Yazar "Şahin, Nurhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 41
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The acute effect of humic acid on iron accumulation in rats(Biological Trace Element Research, 2016) Çağın, Yasir Furkan; Şahin, Nurhan; Polat, Alaadin; Erdoğan, Mehmet Ali; Atayan, Yahya; Eyol, Ergül; Bilgiç, Yılmaz; Seçkin, Yüksel; Çolak, CemilAbstract Free iron leads to the formation of pro-oxidant reactive oxygen species (ROS). Humic acids (HAs) enhance permeability of cellular wall and act as a chelator through electron transferring. This study was designed to test chelator effect of HA on iron as well as its anti-oxidant effect against the iron-induced hepatotoxicity and cardiotoxicity. The rats used were randomly divided into four groups (n = 8/group): group I (the control group); group II (the HA group), humic acid (562 mg/kg) was given over 10 days by oral gavage; group III (the iron group), iron III hydroxide polymaltose (250 mg/kg) was given over 10 days by intraperitoneal route; and group IV (the HA plus iron group), received the iron (similar to group II) plus humic acid (similar to those in groups II and III) group. Blood and two tissue samples both from liver and heart were obtained for biochemical and histopathological evaluations. Iron deposition, the iron-induced hepatotoxicity, and cardiotoxicity were demonstrated by histopathological and biochemical manner. However, no significant differences were observed in the serum biochemical values and thehistopathological results among the iron and the HA plus iron groups in the liver tissue but not in the heart tissue. The protective effects of humic acid against iron-induced cardiotoxicity were shown but not against hepatotoxicity in our study.Öğe The acute effect of humic acid on ıron accumulation in rats(Biological Trace Element Research, 2016) Çağın, Yasir Furkan; Şahin, Nurhan; Polat, Alaadin; Erdoğan, Mehmet Ali; Atayan, Yahya; Eyol, Ergül; Bilgiç, Yılmaz; Seçkin, Yüksel; Çolak, CemilFree iron leads to the formation of pro-oxidant reactive oxygen species (ROS). Humic acids (HAs) enhance permeability of cellular wall and act as a chelator through electron transferring. This study was designed to test chelator effect of HA on iron as well as its anti-oxidant effect against the iron-induced hepatotoxicity and cardiotoxicity. The rats used were randomly divided into four groups (n = 8/group): group I (the control group); group II (the HA group), humic acid (562 mg/kg) was given over 10 days by oral gavage; group III (the iron group), iron III hydroxide polymaltose (250 mg/kg) was given over 10 days by intraperitoneal route; and group IV (the HA plus iron group), received the iron (similar to group II) plus humic acid (similar to those in groups II and III) group. Blood and two tissue samples both from liver and heart were obtained for biochemical and histopathological evaluations. Iron deposition, the iron-induced hepatotoxicity, and cardiotoxicity were demonstrated by histopathological and biochemical manner. However, no significant differences were observed in the serum biochemical values and the histopathological results among the iron and the HA plus iron groups in the liver tissue but not in the heart tissue. The protective effects of humic acid against iron-induced cardiotoxicity were shown but not against hepatotoxicity in our study.Öğe Aktinik keratozlarda histopatolojik alt gruplandırma(İnönü Üniversitesi, 1998) Şahin, Nurhanİnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Laboratuvannda 1992-1997 yıllan arasında actinie keratosis (AK) tanısı almış olan olgular retrospektif olarak incelendi. Yaş ortalaması 63.4 (dağılım 27-78) olan 23 hastadan (E/K 16/7: 2.2) toplam 27 biyopsi değerlendirilerek actinie keratosis (AK)’in histopatolojik alt gruplarının dağılımı ele alındı. Sıklık sırasına göre atrofık (n: 9, % 33.3) hiperplazik (n:9, % 33.3), prolifératif (n:4, % 14.8), akantolitik (n:3, % 11.1) ve Bowenoid (n:2, % 7.4) AK izlendi. Türkiyede’ki AK serilerinde histopatolojik alt gruplama ilk kez bu çalışmada yapılmıştır. Dermatoloji kliniklerinde AK grubu lezyonlann biyopsi ile değerlendirilmesinin hastalann takip ve maligniteye dönüşümü açısından yararlı olacağı kanısındayız.Öğe Beneficial effects of dexpanthenol on mesenteric ischemia and reperfusion injury in experimental rat model(Free Radical Research, 2016) Yasir, Furkan Çağın; Atayan, Yahya; Şahin, Nurhan; Parlakpınar, Hakan; Polat, Alaadin; Vardı, Nigar; Tağluk, Mehmet Emin; Tanbek, Kevser; Yıldız, AzibeBackground and aim It has been reported that intestinal ischemia–reperfusion (I/R) injury results from oxidative stress caused by increased reactive oxygen species. Dexpanthenol (Dxp) is an alcohol analogue with epitelization, anti-inflammatory, antioxidant, and increasing peristalsis activities. In the present study, the aim was to investigate protective and therapeutic effects of Dxp against intestinal I/R injury. Materials and methods Overall, 40 rats were assigned into five groups including one control, one alone Dxp, and three I/R groups (40-min ischemia; followed by 2-h reperfusion). In two I/R groups, Dxp (500 mg/kg, i.m.) was given before or during ischemia. The histopathological findings including apoptotic changes, and also tissue and serum biochemical parameters levels, were determined. Oxidative stress and ileum damage were assessed by biochemical and histological examination. In the control (n ¼ 8) and alone Dxp (n ¼ 8; 500 mg/kg, i.m. of Dxp was given at least 30 min before recording), groups were incised via laparotomy, and electrical activity was recorded from their intestines. In this experiment, the effect of Dxp on the motility of the intestine was examined by analyzing electrical activity. Results In ileum, oxidant levels were found to be higher, while antioxidant levels were found to be lower in I/R groups when compared with controls. Dxp approximated high levels of oxidants than those in the control group, while it increased antioxidant values compared with I/R groups. Histopathological changes caused by intestinal I/R injury and histological improvements were observed in both groups given Dxp. In the Dxp group, electrical signal activity markedly increased compared with the control group. Conclusions Here, it was seen that Dxp had protective and therapeutic effects on intestinal I/R injury and gastrointestinal system peristaltism.Öğe A case of confluent and reticular papillomatosis responding to systemic isotretinoin treatment(2017) Polat, Ayşegül; Şener, Serpil; Şahin, Nurhan; Saraç, GülbaharAbstract: Confluent and reticular papillomatosis is a rarely seen dermatosis. It is characterised by the joining together of brown, hyperkeratotic papules and plaques in a reticular pattern. It is generally seen in females in the 10-35 years age range and the etiology is not fully known. The case is here presented of a 40year old female, diagnosed with confluent and reticular papillomatosis who responded well to isotretinoin treatmentÖğe Complication of lichen sclerosus(2017) Cenk, Hülya; Özcan, Hamdi; Şahin, NurhanAbstract: Liken sklerozus; daha çok genital alanda ve kadınlarda görülen, sebebi tam olarak bilinmeyen, kronik, inflamatuar, mukokütanöz bir hastalıktır. Asemptomatik seyredebileceği gibi, kaşıntı, skar ve malignite gelişimi gibi durumlara yol açabilir. Tanı klinik olarak konur, fakat bazı durumlarda biyopsi almak gerekebilir. Biyopside; beklenen tipik bulguların yanında, hücresel atipisi olan hastalar skuamöz hücreli karsinom (SCC) gelişimi açısından riskli kabul edilirler. Burada sunulan 49 yaşında bir kadın hastada uzun süren inatçı genital kaşıntı ve sonrasında o bölgede gelişen tümoral oluşum nedeni ile alınan biyopsi sonucunda SCC tespit edilmiştir. Liken sklerozus zemininde gelişebilecek maligniteler açısından geç kalmamak ve daha dikkatli olabilmek açısından vakanın paylaşılması uygun görülmüştürÖğe ELASTOFİBROMA(2013) Bozdağ, Zehra; Kökten, Neslihan; Şahin, Nurhan; Akatlı, AyşenurÖz Elastofibrom, ileri yaşlarda görülen, karakteristik olarak subskapular yerleşim gösteren, nadir, benign bir neoplazmdır. Elastofibromun etyopatogenezi kesin bilinmemektedir. Bu liflerin kollajen liflerin elastotik dejenerasyonundan kaynaklandığı, var olan elastik liflerin dejenerasyonu ve elastik lif biyosentezindeki bozukluklara bağlı olarak geliştiği gibi fikirler ileri sürülmektedir. Elastofibrom tanısı koyduğumuz iki olgudan birinde klasik lokalizasyonda yerleşim izlenirken diğer olguda lezyon ekstraskapüler bölgede (omuzda) yerleşim göstermekteydi. Makroskopik olarak lezyonların kesit yüzeyleri yağlı doku alanları içeren kirli beyaz- sarı renkte, solid özellikte izlendi. Mikroskopik olarak; sınırları seçilemeyen lezyonda, matür yağ hücreleri ve prolifere fibroblastlar arasında şişkin, yer yer çiçek benzeri görünümde, tübüler ve eozinofilik globüler yapılar izlendi. Histokimyasal olarak Verhoeff-vanGieson boyası dejenere elastik lifler kolay görünür hale geldi. Elastofibrom, klinik olarak malign lezyonlarla karışabilen nadir bir lezyon olması ve olgularımızdanbirininklasikyerleşimyeridışında ekstraskapular lokalizasyondaolması nedeni ile sunulmuştur.Öğe Elastofibroma(2013) Bozdağ, Zehra; Kökten, Neslihan; Şahin, Nurhan; Akatlı, AyşegülElastofibrom, ileri yaşlarda görülen, karakteristik olarak subskapular yerleşim gösteren, nadir, benign bir neoplazmdır. Elastofibromun etyopatogenezi kesin bilinmemektedir. Bu liflerin kollajen liflerin elastotik dejenerasyonundan kaynaklandığı, var olan elastik liflerin dejenerasyonu ve elastik lif biyosentezindeki bozukluklara bağlı olarak geliştiği gibi fikirler ileri sürülmektedir. Elastofibrom tanısı koyduğumuz iki olgudan birinde klasik lokalizasyonda yerleşim izlenirken diğer olguda lezyon ekstraskapüler bölgede (omuzda) yerleşim göstermekteydi. Makroskopik olarak lezyonların kesit yüzeyleri yağlı doku alanları içeren kirli beyaz- sarı renkte, solid özellikte izlendi. Mikroskopik olarak; sınırları seçilemeyen lezyonda, matür yağ hücreleri ve prolifere fibroblastlar arasında şişkin, yer yer çiçek benzeri görünümde, tübüler ve eozinofilik globüler yapılar izlendi. Histokimyasal olarak Verhoeff-vanGieson boyası dejenere elastik lifler kolay görünür hale geldi. Elastofibrom, klinik olarak malign lezyonlarla karışabilen nadir bir lezyon olması ve olgularımızdanbirininklasikyerleşimyeridışında ekstraskapular lokalizasyondaolması nedeni ile sunulmuştur.Öğe Endoserviks yerleşimli mavi nevus: Olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1996) Aydın, Abdullah; Şahin, Nurhan; Aydın, N. Engin; Çıralık, Harun; Gül, MehmetÖz: Serviksinde mavi nevusu bulunan 55 yaşında bir kadın vakayı bildiriyoruz. Mavi nevus, myoma uteri nedeniyle çıkarılan histerektomi speysmeninde insidental olarak bulundu. [Turgut Ozal Tıp Merkezi Dergisi 1996;3(4): 368-370J Başlık (İngilizce): Blue nevus of uterine cervix: Case report Öz (İngilizce): We report a case who 55-year old woman has blue nevus of uterine cervix. it v/asfound incidentally in hysterectomy specimen that had been removed for myoma uteri. [Journal of Turgut Ozal Medical Center 1996; 3(4): 368-370]Öğe ERİŞKİN BÖBREK TÜMÖRLERİNDE 21 YILLIK TECRÜBEMİZ(2013) Akatlı, Ayşenur; Şahin, Nurhan; ÜÇER, ÖzlemÖz Böbrek Hücreli Karsinom (BHK) erişkinlerdeki malign tümörlerin %2’ sini, bütün malign renal tümörlerin %80’ini oluşturanen sık malign renal tümörlerdir.B HK’ler en sık 6. ve 7.dekaddave erkeklerde kadınlarda 2 kat fazla görülür. Biz 1992-2013 yılları arasında retrospektif olarak 79 böbrek tümörünü değerlendirdik. Yetmiş dokuz vakanın 51’i (%65)erkek, 28’i (%35) kadındı.Biz de çalışmamızda en sık görülen BHKtipinin klasik BHK’ıolduğunu tespit ettik.Bulgularımız literatür bilgisiyle uyumluydu. Bu çalışmada,anabilimdalımızın deneyimlerini literatür bilgileri eşliğinde paylaşmayı istedikÖğe Erişkin böbrek tümörlerinde 21 yıllık tecrübemiz(2013) Şahin, Nurhan; Üçer, Özlem; Akatlı, AyşegülBöbrek Hücreli Karsinom (BHK) erişkinlerdeki malign tümörlerin %2’ sini, bütün malign renal tümörlerin %80’ini oluşturanen sık malign renal tümörlerdir.B HK’ler en sık 6. ve 7.dekaddave erkeklerde kadınlarda 2 kat fazla görülür. Biz 1992-2013 yılları arasında retrospektif olarak 79 böbrek tümörünü değerlendirdik. Yetmiş dokuz vakanın 51’i (%65)erkek, 28’i (%35) kadındı.Biz de çalışmamızda en sık görülen BHKtipinin klasik BHK’ıolduğunu tespit ettik.Bulgularımız literatür bilgisiyle uyumluydu. Bu çalışmada,anabilimdalımızın deneyimlerini literatür bilgileri eşliğinde paylaşmayı istedikÖğe Exaggerated plasental site reaksiyon (İki olgu sunumu)(Genel Tıp Dergisi, 1997) Aydın, Abdullah; Şahin, Nurhan; Çıralık, Harun; Mızrak, Bülent; Sönmez, SühaÖz: Amaç: Bölümümüzde gördüğümüz iki endometrial küretaj materyalindeki intermediate trofoblastik elemanların benign ve malign proliferasyonlarının ayırıcı tanısını tartışmayı amaçladık. Olgu Sunumu: 29 ve 31 yaşlarındaki iki kadından alınan endometrial küretaj materyallerinde desidual hücreler arasında infiltratif izlenim veren intermediate trofoblastlar görüldü. Sonuç: İntermediate trofoblastların benign ve malign proliferasyonları birbirlerini ve koryokarsinomu taklid edebilir.Öğe Gaziantep ve Malatya bölgesinde aktinik keratoz olgularının histopatolojik alt gruplandırılması ve nonmelanotik deri kanserleri ile birliktelikleri(Türkderm-Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi, 2016) Şahin, Nurhan; Bozdağ, Zehra; Erkılıç, Suna; Aydın, Nasuhi Engin; Şener, SerpilAktinik keratozis (AK) güneşe uzun süre maruz kalan hassas deri zemininde ortaya çıkan prekanseröz epidermal lezyonlardır1. AK'lar histopatolojik olarak çeşitli alt gruplara ayrılır. Bu alt gruplarda hücresel atipi derecesi ile kansere dönüşüm arasında bir bağlantı olduğu düşünülmekle birlikte klinik seyirlerindeki farklılıklar tam olarak bilinmemektedir2,3. AK'ların skuamoz hücreli karsinom (SHK) veya bazal hücreli karsinom (BHK) gibi non melanotik deri kanserlerine dönüşüm oranı farklı serilerde farklı oranlarda bildirilmiş olmasına rağmen, SHK’ya dönüşüm oranının %12-20 arasında olduğu bildirilmiştir2,4. Bu çalışmada İnönü ve Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakülteleri Patoloji Anabilim Dalları’nda 8 yıllık dönemde AK tanısı alan olguların kayıtları retrospektif olarak incelenerek SHK ve/veya BHK ile birliktelikleri araştırıldı.Öğe Hemangiopericytoma like tumor of the nasal cavity: A case report(Kulak Burun Boğaz İhtisas Dergisi, 2012) Karlı, Rıfat; Şahin, Nurhan; Şamdancı, EmineÖz: Sinonazal hemanjiyoperisitom, vasküler perisit kaynaklıdır. Vücudun herhangi bir bölgesinde görülebilmekle birlikte, burunda nadir rastlanan bir vasküler tümördür. Benign veya malign histolojik özellikler gösterebilir. Hemanjiyoperisitomun özel bir türü olduğu için, sinonazal hemanjiyoperistom benzeri tümör de önemlidir. Bu makalede, nazal kavitede hemanjiyoperisitom benzeri tümör saptanan 65 yaşındaki bir erkek hasta sunuldu.Öğe Histopathologic subtypes of surgically resected papillaiy thyroid carcinomas in Malatya region(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Şamdancı, Emine; Şahin, Nurhan; Aydın, Nasuhi EnginÖz: Amaç: Papiller tiroid kanseri (PTK) alt gruplarının retrospektif analizi. Gereç ve Yöntem: Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Laboratuarı arşivinde dokuz yıllık zaman dilimi içinde cerrahi girişimle tiroidektomi uygulanmış 33 adet PTK olgusu değerlendirildi. Bulgular: Demografik verilerin (23 kadın, 10 erkek, ortalama 45 yaş ) daha önce bildirilmiş özelliklere uyduğu görüldüyse de PTK histopatolojik alt gruplarında farklılıklar tespit edildi. PTK alt gruplarında sıklık sırasıyla, kapsüllü 8 (%24), yüksek hücreli 7 (%21), folliküler 7 (%21), makrofolliküler 5 (%15), onkositik 3 (%9) ve mikrokarsinom 3 (%9) izlendi. Toplam hasta sayısı istatiksel analize olanak vermese de kötü gidişli kabul edilen yüksek hücreli alt grup yayınlanmış serilerdekilerden fazladır. Lenf düğümü metastazları en fazla sırasıyla onkositik (%66.7) ve yüksek hücreli (%57.1) gruplarda izlendi. Sonuç: PTK içinde sık lenf düğümü yayılımı nedeniyle onkositik ve yüksek hücreli alt grupların patoloji raporlarında ayırd edilerek belirtilmesi ve klinik değerlendirmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Öğe Karaciğeri rejenere olan ve olmayan sıçanlarda, karbontetraklorürle indüklenen akut karaciğer hasarı ve n-asetilsisteinin koruyucu etkisi(2016) Bilgiç, Sedat; Özerol, Elif; Iraz, Mustafa; Şahin, Nurhan; Tanbek, Kevser; Çığlı, AhmetÖz: Amaç: Bu çalışmada amacımız %70 parsiyel hepatektomi (PH) yapılan grupların, PH yapılmayan gruplara göre karbontetraklorür (CCl4) gibi hepatotoksik ajanlara maruziyetleri sonrasında antioksidan ajanların koruyucu etkilerindeki değişiklikleri ve karaciğer duyarlılığını araştırmaktır. Buna uygun olarak, hepatotoksik bir ajan olan CCl4'ün toksisitesinin ve bir antioksidan olan N-asetilsistein'in (NAC) koruyuculuğunun deneysel hayvan modeli ile araştırılması amaçlandı.Metod: Altmış yedi adet Wistar albino tipi erkek sıçan PH yapılan ve yapılmayan olmak üzere iki ana grup altında dokuz alt gruba ayrıldı. Gruplara intraperitonel (i.p.) olarak 0.5 ml/kg CCl4 ve 50 mg/kg NAC enjekte edildi. Postoperatif dokuzuncu günde, Higgins and Anderson metoduna uygun olarak %70 PH gerçekleştirildi. Deneyin sonunda bütün sıçanlar usulünce kesildi.Bulgular: Katalaz (CAT) ve süperoksit dismutaz (SOD) enzim aktiviteleri hem PH yapılan hem de yapılmayan gruplarda CCl4 uygulandığında anlamlı olarak azaldığı gözlendi. NAC uygulandığında ise bu parametrelerin anlamlı olarak arttığı görüldü (P<0.05). CCl4 uygulandığında her iki grupta doku malondialdehit (MDA) ve protein karbonil (PC) düzeylerinin anlamlı olarak yükseldiği tespit edildi (P<0.05). NAC'ın bu parametreleri anlamlı olarak düşürdüğü görüldü.Sonuç: Bu sonuçlar, CCl4'ün PH yapılan/yapılmayan karaciğerde oksidan maddeleri arttırdığını, karaciğer enzim aktivitelerini ve proliferasyonunu azaltığını göstermektedir. Ayrıca CCl4'ün karaciğer hasarının ve NAC'ın koruyucu etkisinin her iki ana grupta da benzer şekilde olduğu görülmektedir. Sonuç olarak PH yapılması karaciğer donörlerinde olumsuz yönde bir etki ve ek bir sağlık sorunu oluşturmayabilir. Dolayısıyla bu sonuçlar sağlıklı karaciğer donörlerinin karar vermelerini olumlu etkileyebilir.Öğe Malatya Bölgesinde Cerrahi Uygulanmış Tiroid Papiller Kanserlerinin Histopatolojik Alt Grupları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Şamdancı, Emine; Şahin, Nurhan; Aydın, Nasuhi EnginPapiller tiroid kanseri (PTK) alt gruplarının retrospektif analizi. Gereç ve Yöntem: Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Laboratuarı arşivinde dokuz yıllık zaman dilimi içinde cerrahi girişimle tiroidektomi uygulanmış 33 adet PTK olgusu değerlendirildi. Bulgular: Demografik verilerin (23 kadın, 10 erkek, ortalama 45 yaş ) daha önce bildirilmiş özelliklere uyduğu görüldüyse de PTK histopatolojik alt gruplarında farklılıklar tespit edildi. PTK alt gruplarında sıklık sırasıyla, kapsüllü 8 (%24), yüksek hücreli 7 (%21), folliküler 7 (%21), makrofolliküler 5 (%15), onkositik 3 (%9) ve mikrokarsinom 3 (%9) izlendi. Toplam hasta sayısı istatiksel analize olanak vermese de kötü gidişli kabul edilen yüksek hücreli alt grup yayınlanmış serilerdekilerden fazladır. Lenf düğümü metastazları en fazla sırasıyla onkositik (%66.7) ve yüksek hücreli (%57.1) gruplarda izlendi. Sonuç: PTK içinde sık lenf düğümü yayılımı nedeniyle onkositik ve yüksek hücreli alt grupların patoloji raporlarında ayırd edilerek belirtilmesi ve klinik değerlendirmenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Öğe Malatyada yapılan tiroidektomilerde tiroid kanseri sıklığı(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye, 2013) Şahin, Nurhan; Üçer, ÖzlemÖz: Amaç: Kanserden ölümlerin %1 ini oluşturan tiroid kanserleri endokrin organların en sık görülen malignitesidir. Etyolojisinde çevresel, genetik ve hormonal faktörler önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı Malatya ilinde yapılan tiroidektomilerde tiroid kanseri sıklığını ve kanser tiplerini araştırmaktır. Yöntemler: Ocak 2007- Mayıs 2013 yılları arasında İnö- nü Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı na gönderilen tiroidektomi materyallerine ait patoloji raporları retrospektif olarak arşivden tarandı. Altı yıl içerisinde gönderilen toplam 543 olguya ait postoperatif histopatolojik bulgular değerlendirildi. Bulgular: Toplam 543 olgunun 128 i ( %23,5) erkek, 415 i (%76,5) kadındı. En genç hasta 10 en yaşlı hasta 89 ya- şında olup yaş ortalaması 48,07±15,2 idi. Histopatolojik incelemede 346 (%64) olguda nodüler hiperplazi, 20 (%4) olguda diffüz hiperplazi, 13 (%2,4) olguda lenfositik tiroidit, 164 (%30,2) olguda ise tiroid tümörü saptandı. 164 tümör olgusunun 57 si (%35) benign, 107 si (%65) malign idi. Kanser tipi olarak 88 (%53,6) olguda papiller karsinom, 10 (%6) olguda folliküler karsinom, 5 (%3) olguda az diferansiye karsinom, 1 (%0,6) olguda medüller karsinom ve 3 (%1,8) olguda anaplastik karsinom saptandı. Sonuç: Malatya ilinde yapılan tiroidektomilerde tiroid kanseri sıklığı %19,7 olup, en sık papiller tiroid karsinomu görülmektedir.Öğe Middle turbinate angiofibroma an unusual location for juvenile angiofibroma(Braz J Otorhinolaryngol., 2016) Toplu, Yüksel; Can, Sermin; Şanlı, Mukadder; Şahin, Nurhan; Kızılay, AhmetAngiofibromas are the most frequently encountered histologically benign but potentially locally destructive vascular tumors that generally originate from the posterior lateral wall of the nasopharynx. These neoplasms are typically found in adolescent males and rarely seen after 25 years of age.1 Angiofibromas located in extranasopharyngeal sites are uncommon, and sporadically reported in the literature. In this article, we present a very rare case, the fourth case in the literature, of an angiofibroma arising from the middle turbinate in a 13 year-old male who presented with recurrent epistaxis and nasal blockage.2---4 The clinical presentation, endoscopic examination, radiological findings, histopathologic evaluation and management of this pathology are discussed.Öğe Middle turbinate angiofibroma: an unusual location for juvenile angiofibroma(ASSOC BRASILEIRA OTORRINOLARINGOLOGIA & CIRURGIA CERVICOFACIAL, AV INDIANOPOLOS 740, MOEMA, SAO PAULO, SP 04062-001, BRAZIL, 2018) Toplu, Yüksel; Can, Şermin; Şanlı, Mukadder; Şahin, Nurhan; Kızılay, Ahmet
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »