Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Özgür, Bülent" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Atrial fibrillation after coronary artery bypass grafting in elderly patients ıncidence and risk factor analysis
    (The Thoracic and Cardiovascular Surgeon, 2007) Nisanoğlu, Vedat; Erdil, Nevzat; Aldemir, Mustafa; Özgür, Bülent; Cihan, H. Berat; Yoloğlu, Saim; Battaloğlu, Bektaş
    Objective: New-onset atrial fibrillation (AF) is the most frequent arrhythmic complication after coronary artery bypass grafting (CABG). Elderly patients who undergo this operation may have a different risk profile from the general population. The aim of this study was to identify risk factors for post-CABG AF in the elderly population. Methods: Between September 2001 and December 2005, 426 elderly patients (age ≥ 65 years) underwent CABG at our center. Ninety-one developed post-CABG AF (AF group), and the other 335 (no-AF group) did not develop this complication. Multivariate analysis (odds ratio, ± 95 % CI, p value) was used to identify independent clinical predictors of post-CABG AF. Results: The incidence of post-CABG AF in elderly patients during the study period was 21.4 %. Multivariate analysis identified age (OR 1.07, p < 0.009), age ≥ 75 years (OR 1.77, p < 0.042), preoperative renal insufficiency (OR 5.09, p < 0.035), EuroSCORE (OR 1.18, p < 0.038), and cross-clamping time (OR 1.02, p < 0.012) as predictors of AF occurrence. The AF group had a significantly longer mean intensive care unit (ICU) stay (3.8 ± 4.7 vs. 2.5 ± 1.3 days for AF vs. no-AF; p = 0.0001), and a significantly higher proportion of patients with prolonged (≥ 6 days) ICU stays (8.8 % vs. 3.2 %, respectively; p = 0.033). Hospital mortality was 3.2 % in the no-AF group and 2.2 % in the AF group (p = 0.74). Conclusion: This study of elderly patients reveals some novel predictors of post-CABG AF, most notably preoperative renal insufficiency and EuroSCORE. It is important to identify risk factors for post-CABG AF in all patient groups as this knowledge might lead to better prevention of this problem and its potential consequences.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çeşitli saklama solüsyonlarının internal mammarian arter akımı üzerine olan etkileri
    (İnönü Üniversitesi, 2006) Özgür, Bülent
    IMA, koroner arter cerrahisinde kullanılan greftlerin başında gelir. Arteriyel greftlerin kullanımında karşılaşılan en önemli sorun spazmdır. Arteriyel greft spazmını engellemek ve hem çap hem akım artışı sağlamak amacıyla çeşitli vazodilatör ajanlar lümen içi veya topikal olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada, kısa süreli topikal vazodilatör uygulamasının MA akımı üzerine etkilerini değerlendirdik. Materyal ve Metod: KABC yapılan 100 hasta çalışmaya alındı. Hastaların yaş ortalamsı 59.8±10.7 yıl idi. Hastalar uygulanan vazodilatör ajana göre beş gruba ayrıldı (kontrol grubu olarak serum fizyolojik, nitrogliserin, diltiazem, papaverin ve adenozin grupları). Kan akım ölçümleri esnasında ortalama arter basıncı, kalp hızı ve satral venöz basınçlar ölçülerek kaydedildi. ilk ölçümler, MA göğüs duvarından çıkarıldıktan hemen sonra yapılırken ikinci ölçümler topikal vazodilatör ile 5 dakika temas ettikten sonra gerçekleştirildi. Bu iki ölçüm arasındaki 5 dakikalık süreçte, MA, içinde 50 ml topikal vazodilatör solüsyon bulunan şırınga tüpe batırıldı. Bulgular: Gruplar arasında yaş, cinsiyet ve BSA açısından istatistiksel fark yoktu. Topikal ilaç banyosundan önceki ve sonrasındaki ölçümlerde, grup içi ve gruplar arası ortalama arter basıncı, kalp hızı ve santral venöz basınç açısından farklılık tespit edilmedi. Topikal ilaç uygulamasından önce yapılan ilk ölçümlerde gruplar arası istatistiksel farklılık yoktu. Grupların tümünde, topikal ilaç uygulaması sonrası MA kan akımı istatistiksel anlamlılık gösterecek kadar artmıştı. Buna karşın, kan akımını artırma oranlarına bakıldığında topikal ilaçların tümü SF grubuna göre üstündü. Sonuç: Topikal vazodilatörle kısa süreli muamelenin MA kan akımını anlamlı biçimde arttırdığı sonucuna vardık. Çalışan kalpte olduğu gibi MA greftinin çıkarıldıktan kısa süre sonra anastomoz edileceği durumlarda, topikal ilaçlar kullanarak MA vazodilatasyonunun faydalı olacağını savunmaktayız.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Complete myocardial revascularization using arterial grafts only in patients with unstable angina ımpact on early outcome
    (The Thoracic and Cardiovascular Surgeon, 2007) Nisanoğlu, Vedat; Battaloğlu, Bektaş; Erdil, Nevzat; Özgür, Bülent; Cihan, H. Berat
    Objective: The aims of this study were 1) to assess early clinical outcomes for patients with unstable angina (UA) who undergo urgent/emergent coronary artery bypass grafting (CABG); and 2) to evaluate the feasibility and safety of complete revascularization using strictly arterial grafts in this patient group. Patients and Methods: Between September 2001 and May 2005, a total of 961 patients underwent CABG at our center. One hundred and sixty-seven (17.4 %) of these individuals underwent urgent or emergent CABG because of UA, and 794 (82.6 %) underwent elective CABG for stable angina (SA). Of the 167 patients with UA, 59 (35.3 %) underwent complete revascularization using arterial grafts only (AO subgroup: internal thoracic arteries and radial arteries) and the other 108 received a combination of arterial and venous grafts (AV subgroup: 1 internal thoracic artery plus saphenous vein grafts). Results: The UA group had a significantly higher proportion of women and a significantly higher rate of left main coronary artery disease than the SA group (p = 0.016 and p = 0.0001, respectively). Cardiopulmonary bypass time was significantly longer in the UA group (p = 0.01). Higher proportions of the UA group required inotropic support (p = 0.001), intra-aortic balloon pump support (p = 0.001), and re-exploration for bleeding or cardiac tamponade (p = 0.005). This group also had a significantly longer mean time on mechanical ventilation (p = 0.001) and a longer mean intensive care unit stay (p = 0.01). The rates of operative mortality (first 30 days) in the SA and UA groups were 1.8 % and 6 %, respectively (p = 0.001). There were no statistical differences between the AO and AV subgroups with respect to any of the preoperative or intraoperative findings. The AO group had a significantly shorter mean intensive care unit stay than the AV group (p = 0.05). The AV group had a roughly fivefold higher operative mortality than the AO group (8.3 % vs. 1.7 %, respectively), but this difference was not statistically significant (p = 0.17). Conclusion: Urgent or emergent CABG in the setting of UA is associated with increased but acceptable rates of mortality and morbidity. Complete myocardial revascularization using arterial grafts only (combinations of internal thoracic and radial arteries) is feasible and safe in this patient group.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Does cardiopulmonary bypass alter plasma level of tumor markers ca 125 and carcinoembryonic antigen
    (The Thoracic and Cardiovascular Surgeon, 2002) Battaloğlu, Bektaş; Erdil, Nevzat; Nisanoğlu, Vedat; Koşar, Feridun; Özgür, Bülent; Yıldırım, Bülent; Karagöz, Hüseyin
    BACKGROUND: In addition to malignant diseases, acute and chronic inflammations may elevate plasma levels of tumor markers CA 125 and carcinoembryonic antigen (CEA). Cardiopulmonary bypass (CPB) causes a generalized inflammatory response. In this study, we have investigated the effect of CPB on plasma levels of CA 125 and CEA. METHODS: We measured plasma levels of CA 125 and CEA in patients undergoing coronary artery bypass grafting (CABG) with CPB (Group 1, n = 21), and in patients who underwent off-pump CABG, that is, without CPB (Group 2, n = 16). Blood samples were collected preoperatively, and on postoperative days 1, 6, and 12. RESULTS: Within both groups, CEA plasma levels were not significantly influenced in any samples. Comparing with preoperative values, CA 125 values elevated significantly on postoperative days 6 and 12 within both groups. It was observed that the elevation of CA 125 plasma levels in these samples were significantly higher in Group 1. CONCLUSIONS: The results indicate that CPB elevated plasma level of CA 125. However, clinical importance of this finding needed further evaluation.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Doku ve organ naklinde hasta ve yakınlarının görüşleri
    (Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2007) Alat, İlker; Akpınar, Beşir.M; Eğri, Mücahit; Aydın, Nihat; Aydemir, İ.Koray; Aldemir, Mustafa; Eroğlu, Tamer; Özgür, Bülent; Erbaş, Fulya; Nisanoğlu, Vedat
    Amerika Birleflik Devletleri’nde y›lda 500 bin konjestif kalp yetersizli¤i (KKY) teflhisi konulmaktad›r. Kalp nakli (KN) sonras› 5 y›ll›k sa¤kal›m oran›n›n %60’›n üzerinde, NYHA s›n›f - IV hastalarda t›bbi tedaviyle 3 y›ll›k sa¤kal›m›n %18 oldu¤u belirtilmifltir. Ventriküler yard›m ayg›tlar›n›n mortalitesiyse %40’d›r (1). Yani nakil tedavide önemli bir unsurdur. Ancak bekleyen al›c› listesi sürekli artmaktad›r, ABD’de bu oran y›lda %16’d›r (1). Amerikan Kalp Cemiyeti; y›lda 400 binin üzerinde yeni KKY vakas›n›n teflhis edildi¤ini, y›lda 34 milyar dolar üzerinde paran›n tedavi amac›yla harcand›¤›n› bildirmifltir (2). Bununla birlikte, 1980’lerde artan nakil say›s› 1990’larda plato yapm›fl, donör k›s›tl›l›¤›na ba¤l› olarak 2000’lerde düflüfle rastlanm›flt›r (3, 4). Bu nedenlerle donör listeleri sorgulanmaya bafllanm›fl, “marjinal donör” tan›m› gelifltirilmifl (2, 5, 6), buysa beraberinde etik sorunlar› getirmifltir
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Kalp Cerrahisi Sonrası Derin Sternal Enfeksiyonların Pektoral Kas Flepleri ile Başarılı Tedavisi+
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Nisanoğlu, Vedat; Erdil, Nevzat; Eroğlu, Tamer; Aldemir, Mustafa; Özgür, Bülent; Cihan, Hasan Berat; Battaloğlu, Bektaş
    Kalp cerrahisi sonrası derin sternal yara enfeksiyonu nadir olmakla beraber, hayatı tehdit eden, hastanede kalış süresini ve maliyeti artıran ağır komplikasyonlardan biridir. Debridman ve yaranın izotonik solüsyon ile yıkanması en sık başvurulan yöntemse de, bu tedavilerin yetersiz kaldığı durumlarda sternal rezeksiyon ve pektoral kas flep rekonstrüksiyonu gerekebilir. Bu yazıda, kardiyak cerrahi sonrası derin sternal enfeksiyon gelişen 4 olguda uyguladığımız cerrahi debridman ve pektoral kas flep rekonstrüksiyonu sonuçlarımızı irdeledik.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Koroner Arter Cerrahisi Yapılan Hastalarda Koroner Kollateral Dolaşımın QT Dispersiyonu Üzerine Etkisi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Nisanoğlu, Vedat; Özgür, Bülent; Sarı, Süleyman; Aldemir, Mustafa; Aksoy, Yüksel; Battaloğlu, Bektaş; Cihan, Hasan Berat; Yetkin, Ertan; Erdil, Nevzat
    Bu çalışmanın amacı koroner arter bypass greftleme yapılan hastalarda koroner kollateral dolaşım yapısının ameliyat öncesi ve sonrası QT dispersiyonu (QTd) üzerine etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Koroner arter cerrahisi yapılan 52 hasta çalışmaya alındı. Hastalar, koroner kollateral damarların varlığına göre sol koroner sistemden sağ koroner sisteme (Grup 1, n=13), sağ koroner sistemden sol koroner sisteme (Grup 2, n=15) ve kollateral dolaşım yapısı olmayanlar (kontrol grubu, n=24) olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Tüm hastalarda ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası 1., 5. ve 30. günlerde, 12 derivasyonlu elektrokardiyografi çekilerek QTd hesaplandı. Bulgular: Preoperatif hasta özellikleri kıyaslandığında koroner kollateral dolaşımı olan Grup 1 ve Grup 2 hastalarda hipertansiyon sıklığı kontrol grubuna göre daha fazla bulundu. Grup 2’ de ameliyat öncesi ortalama QTd, kontrol grubu ve Grup 1’ e göre istatistiksel anlamlı biçimde uzun bulundu. Ameliyat öncesi değerlerle kıyaslandığında, kontrol grubu ve Grup 1’de ameliyat sonrası QTd değerlerinde belirgin kısalma tespit edildi. Bununla birlikte, Grup 2’ de ameliyat sonrası ölçümlerin hiçbirinde QTd’ de anlamlı bir değişiklik bulunmadı. Sonuç: Çalışma, koroner arter cerrahisi sonrası QTd’ de azalma olabileceğini göstermiştir. Bununla birlikte, cerrahi revaskülarizasyon yapılan hastalarda koroner kollateral dolaşım varlığının ameliyat öncesi ve sonrası QTd üzerine etkisi yoktur.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Koroner arter cerrahisinde tek kros klemp tekniğinin erken dönem sonuçlara etkisi
    (Turkiye Klinikleri Cardiovascular Sciences, 2006) Nisanoğlu, Vedat; Erdil, Nevzat; Özgür, Bülent; Erdil, Feray Akgül; But, A. Kadir; Çolak, Mehmet Cengiz; Cihan, H. Berat; Battaloğlu, Bektaş
    Amaç: Koroner arter bypass cerrahisinde distal ve proksimal anastomozlar tek aortik klemp ile yapmak, nörolojik ve kardiyak hasarı azaltabilir. Bu çalışmada, tek ve çift klemp tekniklerinin erken postoperatif sonuçlar üzerine etkilerini inceledik. Gereç ve Yöntemler: Yaklaşık 3 yıllık bir dönemde, 774 izole koroner arter cerrahisi işlemi gerçekleştirildi. Grup 1'de, aortik tek klemp kullanılarak cerrahi revaskülarizasyon yapılan 391 hasta bulunurken, Grup 2'de çift aortik klemp tekniği kullanılan 383 hasta vardı. Bu iki grup postoperatif erken dönem sonuçlar bakımından karşılaştırıldı. Bulgular: Aortik kros klemp süresi, tek klemp tekniği uygulanan grupta istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde uzun idi (p= 0.0001). Kardiyopulmoner bypass süreleri bakımından gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu (p= 0.546). Erken mortalite oranı her iki grupta benzer idi (Grup 1 %2.1; Grup 2 %1.8, p= 0.642). Postoperatif nörolojik ve kardiyak olay açısından iki grup arasında istatistiksel fark tespit edilmedi. Sonuç: Postoperatif komplikasyonlar açısından, tek ve çift klemp teknikleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadığı sonucuna vardık.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Surgical approach for Stanford type A aortic dissection in a patientwith Marfan syndrome and pectus excavatum
    (Texas Heart Instıtute Journal, 2007) Nisanoğlu, Vedat; Battaloğlu, Bektaş; Erdil, Nevzat; Özgür, Bülent; Kuzucu, Akın
    Acute Stanford type A aortic dissection in a patient with severe pectus excavatum constitutes a surgical emergency and presents a major challenge for the surgeon. Decisions must be made regarding the operative approach and whether the pectus excavatum should be corrected during the same session. Herein, we describe a case of acute aortic dissection in a patient who had Marfan syndrome with severe pectus excavatum. Combined partial upper sternotomy and left anterior thoracotomy provided excellent surgical exposure, and the aortic root and ascending aorta were completely replaced. The procedures were successful, and the patient recovered. Technical and surgical considerations led us to postpone concomitant correction of the pectus excavatum. (Tex Heart Inst J 2007;34:240-3)
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Torsion of wandering spleen
    (Bratıslava Medıcal Journal-Bratıslavske Lekarske Lısty, 2009) Dirican, Abuzer; Işık, Burak; Ara, Cengiz; Ünal, Bülent; Özgür, Bülent
    Wandering spleen is characterized by ectopic localization of spleen owing to the lack or weakening of the major splenic ligaments. In present study, two cases with torsion of wandering spleen were reported. The first case was a 30-year-old female who was admitted to emergency department with acute abdominal pain and vomiting. Abdominal Ultrasonography and computed tomography showed a round solid hypodense mass that was located in the left hypochondriac region of abdomen. At laparotomy, the patient was found to have torsion of a wandering spleen with complete infarction and pancreatic tail infarction. Splenectomy and distal pancreatectomy were performed. The second patient was a 19-year-old female. She was admitted to emergency department with abdominal pain. Axial computed tomography (CT) showed pelvic mass that indicated a possibility of a wandering spleen. The wandering spleen was removed with its long pedicle because of infarction. Torsion of wandering spleen must be considered in differential diagnosis of acute abdomen when a palpable painful abdominal mass is present on physical examination, and the spleen is absent in its normal anatomical location on radiological examination (Fig. 4, Ref. 8). Full Text (Free, PDF) www.bmj.sk.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim