Yazar "Şaşmaz, Sezai" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut ve kronik ürtikerli hastalarda microsporidia pozitiflik oranı(2011) Karaman, Ülkü; Şener, Serpil; Çalık, Sinan; Şaşmaz, SezaiÖz: Microsporidia türleri, genellikle immün sistemi baskılanmış hastalarda ciddi ishal etkeni olmakla birlikte, immün sistemi normal kişilerde de enfeksiyon oluşturabilmektedir. İnsanlarda günlük aktiviteyi ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir dermatolojik hastalık olan ürtiker etiyolojisinde ise ilaçlar, enfeksiyonlar, gıda ve gıda katkı maddeleri, psikojenik faktörler, otoimmün endokrin ve malign hastalıklar gibi birçok faktör rol oynamaktadır. Akut ürtikerli hastalarda sıklıkla etiyolojik neden saptanırken, kronik ürtikerli olguların büyük kısmında etiyoloji belirlenememektedir. Parazit enfeksiyonların ürtiker etiyolojisindeki yeri konusunda yapılan çalışmalarda, ürtikerle ilişkisi olduğu bildirilen protozoonların başında Giardia intestinalis ve Blastocystis hominis gelmektedir. Ancak Microsporidia ile ürtiker arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalara ulaşılabildiği kadarıyla rastlanmamıştır. Bu çalışmada, dermatoloji kliniklerinde akut ve kronik ürtiker tanısı alan hastaların dışkı örneklerinde Microsporidia sporlarının varlığının araştırılması ve pozitiflik oranının saptanması amaçlanmıştır. Çalışmaya akut/kronik ürtiker tanılı 132 olgu (76’sı kadın) ile herhangi bir dermatolojik şikayeti olmayan sağlıklı 36 bireyden (14’ü kadın) alınan toplam 168 dışkı örneği dahil edilmiştir. Örnekler, modifiye trikrom ve kalkoflor boyama yöntemleri ile incelenmiş ve her iki yöntemle de Microsporidia görülen örnekler pozitif olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada 132 hastanın 26 (%19.7)’sında ve 36 kontrolün 1 (%2.8)’inde Microsporidia sporlarının varlığı saptanmış ve toplam pozitiflik oranı %16 (27/168) olarak belirlenmiştir. Akut/kronik ürtikerli hastalarda Microsporidia pozitiflik oranı kontrollere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p= 0.028; p< 0.05). Çalışmamızda ayrıca, parazit varlığının yaş ve cinsiyet ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki göstermediği belirlenmiştir (sırasıyla; p= 0.27 ve p= 0.99; p> 0.05). Sonuç olarak nedeni belirlenemeyen ürtikerli hastaların dışkı örneklerinde rutin olarak bu parazitin aranmasının uygun olacağı, düşünülmüş ve bulgularımızın Microsporidia ile akut/kronik ürtiker arasında olası bir ilişkiyi düşündürmesine karşın, bu durumun ileri çalışmalarla desteklenmesi gerektiği kanısına varılmıştır.Öğe Androgenetik alopesi ve koroner arter hastalığı ilişkisinin lipoprotein (a) ve lipid paremetreleri yönünden değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 1997) Şaşmaz, Sezai[Abtsract Not Available]Öğe Atopik deri hastalıklarında serum immünglobülin ve kompleman düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, Elif; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazını; Turan, Fahri; Soytürk, Duraliİmmün sistem çok karmaşık bir yapıya sahip olup; çevresel, metabolik, endokrin ve enfeksiyöz faktörlerle karşılıklı etkileşim içindedir. Bu ilişkiler genetik olarak düzenlenmekte ve kontrol edilmektedir. Atopik dermatit, genetik geçişli ve farklı özellikleri olan inflamatuar bir deri hastalığıdır ve astım, allerjik nezle ve allerjik konjonktivit gibi diğer atopik hastalıklarla birlikte bulunabilir. Etyopatogenezi tam olarak bilinmeyen bu hastalıkta intrensek ve ekstrensek faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı; atopik deri hastalıklarında gelişen antikor cevabını ve kompleman değişikliklerini araştırmaktır.Öğe Atopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazım; Soytürk, Durali; Özcan, AtillaAtopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu sıklığını belirlemek amacıyla İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 60 hasta ve 50 sağlıklı kişi üzerinde epidemiyolojik bir çalışma yapıldı. Hastaların; sağlam derilerinde %25.0, lezyonlu derilerinde %40.0 ve burun deliklerinde %41.7 sıklıkla S. aureus kolonizasyonu olduğu görüldü. Kontrollerin sağlıklı derilerinde %2.0, burun deliklerinde ise %16.0 oranında S. aureus üredi (p<0.001). Yapılan antibiyogramlar, S. aureus’a karşı en etkili antibiyotiklerin; vankomisin, tobramisin, sulbaktam-ampisilin ve gentamisin olduğunu gösterdi.Öğe Bilateral Nevoid Hyperkeratosis of the Nipple and/or Areola: A Case Report(2015) Şener, Serpil; Şaşmaz, SezaiAbstract: Nevoid hyperkeratosis of the nipple and areola (NHNA) is a rare condition, in which the skin of the nipple and/or areola becomes diffusely thickened, hyperpigmented, and covered with filiform or papular warty excrescences. Although it affects both men and woman, approximately 80% of cases ocur in women. Pathogenic mechanisms have been proposed but mainly unsubstantiated. Moreover, specific treatment guidelines do not exist partly because of the unknown pathogenesis of this disorder. We report a female patient with this rare condition.Öğe Dermatofitik onikomikozlarda aralıklı ve devamlı terbinafiıı tedavisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Özcan, Atilla; Soytürk, DuraliTırnak mantar enfeksiyonlarının tedavisi; oldukça zor, başarı oranlan nispeten düşük, tekrarlama ihtimali yüksek, uzun ve kullanılan ilaçların yan etkileri sebebiyle sık laboratuar kontrolleri gerektiren bir süreçtir. Triazoller (itrakonazol ve flukonazol) ve allilaminler (terbinafin) gibi yeni ilaçların kulanıma girmesi; tam iyileşme oranlarını yükseltmiş, etki spektrumunu genişletmiş, tedavi sürelerini kısaltmış ve yan etkileri kısmen azaltmıştır. Elde edilen ilk sonuçlar terbinafin'in, itrakonazol kadar geniş spektrumlu olmamakla beraber, onikomikoz tedavisinde oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Terbinafin, tedavi kesildikten sonra da uzunca bir süre tırnaklarda etkili bir konsantrasyonu korumaktadır. Onikomikoz tedavisinde aralıklı ve devamlı terbinafin kullanımının etkinliğini karşılaştırmak amacıyb yaptığımız bu çalışmada, devamlı tedavi grubunda klinik ve mikroskopik iyileşme oranlarının aralıklı tedavi grubuna göre daha yüksek olduğunu fakat aradaki farkın istatistik açıdan anlamlı olmadığını gördük. Dermatofitik onikomikozların tedavisinde devamlı terbinafin uygulamasının tercih edilmesi gerektiği sonucuna vardık.Öğe The incidence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed asactinic keratosis and nonmelanoma skin cancer(Asian Biomedicine Vol. 4 No. 2 April 2010; 343-348., 2010) Karaman, Ülkü; Şener, Serpil; Şamdancı, Emine; Çolak, Cemil; Şaşmaz, SezaiBackground: The most common types of skin cancers include basal cell carcinoma (BCC) and squamous cell carcinoma (SCC), which are grouped as non-melanoma skin cancers. Actinic keratosis (AK) is a precancerous lesion that may develop into SCC. The pilosebaceous follicle mites, Demodex folliculorum and Demodex brevis, inhabit most commonly and densely certain facial skin areas where BCC and SCC also develops most frequently. Objective: Determine the prevalence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed as SCC, BCC, and AK. Method: Specimens of the patients whose reports were available were studied in terms of Demodex. The specimens were stained using Hematoxylin and Eosin, and evaluated for Demodex species positivity. Results: There were Demodex species in seven (38.9%) out of 18 AK cases, 12 (31.6%) out of 38 SCC cases, and 26 (44.8%) out of 58 BCC cases of this study. The rate of Demodex species in patients diagnosed SCC, BCC, and AK was found to be rather high. Conclusion: Demodex species should also be evaluated in the follow-up of the treatment of patients in SCC, BCC, and AK group.Öğe The incidence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed asactinic keratosis and nonmelanoma skin cancer(ASIAN BIOMEDICINE, 2010) Karaman, Ülkü; Şener, Serpil; Şamdancı, Emine; Çolak, Cemil; Şaşmaz, SezaiBackground: The most common types of skin cancers include basal cell carcinoma (BCC) and squamous cell carcinoma (SCC), which are grouped as non-melanoma skin cancers. Actinic keratosis (AK) is a precancerous lesion that may develop into SCC. The pilosebaceous follicle mites, Demodex folliculorum and Demodex brevis, inhabit most commonly and densely certain facial skin areas where BCC and SCC also develops most frequently. Objective: Determine the prevalence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed as SCC, BCC, and AK. Method: Specimens of the patients whose reports were available were studied in terms of Demodex. The specimens were stained using Hematoxylin and Eosin, and evaluated for Demodex species positivity. Results: There were Demodex species in seven (38.9%) out of 18 AK cases, 12 (31.6%) out of 38 SCC cases, and 26 (44.8%) out of 58 BCC cases of this study. The rate of Demodex species in patients diagnosed SCC, BCC, and AK was found to be rather high. Conclusion: Demodex species should also be evaluated in the follow-up of the treatment of patients in SCC, BCC, and AK group.Öğe The incidence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed asactinic keratosis and nonmelanoma skin cancer(Asian Biomedicine, 2010) Karaman, Ülkü; Şener, Serpil; Şamdancı, Emine; Çolak, Cemil; Şaşmaz, SezaiBackground: The most common types of skin cancers include basal cell carcinoma (BCC) and squamous cell carcinoma (SCC), which are grouped as non-melanoma skin cancers. Actinic keratosis (AK) is a precancerous lesion that may develop into SCC. The pilosebaceous follicle mites, Demodex folliculorum and Demodex brevis, inhabit most commonly and densely certain facial skin areas where BCC and SCC also develops most frequently. Objective: Determine the prevalence of Demodex species in skin biopsy specimens diagnosed as SCC, BCC, and AK. Method: Specimens of the patients whose reports were available were studied in terms of Demodex. The specimens were stained using Hematoxylin and Eosin, and evaluated for Demodex species positivity. Results: There were Demodex species in seven (38.9%) out of 18 AK cases, 12 (31.6%) out of 38 SCC cases, and 26 (44.8%) out of 58 BCC cases of this study. The rate of Demodex species in patients diagnosed SCC, BCC, and AK was found to be rather high. Conclusion: Demodex species should also be evaluated in the follow-up of the treatment of patients in SCC, BCC, and AK group.Öğe Lepramatöz lepralı 28 hastada elekrokardiyografik inceleme(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Tuıncer, Cemal; Özkan, Yusuf; Özdemir, Ramazan; Şaşmaz, Sezai; Dündar, Emir; Yalnız, Mehmet; Komsuoğlu, BakiÖz: Lepra hastalığının insan vücudunun hemen hemen tüm sistemlerini etkilediği ve vücudun değişik kısımlarını innetve eden otonomik sinirlerin fonksiyonlarında bozukluk olabileceği birkaç çalışmada gösterilmiştir. Bununla birlikte literatürde lepra hastalarında ventriküler repolarizasyon parametrelerini değerlendiren herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamıza Elazığ Cüzzam Hastanesi'nde lepramatöz lepra tanısı ile takip ve tedavi edilen, yaş ortalaması 60±13 (30-85) olan 23'ü erkek, 57 kadın toplam 28 lepra hastası ile yaş ortalaması 57+9 (45-76) olan 22'si erkek, 6'sı kadın toplam 28 kontrol grubu dahil edildi. Lepramatöz lepralı hastaların ortalama QTc interval!, maximum QT interval!, Maximum QTc interval!, QT dispersiyonu ve QTc dispersiyonu ( sırasıyla; 415±26 ms, 409±36 ms, 449±29 ms, 48±16 ms, and 53±19 ms) benzer RR intervalleri uzunluğunda kontrol grubuninkilerden (sırasıyla; 401±17 ms, 392+30 ms, 428±23 ms, 35±12 ms, and 41+16 ms) anlamlı derecede daha uzundu. Sonuç olarak; lepralı hastalarda kardiyak otonomik disfonksiyonun değerlendirilmesinde diğer yöntemlere ilave olarak ucuz ve tekrarlanabilir bir yöntem olan EKG'nin dahil edilmesi ve burada ventriküler repolarizasyon parametrelerinin de incelenmesinin uygun olacağı kanısına varıldı. Başlık (İngilizce): Electrocardiographic examination of 28 patients with lepromatous leprosy Öz (İngilizce): Leprosy has been shown to affect almost all systems human body and abnormalities in functions of autonomic nerves innervating various parts have been observed in several studies. However, in literature, the assessment of the parameters of ventricular repolarization in leprosy patients have not been reported. In our study, we included 28 lepromatous leprosy patients (23 males and 5 females) and 28 normal subjects (22 males and 6 females) as control group. 12 leads EGG were recorded at a speed of 50 mm/s in all persons. Mean QTc interval, maximum QT interval, maximum QTc interval, QT dispersion, and QTc dispersion (415+26 ms, 409+36 ms, 449±29 ms, 48±16 ms, and 53+19 ms; respectively) in lepromatous leprosy patients were significantly longer than that of the normal subjects (401+17 ms, 392+30 ms, 428±23 ms, 35±12 ms, and 41+16 ms, respectively) at similar RR intervals. It was concluded that a reproducible and cheap method ECG in assessment of autonomic function in leprosy patients might be included in addition to other methods.Öğe Lepramatöz Lepralı 28 Hastada Elektrokardiyografik İnceleme(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Tuncer, Cemal; Özkan, Yusuf; Özdemir, Ramazan; Şaşmaz, Sezai; Dündar, Emir; Yalnız, Mehmet; Komsuoğlu, BakiLepra hastalığının insan vücudunun hemen hemen tüm sistemlerini etkilediği ve vücudun değişik kısımlarını innerve eden otonomik sinirlerin fonksiyonlarında bozukluk olabileceği birkaç çalışmada gösterilmiştir. Bununla birlikte literatürde lepra hastalarında ventriküler repolarizasyon parametrelerini değerlendiren herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamıza Elazığ Cüzzam Hastanesi'nde lepramatöz lepra tanısı ile takip ve tedavi edilen, yaş ortalaması 60±13 (30-85) olan 23'ü erkek, 5i kadın toplam 28 lepra hastası ile yaş ortalaması 57±9 (45-76) olan 22'si erkek, 6'sı kadın toplam 28 kontrol grubu dahil edildi. Lepramatöz lepralı hastaların ortalama QTc intervali, maximum QT intervali, Maximum QTc intervali, QT dispersiyonu ve QTc dispersiyonu ( sırasıyla; 415±26 ms, 409±36 ms, 449±29 ms, 48±16 ms, and 53±19 ms) benzer RR intervalleri uzunluğunda kontrol grubuninkilerden (sırasıyla; 401±17 ms, 392±30 ms, 428±23 ms, 35±12 ms, and 41±16 ms) anlamlı derecede daha uzundu. Sonuç olarak; lepralı hastalarda kardiyak otonomik disfonksiyonun değerlendirilmesinde diğer yöntemlere ilave olarak ucuz ve tekrarlanabilir bir yöntem olan EKG'nin dahil edilmesi ve burada ventriküler repolarizasyon parametrelerin in de incelenmesinin uygun olacağı kanısına varıldı.Öğe Lepramatöz Lepralı 28 Hastada Elektrokardiyografik İnceleme(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Tuncer, Cemal; Özkan, Yusuf; Özdemir, Ramazan; Şaşmaz, Sezai; Dündar, Emir; Yalnız, Mehmet; Komsuoğlu, BakiLepra hastalığının insan vücudunun hemen hemen tüm sistemlerini etkilediği ve vücudun değişik kısımlarını innerve eden otonomik sinirlerin fonksiyonlarında bozukluk olabileceği birkaç çalışmada gösterilmiştir. Bununla birlikte literatürde lepra hastalarında ventriküler repolarizasyon parametrelerini değerlendiren herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmamıza Elazığ Cüzzam Hastanesi'nde lepramatöz lepra tanısı ile takip ve tedavi edilen, yaş ortalaması 60±13 (30-85) olan 23'ü erkek, 5i kadın toplam 28 lepra hastası ile yaş ortalaması 57±9 (45-76) olan 22'si erkek, 6'sı kadın toplam 28 kontrol grubu dahil edildi. Lepramatöz lepralı hastaların ortalama QTc intervali, maximum QT intervali, Maximum QTc intervali, QT dispersiyonu ve QTc dispersiyonu ( sırasıyla; 415±26 ms, 409±36 ms, 449±29 ms, 48±16 ms, and 53±19 ms) benzer RR intervalleri uzunluğunda kontrol grubuninkilerden (sırasıyla; 401±17 ms, 392±30 ms, 428±23 ms, 35±12 ms, and 41±16 ms) anlamlı derecede daha uzundu. Sonuç olarak; lepralı hastalarda kardiyak otonomik disfonksiyonun değerlendirilmesinde diğer yöntemlere ilave olarak ucuz ve tekrarlanabilir bir yöntem olan EKG'nin dahil edilmesi ve burada ventriküler repolarizasyon parametrelerin in de incelenmesinin uygun olacağı kanısına varıldı.Öğe Malatya’da ilk ve ortaokul öğrencilerinde derinin viral hastalıklarının prevalansı(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Doğan, Gürsoy; Özcan, Atilla; Şenol, Mustafa; Şaşmaz, SezaiBu çalışmada Malatya merkez ilk ve ortaokullarındaki 5103 ’ü erkek, 4178 ’i kız toplam 9281 öğrenci derinin viral hastalıkları yönünden araştırıldı. Öğrencilerin 210’unda (%> 2.26) verrukalar, 14’ünde (% 0.15) herpes simpleks enfeksiyonu, 3’ünde (% 0.032) molloskum kontagiozum, 2’sinde (% 0.021) zona, 1’inde (% 0.011) ise su çiçeği bulundu.Öğe Mental retardasyonu olmayan bir tüberoskleroz vakası(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özcan, Atilla; Saraç, Kaya; Bölük, Ayhan; Şaşmaz, Sezai; Kutlu, Ramazan; Soytürk, Durali30 yaşında bir makina mühendisi, yüzünde, özellikle burun civarındaki çok sayıda kabarıklıklar sebebiyle başvurdu. Adenoma sebaseum olarak değerlendirilen bu lezyonlar, estetik kaygı dışında bir şikayete yol açmıyordu. Hastada ayrıca, lumbosakral bölgede Shagreen plakları ve ayak parmaklarında periungual fibromlar olduğu görüldü. BT’de minimal periventriküler serebral kalsifikasyonlar vardı. Diğer fizik muayene ve laboratuar bulguları bir özellik göstermiyordu. Zeka gelişmesi normal ve yüksek öğrenim görmüş olan bu vaka sunuldu ve literatür gözden geçirildi.Öğe Positivity of demodex spp in biopsy specimens of nevi(Tropical Biomedicine, 2009) Şener, Serpil; Karaman, Ülkü; Çolak, Cemil; Aydın, Nasuhi Engin; Şaşmaz, Sezai; Iraz, MeryemMelanocytic skin tumors are caused by nevus cells, epidermal melanocytes and dermal melanocytes. The aim of the study was to detect the positivity of Demodex spp. in biopsy specimens of skin diagnosed as nevus. In this retrospective study, the specimens obtained from 110 patients diagnosed with nevus and stained by hematoxylin & eosin (H&E) method were assessed for Demodex. Statistical analysis was done using independent sample t test, Pearson Chi-square and Yates’ adjusted Chi-square test. For statistics, p<0.05 was considered significant. Consequently, 43 (39.1%) out of 110 specimens were detected to have Demodex spp. Demodex colonization augmented in nevi can be explained by the possible affinity of the parasite to the melanin pigment.Öğe Positivity of Demodex spp in biopsy specimens of nevi(Tropical Biomedicine 26(1): 51–56 (2009)., 2009) Şener, Serpil; Karaman, Ülkü; Çolak, Cemil; Engin, Aydın Nasuhi; Şaşmaz, Sezai; Iraz, MeryemAbstract. Melanocytic skin tumors are caused by nevus cells, epidermal melanocytes and dermal melanocytes. The aim of the study was to detect the positivity of Demodex spp. in biopsy specimens of skin diagnosed as nevus. In this retrospective study, the specimens obtained from 110 patients diagnosed with nevus and stained by hematoxylin & eosin (H&E) method were assessed for Demodex. Statistical analysis was done using independent sample t test, Pearson Chi-square and Yates’ adjusted Chi-square test. For statistics, p<0.05 was considered significant. Consequently, 43 (39.1%) out of 110 specimens were detected to have Demodex spp. Demodex colonization augmented in nevi can be explained by the possible affinity of the parasite to the melanin pigment.Öğe Skabies te serum immünglobülin ve kompleman düzeyleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Özerol, Elif; Şaşmaz, Sezai; Turan, Fahri; Soytürk, DuraliThe human immune system interacts bidirectionally with environmental, metabolic, and endocrine factors as well as with infectious agents and is arranged genetically. Scabies is an important parasitic skin disease that continues to persist all over the world despite the availability of many acaricides and therapeutic tools. Individuals with scabies react to parasite mainly by generating a cell-mediated immune response. Immunologic reactions mediated by antibodies of the immunoglobulin G (IgG), IgM, and especially, IgE classes may also be involved. None of these reactions have been shown to eliminate all mites from the skin surface, but locally these reactions may prevent the epidemic multiplication of scabies' organisms on the skin surface, as observed in some patients with Norvegian scabies. The purpose of this study was to determine antibody response and changes in serum levels of some complement componenes in scabies.Öğe Staphylococcus aureus colonization in atopic skin diseases(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Şenol, Mustafa; Özerol, İ. Halil; Şaşmaz, Sezai; Şahin, Kazım; Soytürk, Durali; Özcan, AtillaÖz: Atopik deri hastalıklarında Staphylococcus aureus kolonizasyonu sıklığını belirlemek amacıyla İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezinde 60 hasta ve 50 sağlıklı kişi üzerinde ^epidemiyolojik bir çalışma yapıldı. Hastaların; sağlam derilerinde %25.0, lezyonlu derilerinde %40.0 ve burun deliklerinde %41.7 sıklıkla S. aureus kolonizasyonu olduğu görüldü. Kontrollerin sağlıklı derilerinde %2.0, burun deliklerinde ise %16.0 oranında S. aureus üredi (p<0.001). Yapılan antibiyogramlar, S. aureus'a karşı en etkili antibiyotiklerin; vankomisin, tobramisin, sulbaktam-ampisilin ve gentamisin olduğunu gösterdi. [Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4): 299-302] Başlık (İngilizce): Atopik deri hastalıklarında staphylococcus aureus kolonizasyonu Öz (İngilizce): An epidemiologic investigation on Staphylococcus aureus (S. aureus) -colonization in atopic skin diseases was conducted at İnönü University Turgut Özal Medical Center. The incidence of unaffected skin, lesional skin, and nasal positivity for S. aureus was examined in a total of 60 patients with atopic dermatitis and other atopic skin diseases, 50 healthy subjects were studied as controls. Normal skin, lesional skin, and nasal nostrils were colonized with S. aureus in 25.0%, 40.0%, and 41.7% of patients, respectively. In controls, the colonization rate ofS. aureus was 2% in healthy skin and 16% in nasal nostrils (p<0.001). According to the results of antibiogram; vancomycine, tobramycine, sulbactam-ampicilline, and gentamycine were considered as the most effective drugs against S. aureus. [Journal of Turgut Özal Medical Center 1996;3(4): 299-302]Öğe Verrukalarda Kriyoterapi Tedavisini Etkileyebilecek Faktörlerin Belirlenmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Doğan, Gürsoy; Şaşmaz, SezaiVerrukalar, HPV tarafından oluşturulan ve sık görülen benign epitelyal proliferasyonlardır. Günümüzde verrukaların tedavisinde kriyoterapi yaygın olarak kullanılmaktadır. Amacımız, verruka tedavisinde kriyoterapi tedavi sonucunu etkileyebilecek faktörleri belirlemektir. Gereç ve yöntem: Kriyoterapi hastalara üç haftalık aralarla, çift donma-erime siklüsü şeklinde, üç kez uygulandı. Sonuçlar verruka tipi, lezyon sayısı, verrü süresi, hastanın yaşı ve cinsiyetine göre değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamızda 96 verruka olgusunun 75’inde (%78.1) iyileşme gözlenirken, 21 (%21.9) olguda tedaviye yanıt alınamadı. Verruka tiplerine göre yapılan değerlendirmede, verruka plantariste diğerlerine göre kriyoterapiye yanıt anlamlı olarak düşük saptandı (p=0.0008). Hastanın yaşına göre yapılan incelemede ise hastanın yaşının artmasıyla kriyoterapi tedavisinin başarı oranının da anlamlı olarak azalmakta olduğu gözlendi (r= -0.0761, p=0.008). Sonuç: Tedavinin başarısında verrukanın tipinin ve hastanın yaşının önemli olduğu, fakat verru sayısının, verrü süresinin ve hastanın cinsiyetinin kriyoterapiye verilen yanıtı etkilemediği saptandı.Öğe Yaygın kapiller hemanjiom ve tetik parmak görülen bir Klippel-Trenaunay sendromu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Şener, Serpil; Şaşmaz, Sezai; Doğan, Derya Gümüş; Karabiber, Hamza; Çoban, Yusuf Kenan; Güler, EkremYıl: 2010Cilt: 17Sayı: 4ISSN: 1300-1744Sayfa Aralığı: 379 - 381 Metin Dili: Türkçe Öz: Klippel-Trenaunay Sendromu (KTS), derin ven anormallikleri, yüzeyel varisler, hemanjiyomlar, kemik ve yumuşak dokunun hipertrofisi ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bildirimizde yaygın kapiller hemanjiom, sol ayak sırtında ödem ve sağ el iki, üç ve dördüncü parmaklarda şişlik ve tetik parmak deformitesi bulunan 2,5 yaşında KTS u olan bir kız olgu sunulmaktadır. Başlık (İngilizce): A Klippel-Trenaunay syndrome with generalized capillary hemangioma and trigger finger Öz (İngilizce): Klippel-Trenaunay Syndrome (KTS) is a rare disorder characterized by deep venous abnormalities, superficial varices, hemangiomas as well as hypertrophy of the soft tissue and the bone. We report a two and half year old girl diagnosed as KTS presenting with generalised capillary hemangiomas, dorsal edema on left foot , hipertrophy and trigger finger deformity of right second, third and forth fingers.