Yazar "Özerol, İ. Halil" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Atopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazım; Soytürk, Durali; Özcan, AtillaAtopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu sıklığını belirlemek amacıyla İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 60 hasta ve 50 sağlıklı kişi üzerinde epidemiyolojik bir çalışma yapıldı. Hastaların; sağlam derilerinde %25.0, lezyonlu derilerinde %40.0 ve burun deliklerinde %41.7 sıklıkla S. aureus kolonizasyonu olduğu görüldü. Kontrollerin sağlıklı derilerinde %2.0, burun deliklerinde ise %16.0 oranında S. aureus üredi (p<0.001). Yapılan antibiyogramlar, S. aureus’a karşı en etkili antibiyotiklerin; vankomisin, tobramisin, sulbaktam-ampisilin ve gentamisin olduğunu gösterdi.Öğe Dermatofitik onikomikozlarda aralıklı ve devamlı terbinafiıı tedavisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Özcan, Atilla; Soytürk, DuraliTırnak mantar enfeksiyonlarının tedavisi; oldukça zor, başarı oranlan nispeten düşük, tekrarlama ihtimali yüksek, uzun ve kullanılan ilaçların yan etkileri sebebiyle sık laboratuar kontrolleri gerektiren bir süreçtir. Triazoller (itrakonazol ve flukonazol) ve allilaminler (terbinafin) gibi yeni ilaçların kulanıma girmesi; tam iyileşme oranlarını yükseltmiş, etki spektrumunu genişletmiş, tedavi sürelerini kısaltmış ve yan etkileri kısmen azaltmıştır. Elde edilen ilk sonuçlar terbinafin'in, itrakonazol kadar geniş spektrumlu olmamakla beraber, onikomikoz tedavisinde oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Terbinafin, tedavi kesildikten sonra da uzunca bir süre tırnaklarda etkili bir konsantrasyonu korumaktadır. Onikomikoz tedavisinde aralıklı ve devamlı terbinafin kullanımının etkinliğini karşılaştırmak amacıyb yaptığımız bu çalışmada, devamlı tedavi grubunda klinik ve mikroskopik iyileşme oranlarının aralıklı tedavi grubuna göre daha yüksek olduğunu fakat aradaki farkın istatistik açıdan anlamlı olmadığını gördük. Dermatofitik onikomikozların tedavisinde devamlı terbinafin uygulamasının tercih edilmesi gerektiği sonucuna vardık.Öğe Enterobacteriaceae üyesi ve pseudomonas cinsi bakterilerin ß-laktam antibiyotiklere direnci(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Durmaz, Bengül; Özerol, İ. Halil; Şahin, Kazını; Tekerekoğlu, M. Sait; Köroğlu, MehmetThis study was performed in İnönü University Turgut ÖZAL Medical Center to asses the resistance of Enterobacteriaceae and Pseudomonas species to P-laktam antibiotics. From October 1995 to February 1997, 1126 Gram negative bacilli were isolated. 1022 (91) of isolates were Enterobacteriaceae members whereas 104 (9%) of them were Pseudomonas species. Sensitivities of pathogens P-laktam antibiotics were performed by Kirby-Bauer disc diffusion method. Following antibiotics were effective as: ceftazidime, imipenem, cefotaxime, ceftriaxone and cefoxitin for E. coli; imipenem and cefotaxime for Enterobacter species; imipenem, cefoxitin, ceftazidime, and ceftriaxone for Proteus species; imipenem, ceftazidime, cefotaxime, and ceftriaxone for Klebsiella species; imipenem and ceftazidime for Citrobacter species; and cefoperazone-sulbactam and imipenem for Pseudomonas speciesÖğe İnfeksiyon hastalıklarının tanısında kullanılan dna probları ve nükleik asid çoğaltma (amplifikasyon) yöntemleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Özerol, İ. HalilGünümüzde, DNA probları ve nükleik asit amplifikasyon (NAÇ) yöntemleri, özellikle kültür ve serolojik testleri zor, pahalı veya bulunmayan mikroorganizmaların özelliklerini tanımlamada çok yararlıdır. Bu testlerden DNA prob temelli olanlar, özellikle dokuda mikroorganizmanın lokalizasyon ve dağılımını tespit etmek için uygundur. NAÇ yöntemleri ise klinik örnekte, belirli bir mikroorganizmanın DNA veya RNA ’sının bulunup bulunmadığını tesbit için kullanılır. NAÇ yöntemleri oldukça komplekstir. Bu komplekslikten dolayı, bu yöntemler 3 grupta incelenir; 1) hedef amplifikasyon yöntemleri: polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), kendinden devamlı sekans amplifikasyon (3SR) veya iplikçik uzaklaştırarak amplifikasyon (SDA); 2) prob amplifikasyon yöntemleri: Qb replikaz ve ligaz zincir reaksiyonu (LCR); 3) bileşik prob veya dallanmış prob (bDNA) yöntemleri. Moleküler yöntemlerdeki bu ilerlemeler, klinik mikrobiyoloji laboratuvarında devrim niteliğindedir. Bu derlemede; yeni yöntemler ile bunların avantaj, dezavantaj ve uygulama alanları tartışılmıştır.Öğe Kronik yorgunluk sendromu : güncel kavramlar(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Özerol, İ. HalilKronik yorgunluk sendromu (KYS). aşırı yorgunlukla birlikle boğa: ağrısı, haşağrısı ve nörolojik şikayetler gibi üzerinde anlaşılan diğer kriterlerle karakterize, uzun şiiredir bilinen ancak son zamanlarda önem kazanan hır hastalıktır Hastalık genellikle belirgin lenfadenopati. hafif ateş ve muhtemelen psikiatrik bir tabloyla aniden haşlar, lîbstein-liarr virüsü (E IH ') ile. sıtomegalovirüslerle (CMI '). lluman Herpesvirus tip-6 (11111-6) ile ve retroviruslerle KYS unun ortaya çıktığı açıkça belirtilmiştir, ayrıca toksinlerle karşılaşma sonucu hastalığın presipite olabileceği düşünülmektedir. Hastaların çoğunda birçok virüse karşı antikor litreleri yükselmiştir, naturel killer hücrelerin üretimi anormaldir ve fonksiyonları haskılanmıştır. KYSu için ilen sürülen etiolojilerin hiçbiri ispatlanamamıştır.Öğe Kutanöz mast hücrelerinden histamin salınımı üzerine ovabain’in etkisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Patel, Asha V.; Skoner, David P.Sodyum-potasyum adenozin trifosfataz (Na+-K+ ATPaz) inhibisyonunun, mast hücrelerinden mediatör salınımı üzerine etkileri konusunda çelişkili bilgiler mevcuttur. Bazı çalışmalar, spesifik bir Nıt-K+ ATPaz inhibitörü olan ovabain (strofantin G) ’in, mediatör deşarjını bloke ettiğini, bazıları ise herhangi bir etkisinin olmadığını, hatta mediatör sekresyonunu artırdığını ileri sürmektedir. Bu çalışmaların çoğu hayvanlardan elde edilmiş mast hücreleri kullanılarak yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı, Na+-K+ ATPaz inhibisyonunun, insan kutanöz mast hücrelerinden mediatör salınımı üzerine etkilerini incelemektir. Sağlıklı yenidoğanların sünnet derilerinden elde edilen mast hücreleri, değişik ovabain konsantrasyonlarıyla inkübe edildikten sonra, kalsiyum iyonoforla stimüle edildi. Histamin salınımı ELISA ile değerlendirildi. Sonuçlar, spesifik bir Na+-K+ ATPaz inhibitörü olan ovabain'in, insan kutanöz mast hücrelerinden in vitro nonimmünolojik histamin salınımı üzerine belirgin bir etkisi olmadığını gösterdi. İnsan ve hayvan mast hücreleri arasında bu açıdan da farklılıklar olduğu düşünüldü.Öğe Kutanöz mast hücrelerinin elde edilmesi ve saflaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Patel, Asha V.; Skoner, David P.Mast cells play an important role in immediate and late type allergic reactions. Most of our knowledge on properties of mast cells was derived from animal models and these methods have some limitations. We aimed to describe a modified and improved in vitro method for isolation and purification of human skin mast cells. Human neonatal foreskins were digested and isolated by using an enzymatic dispersion procedure. Then they were purified by density centrifugation through Percoll gradients. Spontaneous and ionophore- induced histamine releases from both unpurified and purified mast cell preparations were assayed by enzyme-linked immunosorbent assay. This technique produced reproducible and satisfactory results for isolation, purification, and stimulation of human skin mast cells in a good yield with an excellent viability. In this article, this detailed in vitro method for studies on human skin mast cell was described. It is hoped that newly-developed in vitro and in vivo methods will increase the knowledge about the role of human skin mast cells.Öğe Malatya Da Doğurganlık Yaşındaki Kadınlarda Rubella Sero Pozitifliği(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Bulut, Yunus; Tekerekoğlu, M. Sait; Otlu, Barış; Durmaz, Bengül; Özerol, İ. HalilDoğurgan yaş grubu kadınlarda rubella seropozitifliğini belirlemek. Materyal ve metot: 828'i hamile olan toplam 4042 doğurganlık yaşındaki kadınların serumunda mikro ELISA yöntemiyle rubella IgM ve IgG antikorları saptandı. Bulgular: 4042 örneğin 25'inde (%0.6) rubella IgM, 3314'ünde (%82.4) rubella IgG ve 18’inde (%0.4) rubella IgM+IgG pozitif saptandı. Yaşları 18-35 arası olan hamile kadınlarda rubella IgM pozitifliğine rastlanılmazken, rubella IgG pozitifliği %87 olarak saptandı. Sonuç: Doğurgan yaş grubu kadınların %18'i rubella infeksiyonu açısından risk altındadır.Öğe Malatya merkezinde bağırsak parazitlerinin dağılımı(Türkiye Parazitoloji Dergisi, 2002) Direkel, Şahin; Özerol, İ. Halil; Bayraktar, Mehmet RefikÖz: Bu çalışma Malatya merkezindeki değişik yaş ve sosyoekonomik gruplarda bağırsak parazitlerinin dağılımını araştırmak amacıyla planlanmıştır. Çeşitli yaş gruplarındaki 233'ü kadın 299'u erkek toplam 532 kişi bağırsak parazitleri yönünden incelenmiştir. Dışkı örnekleri nativ-lugol, flotasyon, sedimantasyon ve selofan bant yöntemleriyle değerlendirmeye alınmış ve 287 (%53.9) kişide bir veya birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır. İncelenen örneklerde; Enterobius vermicularis %28.2, Giardia intestinalis %26.3, Entamoeba coli %14.2, Hymenolepis nana %13.7, lodamoeba bütschlii %9.3, Entamoeba histolytica %4.4, Ascaris lumbricoides %1, Taenia saginata %1 ve Trichuris trichiura %0.8 oranlarında tespit edilmiştir, Bu parazitlerin yaş, cinsiyet, aile geliri ve okuduğu okulun şehre olan uzaklığına göre dağılımları incelendiğinde: 6-10 yaş grubunda (%23), erkeklerde (E/K=1.22), aylık geliri daha az olan ailelerde ve kenar mahalle okulunda okuyan çocuklarda daha sık görüldüğü, ayrıca, sosyoekonomik düzeyi düşük okulda okuyan öğrencilerde bir veya daha fazla parazit tespit edilenlerin oranının daha fazla olduğu tespit edilmiştir.Öğe Malatya'da doğurganlık yaşındaki kadınlarda rubella seropozitifliği(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Bulut, Yunus; Tekerekoğlu, M. Sait; Otlu, Barış; Durmaz, Bengül; Özerol, İ. HalilÖz: Amaç: Doğurgan yaş grubu kadınlarda rubella seropozitifliğini belirlemek, Materyal ve metot: 8287 hamile olan toplam 4042 doğurganlık yaşındaki kadınların serumunda mikro ELISA yöntemiyle rubella IgM ve IgG antikorları saptandı. Bulgular: 4042 örneğin 25'inde (%0.6) rubella IgM, 3314'ünde (%82.4) rubella IgG ve 18'inde (%0.4) rubella IgM + IgG pozitif saptandı. Yaşları 18-35 arası olan hamile kadınlarda rubella IgM pozitifliğine rastlanılmazken, rubella IgG pozitifliği %87 olarak saptandı. Sonuç: Doğurgan yaş grubu kadınların %18'i rubella infeksiyonu açısından risk altındadır. Başlık (İngilizce): Rubella seropositivity among women of reproductive age in Malatya Öz (İngilizce): Objective: To determinated rubella IgG and IgM seropositivity in reproductive women. Material and method: Rubella IgM and IgG antibodies were determinated by ELISA in the sera of 4042 reproductive women, 828 pregnant Results: Of the 4042 samples, 25 (0.6%) were positive for rubella IgM, 3314 (82.4%) for rubella IgM and 18 (0.4%) for rubella IgM + IgG. Rubella IgM seropositivity was not observed in the pregnant women between eighteen to thirty-five years of age, but rubella IgG seropositivity was found in 87% of this group. Conclusion: These results demostrate that the percentage of risk for rubella infection is 18% in reproductive women.Öğe Malatya'da hepatit şüpheli kişiler ve hemodiyaliz hastalarında hepatit C virüsü antikorlarının seroprevalansı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Tekerekoğlu, Mehmet S.; Ay, Selma; Özerol, İ. Halil; Bulut, Yunus; Durmaz, RızaÖz: Amaç: Hepatit C virüsü (HCV), dünyada sporadik, sıklıkla posttransfüzyonel, akut ve kronik hepatitin majör nedenidir. Damar içi uyuşturucu kullananlar, hemodiyaliz hastaları ve başka bir karaciğer hastalığı olanlar gibi risk gruplarında anti-HCV antikor prevalansı %10-90 arasında değişirken hemodiyaliz hastaları arasındaki HCV scropozitifliği genel populasyona göre oldukça yüksektir: . Bu çalışmada hepatit şüpheli serum örneklerinde ve hemodiyaliz hastalarında anti-HCV seroprevelansını tesbit etmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, Turgut Özal Tıp Merkzi'ne Ocak 2000 ile Aralık 2000 arasında başvuran hepatit şüpheli 520 kişide ve 96 hemodiyaliz hastasında HCV seropozitiflik oranları araştırıldı. Serum örnekleri, anti-HCV antikorları yönünden dördüncü jenerasyon ELISA kiti (Organon, UBI HCV v4.0) ile incelendi. Bulgular: HCV antikorları, incelenen 520 kişiden 132'ünde (%2.5) ve 96 hemodiyaliz hastasının 46'sında (%52) pozitif idi (Odds oranı=19.17, p<0.001). Sonuç: HCV infeksiyonu, hemodiyaliz hastalarında genel populasyona göre daha yüksek bulundu. Başlık (İngilizce): Seroprevalence of hepatitis C virus antibody in the persons with suspected hepatitis and in-patients on hemodialysis in Malatya Öz (İngilizce): Objective: Hepatitis C virus (HCV) is a major cause of sporadic, frequently posttransfusional, acute and chronic hepatitis in the World. Prevalance of anti-HCV antibody ranging from 10% to 90% have been reported in the risk groups such as intravenous drug abusers, hemodialysis patients, and people suffering from other liver diseases, whereas HCV seropositivity among hemodialysis patients remains high compared with that of the general population. The aim of this study was to detect anti-HCV seroprevalence in hepatitis suspected blood samples of patients including hemodialysis ones. Material and Method: We investigated the rate of HCV seropositivity in 520 persons with suspected hepatitis and in 96 patients on hemodialysis admitted to the Turgut Özal Medical Center between January, 2000 and December, 2000. Serum samples were assayed for anti-HCV antibodies by a fourth generation ELISA kit (Organon, UBI HCV v4.0). Findings: Thirteen of the 520 persons tested (2.5%) and forthy-six of 96 patients on hemodialysis tested (52%) were positive for HCV antibodies (Odds ratio=19.17, p<0.001). Conclusions: HCV infection was more prevalent among hemodialysed patients than general population.Öğe Mikobakteri infeksiyonlarının serolojik tanısı : antijen 60 (A60)’ın özellikleri ve klinik kullanımı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1994) Özerol, İ. Halil; Şenol, MustafaSon zamanlarda insidansındaki artış eğilimi ile dikkatleri yeniden içerine çeken tüberkülozun erken ve doğru tanısı önemli hır husustur. Hu nedenle, klasik tanı yöntemlerinin dışında, spesifik, hızlı, pratik ve güvenilir yeni tanı yöntemleri üzerinde çalışılmaktadır. immünolojideki gelişmeler hu konuda önemli ilerlemeler sağlamıştır. Mikohakterilenn çeşitli kom/>oncntlerınden elde edilen çeşitli antijenler kullanılarak, bunlara karşı oluşan hücresel ve humoral ımmiin cevaplar tespit edilmekte, bunların klinik bulgularla birlikte değerlendirilmesi suretiyle hızlı ve doğru lanı koyma imkanları artırılmaktadır. Hu derlemede, tüberkülozda oluşan hıımoral immiinıte değişiklikleri ve bunların tanı amacıyla kullanılması üzerinde durulmakta, bu konudaki son gelişmeler gözden geçirilmektedir.Öğe Skabies te serum immünglobülin ve kompleman düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Özerol, Elif; Şaşmaz, Sezai; Turan, Fahri; Soytürk, DuraliThe human immune system interacts bidirectionally with environmental, metabolic, and endocrine factors as well as with infectious agents and is arranged genetically. Scabies is an important parasitic skin disease that continues to persist all over the world despite the availability of many acaricides and therapeutic tools. Individuals with scabies react to parasite mainly by generating a cell-mediated immune response. Immunologic reactions mediated by antibodies of the immunoglobulin G (IgG), IgM, and especially, IgE classes may also be involved. None of these reactions have been shown to eliminate all mites from the skin surface, but locally these reactions may prevent the epidemic multiplication of scabies' organisms on the skin surface, as observed in some patients with Norvegian scabies. The purpose of this study was to determine antibody response and changes in serum levels of some complement componenes in scabies.Öğe Staphylococcus aureus colonization in atopic skin diseases(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazım; Soytürk, Durali; Özcan, AtillaÖz: Atopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu sıklığını belirlemek amacıyla İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 60 hasta ve 50 sağlıklı kişi üzerinde ^epidemiyolojik bir çalışma yapıldı. Hastaların; sağlam derilerinde %25.0, lezyonlu derilerinde %40.0 ve burun deliklerinde %41.7 sıklıkla S. aureus kolonizasyonu olduğu görüldü. Kontrollerin sağlıklı derilerinde %2.0, burun deliklerinde ise %16.0 oranında S. aureus üredi (p<0.001). Yapılan antibiyogramlar, S. aureus'a karşı en etkili antibiyotiklerin; vankomisin, tobramisin, sulbaktam-ampisilin ve gentamisin olduğunu gösterdi. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4): 299-302] Başlık (İngilizce): Atopik deri hastalıklarında staphylococcus aureus kolonizasyonu Öz (İngilizce): An epidemiologic investigation on Staphylococcus aureus (S. aureus) -colonization in atopic skin diseases was conducted at İnönü University Turgut Özal Medical Center. The incidence of unaffected skin, lesional skin, and nasal positivity for S. aureus was examined in a total of 60 patients with atopic dermatitis and other atopic skin diseases, 50 healthy subjects were studied as controls. Normal skin, lesional skin, and nasal nostrils were colonized with S. aureus in 25.0%, 40.0%, and 41.7% of patients, respectively. In controls, the colonization rate ofS. aureus was 2% in healthy skin and 16% in nasal nostrils (p<0.001). According to the results of antibiogram; vancomycine, tobramycine, sulbactam-ampicilline, and gentamycine were considered as the most effective drugs against S. aureus. [Journal of Turgut Özal Medical Center 1996;3(4): 299-302]Öğe Yüksek doz kemoterapi, otolog kemik iliği veya periferik stem cell transplantasyonu yapılacak non-Hodgkin lenfomalı hastalarda fitohemaglutinin’e cevabın araştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Özerol, İ. Halil; Şenol, Mustafa; Ageitos, Ana; Talmadge, James E.Fitohemaglutinin (PHA), genellikle bir T lenfosit mitojenidir. CD4+ helper/inducer T lenfositlerine, CD8+ suppressor/cytotoxic T lenfositlerine göre daha fazla stimulator etki yapar. Bu çalışmada, biz normal periferik kan lökositleri (PBL) ile otolog kemik iliği (BM) ve granulosit-monosit koloni stimulan faktör (GM- CSF) ile mobilize edilmiş periferik stem cell (PSC) ürünlerinin PHA ’e verdikleri mitojenik cevapların farklı olup olmadığını araştırdık Non-Hodgkin lenfomalı 24 hastadan kemik iliği ve periferik stem cell ürünleri toplandı ve IL-2 ile 5 gün kültür yapılmadan önce ve yapıldıktan sonra PHA hücre proliferasyon cevabı incelendi. Hem PSC hem de BM hücrelerinin PHA proliferatif cevapları anlamlı şekilde normal PBL ’den düşüktü (p<0.01). PSC’in PHA cevabı BM’unkinden daha yüksekti (p<0.05). IL-2 ile kültür yapıldıktan sonra PBL’nin PHA cevabı azaldı (p<0.05) fakat PSC ve BM’unki değişmedi. Bu çalışma sonucunda IL-2 ile inkübasyona PSC ürünleri PHA'e daha yüksek mitojenik cevap verdi. Bu sonuçlara göre non-Hodgkin lenfomalı hastaların lenfositlerindeki deprese mitojenik cevap, membrana bağlı IL-2 ’nin sürekli stimüle olması nedeniyle yüksek baz proliferasyona sebep olduğunu düşündürmektedir.