groups (IADPSG), for the early diagnosis of gestational diabetes mellitus (GDM) and to propose new cut-off values. A total of 350 prospectively enrolled patients were admitted to Inonu University School of Medicine Obstetrics and Gynecology Outpatient Clinic between April 2012 and January 2015 for first-trimester screening. Gestational diabetes mellitus (GDM) during the first trimester of pregnancy (11–13 weeks) was diagnosed using the 75-g OGTT. In patients who tested negative, the OGTT was repeated at 24– 28 weeks. GDM was diagnosed in 14.6% of the patients, of whom 80.3% were diagnosed during the first trimester. In these patients, there were no remarkable changes in fasting plasma glucose level when a fasting glucose cutoff of 92 mg/dl was used for the diagnosis of GDM. The sensitivity and specificity of the OGTT were 66.6% and 99.3%, respectively (area under the receiver operating characteristic curve [AUROC] 0.892, 95% CI 0.855–0.923, p < 0.001). The cutoff value for a positive 75-g OGTT result was reduced from 180 to 173 mg/dl for the 1-h post-glucose load (AUROC 0.908, 95% CI 0.873–0.936, p < 0.001) and from 153 to 129 mg/dl for the 2-h post-glucose load (AUROC 0.861, 95% CI 0.515– 0.775, p < 0.001). The 75-g OGTT based on IADPSG criteria can be used to detect 80% of GDM cases as early as the first trimester. A modification of current cutoff values would improve the sensitivity of the test but lower its specificity.Öğe Early diagnosis of gestational diabetes mellitus during the first trimester of pregnancy based on the one step approach of the International Association of Diabetes and Pregnancy Study Groups(International Journal of Diabetes in Developing Countries, 2016) Melekoğlu, Rauf; Eraslan, Sevil; Çelik, Ebru; Çolak, CemilAbstract To examine the utility of the 75 g oral glucose tolerance test (OGTT), conducted according to the criteria of the International Association of Diabetes and Pregnancy Study Groups (IADPSG), for the early diagnosis of gestational diabetes mellitus (GDM) and to propose new cut-off values. A total of 350 prospectively enrolled patients were admitted to Inonu University School of Medicine Obstetrics and Gynecology Outpatient Clinic between April 2012 and January 2015 for first-trimester screening. Gestational diabetes mellitus (GDM) during the first trimester of pregnancy (11–13 weeks) was diagnosed using the 75-g OGTT. In patients who tested negative, the OGTT was repeated at 24– 28 weeks. GDM was diagnosed in 14.6% of the patients, of whom 80.3% were diagnosed during the first trimester. In these patients, there were no remarkable changes in fasting plasma glucose level when a fasting glucose cutoff of 92 mg/dl was used for the diagnosis of GDM. The sensitivity and specificity of the OGTT were 66.6% and 99.3%, respectively (area under the receiver operating characteristic curve [AUROC] 0.892, 95% CI 0.855–0.923, p < 0.001). The cutoff value for a positive 75-g OGTT result was reduced from 180 to 173 mg/dl for the 1-h post-glucose load (AUROC 0.908, 95% CI 0.873–0.936, p < 0.001) and from 153 to 129 mg/dl for the 2-h post-glucose load (AUROC 0.861, 95% CI 0.515– 0.775, p < 0.001). The 75-g OGTT based on IADPSG criteria can be used to detect 80% of GDM cases as early as the first trimester. A modification of current cutoff values would improve the sensitivity of the test but lower its specificity.Öğe Ektopik gebelik tanısı alan hastaların klinik ve tedavi özelliklerinin retrospektif analizi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Yılmaz, Ercan; Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, Ilgın; Turhan, Uğur; Çelik, ÖnderAmaç: Ektopik gebelik, gebelik materyalinin intrauterin kavite haricinde bir bölgeye implantasyonu olarak tanımlanmakla birlikte günümüzde halen önemli bir sağlık sorunu olma özelliğini korumaktadır. Bu çalışmamızda ektopik gebelik tanısı alan hastaların demografik özelliklerinin, tanı, tedavi şekillerinin ve tedavi başarısının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda Ocak 2008-Kasım 2011 tarihleri arasında ektopik gebelik teşhisi alan 200 hasta çalışmamıza retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikayetleri, ultrasonografi bulguları, ektopik gebelik lokalizasyonu, tedavi şekli ve tedavi başarısı retrospektif veriler kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Ektopik gebelik tanısı alan 200 hastanın ortalama yaş değeri 29.34±5.38 yıl, ortalama gravida 2.71±1.74, ortalama parite sayısı 1.15±1.23, ortalama abortus sayısı 0.41±0.80 ve ortalama yaşayan çocuk sayısı 1.07±1.71 olarak değerlendirildi. Hastalara ekspektan tedavi, medikal ve cerrahi tedavi seçenekleri uygulandı. Otuz altı hastaya (%18) ekspektan tedavi uygulanırken, toplam 80 (%40) hastaya metotreksat tedavisi ve 84 (%42) hastaya da ilk başvuru anında cerrahi tedavi uygulandı. Cerrahi uygulanan 89 hastaya salpenjektomi, 5 hastaya salpingostomi ve 3 hastaya tubal milking işlemi yapıldı. Ekspektan tedavi uygulanan 36 hastanın 34’ü (%94) iyileşirken, 2 hastaya ekspektan tedavi sonrasında cerrahi tedavi uygulanmıştır. Sonuç: Ektopik gebelik günümüz şartlarında erken tanısı koyulan ve bu çalışmada tartışıldığı gibi uygun endikasyon çerçevesinde her üç tedavi şekline de cevap veren klinik bir sorundur. Sonuç olarak, ektopik gebelik tedavisinde metotreksat ve cerrahi tedavinin yanı sıra ekspektan tedavi de uygulanabilir.Öğe Ektopik Gebelik Tanısı Alan Hastaların Klinik ve Tedavi Özelliklerinin Retrospektif Analizi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Yılmaz, Ercan; Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, Ilgın; Turhan, Uğur; Çelik, ÖnderAmaç: Ektopik gebelik, gebelik materyalinin intrauterin kavite haricinde bir bölgeye implantasyonu olarak tanımlanmakla birlikte günümüzde halen önemli bir sağlık sorunu olma özelliğini korumaktadır. Bu çalışmamızda ektopik gebelik tanısı alan hastaların demografik özelliklerinin, tanı, tedavi şekillerinin ve tedavi başarısının retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda Ocak 2008-Kasım 2011 tarihleri arasında ektopik gebelik teşhisi alan 200 hasta çalışmamıza retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikayetleri, ultrasonografi bulguları, ektopik gebelik lokalizasyonu, tedavi şekli ve tedavi başarısı retrospektif veriler kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Ektopik gebelik tanısı alan 200 hastanın ortalama yaş değeri 29.34±5.38 yıl, ortalama gravida 2.71±1.74, ortalama parite sayısı 1.15±1.23, ortalama abortus sayısı 0.41±0.80 ve ortalama yaşayan çocuk sayısı 1.07±1.71 olarak değerlendirildi. Hastalara ekspektan tedavi, medikal ve cerrahi tedavi seçenekleri uygulandı. Otuz altı hastaya (%18) ekspektan tedavi uygulanırken, toplam 80 (%40) hastaya metotreksat tedavisi ve 84 (%42) hastaya da ilk başvuru anında cerrahi tedavi uygulandı. Cerrahi uygulanan 89 hastaya salpenjektomi, 5 hastaya salpingostomi ve 3 hastaya tubal milking işlemi yapıldı. Ekspektan tedavi uygulanan 36 hastanın 34’ü (%94) iyileşirken, 2 hastaya ekspektan tedavi sonrasında cerrahi tedavi uygulanmıştır. Sonuç: Ektopik gebelik günümüz şartlarında erken tanısı koyulan ve bu çalışmada tartışıldığı gibi uygun endikasyon çerçevesinde her üç tedavi şekline de cevap veren klinik bir sorundur. Sonuç olarak, ektopik gebelik tedavisinde metotreksat ve cerrahi tedavinin yanı sıra ekspektan tedavi de uygulanabilir.Öğe İdiyopatik trombositopenik purpuralı gebelerin maternal ve neonatal sonuçları(2017) Melekoğlu, Rauf; Eraslan, Sevil; Baştemur, Ayşe Gülçin; Çelik, Ebru; Gözükara Bağ, HarikaÖz: Amaç: Bu çalışmada kliniğimizde gebelik takibi ve doğumu gerçekleştirilen idiyopatik trombositopenik prupura (ITP) tanısı almış gebelerin maternal ve neonatal sonuçlarını ortaya koymayı amaçladık. Yöntem: Çalışmamızda inönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde, 01.01.2010 – 01.01.2017 tarihleri arasında gebelik takibi ve doğumu gerçekleştirilen idiyopatik trombositopenik purpural› gebelerin ve yenidoğanların dosyalar› retrospektif olarak taranarak, çal›flma kriterlerine uygun hastalar çal›flmaya dahil edildi. Bulgular: Çalşma periyodu boyunca ITP tan›s› ile izlenen 68 hastadan 12’sinin (%17.6) gebelik s›ras›nda, 56’s›n›n (%82.4) ise gebelik öncesi ITP tan›s› ald›ğ› saptand›. Do¤um s›ras›nda trombosit say›s› 50×109 /l’nin alt›nda olan hastalarda steroid kullan›m›, trombosit say›s› 50×109/l’nin üstünde olan hastalara göre istatistiksel olarak anlaml› düzeyde yüksek bulundu (p=0.003). Trombosit say›s› >50×109 /l olan ITP’li gebe grubunda 13 (%29.5) hastada, trombosit say›s› <50×109 /l olan gebe grubunda ise 1 (%4.2) hastada gebelik öncesinde splenektomi operasyonu geçirme öyküsü izlendi (p=0.013). Doğum flekli sezaryen olan hasta grubu ile vajinal doğum olan hasta grubu aras›nda yenidoğan yoğun bak›m ihtiyac› ve yenidoğan tedavi gereksinimi aç›s›ndan anlamlı fark izlenmedi (s›ras›yla p=0.889 ve p=0.598). Doğum s›ras›nda 6 (%8.8) hastada postpartum kanama gözlenirken, 17 (%25) hastada trombosit aferez, 5 (%7.3) hastada intravenöz immunglobulin (IVIG), 8 (%13.2) hastada ise trombosit aferez ile birlikte IVIG tedavisi kullan›ld›. Doğumda maternal trombosit say›s› ile doğumda yenido¤an trombosit say›s› aras›nda anlaml› ilişki saptanmad› (p=0.625; r=0.06). Sonuç: ITP’li gebelerin maternal ve neonatal prognozu genellikle iyidir. Gebelik sırasında maternal trombosit sayısının <50×109 /l olması gebelik sırasında daha fazla medikal tedavi gereksinimi ve doğum sırasında daha fazla kan ürünü ihtiyac› ile ilişkili olup doğum fleklinin perinatal sonuçlar üzerine etkisi görünmemektedir.Öğe Neo-oogenesis: Has its existence been proven?(Journal of the Turkish-German Gynecological Association, 2011) Çelik, Önder; Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, IlgınNeo-oogenesis: Has its existence been proven?Öğe Postpartum kanama tedavisinde internal iliak arter ligasyonunun etkinliği ve over rezervine etkisi(Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 2012) Şimşek, Yavuz; Yılmaz, Ercan; Çelik, Ebru; Türkçüoğlu, Ilgın; Karaer, Abdullah; Turhan, Uğur; Çelik, ÖnderÖz: Amaç: Gelişmekte olan ülkelerde en önemli maternal mortalite nedeni olan postpartum kanamalarda zamanında uygulanan cerrahi tedavi hayat kurtarıcı olmaktadır. Bu yazıda postpartum atoni tanısı ile bilateral internal iliak arter ligasyonu (BİİAL) yapılan olgularda tedavinin etkinliği ve işlemin over rezervine etkisi incelendi. Planlama ve hastalar: 01 Ağustos 2010 - 01 Ağustos 2011 tarihleri arasında kliniğimizde postpartum atoni tanısı ile BİİAL yapılan hastaların bilgileri retrospektif olarak incelendi. Ortam: 3. Basamak bir üniversite kliniği Değerlendirme parametreleri: Hastaların obstetrik ve demograŞk özellikleri, uygulanan cerrahi yöntemler, yoğun bakım ihtiyacı, transfüzyon miktarı, hastanede kalış süresi ve eşlik eden morbiditeler araştırıldı. Ek olarak BİİAL yapılan hastalar ve sezaryenle komplikasyonsuz doğum yapan kontrol hastalarının postpartum folikül stimüle edici hormon (FSH) ve estradiol düzeyi ile ultrasonograŞk over volümleri ölçülerek, işlemin over rezervine etkisi incelendi. Sonuç: Çalışma periyodunda cerrahi tedavi gerektiren postpartum kanama sıklığı %12,5 saptandı. Bunlardan 13 hastaya BİİAL işlemi uygulandı (%5,3). Hastaların ortalama yaşı 32 (24-44); gravidası 3 (1-5); paritesi 2 (0-4) ortalama doğum haftası 38 (35-41); ortalama doğum kilosu 3373 gr (2500-4200) idi. BİİAL'nin etkinliği %84,7 saptandı. BİİAL yapılan 10 hastanın over rezervi 56 kontrol hastasıyla karşılaştırıldığında FSH, estradiol düzeyleri ve ortalama over hacmi iki grup arasında benzer bulundu (Sırasıyla P: 0.650; P: 0.245; P: 0.281). Yorum: Maternal mortalitenin en önemli nedenlerinden olan postpartum kanama olgularının yönetiminde fertilite koruyucu bir yöntem olarak BİİAL, yüksek etkinliğe sahiptir. İşlem yapılan hastalarda erken postpartum dönemde over rezervi olumsuz etkilenmiyor görünmektedir.