Yazar "Özcan, A. Cemal" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atipik semptomlarla baş vuran bir multipl skleroz olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Hikmet, Yılmaz; Özcan, A. Cemal; Neyal, A. Münife Müftüoğlu; İlhan, Atilla; Bereketoğlu, M. Ali; Ekmekçi, HakanMultipl skleroz (MS) 'da klinik semptomatoloji çok zengin olmakla birlikte akut bilinç kaybı ve hemipleji semptomları sık görülmez. Bu çalışmada akut gelişen bilinç kaybı ve sağ hemipleji kliniği ile gelen ve daha önce benzer bir atak tanımlamayan 26 yaşında bir kadın olgu irdelendi. Yapılan tetkiklerden sonra diğer akut bilinç kaybı ve hemipleji nedenleri dışlandı. Olgunun manyetik rezonans (MR) görüntülemesi ve diğer laboratuvar tetkiklerinde multipl sklerozu destekleyen bulguları nedeniyle MS tanısı ile izleme alındı. Yüksek doz metil prednizolon tedavisinden sonra genel durumu düzelen, nörolojik muayene bulguları tama yakın gerileyen ve iki yıldır izlenmekte olan hastanın kliniği ve izlem özellikleri tartışıldı.Öğe Diklofenak Sodyum Kullanımına Bağlı Akut Ensefalopati: Bir Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Kamışlı, Özden; Çankaya, Şeyda; Özcan, A. CemalDelirium is characterized by acute changes in mental state lasting for hours or days. The etiology of delirium is drug intoxication in approximately 30% of the patients. Therefore, the medical history should be assessed carefully and initiation of the symptoms, medications used, changes in dosage or medications currently added to the regimen, and drug abuse history should also be questioned carefully. Diclofenac is a nonsteroidal analgezic medication used in the symptomatic treatment of pain. In this report, a case of severe encephalopathy developing after oral diclofenac is presented, admitting to emergency service with delirium and then resolving spontaneously only by supportive treatment. During the assessments, no other etiologic factor that can result in an encephalopathy was detected, and the etiology of this case therefore was thought to be diclofenac most probably.Öğe Hemodiyaliz Hastalarında Karpal Tünelin Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirilmesi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Baysal, Özlem; Baysal, Tamer; Kutlu, Ramazan; Saraç, Kaya; Kalı, Sinem; Özcan, A. CemalEiektrofizyoiojik testlerle karpal tüne! sendromu (KTS) tanısı alan hemodiyaliz (HD) hastalarında, bilgisayarlı tomografinin (BT) KTS tanısındaki katkılarını ve BT bulguları He diyalize bağlı amiloidoz arasındaki korrelasyonu ortaya koymak için bu prospektif çalışmayı yaptık. 9 HD hastası ve 8 gönüllünün elbilekleri BT He incelenip, üç düzeyde KT alan ölçümleri yapıldı. Median sinir duysal ileti hızı ile hastaların KT alanında daralma arasında anlamlı korrelasyon saptandı ve KT alanı küçüldükçe duysal ileti hızının azaldığı tesbit edildi. Çalışmamızda BT' de KT alanı ve median sinir çapı ölçümleri ile hastalık süresi ve uygulanan diyaliz seans süresi arasında ilişki tesbit edilmedi. Bu da HD tedavisi alan kronik böbrek yetmezlikli hastaların hastalıklarının herhangi bir döneminde KT alanında daralma olabileceğini göstermektedir. Bu nedenle HD tedavisi alan hastaların preklinik KTS tanısında BT nin önemli bir yeri olduğu, hastaların takibinde bu tetkikin yapılmasının gerektiği ve KT deki morfolojik değişiklikleri BT nin oldukça iyi bir şekilde demonstre ettiği sonucuna varıldı.Öğe Hemodiyaliz hastalarında karpal tünelin bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi(1998) Baysal, Özlem; Baysal, Tamer; Kutlu, Ramazan; Saraç, Kaya; Kalı, Sinem; Özcan, A. CemalElektrofizyolojik testlerle karpal tünel sendromu (KTS) tanısı alan hemodiyaliz (HD) hastalarında, bilgisayarlı tomografinin (BT) KTS tan ısındaki katkılarını ve BT bulguları ile diyalize bağlı amiloidoz arasındaki korrelasyonu ortaya koymak için bu prospektif çalışmayı yaptık. 9 HD hastası ve 8 gönüllünün elbilekleri BT ile incelenip, üç düzeyde KT alan ölçümleri yapıldı. Median sinir duysal ileti hızı ile hastaların KT alanında daralma arasında anlamlı korrelasyon saptandı ve KT alanı küçüldükçe duysal ileti hızının azaldığı tesbit edildi. Çalışmamızda BT de KT alanı ve median sinir çapı ölçümleri ile hastalık süresi ve uygulanan diyaliz seans süresi arasında ilişki tesbit edilmedi. Bu da HD tedavisi alan kronik böbrek yetmezlikti hastaların hastalıklarının herhangi bir döneminde KT alanında daralma olabileceğini göstermektedir. Bu nedenle H D tedavisi alan hastaların preklinik KTS tanısında BT n/n önem/i bir yeri olduğu, hastaların takibinde bu tetkikin yapılmasının gerektiği ve KT' deki morfolojik değişiklikleri BT n/n oldukça iyi bir şekilde demonstre ettiği sonucuna varıldı.Öğe Migren başağrısında sempatik deri yanıtı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Yılmaz, Hikmet; Neyal, A. Münife Müftüoğlu; Özcan, A. Cemal; İlhan, Atilla; Ekmekçi, HakanOtonomik disfonks iyonun migren fitopatolojisindeki rolü çeşitli araştırmalara konu olmuştur. Yapılan çalışmalarda ağrısız peryodda sempatik hipofonksiyon olduğu ve serum noradrenalin düzeylerinde azalma saptanmıştır. Son yıllarda sempatik sinir sisteminin işlevlerini kısa sürede, kolay ve güvenilir bir şekilde inceleyebilme olanağı sağlayan bir test olan sempatik deri yanıtları (SDY) nörofizyoloji laboratuvarlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. SDY’nin afferent ve efferent periferik yolakları iyi bilindiği için bugüne kadar periferik otonomik disfonks iyon ile karakter ize klinik tablolarda çalışılmıştır. Ancak santral yolaklarla ilgili yeterli bilgi olmadığı için santral otonomik disfonksiyon ile karakterize klinik tablolarda bu test yaygın olarak çalışılmamıştır. SDY’nin emosyonel faktörler ve bilinç durumuyla belirgin olarak değişiklik göstermesi, santral yolakların da refleks yol içinde önemli bir rolü olduğunu düşündürmektedir. Bu çalışmada migrenli olgularda SDY sonuçları ile sağlıklı olgulara ait sonuçlar karşılaştırılmıştır. İki grup arasında SDY’nin latans ve amplitüd değerleri yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmadığı gözlenmiştir. Sonuç olarak SDY’nin santral otonomik disfonksiyon ile karakterize migrenli olgularda anlamlı olarak değişiklik göstermediği ve klinik takipte önemli bir parametre olamıyacağı düşünülmüştürÖğe Psödonöbeti olan kadınlarda vestibüler uyarılmış miyojenik potansiyeller(Anadolu Psikiyatri Dergisi, 2013) Almış, Behice Han; Cumurcu, Birgül Elbozan; Özcan, A. Cemal; Ünal, SüheylaÖz: Amaç: Bu çalışmada konversiyon bozukluğu alt tipi olan psödonöbetli hastalarda vestibüler uyarılmış miyojenik potansiyeller (vestibular evoked myogenic potentials-VEMP) uygulaması ile alt beyin sapı etkilenimini değerlendir- meyi amaçladık. Yöntem: Çalışmada, SCID-I/CV?e göre katılmalar veya konvülsiyonlar gösteren konversiyon bozukluğu tanısı konan 22 kadın ve 22 sağlıklı kadın değerlendirmeye alındı. Araştırmaya katılan hasta ve sağlıklı kontrollere deneyimli uzman bir araştırıcı tarafından SCID-I/CV uygulanmasının ardından, sosyodemografik veri formu, Hamilton Depresyon Değerlendirme Ölçeği ve Hamilton Anksiyete Değerlendirme Ölçeği uygulandı. Hasta ve sağlıklı kontrol grubunda VEMP değerlendirmesi nöroloji laboratuarında yapıldı. Sonuçlar: Psödonöbetli has- taların VEMP değerlendirmelerinde P1 latansı sağda ve solda, sağlıklı kontrol grubu ile kıyaslandığında istatistik- sel olarak anlamlı fark yoktu. Benzer şekilde psödonöbetli hastaların N1 latans değerleri sağda ve solda, sağlıklı kontrol grubu değerleri ile kıyaslandığında aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi. Psödonöbetli hastaların P1-N1 amplitüd değerleri, sağda ve solda kontrol grubu değerleri ile kıyaslandığında yine istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Tartışma: Psödonöbetli hastalarda alt beyin sapı etkilenimine yönelik yaptığımız VEMP çalışmasında psödonöbetli hastalarda VEMP değerlerinde sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Bu sonuç konversiyon bozukluğunda afferent uyaranların kortikofugal inhibisyonu olduğuna ilişkin hipotezle uyumlu görünmekle birlikte, VEMP dalgalarının P1-N1 (inhibitör bileşen) ve N23-P44 (eksitatör bileşen) bileşenlerinin ele alındığı bir algoritmle hesaplanmasıyla açıklık kazanabilecek gibi görünmek- tedir. Dekonvolüsyon yönteminin kullanıldığı ve konversiyon bozukluğunun diğer alt tiplerinin de ele alındığı daha geniş bir hasta grubunda çalışmanın yinelenmesi planlanabilir.