Yazar "Özşahin, Zeliha" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anne Yaşının İkili Tarama Testi Öncesi Kaygı Düzeyine Etkisi(2017) Özşahin, Zeliha; Derya, Yeşim AksoyAnne yaşının ikili tarama testi öncesi kaygı düzeyine etkisini saptamaktır. Gereç veYöntemler: İlişkisel-tanımlayıcı olarak tasarlanan bu araştırma, bir üniversite hastanesinin KadınDoğum Polikliniğine Haziran 2014-Şubat 2015 tarihleri arasında ikili tarama testi yaptırmak amacıylabaşvuran 232 gebe ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında "Durumluluk Kaygı Ölçeği"ve "kişisel tanıtım formu" kullanılmıştır. Verilerin analizinde; tek yönlü varyans analizi, Pearson korelasyonuve Cronbach's alfa Güvenirlilik analiz testi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılangebelerin yaş ortalamasının 27,35±6,42 yıl olduğu ve %15,9'unun 15-19 yaş, %65,9'unun 20-34 yaşve %18,9'unun ise >=35 yaş grubunda yer aldığı saptanmıştır. Yaş ve Durumluluk Kaygı Ölçeği puanlarıarasında pozitif yönde orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (r=0,572)(p<0,001) belirlenmiştir. Gebelerin yaş grupları ile Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamaları arasındakifarkın anlamlı olduğu, 35 yaş ve üzeri grupta yer alan gebelerin Durumluluk Kaygı Ölçeğipuan ortalamasının, 15-19 ve 20-34 yaş grubunda yer alan gebelerdeki Durumluluk Kaygı Ölçeğipuan ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır(p<0,05). Sonuç: İkili tarama testi yaptırmak amacıyla başvuran gebelerde yaş arttıkça kaygı düzeyininde arttığı belirlenmiştir. Bu bağlamda, sağlık profesyonelleri tarafından prenatal tarama testiöncesi yapılan değerlendirme, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin tamamında yaş faktörünün dikkatealınarak hareket edilmesi ve oluşabilecek kaygı düzeyini azaltmaya yönelik girişimlerin budoğrultuda planlanması önerilmektedir.Öğe Anne yaşının ikili tarama testi öncesi kaygı düzeyine etkisi(İnönü Üniversitesi, 2017) Özşahin, ZelihaAnne Yaşının İkili Tarama Testi Öncesi Kaygı Düzeyine Etkisi Amaç: Araştırmanın amacı, anne yaşının ikili tarama testi öncesi kaygı düzeyine etkisini saptamaktır. Materyal Metod: İlişkisel-tanımlayıcı olarak tasarlanan bu araştırma, bir üniversite hastanesinin Kadın Doğum Polikliniğine 14 Ağustos 2014- 13 Ocak 2017 tarihleri arasında ikili tarama testi yaptırmak amacıyla başvuran 232 gebe ile yürütülmüştür. Verilerin toplanmasında Durumluluk Kaygı Ölçeği ve Kişisel Tanıtım Formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde; Tek yönlü varyans analizi, Pearson Korelasyonu ve Cronbach's Alfa Güvenirlik Analiz Testi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan gebelerin yaş ortalamasının 27.35±6.42 olduğu ve %15.9'unun 15-19 yaş, %65.9'unun 20-34 yaş ve %18.9'unun ise ≥35 yaş grubunda yer aldığı saptanmıştır. Yaş ve Durumluluk Kaygı Ölçeği puanları arasında pozitif yönde orta düzeyde istatiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (r=0.572) (p<0.001) belirlenmiştir. Gebelerin yaş grupları ile Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamaları arasındaki farkın anlamlı olduğu, 35 yaş ve üzeri grupta yer alan gebelerin Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamasının, 15-19 ve 20-34 yaş grubunda yer alan gebelerdeki Durumluluk Kaygı Ölçeği puan ortalamalarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: İkili Tarama Testi yaptırmak amacıyla başvuran gebelerde yaş arttıkça kaygı düzeyinin de arttığı belirlenmiştir. Bu bağlamda, sağlık profesyonelleri tarafından prenatal tarama testi öncesi yapılan değerlendirme, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin tamamında yaş faktörünün dikkate alınarak hareket edilmesi ve oluşabilecek kaygı düzeyini azaltmaya yönelik girişimlerin bu doğrultuda planlanması önerilir.Öğe ÇOCUKLUK ÇAĞI OLUMSUZ YAŞANTILARIN GEBELİKTE YAKINMALAR VE YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ: KESİTSEL BİR ÇALIŞMA(2022) Özşahin, Zeliha; Aksakal, Zeliha Gülsüm; Erdem, Neslihan; Koldaş, Bahar; Santur, Sinem GüvenAraştırmanın amacı, çocukluk çağı olumsuz yaşantıların gebelik sürecindeki yakınmalar ve yaşam kalitesine olan etkisini incelemektir. Kesitsel olarak yürütülen bu araştırma, katılmayı kabul eden ve alınma kriterlerini sağlayan 269 gebe ile tamamlanmıştır. Verilerin toplanmasında, kişisel tanıtım formu, Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşantılar Ölçeği ile Gebelikte Yakınmalar ve Yaşam Kalitesine Etkisi Ölçeği kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin yanı sıra Pearson korelasyonu ve Linear Regresyon yöntemleri kullanılmıştır. Katılımcıların çocukluk çağı olumsuz yaşantılar ölçeğinden aldıkları puan ortalaması 0.88±1.37, gebelikte yakınmaların yaşam kalitesine etkisi ölçeğinden aldıkları puan ortalaması ise 72.60 ± 33.64 olarak tespit edilmiştir. Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşantılar Ölçeği ile Gebelikte Yakınmalar ve Yaşam Kalitesine Etkisi Ölçeği’nin puan ortalamaları arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur (r=.320; p<0.001). Gebelikte yakınmalar ve yaşam kalitesinin %10.3’ünün çocukluk çağı olumsuz yaşantılarındaki değişimle açıklanabildiği belirlenmiştir. Araştırma sonucunda çocukluk çağı olumsuz yaşantıların gebelikteki sağlığı olumsuz etkilediği ve gebelikteki yakınmalar ve yaşam kalitesine etkisi üzerinde belirleyici olduğu tespit edilmiştir.Öğe COVİD-19 Korkusunun Annenin Doğumu Algılaması ve Doğum Sonu Anksiyeteye Etkisi(2022) Özşahin, Zeliha; Erdem, Neslihan; Aksakal, Zeliha Gülsüm; Filoğlu, NilayGiriş: COVID-19 salgınının, stres etkilerine karşı savunmasız olan gruplar arasında gebe kadınlar ve yakın zamanda doğum yapmış kadınlar bulunmaktadır. İzolasyon sürecinde kadınların doğum sonrası bakımla ilgili beklentilerin azalmasına ve doğumun çeşitli yönlerine ilişkin anksiyeteye neden olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle bu çalışmada COVID-19 korkusunun annenin doğumu algılaması ve doğum sonu anksiyeteye etkisini belirlemek amaçlanmaktadır. Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel nitelikte yapılan araştırmanın evrenini lohusalar oluşturmuştur. Power analizi yapıldığında 0.25 etki büyüklüğünde, 0.05 yanılma payında, 0.95 güven düzeyinde, 0.95 evreni temsil gücüyle örneklem büyüklüğü en az 202 lohusa olarak belirlendi. Araştırma 255 lohusa ile tamamlandı. Veriler, “Kişisel Tanıtım Formu”, COVID 19 Korkusu Ölçeği’’, ‘‘Annenin Doğumu Algılaması Ölçeği (ADAÖ)’’, ‘‘Durumluk Kaygı Ölçeği (DKÖ)’’ ile toplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra, Cronbach’s alfa lineer regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan annelerin almış oldukları puanların ortalaması sırası ile 18.98±13.04 (COVID-19 korku ölçeği), 73.64±13.04 (ADAÖ) ve 36.02±9.38 (DKÖ) şeklindedir. Yapılan analiz sonucunda COVID -19 korkusunun annenin doğumu algılaması ve alt boyutlarını negatif yönde etkilediği fakat bu etkinin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı, doğum sonu anksiyeteyi pozitif yönde anlamlı bir şekilde yordadığı ve kurulan modelin istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Annenin doğumu algılamasının COVID- 19 korkusundan etkilenmediği, daha yüksek düzeydeki COVID- 19 korkusunun daha yüksek doğum sonu anksiyeteye eşlik ettiği söylenebilir.Öğe Dismenore Şiddeti, Sıklığı Ve Yönetiminde Tercih Edilen Nonfarmakolojik Yöntemlerin Belirlenmesi(2022) Özşahin, Zeliha; Santur, Sinem Güven; Karakayalı, ÇiğdemAraştırmanın amacı, dismenore şiddeti, sıklığı ve yönetiminde tercih edilen non-farmakolojik yöntemleri belirlemektir. Tanımlayıcı nitelikte yapılan bu araştırma bir fakültede öğrenim gören 377 kız öğrenci ile yapıldı. Veriler, “Kişisel Tanıtım Formu” ve “Visuel Analog Skala” ile toplandı. İstatistiksel değerlendirmede; aritmetik ortalama, yüzdelik dağılım, standart sapma, kullanılmıştır. Genç kızların yaş ortalamasının 20.68±1.98 yıl, menarş yaşı ortalamasının 13.12±1.52 olduğu, %74.8’inin menstruel sikluslarının düzenli olduğu, %79.1’inin dismenore yaşadığı, %77.2’sinin non-farmakolojik yöntem kullandığı saptandı. Ayrıca, genç kızların bacak, abdomen ve bel bölgesinde büyük bir çoğunluğunun orta ve şiddetli ağrı yaşadığı; göğüs, baş, diz ve kalça bölgesinde büyük bir çoğunluğunun hafif ve orta şiddetli ağrı yaşadığı saptandı. Genç kızların ağrı yaşanılan tüm bölge ve ağrı şiddet sınıflandırmasında sırası ile en çok sıcak su torbası, bitki çayı, egzersiz ve masaj yapmayı tercih ettikleri tespit edildi. Abdomen bölgesinde yaşanılan ağrının puan ortalaması 6.56±2.80, bel bölgesinde yaşanılan ağrının puan ortalaması 6.06±2.83 olarak saptandı. Abdomen, bel, göğüs, diz bölgesi tercih edilen non-farmakolojik yöntemler açısından karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel açıdan önemli bir farklılık olduğu saptandı. Sonuç olarak, genç kızlar arasında dismenore oldukça yaygın görülmekte ve şiddet olarak çoğunlukla orta ile şiddetli ağrı deneyimlenmektedir. En şiddetli ağrı abdomen ve bel bölgesinde görülmektedir.Öğe EBELERİN İŞE BAĞLI GERGİNLİKLERİ İLE ÇATIŞMA ÇÖZÜM STİLLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ(2019) Özşahin, Zeliha; Nacar, Gülçin; Aksoy Derya, YeşimÖz: Bu araştırma, ebelerin işe bağlı gerginlikleri ile çatışma çözüm stilleri arasındaki ilişkiyi belirlemek amacı ile gerçekleştirilmiştir. Tanımlayıcı ve ilişkisel nitelikte planlanan bu araştırma Türkiye’nin doğusunda bulunan bir il ve bu ile bağlı ilçe hastanelerinde çalışan 115 ebe üzerinde yürütülmüştür. Veriler, “Kişisel Tanıtım Formu”, “İşe Bağlı Gerginlik Ölçeği (İBGÖ)” ve “Çatışma Çözüm Stilleri Ölçeği (ÇÇSE)” ölçeği aracılığı ile elde edilmiştir. İstatistiksel değerlendirmede; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan ebelerin yaş ortalamasının 39.05 ± 8.56 ve %50.9’ unun lisans mezunu olduğu görülmüştür. Ebelerin %37’ sinin doğum salonunda çalıştığı, %58.8’inin hem gündüz hem de gece çalıştığı bulunmuştur. Ebelerin işe bağlı gerginlik ölçeği puan ortalaması 58.35 ± 7.39 iken, ÇÇSE puan ortalaması 40.95 ± 7.72’ dır. Ebelerin işe bağlı gerginlik ölçeği ve çatışma çözüm stilleri envanteri puan ortalaması arasında negatif yönde zayıf bir ilişki olduğu saptanmıştır (r: -0.240; p: 0.010). Ayrıca çatışma çözüm stilleri envanteri iletişimi kesme alt boyutu ile İşe Bağlı Gerginlik Ölçeği puan ortalaması arasında negatif yönde anlamlı ilişki bulunurken (r: - 0.240; p: 0.011), diğer alt boyutları ile anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. Araştırmaya katılan ebelerin işe bağlı gerginlik düzeylerinin yüksek olduğu ve eşleriyle yaşadığı ilişkilerde bu durumdan etkilendiği saptanmıştır. İşe bağlı gerginlik düzeyi arttıkça çatışma çözmede İletişimi kesme yönteminin daha çok kullanıldığı belirlenmiştir.Öğe The Effect of Social Media Addiction on Premenstruel Syndrome and Sleep Quality(2023) Özşahin, Zeliha; Santur, Sinem Güven; Derya, Yeşim AksoyObjective: This study was conducted to determine the impact of social media addiction on premenstrual syndrome (PMS) and sleep quality. Material-Method: The study population consisted of female students enrolled in the Health Sciences Faculty of a public university (n=884). Data were collected using the "Personal Information Form," "Social Media Addiction Scale (SMAS)," "Premenstrual Syndrome Scale (PMSS)," and "Pittsburgh Sleep Quality Index (PSQI)" instruments. Descriptive statistics, Pearson correlation analysis and Linear Regression Analysis were used for statistical evaluation. Results: The mean age of the students was 20.40±1.65, and the mean age of menarche was 13.42±1.60. The mean total score for PMSS was 129.57±37.75, the mean total score for SMAS was 12.93±4.84, and the mean score for PSQI was 13.22±2.04. The correlation analysis revealed a positive relationship between SMAS and the total scores of PMSS and PSQI (r=.325, p=.000; r=271, p=.000). In addition, as a result of the regression analysis, a 1-unit change in the social media addiction scale score causes a positive increase of .325 units (?) on the total score of the premenstrual syndrome scale and a positive increase of 0.444 units (?) on the total score of the PSQI. Conclusion: Social media addiction was found to be an effective variable in increasing premenstrual syndrome symptoms and poor sleep quality.Öğe Fertilite farkındalığını arttırmaya yöneliksağlığı geliştirme modeli doğrultusunda verilen eğitimin kadınlarda fertilite farkındalığına etkisi(İnönü Üniversitesi, 2020) Özşahin, ZelihaAmaç: Bu araştırma fertilite farkındalığını arttırmaya yönelik sağlığı geliştirme modeli doğrultusunda verilen eğitimin kadınlarda fertilite farkındalığına etkisini belirlemek amacıyla yapıldı. Materyal ve Metot: İki aşamada gerçekleştirilen araştırmanın, birinci aşaması metodolojik, ikinci aşaması ise ön test-son test kontrol gruplu deneme modeli olarak gerçekleştirildi. Birinci aşamada 480 kadın üzerinde "Fertilite Farkındalık Ölçeği (FFÖ)" geliştirildi. Deney grubundaki kadınlara üç oturumda Sağlığı Geliştirme Modeli doğrultusunda fertilite farkındalık eğitimi verildi. Araştırma verileri Temmuz 2019- Mart 2020 tarihleri arasında, Kişisel Tanıtım Formu ve FFÖ kullanılarak toplandı. İstatistiksel analizde tanımlayıcı istatistikler, bağımlı ve bağımsız gruplarda t testi, kapsam geçerliği, AFA, DFA, Cronbach's α güvenirlik katsayısı, test-tekrar test analizi kullanıldı. Bulgular: AFA sonucunda FFÖ'nün 19 madde ve 2 alt boyuttan oluştuğu belirlendi. Yapılan DFA, AFA sonucunda çıkan 2 faktörlü ölçek yapısını destekledi. DFA sonucunda iyi uyum indeks değerleri elde edildi. İkinci aşamada gerçekleştirilen fertilite farkındalık eğitimi öncesi deney ve kontrol grubunda yer alan kadınların FFÖ toplam ve alt boyutlarından aldıkları ön test puan ortalamalarının benzer olduğu saptandı (p>0.05). Verilen eğitim sonrası FFÖ bedensel farkındalık alt boyut son test puan ortalamasının deney grubunda 37.58±6.59, kontrol grubunda 32.14±7.17, bilişsel farkındalık alt boyut son test puan ortalamasının deney grubunda 28.81±5.11, kontrol grubunda 24.66±5.96, FFÖ toplam son test puan ortalamasının deney grubunda 66.39±10.53, kontrol grubunda 56.81±12.20 olduğu ve gruplar arasındaki farkın istatistiksel açıdan önemli olduğu belirlendi (p<0.05). Sonuç: FFÖ'nün geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu saptandı. Sağlığı Geliştirme Modeli doğrultusunda verilen eğitimin kadınların fertilite farkındalık düzeyini arttırabileceği belirlendi. Anahtar Kelimeler: Ebelik, eğitim, fertilite farkındalığı, ölçek, sağlığı geliştirme modeli.Öğe The Moderating Effect of Birth Satisfaction on the Correlation Between Mother-Infant Bonding and Psychological Resilience(2023) Ay, Çiğdem Karakayalı; Özşahin, Zeliha; Okyay, Esra KarataşObjectives:This study was conducted to evaluate the moderator role of birth satisfaction in its correlation with mother-infant bonding and psychological resilience. Methods:This study was a cross-sectional study. The population of this study consisted of puerperal women who gave birth in a public hospital in Turkey. The sample size was calculated as at least 437 puerperal women and included 491 puerperal women in total. Personal Introduction Form, the Brief Resilience Scale (BRS), Mother to Infant Bonding Scale (MIBS), and Birth Satisfaction Scale–Short Form (BSS–Short) were used to collect data. Results:Mean age of puerperal women included in this study was 28.07±5.17. The mean BSS-Short total score was 20.35±6.07, the mean MIBS total score was 1.73±2.44, and the mean BRS total score was 19.18± 4.50. In this study, it was determined that the correlation between birth satisfaction and mother-infant bonding increased as the level of psychological resilience increased. In addition to this, the simple slope analysis revealed that the effect of psychological resilience on mother-infant bonding was not significant in cases where birth satisfaction was high(B=-0.22,p=0.10) and the effect of psychological resilience on mother-infant bonding was significant in cases where birth satisfaction was moderate(B=-0.44,p=0.001) and high(B=-.71,p=0.001). Conclusion:It was concluded that the strength of the correlation between psychological resilience and mother-infant binding increased in cases where birth satisfaction was high.Öğe Normal birth belief levels of pregnants and affecting factors(2022) Ünver, Hacer; Karakayalı, Çiğdem; Özşahin, ZelihaThis study was carried out to determine the normal birth belief levels of pregnant women and the affecting factors. This descriptive study was conducted between Novem- ber and December 2021 in a pregnant education class of a public university. The sample of the study consisted of 342 pregnant women. Data were obtained through the "Personal Information Form" and "The Belief Scale for Normal Delivery (BSND)". Pregnant women with a mean age of 28.18±4.77 were determined that 75.5% of them were high school and university graduates, 77.8% were not working, 71.1% perceived their economic status as moderate, and 80.7% had a nuclear family structure. In the study, the mean total score of BSND was 77.74±14.91, and it was determined that 12.6% of the pregnant women had low, 62.3% moderate, and 25.1% high-level normal birth beliefs. In this study, it was determined that the level of belief in normal birth during pregnancy was affected by family structure, spouse's employment status, planned pregnancy, choice of birth method, the person who is influential in deciding the mode of birth and receiving training on preparation for birth (p<0.05). It was determined that the belief of pregnant women in normal birth was at a moderate level and it was affected by some individual and obstetric characteristics. It can be suggested that health professionals should determine the factors that affect the normal birth belief levels of pregnant women and also include women in the decision-making process during pregnancy and childbirth.Öğe POSTPARTUM DEPRESYON DÜZEYİ İLE MATERNAL BAĞLANMA ARASINDAKİ İLİŞKİ(2020) Özşahin, Zeliha; Akça, Emine; Gökbulut, NilayBu araştırma, postpartum depresyon (PPD) düzeyi ile maternal bağlanma arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıylayapılmıştır. Tanımlayıcı nitelikte yapılan bu araştırma Haziran-Eylül 2018 tarihleri arasında bir kamuhastanesinin lohusa servisinde yatan 371 anne üzerinde yürütülmüştür. Veriler, “Kişisel Tanıtım Formu”,“Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği (EDSDÖ)” ve “Anne Bebek Bağlanması Ölçeği (ABBÖ)” iletoplanmıştır. İstatistiksel değerlendirmede; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve Pearson korelasyon analizikullanılmıştır. Yaş ortalaması 28.0±5.7 olan annelerin %40.2’si ilkokul ve altı mezunu olup, %6.3’ü geliriningiderine eşit olduğu ve %11.3’ünün Suriyeli olduğu saptanmıştır. EPDS toplam puan ortalaması 5.61±4.51,ABBÖ toplam puan ortalaması 2.49±3.65’tir. EPDS ve ABBÖ puan ortalamaları arasında istatistiksel açıdananlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca, PDD düzeyi arttıkça anne bebek bağlanmasının azaldığıgörülmektedir.Öğe Relationship Between Adverse Childhood Experiences and Premenstrual Syndrome(2022) Özşahin, Zeliha; Ünver, Hacer; Santur, Sinem GüvenAim: It is known that adverse experiences in childhood are associated with various mental and physical illnesses. In some studies, it is stated that it also affects women’s reproductive health. The aim of this study is to determine the relationship between childhood adverse experiences and the prevalence of premenstrual syndrome.Material and Method: The research was conducted as a cross-sectional and relationship seeker at a public university on young girls aged between 18 and 25 years. The sample size was calculated to be at least 623 students with 0.05 error level, 80% representation power and 99% confidence interval, and the study was conducted with 754 participants. To collect data; “Personal Introduction Form”, “Childhood Adverse Experiences Scale (ACES)” and “Premenstrual Syndrome Scale (PMSÖ)” were used. In statistical evaluation; arithmetic mean, percentage distribution, standard deviation, linear regression analysis were used. Results: 60.5% of the students had at least one ACE, the average age was 20.68±1.98, 52% studied at the faculty of health sciences, 40.3% studied in the first year, 73.2% had PMS, the average age of menarche was found to be 14.84±28.82. In addition, the mean score of ACES is 1.50±1.75, and the average of PMSÖ is 132.36±36.22. As a result of the linear regression analysis, it has been determined that ACES affects the total and all sub-dimensions of PMSÖ.Conclusion: In conclusion, it can be said that adverse childhood experiences affect PMS symptoms and PMS symptoms increase as the number of ACES increases.Öğe The Relationship Between Impact of Pregnancy Complaints on The Life Quality of The Pregnant Women and Their Psychosocial Health Level(2018) Aksoy Derya, Yeşim; Özşahin, Zeliha; Uçar, Tuba; Erdemoğlu, Çiğdem; Ünver, HacerAbstract: Aim: This study seeks to identify the relationship between the impact of pregnancy complaints on the quality of life of the pregnant women and their psychosocial health level. Methods: This study which was designed as a descriptive was conducted on 383 pregnant women who applied to in the Pregnancy Clinic of a public hospital, between March- September 2017.The data was obtained through “Personal Information Form”, “Assessment Scale for Pregnancy Complaints and Their Impact on Life Quality” (ASPCILQ) and “Assessment Scale for Psychosocial Health During Pregnancy” (ASPHDP). Statistical evaluation included numbers, percentages, mean values, standard deviation, Pearson correlation, independent samples T Test and One Way Anova analysis. Results: The mean age of the pregnant women was 28,3±5,4, 27,4% graduated high school and 66,6% reported that their income was equal to their expenditures. The total mean score of the women on ASPCILQ was 74,1±27,5, while it was 4,0±0,4’ on ASPHDP. As for the mean scores of the sub-dimensions, it was 4,3±0,4 on the sub-dimension of “Pregnancy and Relation with Spouse”; 3,2±0,7 on the sub-dimension of “Anxiety and Stress”; 4,6±0,5 on the sub-dimension of “Domestic Violence”, 3,9±0,5 on the sub-dimension of “The Need for Psychosocial Support”, 4,4±0,4 on the subdimension of “Family Profile” and 3,8±0,7 on the sub-dimension of “Physical- Psychosocial Changes Attributable to Pregnancy”. A significant negative correlation was found between ASPCILQ and ASPHDP, and the sub-dimensions of “Anxiety and Stress”, “The Need for Psychosocial Support” and “Physical- Psychosocial Changes Attributable to Pregnancy”. It was reported that the increase in negative impact of pregnancy complaints on the life quality of the pregnant women causes a decrease in their psychosocial health (p<0,05). Conclusion: The findings of the study revealed a reverse relationship between the impact of pregnancy complaints on the life quality and the psychosocial health of pregnant women. It also highlighted the fact that while the negative impact of pregnancy complaints on the life quality increases, the psychosocial health level of pregnant women deteriorates.Öğe The Relationship between Nausea-Vomiting Severity and Activity Balance in Pregnancy(2022) Cengiz, Deniz Uğur; Özşahin, ZelihaAim: Nausea and vomiting seen in early pregnancy are among the most common reasons for hospitalization of pregnant women in the first trimester. The aim of this study is to determine the relationship between the severity of nausea-vomiting during pregnancy and activity-specific balance-confidence.Material and method: The study was conducted cross-sectionally in a pregnant education class of a public university between June and September 2021. The sample size was calculated as 208 pregnant women according to the effect size calculation and the study was completed with 216 pregnant women. In the collection of data; “Personal Presentation Form”, “PUQE Test (Pregnancy- Unique Quantification of Emesis and nausea) “Activity-Specific Balance Confidence Scale” was used. In statistical evaluation; Arithmetic mean, percentile distribution, standard deviation, pearson correlation, linear regression analysis, Cronbach Alpha (?) for reliability analysis, CR (Composite Reliability) and AVE (Average Variance Extracted) were used for validity analysis.Results: It was determined that the mean PUQE test total score was 6.28±2.60, 62.04% of the pregnant women experienced mild nausea-vomiting, 37.96% of them had moderate nausea-vomiting, and none of the pregnant women had severe nausea-vomiting. The mean ASBCS score was found to be 53.56±26.37. It was determined that the mean ASBCS total score differed statistically according to the PUQE test classification, and the pregnants with moderate nausea and vomiting severity had more activity-specific balance confidence than mild pregnant women (p<0.05). It was determined that there was a highly significant negative correlation (r=-0.760; p<0.05) between the PUQE test mean score and activity-specific balance confidence, and the severity of nausea and vomiting affected activity-specific balance confidence as a result of linear regression analysis.Conclusion: As a result, it can be said that the severity of nausea and vomiting affects activity-specific balance confidence and as the severity of nausea and vomiting increases, activity-specific balance confidence decreases. Health workers should create a care plan by considering the negative consequences of physical activity insufficiency.Öğe Üniversite Öğrencilerinde Menstrual Semptom Yaşama Durumu ve Yaşam Kalitesine Etkisi(Acıbadem Sağlık Bilimleri Dergisi, 2019) Derya, Yeşim Aksoy; Erdemoğlu, Çiğdem; Özşahin, ZelihaÖz: Amaç: Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinde menstrual semptom yaşama durumu ve yaşam kalitesine etkisini belirlemektir. Çalışma planı: Kesitsel nitelikte planlanan bu araştırma Nisan-Mayıs 2017 tarihleri arasında bir kamu üniversitesinde yürütülmüştür. Örneklem büyüklüğü; %99.9 güven aralığı, 0.05 yanılgı düzeyi ve %80 evreni temsil etme yeteneği ile 1019 kız öğrenci olarak belirlenmiştir. Veriler, “Kişisel Tanıtım Formu”, “Menstruasyon Semptom Ölçeği” ve “Yaşam Kalitesi Ölçeği” aracılığı ile elde edilmiştir. İstatistiksel değerlendirmede; sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Yaş ortalaması 20.82±1.67 olan öğrencilerin %30’u birinci sınıf öğrencisi olup, %84.4’ü gelirinin giderine eşit olduğunu belirtmiştir. Menarş yaş ortalaması 13.50±1.55 olan öğrencilerin, %70.2’si menstruasyonunun düzenli olduğunu, %45.2’si ise ailesinden en az birinin (anne/kız kardeş vb) menstrual yakınmaları yaşadığını belirtmiştir. Araştırmada menstrual semptom ölçeği toplam puan ortalaması 69.36±17.59’dir. Öğrencilerin menstrual semptom ölçeği “negatif etkiler/somatik yakınmalar” alt boyutu puan ortalamasının 40.45±10.63, “menstrual ağrı belirtileri” alt boyutu puan ortalamasının 21.22±6.07 ve “baş etme yöntemleri” alt boyutu puan ortalamasının 7.67±4.08 olduğu belirlenmiştir. SF-12 yaşam kalitesi “fiziksel bileşen özet skoru” ve “mental bileşen özet skoru” ile menstrual semptom ölçeği tüm alt boyut ve toplam puan ortalamaları arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu ve menstrual sendrom şiddeti arttıkça fiziksel ve mental yaşam kalitesinin azaldığı saptanmıştır (p<0.001). Sonuç: Öğrencilerde menstrual semptom yaşama sıklığının yaygın olduğu ve menstrual sendrom şiddeti arttıkça yaşam kalitesinin azaldığı belirlenmiştir. Başlık (İngilizce): THE STATUS OF HAVING THE MENSTRUAL SYMPTOM IN UNIVERSITY STUDENTS AND ITS EFFECT ON QUALITY OF LIFE Öz (İngilizce): Aim: The aim of this study was to determine the status of university students to have menstrual symptom and its effect on quality of life. Materials and Methods: This study was conducted in a cross-sectional design in a public university between April and May 2017. The sample size was determined as 1019 female students with a confidence interval of 99.9%, significance level of 0.05, and an ability of representing the population of 80%. The data were collected by using “Personal Information Form”, “Menstrual Symptom Scale”, and “Life Quality Index”. Numbers, percentages, mean, standard deviation, and pearson’s correlation analysis were used for the statistical evaluation. Results: 30% of the students with an average age of 20.82±1.67 were in the first-year and 84.4% stated to have an income equals to the expenses. 70.2% of the students had a mean menarche age of 13.50±1.55 indicating that their menstruation was regular and 45.2% stated that at least one person in their families (mother/sister, etc.) had menstrual complaints. The total mean score of menstrual symptom scale was 69.36±17.59 in the study. It was determined that the menstrual symptom subscales were as follows, the “negative effects/somatic complaints” subscale mean score of the students was 40.45±10.63, the mean score of “menstrual pain symptoms” subscale was 21.22±6.07, and the mean score of “the coping methods” subscale was 7.67±4.08. There was a negative significant correlation between SF-12 life quality “physical component summary score”, “mental component summary score”, all menstrual symptom scales’ subscales and the total mean scores. It was found that as the severity of menstrual symptom increased, physical and mental quality of life decreased (p<0.001). Conclusion: It was determined that the prevalence of menstrual symptom was common among students and as the severity of menstrual syndrome increased, quality of life decreased.