Yazar "Önal, Çağatay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The cisternal segment of the abducens nerve in man three dimensional MR imaging(Eur J Radiol, 2004) Alkan, Alpay; Sığırcı, Ahmet; Özveren, M. Faik; Kutlu, Ramazan; Altınok, Tayfun; Önal, Çağatay; Saraç, KayaPurpose: The goal of this study was to identify the abducens nerve in its cisternal segment by using three-dimensional turbo spin echo T2-weighted image (3DT2-TSE). The abducens nerve may arise from the medullopontine sulcus by one singular or two separated rootlets. Material and methods: We studied 285 patients (150 males, 135 females, age range: 9–72 years, mean age: 33.3 ± 14.4) referred to MR imaging of the inner ear, internal auditory canal and brainstem. All 3D T2-TSE studies were performed with a 1.5 T MR system. Imaging parameters used for 3DT2-TSE sequence were TR:4000, TE:150, and 0.70 mm slice thickness. A field of view of 160 mm and 256×256 matrix were used. The double rootlets of the abducens nerve and contralateral abducens nerves and their relationships with anatomical structures were searched in the subarachnoid space. Results: We identified 540 of 570 abducens nerves (94.7%) in its complete cisternal course with certainty. Seventy-two cases (25.2%) in the present study had double rootlets of the abducens nerve. In 59 of these cases (34 on the right side and 25 on the left) presented with unilateral double rootlets of the abducens. Thirteen cases presented with bilateral double rootlets of the abducens (4.5%). Conclusion: An abducens nerve arising by two separate rootlets is not a rare variation. The detection of this anatomical variation by preoperative MR imaging is important to avoid partial damage of the nerve during surgical procedures. The 3DT2-TSE as a noninvasive technique makes it possible to obtain extremely high-quality images of microstructures as cranial nerves and surrounding vessels in the cerebellopontine cistern. Therefore, preoperative MR imaging should be performed to detect anatomical variations of abducens nerve and to reduce the chance of operative injuries.Öğe İntrakranial anevrizma ve büyük arter transpozisyonu birlikteliği(Medical Network Klinik Bilimler ve Doktor, 2000) Durmaz, Yaşar; Paç, Ayşenur; Yakıncı, Cengiz; Önal, Çağatay; Saraç, KayaÖz: Acil servise bilinç bulanıklığı ve konvulziyon nedeniyle getirilen allı yaşında erkek hasta: bilgisayarlı beyin tomografisinde yaygın subaraknoid kanama teshil edilip yoğun bakıma alındı. Fizik muayene ve öyküsüne göre siyanotik konjenital kalp hastalığından şüphelenilen hastanın, ekokardiyografisinde büyük arterlerin transpozisyonu. geniş ventriküler septal defekt ve pulmoner stenoz tesbit edildi. Bulgular kalp kateterizasyonu ve anjiografi ile doğrulandı. Kanamayı izah etmek için yapılan serebral anjiografisinde sol internal karotidin orta ve anterior serebral arter dallarının ayrımında lentikülostriat arterden orijin aldığı düşünülen sakkuler anevrizma tesbit edildi. Cerrahi müdahale için hazırlanan hasta ikinci bir kafa içi kanama ile kaybedildi. Büyük arter transpozisyonu ve İntrakranial anevrizma birlikteliğine: embriyolojik dönemde kalp. arkus aorta ve servikosefalik arterlerin aynı nöral krestten köken almalarının neden olabileceği ve bu tür hastalarda kardiyak ve kranial değerlendirmelerin ayrıntılı yapılması gerektiği düşünüldü. Birliktelik literatür bilgileri ışığında tartışıldı.Öğe Kolon Perforasyonu ve Ventrikülo-Peritoneal Şantın Anüsten Protrüzyonu: İki Olgu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Ceran, Canan; Karadağ, Özen; Gürünlüoğlu, Kubilay; Önal, ÇağatayHidrosefalik çocukların tedavisinde beyin omurilik sıvısı akımını düzeltmek için en sık uygulanan yöntem ventrikülo-peritoneal şant vasıtasıyla beyin omurilik sıvısının periton içine akıtılmasıdır. Basit ama komplikasyon oranı yüksek bir yöntem olan ventrikülo-peritoneal şant uygulaması sonrası şant kateterinin anüsten çıktığı iki olguyu sunarak; bu komplikasyonun muhtemel oluş mekanizmalarını ve tedavisini tartışmayı amaçladık.Öğe Kraniosinostoz Epidemiyolojisi(Türk Nöroşirürji Derg., 2017) Paşahan, Ramazan; Önal, ÇağatayÖz: Kraniosinostoz, kranial sütürlerin erken füzyonu ya da yokluğu olarak özetlenebilir. Genel prevelans 1/2500 civarındadır. Sendromik ve nonsendromik olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Sendromik kraniosinostozlar, tüm kraniosinostozların %15-20 civarını oluştururlar. En sık görülenler Apert ve Crouzon Sendromlarıdır. Nonsendromik kraniosinostozlar %80-85'lik büyük grubu oluştururlar. En sık sagital sinostoz görülür. Tüm cerrahi olguların %20-30'unu koronal sinostoz grubu oluşturur. Genetik nedenlerin yanı sıra antikonvülzanlar, sitotoksik ajanlar ve nitrozlayıcılar gibi bazı teratojenlerin de oluşumda etkili olduğu bilinmektedir. Tanımlanabilen kesin bir etiyolojik ajan saptanamayan, özgün bir sendrom ya da kromozomal tanı belirlenemeyen olgularda akrabalar ve etkilenen bireyin gelecekteki çocukları açısından rekürrens riski ampirik olarak ifade edilebilir ve genellikle özenli bir klinik değerlendirmenin sonuçlarına bağlıdır Başlık (İngilizce): Epidemiology of Craniosynostosis Öz (İngilizce): Craniosynostosis can be defined as early fusion or absence of cranial sutures. The general prevelance is about 1/2500. It can be divided into two main groups as syndromic and nonsyndromic craniosynostosis. Syndromic ones make up nearly 15-20% of the whole group. The most common forms are the Apert and Crouzon Syndromes. Nonsyndromic craniosynostosis involves 80-85% of the whole pathology. The most frequent form is sagittal synostosis. The coronal synostosis group makes up 20-30% of the surgical cases. Besides genetic factors, some teratogens such as anticonvulsants, cytotoxic agents, and nitrosatable drugs are thought to be effective in the etiopathogenesis. For individuals where there is no definable aetiology, or those in whom a specific syndrome or chromosomal diagnosis cannot be identified, the recurrence risk for relatives and offsprings will be empiric and largely depend on the outcome of a careful clinical examinationÖğe Postoperatif İntrakraniyal Apse İzleminde Difüzyon Ağırlıklı Görüntüleme(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Fırat, Ahmet Kemal; Fırat, Yezdan; Karakaş, Hakkı Muammer; Önal, Çağatay; Kahraman, Bayram; Alkan, Alpay; Altınok, M.TayfunÇevresel kontrastlanma intrakraniyal apselerin başlıca görüntüleme bulgusudur. Bu bulgu tedavi sonrası izlenen klinik düzelmeye ve lezyon boyutundaki azalmaya rağmen devam etmektedir. Bu çalışmada akut pansinüzit sonrası frontal lobda 3cm büyüklükte iki apse gelişen 45 yaşındaki bir olgunun tedavi sırası ve sonrasındaki izleminde difüzyon ağırlıklı görüntülemenin kullanımı sunulmaktadır. Cerrahi ve tıbbi tedavi sonrası lezyonların boyutları küçülmekle birlikte apse lojlarındaki kontrastlanma devam etmiştir. Difüzyon ağırlıklı görüntülerde ise tedavi öncesi izlenen kısıtlanmış difüzyonun kaybolduğu saptanmıştır. Apselerde izlenen patolojik kontrastlanma tedavi sonrası yanıltıcı yorumlara neden olabileceğinden, izlemde difüzyon ağırlıklı görüntüler birincil önem taşımalıdır.Öğe Prevalance and outcome of congenital heart disease in patients with neural tube defect(Child Neurol, 0–0., 2008) Koçak, Gülemdar; Önal, Çağatay; Koçak, Ayhan; Karakurt, Cemşit; Ateş, Özkan; Çaylı, Süleyman R.; Yoloğlu, SaimA prospective clinical study was designed to establish the risk factors, the prevalence, and the progress of congenital heart defects in children with neural tube defects. Study included 90 children with a mean age of 13.5 ± 30.4 months. There were 53 (59%) patients with spina bifida occulta and 37 (41%) patients with spina bifida aperta. The overall prevalence of congenital heart disease was 27.8% (40.5% in spina bifida aperta and 18.9% in spina bifida occulta; P = .024). There was no statistically significant difference for maternal age, usage of periconceptional folate, and maternal diabetes between the patient and control groups. The authors conclude that congenital heart defects are more common than reported in neural tube defects, and screening echocardiograms are warranted. This should be kept in mind especially in patients requiring minor or major surgical procedures. Furthermore, routine obstetric examination and therefore the use of periconceptional folic acid during pregnancy is still lacking in our country.Öğe Primer beyin tümörleri: Proton manyetik rezonans spektroskopik analiz ve histopatolojik korelasyon(2014) Dusak, Abdurrahim; Alkan, Alpay; Aydagün, Özlem; Önal, Çağatay; Mızrak, Bülent; Saraç, KayaAmaç: Primer beyin tümörlerinin tedavisindeki son gelişmeler, tümörün tanısı yanı sıra, tedavi etkinliğinin de değerlenmesi açısından, radyolojik görüntüleme yöntemlerine olan ilgiyi arttırmıştır. Konvansiyonel Manyetik Rezonans (MR) görünteleme primer beyin tümörlerinin tanı ve takibinde yaygın olarak kullanılmakla birlikte malignitelerinin derecelendirilmesinde yetersiz kalmaktadır. MR spektroskopi ile beyin lezyonlarında invivo biyokimyasal değerlendirme yapılabilmektedir. Çalışmamızda MR spektroskopinin primer beyin tümörlerinin ayırıcı tanısı ve malignitelerinin derecelendirilmesindeki yeri araştırıldı.Yöntemler: Histopatolojik olarak primer beyin tümörü tanısı alan 23 olgu ile 31 sağlıklı gönüllüden oluşan kontrol grubu incelendi. Tüm olgularda rutin konvansiyonel MR görüntüleme ile birlikte point resolved spectroscopy (PRESS) sekansı, single voksel MR spektroskopi (TE: 31 ve 136 msn) elde edildi. MR spektroskopide kantitatif olarak metabolitler [N-asetil aspartat (NAA), kolin (Cho), myoinositol (mI), lipid, laktat ve alanin] ile bunların kreatin (Cr)'e oranları ölçüldü.Bulgular: Nöroglial primer beyin tümörlerinde NAA/Cr ve mI/Cr oranları azalmış, Cho/Cr, lipid/Cr ve laktat/Cr oranları artmış olarak saptandı. Menenjiomlardan oluşan ekstraaksiyel primer beyin tümörlerinde NAA saptanmadı, Cho/Cr oranı belirgin olarak artmış, mI/Cr, lipid/Cr ve laktat/Cr hafif artmış olarak saptandı. Alanin piki sadece menenjiomlarda saptandı. Yüksek grade'li nöroglial tümörlerde düşük grade'lilere göre NAA/Cr ve mI/Cr'de azalma, Cho/Cr, lipid/Cr ve laktat/Cr'de belirgin artma gözlendi.Sonuç: MR spektroskopi primer beyin tümörlerinin intraaksiyel ve ekstraaksiyel olarak sınıflandırılmasında, nöroglial primer beyin tümörlerinin ise; yüksek ve düşük grade'li olarak ayırımında konvansiyonel MR görüntüleme yöntemlerine, ek tanısal veriler sağlar. Primer beyin tümörlerinin ayırıcı tanısında ve malignite derecelerinin belirlenmesinde rutin konvansiyonel MR görüntüleme yöntemleri ile birlikte kullanılmasının yararlı olacağı kanısına varıldı.