Yazar "Bayram, Nalan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akne vulgarisli hastalarda serum insülin benzeri büyüme faktörü-1 ve insülin benzeri büyüme faktörü bağlayıcı protein- 3 düzeylerinin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2004) Bayram, NalanAkne vulgaris patogenezinde rol oynayan faktörler; sebum üretiminde artış, anormal folliküler farklılaşma, P.acnes ve inflamasyondur. Daha önceki yıllarda akne vulgaris oluşumunda diyetin etyolojik bir faktör olabileceği düşünülmüştür. Ancak bilimsel olarak kanıtlanamamıştır. Son zamanlarda diyetin akne patogenezinde rol oynayabileceği tekrar gündeme gelmiştir. Glisemik indeksi yüksek diyetle ortaya çıkan akut ve kronik hiperinsülinemi hormonal kaskadı başlatır. Artmış serbest IGF-1 düzeyleri ve azalmış IGFBP-3 düzeyleri düzenli olmayan doku gelişimine neden olur. Bu durumda insülinin tetiklediği artmış IGF-1 düzeyleri, hiperkeratinizasyonu indükleyerek akne oluşumuna neden olabilir, bu durum transgenik farelerde gösterilmiştir. Bu çalışmada akneli bireylerde diyet, IGF-1 ve IGFBP-3 düzeylerinin belirlenmesi ve diyetin akne gelişimi üzerine olan etkisinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla 90 akne vulgarisli hasta ile yaş ve cinsiyeti uyumlu 96 sağlıklı kontrol grubunda beslenme alışkanlıkları, AKŞ, insülin, HbA1c, HOMA, IGF-1 ve IGFBP-3 düzeyleri değerlendirildi. Hasta ve kontrol grubu arasında; beslenme alışkanlıkları yönünden farklılıklar olduğu, hasta grubunun glisemik indeksi yüksek hiperinsülinemik besinleri istatiksel olarak anlamlı düzeyde tükettikleri belirlendi. (p<0,05). AKŞ, HOMA , HbA1c ve IGF-1 düzeyleri hasta grubunda kontrol grubuna göre istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti,Öğe Dev kondiloma aküminata'da interferon alfa 2b ve elektroseksiyon ile başarılı kombine tedavi: Bir olgu sunumu(Türkiye Klinikleri Dermatoloji Dergisi, 2003) Karıncaoğlu, Yelda; Kandi, Başak; Akı, Tuba; Bayram, Nalan; Eşrefoğlu, MuammerÖz: Amaç: Dev kondiloma aküminata (DKA) perianal bölgede tümör karakterinde büyük kitleler oluşturan ve derin do-kulara infiltrasyon eğilimi olan, histopatolojik olarak tamamen benign özellik gösteren bir verrükoz kanser tipidir. DKA'da uygun tedavi seçenekleri sorun oluşturmak-tadır. Burada elektrodiseksiyon ve interferon-alfa 2b kombinasyonu ile tedavi edilen DKA'lı olgu sunuldu. Olgu Sunumu: Olgumuz 45 yaşında erkek hasta. Genital bölgede giderek büyüyen kabarıklık nedeniyle başvurdu. Pubiste ve penis kökünde 7x4cm ve 3x4cm boyutlarında karnabahar görünümünde tümöral lezyonları vardı. Histopatolojik inceleme sonucunda kondiloma aküminata tanısı konuldu ve skuamöz karsinomaya ait herhangi bir değişiklik saptanmadı. Hastanın lezyonları elektrodiseksiyon ile total olarak çıkarıldı ve interferon-alfa 2b başlandı. INF-alfa2b kümülatif olarak 100 milyon ünite uygulandı ve dokuz aylık takipte rekürrens izlenmedi. Sonuç: DKA'da elektroseksiyon ve INF-alfa2b kombinasyon tedavisinin kozmetik sonuçları iyi olan bir tedavi seçeneği olduğunu gözledik.Öğe Otoimmün Büllöz Hastalıklarda Güncel Tedavi Yaklaşımları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Bayram, Nalan; Eşrefoğlu, MuammerOtoimmün büllöz hastalıklar, deri ve mukozalardaki spesifik adezyon moleküllerine karşı otoantikor gelişimi ile karekterize, klinik olarak büllerle seyreden bir grup hastalıktır. Otoimmün büllü hastalıklarda genel tedavi yaklaşımı otoantikor sentezini baskılamaya yöneliktir. Bu makalede otoimmün büllü hastalıklarda güncel tedavi yaklaşımları özetlenmiştir.Öğe Yüzeyel mantar hastalıklarında önerdiğimiz tedavilerin retrospektif değerlendirmesi(Türkderm-Deri Hastalıkları ve Frengi Arşivi, 2004) Hazneci, Ersoy; Bayram, Nalan; Akı, Tuba; Doğan, GürsoyÖz: AMAÇLAR: Yüzeyel mantar hastalıklarının tedavisinde tercih edilen tedavileri ve tedavi maliyetlerini ortaya koymak; tedavilerin uygunluğunu, etkinliğini ve ekonomik yönlerini değerlendirmek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Son bir yıl içinde polikliniğimizde muayene olarak yüzeyel mantar enfeksiyonu tanısı alan, 112 (73 erkek, 39 kadın) olgu değerlendirildi. Olguların klinikleri, tanıları, tanı metotları, tedavileri, iyileşme düzeyleri ve nüksleri incelendi. Yüzeyel mantar hastalıklarının tüm klinik formlarında tedavide ilk ve ikinci seçenek olan ilaçlar kanıta dayalı olarak belirlenerek önerilen tedavilerle karşılaştırıldı. Olgulara önerilen ilaçların Türkiye’de mevcut olan ucuz ve pahalı formları verilmesi halinde ortaya çıkacak farklar hesaplandı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 112 olgudan 85 (% 75.8)’i nativ muayene ile mantar hifası görülerek tanı konulmuştur. Tedavide ikili topikal (%26.2), tekli topikal (%24.2), oral ıtrakonazol (%23.5) ve oral terbinafin (%21.5) sık önerilmiştir. En sık T.pedis (%52.3), T.unguium (%20.8), T.versicolor (%10.7) ve T.inguinalis (%8.7) tanımlanmıştır. SONUÇLAR: Yüzeyel mantar hastalığı tedavilerinde ilk seçenek tedavilerin tercih edilmesi, yüksek başarı ile birlikte tedavi maliyetlerini ve zarar/yarar oranlarının azalmasını sağlayacaktır. Başlık (İngilizce): Management of superficial fungal infections in our clinic: A retrospective study Öz (İngilizce): Bacground and Design: Our purpose was to determine the economic and medical aspects of superficial fungal infection treatments, that given in our clinic. Material and Method: A total of 112 patients with clinically proven and treated patients, suffered from superficial fungal infections were surveyed. Clinical types of the infection, microscopic examination results and the given treatments were analyzed. Evidence based updates were made and standard treatments determined for all clinical types of superficial fungal diseases. The treatments were compared with standard treatments. Results: Eighty-five of 112 patients (75.8%) who had been diagnosed as superficial fungal disease were microscopically positive. The chosen managements were two topical antimycotic (%26.2), one topical an-timycotic only (%24.2), systemic itraconazole (%23.5) and systemic terbinafine (%21.5). Mostly T.pedis (o/o52.3), T.unguium (%20.8), T.versicolor (%10.7) and T.inguinalis (%8.7) were seen respectively. Conclusion: We need to ensure that we are treating our patients with the best available agent for their disease.