Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Bal, Mehmet" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Davıd Hume'da nedensellik ve insanın özgürlüğü problemi
    (İnönü Üniversitesi, 2019) Bal, Mehmet
    David Hume, John Locke ve George Berkeley ile birlikte İngiliz empirizminin en önemli temsilcilerinden biri olarak ün kazanmış ve felsefeye özgün katkılar yapmış önemli bir filozoftur. Hume'un, zihinsel süreçler üzerinden kurguladığı nedensellik öğretisi felsefeye yaptığı özgün katkıların başında gelip özgürlük anlayışıyla birlikte bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Hume, bir empirist olmakla birlikte, bilgiyi salt dış dünyadan türetmek yerine, insan zihninin işlemlerine veya insan zihninin yetilerine bilginin edinilmesinde önemli bir yer vermektedir. Hume, nesnelerin tüm nitelikleri ile birlikte algıdan bağımsız olarak var olduğuna dair olan inancımızı da zihnin imgelem gücüne bağlamaktadır. O, zihinsel süreçlerin epistemolojik rolü konusundaki tavrını nedensellik probleminde de sürdürmekte ve nedenselliğin varlığına dair kanımızın kaynağını, nesnelerin kendisinde veya nesneler arası gerçekleşen bir bağıntıda değil, deneyimlerin tekrarı sonucunda zihinde oluşan bir ilkede görmektedir. Alışkanlık dediği bu ilke, zihnin, deneyimlerin tekrarı ile girdiği geleceğin geçmişe benzeyeceğine dönük bir beklentidir. Hume, bunun ötesinde nesnelere içkin bir neden-etki ilişkisinin tanıtlanamayacağını iddia eder. İnsanın özgürlüğü konusunda da sıra dışı savları olan Hume, irademizin ve eylemlerimizin karakter ve güdülerimize zorunlulukla bağlı olduğunu ve dahası bu zorunluluğun özgürlüğün kendisi olduğunu ifade eder. Doğada gördüğümüz yasalılığın ve nedenselliğin insan iradesinde ve eylemlerinde de aynen geçerli olduğunu düşünen Hume, insan ve toplum tiplerinin de söz konusu zorunluluk sayesinde belli yasalarla kategorize edilmek suretiyle birey ve toplum bilimini mümkün kıldığını ileri sürer.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Heidegger’in ekstatik varlık yorumu
    (2023) Bal, Mehmet
    Heidegger, felsefesini “varlık” ve “varolan” ayırımı temelinde kurmaktadır. O, felsefi geleneğin “varolan” olanlar ile ilgilendiğini ancak “varolan” olanların varlığı meselesini unuttuğunu düşünmektedir. Zira Heidegger’e göre klasik felsefi geleneğin önerdiği akıl yürütme biçiminin bizi vardıracağı nokta Tanrı’yı bile bir varolan olarak telakki etmek olacaktır. Fakat ona göre bu durumda Tanrı’nın varlığına sebep olan bir başka varolan bulmamız gerekecektir. Çünkü klasik metafizik geleneğin düşünme biçiminin mantığı bunu zorunlu kılmaktadır. Bu mantık veya düşünme biçimi, varlık meselesinin, bir nedensellik zinciri ile birbirine bağlı olan “varolanlar”ın, zincirin en başındaki bir “ilk varolan”a (causa sui) bağlanmasına dayanmaktadır. Ancak bu durumda bir varolana indirgenen Tanrı’nın da bir başka varolana bağlanması, söz konusu düşünce geleneğinin mantığı gereğidir. Böyle geriye doğru sonsuza dek bir sür-git akıl yürütme biçiminin sonuçsuz olduğunu düşünen Heidegger, bize varlık meselesini çözümleyecek başka bir yol önerir. Bu bağlamda Heidegger, “varolan” olanların varlığının çözümlenmesi veya “varlık sorusunun” cevaplanması kapsamında, Dasein kavramıyla ifade ettiği insanın, mistik diyebileceğimiz ekstatik deneyimlerine dayanır. Bu düşünme biçimi, Dasein’ın varoluşsal kaygısından neşet eden, mantık ve gramer yükünden kurtulmuş haletiruhiyelerine dayanmaktadır. Heidegger böylece varlık meselesini, varolanların hiçlikten varlığa gelişi perspektifinden bakarak öznel haletiruhiyelere bağlı deneyimlerle çözmeyi önermektedir. Biz bu çalışmada, Heidegger’in ekstatik diye nitelendirilebileceğini düşündüğümüz haletiruhiyeler etrafında şekillenen varlık yorumunu ele alacağız.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Nietzsche ve Cioran: Krizin felsefesi
    (İnönü Üniversitesi, 2023) Bal, Mehmet; Çelebı?, Emı?n
    Hayatın anlamı problemi, felsefi ve dini etkinliğin özünü oluşturur. Öte yandan hayatın veya herhangi bir şeyin anlamı, o şeyin amacı ve referansı aracılığıyla belirlenir. Amacı ve referansı düştüğünde o şey anlamını yitirir. Anlamı yitirilen hayat olduğunda ise insan kriz karakterli derin varoluşsal kaygılar duymaya başlar. Bu çalışmada Nietzsche ve Cioran'ın yaptığı felsefenin tümüyle bu türden bir kaygının ürünü olduğu iddia edilmiştir. Bu iddia üç bölümde temellendirilmeye çalışılmıştır. Birinci bölümde insanın anlam kaygısının felsefe ve din tarafından uzun süreler boyunca nasıl karşılandığı serimlenmiştir. Bu çerçevede, Tanrı ve ölümsüzlük inancı ile birlikte bu inanca refere edilen tartışmasız bir etik sayesinde insanın varoluşsal kaygılarının modern zamanlara değin bir şekilde teskin edildiği ileri sürülmüştür. Ancak kabaca on beşinci ve on altıncı yüzyıldan itibaren varoluşsal kaygıları teskin eden inançların sarsılmaya başladığı ve insanın varoluşsal kaygısının derinleşerek evrensel bir kriz durumuna evrildiği ifade edilmiştir. Nietzsche ve Cioran'a ayrılan ikinci ve üçüncü bölümlerde söz konusu filozofların düşünceleri, sözü edilen kriz teması bağlamında kurgulanarak yorumlanmıştır. Çalışmada Nietzsche'nin krizi aşmaya dönük felsefesinin, aslında Cioran'ın krizin aşılamaz bir kader olduğu yönündeki umutsuz felsefesiyle aynı yerde buluştuğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda Nietzsche ve Cioran'ın felsefelerinin ana temasının, hakikat veya anlam istencine bağlı varoluşsal bir krizin ürünü olduğu iddia edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Varoluş, Kriz, Hayatın Anlamı, Nietzsche, Cioran
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    The Tragedy of Man in Cioran: Falling into Time and Falling Out of Time
    (Beytulhikme Felsefe Cevresi, 2023) Bal, Mehmet; Celebi, Emin
    The fall into time and the fall out of time are two fundamental concepts in understanding Emil Michel Cioran's philosophy. It is possible to integrate Cioran's entire philosophy, which consists of fragmented texts and aphorisms, under these two concepts. These two concepts are expressions of two tragic situations. The tragedy is the product of consciousness or becoming conscious of (something). Because, according to Cioran, becoming conscious of something throws a person out of that thing and condemns him to tragic processes. In this context, falling into time signifies our separation from the serenity in which we are united with God or the wholeness of existence. However, this tragic fate that a person falls into by becoming conscious of himself evolves into a more tragic fate by becoming aware of the time in which he falls. Cioran calls this falling from time. To fall out of time is to become conscious of history or the fiction of time. The result is a dangerous indifference that amounts to dreaming of nothingness before God. This danger is wishing for death for the individual and extinction for the human species. This article will try to reveal the philosopher's intellectual perspective by examining the concepts of falling into time and falling out of time, which imply two different existential tragedies in Cioran's thought.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim