Yazar "Akdemir, Ender" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe BPH hastalarında TUR-P öncesi ve TUR-P sonrası sempatik deri cevaplarının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2012) Akdemir, EnderBPH hastalarının ve normal bireylerin sempatik deri cevaplarını inceleyerek BPH tanısında ve tedavi türünün seçiminde sempatik deri cevabının yerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya toplam 40 kişi alındı. Bunlardan 20 tanesi sağlıklı bireylerden, diğer 20 tanesi ise kliniğimizde BPH tanısı konulup TUR-P operasyonu yapılan hastalardan seçildi. Muayenelerinin ardından her iki grubun prostat boyutlarına, PSA değerlerine, üroflowmetri değerlerine ve IPSS'lerine bakıldı. Kontrol grubuna bir kez, BPH hastalarına TUR-P öncesi ve sonrası olmak üzere iki kez SDC bakıldı. Bulgular: BPH hastalarının pre op dönemdeki sempatik deri cevaplarından elde edilen amplitüd değerleri kontrol grubuna göre el ve peniste anlamlı derecede düşük olarak bulundu. El, penis ve ayaktan alınan deri cevaplarının latansları kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, BPH hastalarında latansların daha uzun olduğu görüldü. Ameliyat öncesi ve sonrası karşılaştırıldığında, aynı hastada ameliyat sonrası latansların kısaldığı, amplitüdün ise arttığı gözlendi. Sonuç: SDC, BPH hastalarındaki sempatik tonus artışını göstermektedir. Ancak tek başına BPH teşhisi koyup tedavi seçeneğini belirlemede yeterli bir yöntem değildir. Bu alanda yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Brucella Epididymo-Orchitis: An Evaluation of Eight Cases(2014) Köse, Adem; Akdemir, Ender; Büyüktuna, Seyit AliAbstract:Amaç: Bu çalışmada, bruselloza bağlı tek taraflı gelişen epididimoorşit olgularının klinik özellikleri ve tedavi sonuçlarının irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Muş Devlet Hastanesinde 15 ay boyunca Üroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları klinikleri tarafından tanı konulan 8 brusella epididimoorşit olgusu çalışmaya alındı. Hasta bilgileri, klinik ve laboratuvar verileri, tedavi protokolleri ve uygulanmış tedavi sonuçları incelendi. Hastalar bir yıl boyunca takip edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 46,12 (20-58) yıl idi. Beş hastada sol, üç hastada ise sağ testiste tutulum saptandı. Hastaların hepsi akut gelişen skrotal ödem ve ağrı şikayeti ile başvurmuştu. Altı (%75) hastada sistemik ateş bulgusu olup iki hastanın kan kültüründe Brucella spp. üremesi saptandı. Tüm hastalarda Wright aglütünasyon testi pozitif bulundu. Doppler USG incelemesinde iki hastada ependim kisti ve bir hastada da testiküler abse formasyonu saptandı. Hastalara 21 gün süreyle streptomisin 1gr/gün ve 6 hafta boyunca tetrasiklin 2x100mg ve rifampisin 600mg dozunda tedavi verildi. Bir olguda tedaviye uyum sorunundan dolayı relaps gelişti. Tüm hastalar verilen medikal tedavi başarılı oldu. Hiçbir hastada brusellaya bağlı komplikasyon gelişmedi ve cerrahi tedaviye gereksinim duyulmadı. Sonuç: Brusellanın endemik olduğu bölgelerde akut gelişen skrotal ağrı ve şişlik ile başvuran hastalarda brusella epididimoorşiti ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Doğru tanının erkenden konulması istenmeyen cerrahi girişimleri ve oluşabilecek infertilite gibi komplikasyonları önleyebilecektir.Öğe Brusella epididimoorşiti: sekiz olgunun değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Köse, Adem; Akdemir, Ender; Büyüktuna, Seyit AliAmaç: Bu çalışmada, bruselloza bağlı tek taraflı gelişen epididimoorşit olgularının klinik özellikleri ve tedavi sonuçlarının irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Muş Devlet Hastanesi’nde 15 ay boyunca Üroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları klinikleri tarafından tanı konulan 8 brusella epididimoorşit olgusu çalışmaya alındı. Hasta bilgileri, klinik ve laboratuvar verileri, tedavi protokolleri ve uygulanmış tedavi sonuçları incelendi. Hastalar bir yıl boyunca takip edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizleri yapıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 46,12 (20-58) yıl idi. Beş hastada sol, üç hastada ise sağ testiste tutulum saptandı. Hastaların hepsi akut gelişen skrotal ödem ve ağrı şikayeti ile başvurmuştu. Altı (%75) hastada sistemik ateş bulgusu olup iki hastanın kan kültüründe Brucella spp. üremesi saptandı. Tüm hastalarda Wright aglütünasyon testi pozitif bulundu. Doppler USG incelemesinde iki hastada ependim kisti ve bir hastada da testiküler abse formasyonu saptandı. Hastalara 21 gün süreyle streptomisin 1gr/gün ve 6 hafta boyunca tetrasiklin 2x100mg ve rifampisin 600mg dozunda tedavi verildi. Bir olguda tedaviye uyum sorunundan dolayı relaps gelişti. Tüm hastalar verilen medikal tedavi başarılı oldu. Hiçbir hastada brusellaya bağlı komplikasyon gelişmedi ve cerrahi tedaviye gereksinim duyulmadı. Sonuç: Brusellanın endemik olduğu bölgelerde akut gelişen skrotal ağrı ve şişlik ile başvuran hastalarda brusella epididimoorşiti ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Doğru tanının erkenden konulması istenmeyen cerrahi girişimleri ve oluşabilecek infertilite gibi komplikasyonları önleyebilecektir.Öğe Buscke-Löwenstein tümörü (dev kondiloma akuminata) cerrahi tedavisi: Olgu sunumu(Yeni Üroloji Dergisi, 2013) Oğuz, Fatih; Altıntaş, Ramazan; Akdemir, Ender; Beytur, Ali; Taşdemir, Cemal; Güneş, AliÖz: Buschke Löwenstein tümörü olarak ta bilinen dev kondiloma akuminata özellikle genital ve perianal bölgeyi tutan seksüel geçişli nadir bir hastalıktır. Human papilloma virüsünün (HPV) bu hastalığın gelişimindeki rolü gösterilmiştir. Buschke-Löwenstein tümörü kondüloma akuminatanın farklı varyantıdır. Benign histopatolojisine rağmen sık tekrarlaması ve lokal agresif seyirli olmasıyla karakterizedir. Çok çeşitli tedavi seçeneklerinin kullanılmasına rağmen, yanıt çoğunla düşük ve nüks oranları yüksektir. Bu olgu sunumunda 58 yaşında erkek hastada saptanılan ve cerrahi olarak tedavi edilen dev kondiloma akumunatalı olgu sunuldu.Öz: Buschke Löwenstein tümörü olarak ta bilinen dev kondiloma akuminata özellikle genital ve perianal bölgeyi tutan seksüel geçişli nadir bir hastalıktır. Human papilloma virüsünün (HPV) bu hastalığın gelişimindeki rolü gösterilmiştir. Buschke-Löwenstein tümörü kondüloma akuminatanın farklı varyantıdır. Benign histopatolojisine rağmen sık tekrarlaması ve lokal agresif seyirli olmasıyla karakterizedir. Çok çeşitli tedavi seçeneklerinin kullanılmasına rağmen, yanıt çoğunla düşük ve nüks oranları yüksektir. Bu olgu sunumunda 58 yaşında erkek hastada saptanılan ve cerrahi olarak tedavi edilen dev kondiloma akumunatalı olgu sunuldu.Öğe The effect of periodontal treatment in improving erectile dysfunction: a randomized controlled trial(Wiley, 2013) Eltas, Abubekir; Oguz, Fatih; Uslu, Mustafa Ozay; Akdemir, EnderObjective The aim of the study was to evaluate changes in the International Index of Erectile Dysfunction (IIEF) score following periodontal treatment in patients who had severe or moderate erectile dysfunction (ED) and chronic periodontitis (CP). Materials and methods The authors declare that they have no conflict of interest. The study population consisted of 120 patients with severe or moderate ED and CP. The treatment group (n = 60) comprised patients who received periodontal treatment, whereas the control group (n = 60) comprised patients who did not receive periodontal treatment. The clinical assessments were recorded at baseline, and at 1 month (R1) and 3 months (R2) after intervention for both groups. The periodontal examination involved assessment of the plaque index, bleeding on probing, probing depth and clinical attachment level. The IIEF questionnaire was used to assess the severity of ED. Results In the treatment group, the improvement in all clinical periodontal parameters was greater than that in the control group, at both R1 and R2 (p < 0.05). The increase in the IIEF scores of the treatment group at R2 was higher than that of the control group (p < 0.05), whereas the IIEF scores were similar for both groups at R1 (p > 0.05). Conclusion The findings of the study suggest that periodontal treatment can provide additional benefits in the improvement of ED. However, further studies are needed to understand the mechanisms of interaction between these diseases.Öğe How do vegetable oils (hazelnut and canola) affect the reproductive system in male rats?(Pagepress Publ, 2018) Kati, Bulent; Oguz, Fatih; Yilmaz, Ismet; Akdemir, Ender; Altintas, Ramazan; Akpolat, Nusret; Taskapan, Mehmet CagatayObjective: Vegetable oils have an important place in our daily diet. This study starts from this point to investigate the effects of canola oil and hazelnut oil in the male reproductive system in rats. Material and methods: 30 male rats were used in this 16-week study. The animals were divided into three groups: the animals in group I served as the control group, while the animals in group II and group III were fed with hazelnut and canola oil, respectively. The testes of all rats were excised for histopathologic evaluation and immunohistochemical (IHC) evaluation with a standard method. Blood samples were obtained for determination of serum hormone levels. Results: No significant differences were noted with respect to behavior or weight among the three groups. Rats in the canola oil group (group III) had higher luteinizing hormone (LH) and higher testosterone levels than rats in the control group. Rats who received hazelnut oil (group II) exhibited similar findings, with these levels being higher than they were in the control group. No statistical differences were shown for histopathology or IHC testosterone antibody levels across all treatment groups. Conclussion: Canola oil was shown to have a greater effect on serum LH and testosterone compared to the control group and the group fed with hazelnut oil. Further investigation is required into how these oils affect serum hormone and sperm activity.Öğe Is there a relationship between chronic periodontitis and erectile dysfunction(The Journal of Sexual Medicine, 2013) Oğuz, Fatih; Eltaş, Abubekir; Beytur, Ali; Akdemir, Ender; Güneş, AliIntroduction. Chronic periodontitis (CP) is characterized with inflammation of the gingival tissues, which causes endothelial dysfunction in different organs. Aim. In this study, we investigated the association of CP with the erectile dysfunction (ED). Methods. The study group included 80 male patients with ED and 82 male patients without ED (control), aged between 30 and 40 years. The International Index of Erectile Function (IIEF) questionnaire was used to assess male sexual function, particularly the presence or absence of ED. Main Outcome Measures. The patients in the study and control groups were statistically compared according to their plaque index (PI), bleeding on probing (BoP), probing depth (PD), and clinical attachment level (CAL). Results. In the non-ED and the ED groups, the mean age was 35.7 4.8 and 34.9 4.9 years, respectively. Patients’ characteristics including body mass index, household income, and education status were similar in both groups (P > 0.05). Nineteen patients (23%) had severe CP in the non-ED group; 42 patients (53%) had severe CP in the ED group. Logistic regression analysis showed a significantly high association between ED and the severity of CP (odds ratio: 3.29, 95% confidence interval: 1.36–9.55, P < 0.01). The mean values of PI, BoP, and the percentages of sites with PD >4 mm and sites with CAL >4 mm were significantly higher in the ED group than in the control group (P < 0.05). The mean values of PD and CAL were not significantly different in the two groups (P > 0.05). The decayed, missing, filled teeth scores were also significantly higher in the ED group than in the non-ED group (P < 0.05). Conclusion. Our results have suggested that CP had a high association with ED in young adults at 30–40 years. We think that it will be of benefit to consider periodontal disease as a causative clinical condition of ED in such patients.Öğe Is There a Relationship Between Chronic Periodontitis and Erectile Dysfunction?(Elsevier Sci Ltd, 2013) Oguz, Fatih; Eltas, Abubekir; Beytur, Ali; Akdemir, Ender; Uslu, Mustafa Ozay; Gunes, AliIntroduction. Chronic periodontitis (CP) is characterized with inflammation of the gingival tissues, which causes endothelial dysfunction in different organs. Aim. In this study, we investigated the association of CP with the erectile dysfunction (ED). Methods. The study group included 80 male patients with ED and 82 male patients without ED (control), aged between 30 and 40 years. The International Index of Erectile Function (IIEF) questionnaire was used to assess male sexual function, particularly the presence or absence of ED. Main Outcome Measures. The patients in the study and control groups were statistically compared according to their plaque index (PI), bleeding on probing (BoP), probing depth (PD), and clinical attachment level (CAL). Results. In the non-ED and the ED groups, the mean age was 35.7 +/- 4.8 and 34.9 +/- 4.9 years, respectively. Patients' characteristics including body mass index, household income, and education status were similar in both groups (0.05). Nineteen patients (23%) had severe CP in the non-ED group; 42 patients (53%) had severe CP in the ED group. Logistic regression analysis showed a significantly high association between ED and the severity of CP (odds ratio: 3.29, 95% confidence interval: 1.369.55, P<0.01). The mean values of PI, BoP, and the percentages of sites with PD >4mm and sites with CAL >4mm were significantly higher in the ED group than in the control group (P<0.05). The mean values of PD and CAL were not significantly different in the two groups (0.05). The decayed, missing, filled teeth scores were also significantly higher in the ED group than in the non-ED group (P<0.05). Conclusion. Our results have suggested that CP had a high association with ED in young adults at 3040 years. We think that it will be of benefit to consider periodontal disease as a causative clinical condition of ED in such patients. Ouz F, Eltas A, Beytur A, and Akdemir E. Is there a relationship between chronic periodontitis and erectile dysfunction? J Sex Med 2013;10:838843.Öğe Minimally invasive approaches and their efficacy in pediatric urolithiasis(Aves, 2013) Altintas, Ramazan; Beytur, Ali; Oguz, Fatih; Cimen, Serhan; Akdemir, Ender; Gunes, AliObjective: We compared the frequency of usage and success of minimally invasive approaches in the management of pediatric urolithiasis in our clinic. Material and methods: Data from pediatric patients (<= 16 years of age) who had undergone percutaneous nephrolithotomy (PNL), ureterorenoscopy (URS), and extracorporeal shock wave lithotripsy (ESWL) between January 2001 and December 2011 were retrospectively investigated. Results: In this study, 415 pediatric patients, who were treated for 291 renal, and 124 ureteral stones, were evaluated. The patients were treated with PNL (n=148; 82 boys, 66 girls), URS (n=99; 58 boys, and 41 girls) or ESWL (n=168; 91 boys, and 77 girls). The mean patient ages were 7.3 (1-16), 9.1 (1-16), and 8.8 (1-16) years in the PNL, URS, and ESWL groups, respectively. The stone-free rates after treatment with PNL, URS, and ESWL were 77, 83.8 and 88.7%, respectively. Conclusion: It is important that selected therapies are properly planned, and the use of minimally invasive approaches is important in pediatric patients due to potentially high recurrence rates. Currently, ESWL, PNL and URS are performed with high success rates for the treatment of stones, and open surgery is rarely used due to the success obtained with minimally invasive approaches.Öğe Pediatrik taş hastalığında minimal invaziv yaklaşımlar ve etkinlikleri(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2013) Altıntaş, Ramazan; Beytur, Ali; Oğuz, Fatih; Çimen, Serhan; Akdemir, Ender; Güneş, AliÖz: Amaç: Kliniğimizde, minimal invaziv tedavi yaklaşımlarının çocuk taş hastalarının tedavisinde kullanım sıklıkları ve başarılarını karşılaştırdık. Gereç ve yöntemler: Ocak 2001-Aralık 2011 yılları arasında perkütan nefrolitotomi (PNL), üreterorenos- kopi (URS) ile taş tedavisi ve extracorporial shock wave lithotripsy (ESWL) yapılan 16 yaş ve altı pediatrik hastaların bilgileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Mevcut çalışmada, 291 böbrek taşı ve 124 üreter taşının tedavi edildiği, 415 hasta değerlendi- rilmeye alındı. Hastaların 148 ine (82 erkek, 66 kız) PNL, 99 una (58 erkek, 41 kız) URS ile taş tedavisi ve 168 ine (91 erkek, 77 kız) ESWL uygulandı. PNL uygulanan hasta grubunda yaş ortalaması 7.3 (1-16) iken URS uygulananlarda 9.1 (1-16) ve ESWL uygulananlarda 8.8 (1-16) idi. PNL, URS ve ESWL ile tedavi sonrası sağlanan taşsızlık oranları sırasıyla %77, %83.8 ve %88.7 olarak bulundu. Sonuç: Çocuk hastalarda olası sık nüksler nedeniyle, seçilecek tedavinin doğru planlanması ve minimal invaziv tekniklerin kullanılması önemlidir. Şimdilerde ESWL, PNL ve URS ile taş tedavisinde yüksek başarı elde edilmektedir. Minimal invaziv tedavi yöntemleri ile sağlanan bu başarılı sonuçlar nedeniyle açık cerrahi yaklaşımlar artık neredeyse kullanılmamaktadır.