Yazar "Ateş, Özkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute subdural hematomas caused by ruptured aneurysms: Experience from a single turkish center(Turkish Neurosurgery, 2009) Koçak, Ayhan; Ateş, Özkan; Durak, Mehmet Akif; Alkan, Alpay; Çaylı, Süleyman; Saraç, KayaÖz: AMAÇ: Bir anevrizma ruptürü tipik olarak tomografide subaraknoid kanama ile ortaya çıkmasına rağmen kendiliğinden (travmasız) subdural kanama ile beraber görülebilir. Bu makalenin amacı, bu hayatı tehdit eden durumun klinik ve radyolojik özellikleriyle birlikte tanı ve tedavisindeki potansiyel tehlikeleri tartışmaktır. YÖNTEM ve GEREÇ: İnönü Üniversitesi Nöroşirürji Anabilimdalı (Turgut Özal Tıp Merkezi) 1999’dan bu yana intrakraniyal anevrizma tanısı ile tedavi edilen hastaların kayıtlarını prospektif olarak tutmaktadır. Bu veri tabanını kullanarak, tomografisinde akut subdural kanama ile gelen ruptüre anevrizma hastalarını tespit ettik. BULGULAR: Ocak 2000-Ocak 2009 tarihleri arasında radyolojik olarak dökümante edilmiş 687 hasta başvurdu. Bunların 11 (on bir) tanesinde akut travmatik olmayan subdural kanama mevcuttu. Akut subdural kanama-anevrizma rüptürü birlikteliği serimizde % 1,6 idi. SONUÇ: Subaraknoid kanamanın varlığı veya yokluğunda bile, tomografide görülen akut travmatik olmayan subdural kanama anevrizma ruptürü ile ilgili acil çalışmaları düşündürmelidir. CT anjiyografinin DSA’ya göre avantajları vardır ve akut olan bir travmatik olmayan subdural kanama olgularının tedavi planlaması, triyajı ve tanısında makul bir alternatif modalitedir.Öğe Hipofiz Makroadenomu Olan 25 Hastanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Çıkım, Ayşe; Ateş, Özkan; Keskin, Lezzan; Çakır, Celal Özbek; Çıkım, Kerim; Tarım, ÖzcanBu çalışmanın amacı, 2000-2004 yılları arasında Nöroşirurji ve Endokrinoloji Kliniklerimizde tedavi edilen hipofizer makroadenomlu 25 hastanın (15 kadın, 10 erkek, yaş ortalaması 43.24 ± 15.44 yıl) retrospektif olarak incelenmesidir. Yöntem: Hastalar demografik ve endokrinolojik bulgulara, tümörün çapı, yayılımı ve operasyon şekline göre değerlendirilmiştir. Bulgular: Olguların 12’si klinik olarak non-fonksiyone adenom (CNFT), 6’sı prolaktinoma, 5’i akromegali ve 2’si kranyofarinjiomadır. CNFT’lü vakalarda erkekler (%58.3), akromegali (%80) ve prolaktinomalarda (%66.6) ise kadınlar çoğunluktaydı. Kranyofarinjiomalı iki olgu da kadındı. Baş ağrısı (%52) görme bozuklukları (%36) and hipogonadal semptomlar (%16) başvuru anında belirtilen en sık şikayetlerdi. Hipogonadotropik hipogonadizm ve hipopitüitarizm tedavi öncesi tespit edilen en sık endokrinolojik bozukluklardı. Hastaların 18’i tümör özelliğine göre transsfenoidal (n=10, %40) yada transkranyal yoldan (n=8, %32) opere edildi. Nüks oranı %22.2 bulundu. Operasyonlardan sonra hipopitüitarizmin %28’den %50’ye (n=9), ve kalıcı diabetes insipidusun %4’ten %27.8’e (n=5) yükseldiği görülürken, vizyon bozukluklarının % 48’den %20’ye, oftalmopleji oranının ise %20’den %4’e düştüğü görüldü. Sonuç: Her ne kadar hipofiz adenomlarında yeni tedavi yaklaşımları umut vaat ediyorsa da, makroadenomlar gerek kitle etkileri gerekse operasyona bağlı nedenlerle endokrinolojik ve cerrahi açıdan hala ciddi bir sorun olarak görünmektedir.Öğe Neurofibromatosis type 1 diffusion weighted imaging findings of brain(Eur J Radiol, 2005) Alkan, Alpay; Sığırcı, Ahmet; Kutlu, Ramazan; Özcan, Hamdi; Erdem, Gülnur; Aslan, Mehmet; Ateş, Özkan; Yakıncı, Mehmet Cengiz; Eğri, MücahitPurpose: The purposes of this study were to evaluate the differences in apparent diffusion coefficient (ADC) values between infra and supratentorial unidentified bright objects (UBOs), between UBOs and normal appearing side (NAS, contralateral regions of the UBOs and/or normal appearing region without UBOs) in the neurofibromatosis type 1 patients (NF1) and control group and also to investigate correlation between age and ADC values. Methods: A total of 30 patients and 26 healthy controls were included. The MRI examination consisted of routine imaging and diffusion weighted imaging (DWI). Seven distinct locations (frontal, parieto-occipital and cerebellar white matter, globus pallidum, thalamus, hippocampus, and midbrain) were selected for the analysis. The ADC values were calculated directly from these automatically generated ADC maps with ROI. Results: The ADC values of UBOs were significantly increased in cerebellar white matter, hippocampus, globus pallidum, midbrain, and thalamus when compared with NAS and control group. There were statistically significant differences between NAS and control group in the ADC values obtained from hippocampus and thalamus. There were statistically significant differences between supra and infratentorial UBOs in ADC values. There was a negative correlation between age and the ADC values obtained from normal appearing midbrain, hippocampus, thalamus, and globus pallidum. Conclusion: ADC values both in UBOs and in the normal appearing locations as hippocampus and thalamus were detected to be higher in the patients with NF1. The detection of lesions might be independent of MRI appearance in NF1, i.e. although the brain is affected, MRI appearance may be normal. Therefore, DWI and ADC values should also be utilized in the delineation of brain involvement of NF1 patients.Öğe Prevalance and outcome of congenital heart disease in patients with neural tube defect(Child Neurol, 0–0., 2008) Koçak, Gülemdar; Önal, Çağatay; Koçak, Ayhan; Karakurt, Cemşit; Ateş, Özkan; Çaylı, Süleyman R.; Yoloğlu, SaimA prospective clinical study was designed to establish the risk factors, the prevalence, and the progress of congenital heart defects in children with neural tube defects. Study included 90 children with a mean age of 13.5 ± 30.4 months. There were 53 (59%) patients with spina bifida occulta and 37 (41%) patients with spina bifida aperta. The overall prevalence of congenital heart disease was 27.8% (40.5% in spina bifida aperta and 18.9% in spina bifida occulta; P = .024). There was no statistically significant difference for maternal age, usage of periconceptional folate, and maternal diabetes between the patient and control groups. The authors conclude that congenital heart defects are more common than reported in neural tube defects, and screening echocardiograms are warranted. This should be kept in mind especially in patients requiring minor or major surgical procedures. Furthermore, routine obstetric examination and therefore the use of periconceptional folic acid during pregnancy is still lacking in our country.Öğe Prevalance and outcome of congenital heart disease in patients with neural tube defect(J Child Neurol, 2008) Koçak, Gülendam; Önal, Selami Çağatay; Karakurt, Cemşit; Ateş, Özkan; Çaylı, Süleyman; Yoloğlu, SaimA prospective clinical study was designed to establish the risk factors, the prevalence, and the progress of congenital heart defects in children with neural tube defects. Study included 90 children with a mean age of 13.5 ± 30.4 months. There were 53 (59%) patients with spina bifida occulta and 37 (41%) patients with spina bifida aperta. The overall prevalence of congenital heart disease was 27.8% (40.5% in spina bifida aperta and 18.9% in spina bifida occulta; P = .024). There was no statistically significant difference for maternal age, usage of periconceptional folate, and maternal diabetes between the patient and control groups. The authors conclude that congenital heart defects are more common than reported in neural tube defects, and screening echocardiograms are warranted. This should be kept in mind especially in patients requiring minor or major surgical procedures. Furthermore, routine obstetric examination and therefore the use of periconceptional folic acid during pregnancy is still lacking in our country.Öğe Retrospective analyses of 25 patients with pituitary macroadenomas(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Çıkım, Ayşe; Ateş, Özkan; Keskin, Lezzan; Çakır, Celal Özbek; Çıkım, Kerim; Tarım, ÖzcanÖz: Amaç: Bu çalışmanın amacı, 2000-2004 yılları arasında Nöroşirurji ve Endokrinoloji Kliniklerimizde tedavi edilen hipofizer makroadenomlu 25 hastanın (15 kadın, 10 erkek, yaş ortalaması 43.24 ± 15.44 yıl) retrospektif olarak incelenmesidir. Yöntem: Hastalar demografik ve endokrinolojik bulgulara, tümörün çapı, yayılımı ve operasyon şekline göre değerlendirilmiştir. Bulgular: Olguların 12'si klinik olarak non-fonksiyone adenom (CNFT), 6'sı prolaktinoma, 5'i akromegali ve 2'si kranyofarinjiomadır. CNFT'lü vakalarda erkekler (%58.3), akromegali (%80) ve prolaktinomalarda (%66.6) ise kadınlar çoğunluktaydı. Kranyofarinjiomalı iki olgu da kadındı. Baş ağrısı (%52) görme bozuklukları (%36) and hipogonadal semptomlar (%16) başvuru anında belirtilen en sık şikayetlerdi. Hipogonadotropik hipogonadizm ve hipopitüitarizm tedavi öncesi tespit edilen en sık endokrinolojik bozukluklardı. Hastaların 18’i tümör özelliğine göre transsfenoidal (n=10, %40) yada transkranyal yoldan (n=8, %32) opere edildi. Nüks oranı %22.2 bulundu. Operasyonlardan sonra hipopitüitarizmin %28'den %50'ye (n=9), ve kalıcı diabetes insipidusun %4'ten %27.8'e (n=5) yükseldiği görülürken, vizyon bozukluklarının % 48'den %20'ye, oftalmopleji oranının ise %20'den %4'e düştüğü görüldü. Sonuç: Her ne kadar hipofiz adenomlarında yeni tedavi yaklaşımları umut vaat ediyorsa da, makroadenomlar gerek kitle etkileri gerekse operasyona bağlı nedenlerle endokrinolojik ve cerrahi açıdan hala ciddi bir sorun olarak görünmektedir.Öğe Travmatik posterior fossa epidural hematomları(2002) Ateş, Özkan; Koçak, Ayhan; Önal, S. Çağatay; Tarım, Özcan; Çaylı, Süleyman R.; Tektaş, ŞevketAmaç: Travmatik posterior fossa epidural hematomlaıında tedavi kriterleri ve prognostik faktörlerin saptanması. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 1998- Ocak 2002 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda takip ve tedavisi yapılan 82 travmatik epidural hematom (EDH) olgusundan posterior fossa lokalizasyonlu 14'ü (%17) yaş, cinsiyet, travmanın oluş şekli, hematom hacmi, başvuru Glasgow Koma Skoru (GKS), başvuru şikayeti, muayene bulguları ek patoloji varlığı, cerrahi müdahale, Glaskow Outcome Skoru (GOS) açısından incelenmiştir. Bulgular: Olguların %57,1'i erkek, %42<9'u kadındı. Ortalama yaş 11,1 olarak saptandı. Olguların %78,6'sı pediyatrik yaş grubundaydı. Olguların %85,7 ilk 24 saat içinde acil servise başvurdu. Olayın en sık oluş nedeni düşmeydi (%71,4). %64,3'ünün başvuru GKS'si 13-15 arasında değişmekteydi. En sık görülen başvuru şikayeti başağrısı idi (%71,4). Bütün olgularda oksipital lineer fraktür mevcuttu. Olgularımızdan hiçbiri kaybedilmedi. Sonuç: Posterior fossa epidural hematomlarında (PFEDH) cerrahi endikasyonun konulmasında hastanın bilinç düzeyi, bilgisayarlı tomografi (B'l) bulguları ve hematom hacmi birlikte değerlendirilmelidir.Öğe Travmatik Posterior Fossa Epidural Hematomları+(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Ateş, Özkan; Koçak, Ayhan; Önal, S. Çağatay; Tarım, Özcan; Çaylı, Süleyman R.; Tektaş, ŞevketTravmatik posterior fossa epidural hematomlarında tedavi kriterleri ve prognostik faktörlerin saptanması. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Ocak 1998- Ocak 2002 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilim Dalı’nda takip ve tedavisi yapılan 82 travmatik epidural hematom (EDH) olgusundan posterior fossa lokalizasyonlu 14’ü (%17) yaş, cinsiyet, travmanın oluş şekli, hematom hacmi, başvuru Glasgow Koma Skoru (GKS), başvuru şikayeti, muayene bulguları ek patoloji varlığı, cerrahi müdahale, Glaskow Outcome Skoru (GOS) açısından incelenmiştir. Bulgular: Olguların %57,1’i erkek, %42,9’u kadındı. Ortalama yaş 11,1 olarak saptandı. Olguların %78,6’sı pediyatrik yaş grubundaydı. Olguların %85,7 ilk 24 saat içinde acil servise başvurdu. Olayın en sık oluş nedeni düşmeydi (%71,4). %64,3’ünün başvuru GKS’si 13-15 arasında değişmekteydi. En sık görülen başvuru şikayeti başağrısı idi (%71,4). Bütün olgularda oksipital lineer fraktür mevcuttu. Olgularımızdan hiçbiri kaybedilmedi. Sonuç: Posterior fossa epidural hematomlarında (PFEDH) cerrahi endikasyonun konulmasında hastanın bilinç düzeyi, bilgisayarlı tomografi (BT) bulguları ve hematom hacmi birlikte değerlendirilmelidir.Öğe Üst Seviye Lomber Disk Hernileri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Ateş, Özkan; Tarım, Özcan; Koçak, Ayhan; Önal, S. Çağatay; Çaylı, Süleyman R.; Şahinbeyoğlu, Baran; Tektaş, ŞevketThe scope of this study is to investigate the correlation between the clinical and radiological findings of high level lomber disc hernia (L1-2, L2-3, L3-4) and surgical outcome. Material and Method: 23 high level lomber disc hernia out of 262 lomber disc cases operated between January1996 and November 2001 at the department of Neurosurgery , Faculty of Medicine, İnönü Üniversity (Malatya Turkey) were retrospectively reviewed. Results: 39.1% of the cases were male and 60.9% were female. The mean age was 49.6. The mean interval between the initial complaint and the admittance was 3.7 months. The incidence of high level lumbar disc hernia was 8.8% and were mostly seen on L3-L4 level (78.3%). CT and myelography were performed in 13% of the cases and MRI and CT on the rest (87%). Only one case having the initial operation in our clinic required a second surgery with the diagnosis of recurrent disc hernia. Conclusion: None of the patients after surgery declared preoperative pain. Postoperative early evaluation using Prolo scale revealeed 56% good and 44% fair results. Reevaluation on the postoperative sixth month disclosed 87% good and 13% fair results. All of the patients benefited from surgery.