Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Çiçek, Müslüm" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    % 0.5 Ropivakain İle İnterskalen Blok Sonrası Konvülsiyon Ve Solunum Depresyonu (Olgu Sunumu)
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Köroğlu, Ahmet; Gedik, Ender; Çiçek, Müslüm; Özgül, Ülkü; Ersoy, M. Özcan
    Bu olgu sunumunda %0.5 ropivakain ile yapılan interskalen brakiyal pleksus bloğu (ISB) sonrası konvülsiyon ve solunum depresyonu meydana gelen bir olguyu tartışmayı amaçladık. 35 yaşında, 70 kg ağırlığında, 174 cm boyundaki erkek olgu sağ radiyal sinir onarımı için operasyona alındı. Periferik sinir sitümülatörü kullanılarak 40 mL %0.5 ropivakain ile interskalen blokaj yapıldı. ISB yapıldıktan 3 dk sonra yüz kaslarında klonik kasılmalar ve solunum depresyonu meydana geldi. Konvülsiyon ve hipotansiyon herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden düzeldi, bradikardi görülmedi. Sonuç olarak; ISB işlemi sırasında hasta ile sürekli diyalog halinde olunarak yavaş enjeksiyon yapılmalıdır. Ayrıca, aspirasyon ve test dozu negatif olsa bile lokal anestezik enjeksiyonu sonrası kardiyovasküler ve santral sinir sistemi komplikasyonlarına karşı hazırlıklı olunması gerektiğini düşünüyoruz.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Anestezi indüksiyonunda 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin ve propofolün hemodinami ve entübasyon koşullarına etkilerinin karşılaştırılması
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Demirbilek, Semra; Toğal, Türkan; Gülhaş, Nurçin; Çiçek, Müslüm; Doğan, Zafer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Bu çalışmada; anestezi indüksiyonunda 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin ve propofolün hemodinami ve entübasyon koşullarına etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Etik Kurul ve hasta onayından sonra elektif cerrahi planlanan, ASA I, 20-56 yaş arası 44 hasta rasgele iki gruba ayrıldı. Remifentanil 1 µg kg-1 bolus doz uygulandıktan sonra 1. gruba (grup K, n=22) 1-1.5 mg kg-1 ketamin, 2. gruba (grup P, n=22) ise 1.5-2 mg kg-1 propofol verildi. Tüm hastalar 0.1 mg kg-1 vekuronyum uygulanmasından 3 dk sonra entübe edildi. Entübasyon koşulları mükemmel, iyi ve zayıf olarak skorlandı. İdamede % 50 O2-N2O ve % 1-1.5 sevofluran, gerektiğinde remifentanil 0.5 µg kg-1 uygulandı. Sistolik arter basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı (DAB), ortalama arter basıncı (OAB) ve kalp atım hızı (KAH) indüksiyondan önce (kontrol) ve sonra, entübasyondan önce, entübasyondan 1, 3 ve 5 dk sonra, insizyondan 1 dk sonra ve 5 dk ara ile 30 dakika süresince kaydedildi. SAB, DAB, OAB ve KAH değerleri insizyona kadar grup K'da grup P'ye göre anlamlı olarak yüksekti. Grupların entübasyon skorları ve ek remifentanil ihtiyaçları arasında anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak, propofol-remifentanil indüksiyonu ile karşılaştırıldığında, 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin indüksiyonunun daha iyi hemodinamik stabilite sağladığı ve entübasyon koşullarının benzer olduğu kanısına varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olguda acil anestezik yaklaşım
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Çiçek, Müslüm; Köroğlu, Ahmet; Toğal, Türkan; Özpolat, Sakine; Ersoy, M. Özcan; Karadağ, Neşe
    Öz: Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olgu acil laparatomiye alındı. Fentanil, artrakuryum ve sevofluran ile genel anestezi indüksiyonu sonrası bupivakain ile tek doz kaudal anestezi uygulandı. Ameliyat sırasında herhangi bir komplikasyon olmadı. Olgu ekstübe edilmedi ve pediyatrik cerrahi yoğun bakım ünitesine alındı. Ameliyat sonrası 4. günde kalp yetmezliği ve sepsis nedeniyle olgu kaybedildi. Başlık (İngilizce): Emergent anesthesia management of a premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease Öz (İngilizce): A premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease underwent an urgent laparotomy. After general anesthesia induction with fentanyl, atracurium and sevoflurane, single shot caudal anesthesia with bupivacaine was performed. There was no complication during the operation. The case was not extubated and transported to paediatric intensive care unit. He died at the postoperative fourth day because of heart failure and sepsis.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Elektif cerrahi olgularda malnütrisyon sıklığı
    (2006) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Gülhas, Nurçin; Doğan, Zafer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Malnütrisyonlu olgular malnütrisyonu olmayanlara göre daha uzun süre hastanede kalış, daha fazla ilaç kullanımı, daha kötü fonksiyonel kapasite ile daha yüksek mortalite ve morbidite oranına sahiptir. Malnütrisyonu önlemeye yardım etmek için hastaneye yatırılan her olgunun öncelikle risk altında olduğu fark edilmeli, erken teşhis ve tedavi yapılmalıdır. Bu çalışmanın amacı, elektif cerrahi planlanan olguların malnütrisyon sıklığını Subjektif Global Değerlendirme ile tespit etmekti. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 9 anabilim dalından toplam 1.355 erişkin olgu alındı. Olguların nütrisyon durumları preanestezik vizit sonrası Subjektif Global Değerlendirme ile belirlendi. Bulgular: En yüksek malnütrisyon oranlarına sahip anabilim dalları kalp ve damar cerrahi (% 28.8), beyin ve sinir cerrahi (% 24.4) ve genel cerrahi (% 21.9)'ydi. Genel malnütrisyon oranı % 12.8 olarak belirlendi. Subjektif Global Değerlendirme için harcanan ortalama süre 2.42 dk. olarak saptandı. Sonuç: Subjektif Global Değerlendirmenin preanestezik viziti takiben kısa sürede uygulanabilen bir yöntem olduğu sonucuna varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Elektif gastrointestinal sistem operasyonu yapılan hastalarda malnütrisyonun total intravenöz anesteziye etkisi
    (2007) Çiçek, Müslüm; Turan Bozkurt, Yasemin; Toprak, Hüseyin İlksen; Köroğlu, Ahmet; Ersoy, Mehmet Özcan
    Öz: Amaç: Elektif gastrointestinal sistem operasyonu yapılan hastalarda malnütrisyonun anestezi indüksiyonu, hemodinami, uyanma kriterleri, propofol tüketimi ve komplikasyonlara etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: ASA I-III 50 erişkin hasta preanestezik vizit sonrası Subjektif Global Değerlendirme ile iyi beslenen (n=24) ve malnütrisyonlu (n=26) olarak ayrıldı. Anestezi indüksiyonunda; bütün hastalara remifentanil (1 µgr kg-1), % 1 propofol (şuur kaybı ve hastanın eline verilen cismin düştüğü ana kadar) ve sisatrakuryum (0.1 mg kg-1) verildikten 3 dk sonra entübasyon yapıldı. İdamede, remifentanil 0.15 µg kg-1 dk-1, propofol 75 µg kg-1 dk-1 ve sisatrakuryum 0.08 mg kg-1 sa-1 uygulandı. Hemodinamik değişikliklere göre propofol dozu ayarlandı. Yaş, son 6 ayda ağırlık kaybı, vücut ağırlığı, serum albumin düzeyi, entübasyon koşulları, ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, anesteziden uyanma kriterleri (spontan solunum başlama, göz açma ve ekstübasyon süreleri), kullanılan propofol miktarları ve komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Malnütrisyonlu grupta yaş ve ağırlık kaybı iyi beslenen gruba göre yüksek, vücut ağırlığı ve albumin düzeyi düşüktü (p<0.05). Ortalama arter basıncı operasyonun 20. ve 30. dk’da iyi beslenen grupta yüksekti (p<0.05). Kalp atım hızı entübasyonun 1. ve 5. dk. ile operasyonun 10. dk.’da iyi beslenen grupta düşüktü (p<0.05). Anestezi indüksiyonu sırasında, malnütrisyonlu grupta hipotansiyon görülme sıklığı daha fazla idi (p<0.05). İyi beslenen grupta spontan solunum geri dönme süresi daha kısa (p<0.05) olmasına rağmen göz açma ve ekstübasyon süreleri benzerdi. Sonuç: Malnütrisyon varlığının endotrakeal entübasyona yanıtı, propofol tüketimini ve uyanma kriterlerini etkilememekle birlikte anestezi indüksiyonu sırasında kan basıncını olumsuz etkileyebileceği kanaatine varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Gebelik ve yıldırım çarpması (Olgu sunumu)
    (Anestezi Dergisi, 2006) Borazan, Hale; Gedik, Ender; Çiçek, Müslüm; Ülger, Hacer; Ersoy, Özcan
    Öz: Yıldırım çarpmasına bağlı yaralanmalarda dünyada her yıl yaklaşık olarak 1000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Ancak yaralanmaların ortalama %70`i öldürücü değildir. Yıldırım çarpması üç mekanizma ile etki gösterir. Bunlar; en öldürücü ve ciddi yaralanmalara sebep olanı direkt etkilenme, ağaç ya da uzun bir nesneden yansıma ve etkilenmiş zeminde duran kişiye alt ekstremiteden geçiş yoluyla olmaktadır. Bu olgu sunumunda, 29 yaşında 28 haftalık gebeliği olan kadın hastanın açık alanda çalışırken yıldırım çarpmasına maruz kalması, klinik bulguları ve tedavisi anlatıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Griggs Tekniği İle Açılan Perkütan Trakeostomi Sonuçlarımız
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Yücel, Aytaç; Köroğlu, Ahmet; Ersoy, M. Özcan
    Bu çalışmada, yoğun bakım ünitemizde Griggs tekniği ile açılan perkütan trakeostomilerin işlem süresini ve erken komplikasyonları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan 115 erişkin hasta retrospektif olarak değerlendirildi. İşlem öncesi hastaların birincil tanıları, yaş, cinsiyet ve entübasyon süresi kaydedildi. İşlem “Percutaneous tracheostomy kit” (Portex, Hythe, Kent, İngiltere) ile gerçekleştirildi. İşlem süresi, hastalarda gelişen erken komplikasyonlar (minör kanama, cerrahi kanama, subkutan amfizem, pnömotoraks, yanlış pasaj, hipoksi ve mortalite), mekanik ventilasyon süresi, yoğun bakım yatış süresi ve hastaneden çıkış durumu kaydedildi. Bulgular: İşlem süresinin ortalama 5.77 dk olduğu tespit edildi. Perkütan trakeostomiye bağlı erken komplikasyon olarak 3 (%2.6) hastada minör kanama, 1 (%0.86) hastada cerrahi kanama ve 1 (%0.86) hastada yanlış pasaj gelişti. Sonuç: Griggs tekniği ile perkütan trakeostomi açılmasının yatak başında kısa sürede uygulanan, düşük komplikasyon oranına sahip bir yöntem olduğu kanaatine varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Günübirlik pediyatrik olgularda total intravenöz anestezi ve desfluran anestezisinin hemodinami ve derlenme özellikleri açısından karşılaştırılması
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2005) Özpolat, Zekine; Toğal, Türkan; Toprak, Hüseyin İlksen; Öztürk, Erdoğan; Çiçek, Müslüm; Ülger, Hacer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Pediyatrik olgularda propofol ve remifentanilin kullanıldığı total intravenöz anestezinin (TİVA) hemodinamik ve derlenme özelliklerini desfluran ve N2O'dan oluşan inhalasyon anestezisi ile karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: ASA I, 4-12 yaşlarında tonsillektomi, adenoidektomi veya ventilasyon tüpü yerleştirilmesi planlanan 50 olguya oral midazolamla premedikasyon sonrası, 1 mg kg-1 lidokain, 1 µg kg-1 remifentanil, 3 mg kg-1 propofol ve 0.1 mg kg-1 vekuronyumla indüksiyon yapıldı. Olgular iki gruba ayrılarak, idamede I. gruba 0.5 µg kg-1 dk-1 remifentanil ve 50 µg kg-1 dk-1 propofol, II. gruba % 50 N2O içinde % 8.3 desfluran uygulandı. Nabız sayısı (NS), ortalama arter basıncı (OAB), SpO2, end-tidal CO2, vücut ısısı monitörize edildi. Uyanma ve derlenme süreleri, hipoksi, laringospazm, bulantı-kusma, ağrı, ajitasyon gibi yan etkiler kaydedildi. Bulgular: OAB bazal değere göre Grup I'de indüksiyon sonrası hariç diğer zamanlarda yüksekken, Grup II'de entübasyon sonrası ve cerrahi insizyon hariç diğer zamanlarda düşüktü. NS, bazal değere göre Grup I'de cerrahi insizyon, insizyon sonrası 10., 20. ve 30. dakikada, Grup II'de entübasyon sonrası ve cerrahi insizyon hariç diğer dönemlerde azaldı (p<0.05). OAB, Grup II'de Grup I'e göre düşükken, NS yüksekti. Grup II'de göz açma ve Aldrete skorunun >8 olma süresi Grup I'e göre uzundu. Spontan solunum dönüş ve ekstübasyon süresi, yan etkiler gruplar arasında benzerdi. İki grupta da derlenme döneminde ağrı ve ajitasyon oranı yüksekti. Sonuç: Günübirlik cerrahi girişim uygulanacak pediyatrik olgularda hem propofol ve remifentanilin kullanıldığı TİVA hem de desfluran ve N2O'dan oluşan inhalasyon anestezisi kısa derlenme periyoduyla uygun yöntemlerdir. Ancak, her iki yöntemde görülebilen hemodinamik instabilite, postoperatif ajitasyon ve ağrının çözülmesi gereken problemler olduğunu düşünmekteyiz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hastanede yatan elektif cerrahi olgularda malnütrisyonun subjektif global değerlendirme ile saptanması
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2007) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Gülhaş, Nurçin; Doğan, Zafer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Malnütrisyonlu olgular iyi beslenenlere göre daha uzun süre hastanede kalış, daha fazla ilaç kullanımı, daha kötü fonksiyonel kapasite ile daha yüksek mortalite ve morbidite oranına sahiptir. American Society of Anesthesiologists (ASA) fiziksel durum sınıflamasının olguların nütrisyon durumunu tahminde uygun olmadığı ve nütrisyon durumunun ayrıca değerlendirilmesi gerektiği bildirilmektedir. Bu çalışmada, hastanede yatan ve elektif cerrahi planlanan erişkin olguların nütrisyon durumunun preanestezik vizit sırasında Subjektif Global Değerlendirme ile belirlenmesi amaçlandı. Ayrıca, nütrisyon durumuna göre olguların yaşı ve preanestezik vizit öncesi hastanede yatış süresi değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 9 anabilim dalından toplam 450 olgu alındı. Olguların nütrisyon değerlendirmeleri preanestezik vizit sonrası Subjektif Global Değerlendirme ile yapıldı. Bulgular: Hastanede yatan ve elektif cerrahi planlanan erişkin olgularda genel malnütrisyon oranı % 24.22 olarak tespit edildi. En yüksek malnütrisyon oranı, kalp ve damar cerrahi (% 50.00), ortopedi ve travmatoloji (% 36.17) ve genel cerrahi (% 31.70) olgularında belirlendi. Malnütrisyonlu olgularda yaş ortalaması ve preanestezik vizit öncesi hastanede yatış süresi iyi beslenen olgular göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05). Sonuç: Elektif cerrahi planlanan erişkin olgularda genel malnütrisyon oranı % 24.22’ydi. Malnütrisyon riskinin, kalp ve damar cerrahi, ortopedi ve travmatoloji ile genel cerrahi olgularında daha yüksek olduğu saptandı. Ayrıca, malnütrisyonun yaş ortalaması yüksek ve preanestezik vizit öncesi hastanede yatış süresi uzun olan olgularda daha fazla görüldüğü kanısına varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İnternal juguler ven kanülasyonunda prilokain-lidokain krem uygulamasının prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması
    (2005) Köroğlu, Ahmet; Çiçek, Müslüm; But, A. Kadir; Toprak, Hüseyin İlksen; Ersoy, Mehmet Özcan
    Öz: Bu çalışmada, internal juguler ven (İJV) kanülasyonu için farklı sürelerde uygulanan prilokain-lidokain kremin analjezi, işlem kalitesine etkisinin değerlendirilmesi ve prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması amaçlandı. Operasyon öncesi IJV kanülasyonu yapılacak 75 olgu çalışmaya alındı. IJV kanülasyonu öncesi, Grup T e 60, Grup W ye 90, Grup life 120 ve Grup TVe 180 dk süreyle prilokain-lidokain krem uygulandı, Grup V deki olgulara ise prilokain HCI infiltrasyonu yapıldı. Prilokain HCI infiltrasyonu ve İJV kanülasyonu sırasında ağrı seviyesi vizüel analog skala ile değerlendirildi, ayrıca cilt-IJV derinliği ile analjezi ve işlem kalitesi kaydedildi. Bütün olgularda yeterli cilt analjezisi sağlandı. Prilokain-lidokain krem uygulananlarda farklı derinliklerdeki yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı; 0.5 cm derinlikte Grup III ve IVde Grup I ve W ye göre, 1 cm derinlikte Grup IV'te Grup I ve IF ye, Grup IIFte Grup I'e göre, 1.5 cm derinlikte ise Grup IV'te Grup I'e göre daha fazlaydı. Analjezi kalitesi Grup IV de Grup I ve II'ye göre daha iyiydi. IJV kanülasyonu sırasında toplam yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı Grup IV'te Grup I ve II'ye göre, Grup V'te ise Grup I, II ve UF e göre anlamlı olarak daha fazla, ilave %2 prilokain HCI infiltrasyon gereksinimi daha azdı. Sonuç olarak, İJV kanulasyonunda 3 saat süreyle uygulanan prilokain-lidokain krem daha kısa uygulama sürelerine göre daha etkili analjezi sağladı. Ayrıca 90,120,180 dk süreyle uygulandığında klinik olarak daha iyi işlem kalitesi sağladığından prilokain HCI infiltrasyonuna göre daha iyi bir alternatif olduğu kanaatine varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İntratekal bupivakaine fentanil veya meperidin eklenmesinin hemodinami, postoperatif analjezik gereksinimi, histamin, IgE, bazofil ve eozinofil seviyelerine etkisi
    (Anestezi Dergisi, 2003) Köroğlu, Ahmet; Erdem, Sami; Çiçek, Müslüm; Doğan, Zafer; Sezgin, Nurzen; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Çalışmamızda, spinal anestezide bupivakainle birlikte uygulanan fentanil ve meperidinin hemodinami, postoperatif analjezik gereksinimi, histamin, IgE, bazofil, eozinofil seviyelerine etkilerini ve komplikasyonları karşılaştırmayı, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Çalışmaya alınan 45 olgunun kalp atım hızı, ortalama arter basıncı, SpO2 değeri, solunum sayısı spinal anestezi öncesi ve sonrası kaydedildi. Intratekal 10 mg bupivakaine ilave olarak Grup B'ye 0,5 mL %0.9 NaCI, Grup F'ye 25 mug fentanil, Grup M'ye 25 mg meperidin uygulandı. Histamin, IgE, bazofil, eozinofil seviyeleri için spinal anesteziden 30 dk önce, 8 ve 60 dk sonra kan örnekleri alındı. Postoperatif 24. saate kadar VAS ve analjezik gereksinimi değerlendirildi. Histamin ve bazofil seviyeleri Grup M ve F'de spinal anestezi sonrası 8. ve 60. dk'da anlamlı anmakla birlikte, histamin seviyesi spinal anestezi sonrası 8. dk'da Grup M'de diğer gruplara oranla anlamlı olarak yüksekti. Geç postoperatif dönemde VAS skoru, analjezik gereksinimi Grup M'de anlamlı olarak düşüktü. Kaşıntı ve kusma Grup F'de daha fazlaydı, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasında ilişki yoktu. Sonuç olarak, intratekal fentanil ve meperidinin hemodinamiyi etkilemediği, meperidinin geç postoperatif dönemde daha iyi analjezi sağladığı saptandı. Meperidin ile daha fazla olmasına rağmen iki opiyoidin de histamin salıverilmesini artırdığı, fentanilin daha fazla kusma ve kaşıntıya neden olduğu, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasında ilişki olmadığı kanısına varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Organik Fosfora Bağlı Gecikmiş Polinöropati+
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Toprak, H.İlksen; Sağır, Özlem; Ersoy, M.Özcan
    Suisid amacıyla miktarı ve adı öğrenilemeyen tarım ilacını içtikten sonra acil servise getirilen hasta organik fosfor zehirlenmesi tanısı ile yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Yoğun bakım ünitesinde tedavisi tamamlandıktan sonra yatışının 8. gününde evine taburcu edildi. Taburcu edildikten 21 gün sonra hasta dizlerinin altında güçsüzlük ve uyuşukluk şikayeti ile hastanemize başvurdu. Şikayetlerinin iki haftadır devam ettiği, sık sık düştüğü ve ellerde uyuşukluk olduğu öğrenildi. Hastada organik fosfora bağlı gecikmiş polinöropati geliştiği düşünülerek yapılan elektromiyografi ile tanı doğrulandı. Hastaya B kompleks vitamini başlandı. Kontrollere gelmeyen ve herhangi bir ek tedavi uygulanmayan hasta ile yapılan telefon görüşmesinde yaklaşık bir yılda tam olarak iyileştiği öğrenildi. Sonuç olarak, organik fosfor zehirlenmelerinden sonra nadir görülen organik fosfora bağlı gecikmiş polinöropati, iyileşme süresi oldukça uzun ve spesifik tedavisi bulunmayan önemli bir komplikasyon olarak hatırlanmalıdır. Ayrıca, organik fosfor zehirlenmesi nedeniyle tedavi edilen hastalar taburcu edilirken bu konuda bilgilendirilmelidir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Perkütan nefrolitotripside yıkama sıvı volüm ve süresinin sıvı elektrolit dengesi ve hemodinamiye etkisi
    (2003) Köroğlu, Ahmet; Toğal, Türkan; Çiçek, Müslüm; Kılıç, Süleyman; Ayas, Alaattin; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Bu çalışma, perkütan nefrolitotripside (PNL) yıkama sıvısı olarak % 0.9 NaCI kullanıldığında, yıkama sıvı volümü ve süresi ile ilişkili olarak meydana gelen sıvı-elektrolit dengesi ve hemodinamik değişiklikler ile ortaya çıkan komplikasyonları saptamak amacıyla yapıldı. Çalışmaya alınan 22 olguya ait ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH), santral ven basıncı (SVB), Na+, K+, osmolalite (Osm), hemoglobin (Hb), hematokrit (Hct) değerleri yıkama öncesi, sırası ve sonrasında 10 dk aralarla, kreatinin (Cre), kan üre azotu (BUN) değerlerine ise yıkama öncesi ve sonrası bakıldı. Ayrıca cerrahi, yıkama süresi, yıkama sıvı volümü ve komplikasyonlar kaydedildi. Ortalama cerrahi süre 125.45 dk yıkama volümü 24.22 L yıkama süresi 69.40 dk olarak saptandı. OAB, KAH, SVB, Na+, K+, Osm yıkama sırası ve sonrasında yıkama öncesine göre anlamlı olarak değişmedi. Yıkama sıvı volümü ile yıkama sonrasındaki Na+ ve SVB değeri arasında pozitif yönde zayıf-orta derecede, yıkama sırasındaki SVB değeri arasında ise pozitif yönde anlamlı ilişki saptandı. Yıkama süresi ile sadece yıkama sonrası Na+ değeri arasında anlamlı pozitif ilişki saptandı. İşlem sırasında pnömotoraks meydana gelen bir olgu toraks tüpü takılarak tedavi edildi. Sonuç olarak; PNL'de yıkama sıvısı olarak % 0.9 NaCI kullanıldığında, hem sıvı elektrolit dengesi hem de hemodinaminin, yıkama sıvı volümü ve süresinden klinik olarak anlamlı etkilenmediği ancak yüksek yıkama sıvı volümü kullanılması ve uzun süre yıkama yapılmasında OAB, SVB, Na+ ve Osm değerlerinin yakın takibi gerektiği kanısındayız.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Septik şok ve akut böbrek yetmezliği tedavisinde eş zamanlı devamlı veno-venöz hemodiyafiltrasyon ve aktive protein C kullanımı (olgu sunumu)
    (Anestezi Dergisi, 2006) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Doğan, Zafer; Gülhaş, Nurçin; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Ağır sepsis ve septik şokun mortalitesi oldukça yüksektir. Septik şok ve akut böbrek yetmezliği tedavisi için, devamlı veno-venöz hemodiyafiltrasyon ve aktive protein C uygulanan bir olguyu sunmayı amaçladık. Olgu Sunumu: Kırk iki yaşında erkek, ateşli silah yaralanması nedeniyle acil serviste değerlendirildiğinde; Glasgow Koma Skoru 3, pupiller izokorik, ışık refleksi (+/+), cilt soğuk ve soluk, solunum sayısı 38 dk'1, kan basıncı 64/42 mmHg, kalp atım hızı 174 dk'1 olarak saptandı. Acil olarak ameliyata alınan hastaya; karaciğer laserasyonu ve diyafragma rüptürüne primer onarım, kolesistektomi, çekum rezeksiyonu ve ileokolostomi, femoral artere greft, bilateral göğüs tüpü takılması, orşiektomi, tibia kırığına debridman yapıldı. Ameliyattan sonra yoğun bakım ünitesinde mekanik ventilasyon destek tedavisi başlandı. İlk gün APACHE II skoru 34 olarak belirlendi. Antibiyoterapi ve destek tedavilerine rağmen 9. gün septik şok ve akut böbrek yetmezliği gelişti. Hasta tekrar ameliyata alınarak subhepatik apse drenajı, ileokolik anastomoz tamiri ve ileostomi yapıldı. Ameliyat sonrası aktive protein C ve devamlı veno-venöz hemodiyafiltrasyon başlandı. Aktive protein C tedavisine iki saat ara verilerek perkütan trakeotomi açıldı. Trakeotomiden bir saat sonra tekrar aktive protein C başlanarak 96 saate tamamlandı. Yatışının 47. gününde tibia kırığı sekeli dışında sağlıklı olarak taburcu edildi. Sonuç: Karın içi enfeksiyon sonucu septik şok ve akut böbrek yetmezliği gelişen hastada, standart bakım tedavilerine ek olarak sepsis odağı ortadan kaldırıldıktan sonra, eş zamanlı devamlı veno-venöz hemodiyafiltrasyon ve aktive protein C uygulamasının hayat kurtarıcı olabileceği kanısına varıldı.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim