Yazar "Doğan, Runida" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bakım verici rolü olan karaciğer nakli donörlerinde bakım yükü ve depresyon arasındaki ilişki(2021) Doğan, Runida; Yıldız, Erman; Bağcı, NazlıcanAmaç: Bakım verici rolü olan karaciğer nakli donörlerinin bakım yükü ve depresyon düzeyi arasındaki ilişkiyi belirlemek amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Araştırma bir Karaciğer Nakli Enstitüsünde, 87 bakım verici rolü olan donör ile yapıldı. Araştırmadan elde edilen veriler, SPSS’in 25. versiyonu kullanılarak değerlendirildi.Bulgular: Katılımcıların Beck Depresyon Ölçeği ve Zarit Bakım Verme Yükü Ölçeği puan ortalamaları sırasıyla 18,13±9,70 (orta düzey) ve 43,13±13,00 (ileri düzey) olarak saptandı. Bakım yükünün depresyonu %35,4 oranında açıkladığı belirlendi.Sonuç: Bakım verici rolü olan karaciğer nakli donörlerinin ileri düzeyde bakım yüküne sahip oldukları, orta düzeyde depresyon yaşadıkları ve bakım yükünün ve daha önce psikiyatrik problem yaşama durumunun depresyonun önemli yordayıcıları olduğu belirlendi.Öğe BÖBREK NAKLİ HASTALARINDA DEPRESYON ANKSİYETE STRES SEVİYELERİ İLE İMMÜNOSUPRESİF TEDAVİYE UYUM ARASINDAKİ İLİŞKİ(2022) Doğan, Runida; Yıldız, Erman; Bağcı, NazlıcanBu araştırma böbrek nakli olmuş hastalarda depresyon, anksiyete, stres seviyeleri ile immünsupresif tedaviye uyum arasındaki ilişkiyi belirlemek amacı ile tanımlayıcı ve ilişki arayıcı türde yapıldı. Araştırma verileri 20 Kasım ile 10 Aralık 2021 tarihleri arasında toplandı. Araştırma sonunda 95 hastaya ulaşıldı. Verilerin analizi SPSS 25 programı kullanılarak yapıldı ve gerekli tüm yasal ve etik izinler alındı. Araştırma sonunda hastaların depresyon, anksiyete, stres, DASS-21 ve İTUÖ toplam puanları sırasıyla; 5.15±3.61, 5.16±3.78, 9.62±4.93, 19.94±10.37 ve 11.42±3.29 olarak belirlendi. Kadın hastaların depresyon puan ortalamalarının erkek hastalara göre daha yüksek olduğu tespit edildi. Serbest mesleği olan hastaların memur olarak çalışan hastalara göre daha yüksek bir depresyon puan ortalamasına sahip olduğu sonucuna ulaşıldı. Geniş aile yapısına sahip hastaların İTUÖ sıra ortalamalarının çekirdek aile yapısına sahip hastalara göre daha yüksek olduğu saptandı. Bu araştırmada hastaların İTUÖ puanları ile depresyon, anksiyete ve stres puanları arasında istatistiksel açıdan önemli bir ilişki tespit edilemedi. Böbrek nakli olmuş hastaların depresyon, anksiyete, stres seviyeleri ile immünsupresif tedaviye uyumları arasında ilişki bulunmadı. Daha büyük örneklem gruplarıyla benzer nitelikte araştırmalar yapılması önerilebilir.Öğe Cerrahi hastalarının COVID-19 anksiyete düzeyleri ile mizah tarzları arasındaki ilişkinin incelenmesi(2022) Doğan, Runida; Bapli, İmrenAmaç: Araştırma cerrahi hastalarının COVID-19 anksiyete düzeyleri ile mizah tarzları arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla tanımlayıcı ilişkisel tipte yapıldı. Yöntem: Bu araştırma Şubat 2021 ile Ekim 2021 tarihleri arasında tamamlandı. Araştırmanın örneklem büyüklüğü 176 olarak belirlendi. Toplam 179 hastaya ulaşıldı. Verilerin toplanmasında Tanıtıcı Özellikler Formu, Koronavirüs Anksiyete Ölçeği ve Mizah Tarzları Ölçeği kullanıldı. Verilerin analizinde SPSS 25 programı kullanıldı ve t testi, ANOVA, Duncan çoklu karşılaştırma (post-hoc) testi, Çoklu Doğrusal Bağlantı analizi, regresyon ve korelasyon yapıldı. Gerekli etik izin ve kurum izni alındı. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların düşük düzeyde COVID-19 anksiyetesi (8.581±5.092) yaşadığı belirlendi. Hastaların kendini geliştirici mizah ve kendini yıkıcı mizah puanları ile COVID-19 anksiyete puanları arasında pozitif yönde düşük düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu (p<0.05) belirlendi. Hastaların aldığı COVID-19 anksiyete puanının %12.7’sinin (R2= 0.127) kendini yıkıcı mizah puanı tarafından açıklandığı belirlendi. Sonuçlar: Araştırma sonucu kendini yıkıcı mizah tarzı kullanımının COVID-19 anksiyetesi için önemli bir değişken olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan cerrahi hemşireleri hastaların pandemi döneminde yaşadığı COVID-19 anksiyetesini ve arttıran faktörleri belirlemelidirler. Ayrıca COVID-19 anksiyetesinin cerrahi hastası üzerine etkileri bilinmeli ve COVID-19 anksiyetesinin belirlenmesi durumunda gerekli hemşirelik girişimleri uygulanmalı ve sonuçları izlenmelidir.Öğe Determination of the tendency of imprudent behavior and malpractice in nursing students of a state university(2020) Çevik Durmaz, Yadigar; Serin, Emine Kaplan; Doğan, Runida; Işık, KevserAbstract: Aim: This study was conducted to determine the tendency of imprudent behavior and malpractice in nursing students of a state university. Material and Methods: The sample of this descriptive cross-sectional study consisted of 103 students. Results: The vast majority of the students indicated factors such as small number of nurses working, high workload, fatigue, stress and loading nurses with off-duty jobs as causes of medical malpractice. Conclusion: The majority of medical malpractices occur due to preventable imprudent behavior. Although the tendency of nurses to perform medical malpractice appears to be low, providing trainings on reducing medical malpractices may contribute to raising awareness on patient safety.Öğe The Effect of Neuro-Linguistic Programming on Depression, Anxiety and Stress in Liver Transplant Patients(2022) Doğan, Runida; Doğan, Aysel; Bağcı, NazlıcanAim: This study was conducted using a prospective randomized single-blind clinical trial model to examine the effect of neuro-linguistic programming (NLP) on depression, anxiety, and stress in liver transplant patients.Materials and Methods: This study was conducted with liver transplant patients at a university’s Liver Transplant Institute between June 2021 and December 2021. The sample size of the study was determined as 84 (Experimental group: 42, control group: 42). Personal information form and Depression, Anxiety, and Stress Scale (DASS-21) were used to collect data. The data obtained from the research were evaluated with SPSS 25.Results: In the experimental group, the mean score of DASS-21 was found to be 38.95 ± 11.96 before the NLP application and 25.21 ± 5.43 after the NLP application. It was found statistically significant that the value obtained in the second measurement was lower than the value obtained in the first measurement (p<0.05). It was determined that NLP application significantly decreased all parameters of depression, anxiety, and stress (p<0.05). In the control group, the mean score of DASS-21 was determined as 51.05 ± 7.53 in the first measurement and 52.57 ± 7.92 in the second measurement. It was found statistically significant that the value obtained in the second measurement was higher than the value obtained in the first measurement (p<0.05).Conclusion: This study found that NLP reduced depression, anxiety, and stress in liver transplant patients. In line with this result, it can be suggested that nurse’s benefit from NLP practice and receive training on NLP in managing the depression, anxiety, and stress experienced by liver transplant patients.Öğe KEMOTERAPİ ALAN KANSER HASTALARININ TABURCULUK ÖNCESİ ÖĞRENİM GEREKSİNİMLERİNİNİN BELİRLENMESİ: TANIMLAYICI/KESİTSEL BİR ÇALIŞMA(2022) Menekli, Tuğba; Doğan, RunidaBu çalışmanın amacı; kanser hastalarının taburculuk öncesi öğrenim gereksinimlerini belirlemektir. Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışma, onkoloji kliniğinde tedavi gören 106 hasta ile yürütülmüştür. Veriler, “Hasta Tanıtıcı Bilgi Formu” ve “Hasta Gereksinimleri Ölçeği” ile elde edildi. Veri analizi, tanımlayıcı istatistikler, Mann Whitney U Testi, Kruskal Wallis ve Linear Regresyon ile yapıldı. Hastaların yaş ortalaması 40.94±4.25’dir. Araştırmada; hastaların aldıkları toplam ölçek puan ortalamasının 188.41 ± 20.51 olduğu belirlendi. Ölçeğe ait tüm alt boyut puan ortalamalarının yüksek (ilaçlar; 35.78 ± 4.05, yaşam aktiviteleri; 29.63 ± 2.88, toplum ve izlem;19.40 ± 2.36, duruma ilişkin duygular; 18.17 ± 3.55, tedavi ve komplikasyonlar; 36.90 ± 3.00, yaşam kalitesi; 34.15 ± 3.76, cilt bakımı; 16.38 ± 3.24) olduğu saptandı. Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir durumu, hastalık tanısı ve hastalık süresi ile toplam puan ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu bulundu (p<0.05). Hastaların taburculuk öncesi öğrenim gereksinimlerinin yüksek düzeyde olduğu saptandı. Hemşirelerin taburculuk öncesi hasta öğrenim gereksinimlerini belirlenmesi ve bireye özgü eğitimler planlanması ve uygulanması önerilmektedir.Öğe Meme kanserli hastalarda ameliyat sonrası resim sanatının umutsuzluk ve yorgunluk üzerine etkisi(İnönü Üniversitesi, 2017) Doğan, Runida[Abtsract Not Available]Öğe Pain behaviors and hemodynamic parameters of intubated and sedatized intensive care patients during aspiration(2021) Menekli, Tuğba; Doğan, Runida; Yaprak, BülentThe study was conducted in a descriptive type to evaluate the pain behavior and hemodynamic parameters during aspiration of intubated and mildly sedatized patients in the intensive care unit. The study sample consisted of 100 intubated and sedatized patients who were hospitalized in the Anesthesia Intensive Care Unit of Harran University Faculty of Medicine Hospital between February 2018 and June 2018. "Patient Information Form", "Hemodynamic Parameter Form", "Behavioral Pain Scale (BPS)", "Ramsay Sedation Scale" and "Glasgow Coma Scale (GCS)" were used to collect the data. There is a significant difference between the BPS total and subscale scores, mean "systolic and diastolic blood pressure", "heart rate", "respiratory rate" and "SpO2" before, during and after aspiration (p=0.0001), it was determined that the difference was due to the average score after aspiration (p=0.0001). While the SpO2 averages of intubated and sedatized intensive care patients decrease during aspiration, the averages of the BPS scores and other hemodynamic parameters increase.Öğe Palyatif Bakım Hastalarında Ağrı Düzeyi ile Genel Konfor Arasındaki İlişkinin İncelenmesi(2021) Menekli, Tuğba; Doğan, Runida; ŞENTÜRK, SibelÖz: Amaç: Bu araştırmanın amacı, palyatif bakım hastalarında ağrı düzeyi ile genel konfor arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Yöntem: Çalışma, Mart 2019-Şubat 2020 tarihleri arasında kamuya ait bir hastanenin palyatif bakım kliniklerinde yatarak tedavi gören 18 yaş ve üzerinde olan, bilinci yerinde olan, sözel iletişime açık, Palyatif Performans Skoru %40 ve üzerinde bulunan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 358 hasta ile tamamlanmıştır. Veriler, Kişisel Bilgi Formu, Palyatif Performans Skalası (PPS), Kısa McGill Melzack Ağrı Soru Formu (K-MASF) ve Genel Konfor Ölçeği (GKÖ) ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde Independent Sample t testi, One-Way ANOWA, Pearson Korelasyon ve Linear Regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan hastaların yaş ortalaması 38.76±8.90 yıl, %53,4’ünün erkek, %29,6’sının kanser hastası, %39,7’sinin hastanede yatış süresinin 4-6 gün olduğu ve %70,7’sinin ağrı nedeniyle günlük yaşamlarının etkilendiği saptanmıştır. Hastaların %21,2’sinin ağrı bölgesinin baş/ekstremite, %24,3’ünün ağrı niteliğinin zonklama, %36,6’sının genel ağrı şiddetinin berbat, %45,3’ünün ağrısının zamanla ilişkisinin Ritmik-Periyodik-Aralıklı olduğu saptanmıştır. Araştırma sonucunda, hastaların ağrı şiddetinin 8,01±0,52, genel konfor ölçeği toplam puan ortalamasının ise 1,87± 0,11 olduğu belirlenmiştir. K-MASF ve GKÖ arasında yüksek düzeyde negatif yönlü bir ilişki bulunduğu saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: Bu araştırmada, palyatif bakım hastalarında ağrı düzeyinin artmasının genel konfor düzeyini azalttığı saptanmıştır.Öğe Son İki Yılda Karaciğer Nakli Olmuş Hastalarda Depresyon Anksiyete ve Stres Seviyesinin Belirlenmesi(2022) Doğan, Aysel; Doğan, RunidaGiriş ve Amaç: Araştırma son iki yıl içinde karaciğer nakli olmuş hastaların depresyon, anksiyete ve stres seviyelerini belirlemek amacıyla yapıldı. Araştırma son iki yıl içinde karaciğer nakli olmuş hastaların depresyon, anksiyete ve stres seviyelerini belirlemek amacıyla yapıldı Gereç ve Yöntemler: Tanımlayıcı türde olan çalışma, Haziran –Kasım 2021 tarihleri arasında 158 hasta ile tamamlandı. Verilerin analizi SPSS-25 programında ANOVA, post-hoc, pearson korelasyon analiz testleri kullanılarak yapıldı ve %95 güven aralığı %5 yanılma payı ve p<0,05 anlamlı kabul edildi. Bulgular: Hastaların depresyon, anksiyete ve stres düzeylerinin düşük olduğu belirlendi. Kadınların, ilk-orta öğretim mezunlarının, düşük gelirli olanların, ev hanımlarının toplam DASS-21 ve depresyon, anksiyete ve stres puanlarının daha yüksek olduğu bulundu. Depresyon, anksiyete ve stresle baş etmede hiçbir şey yapmayanların sosyal medya kullananlara göre stres puanının fazla olduğu belirlendi. Sonuç: Araştırma sonucunda, psikolojik semptomlar açısından riskli grupların belirlenmesi ve karaciğer nakli sonrası süreçte gerekli takip ve tedavilerin yapılması önerilebilir.Öğe ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE VERİLEN MEME KANSERİ VE KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİNE YÖNELİK EĞİTİMİN ÖĞRENCİLERİN KAYGI DÜZEYİNE VE SAĞLIK İNANÇLARINA ETKİSİ(2020) Çevik Durmaz, Yadigar; Doğan, Runida; Türkben Polat, Hilal; Uzun, Ela; Şakar, Hüseyin; Yalçınkaya Önder, EylemÖz: Amaç: Araştırmanın amacı meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesi eğitiminin öğrencilerin kaygı seviyesi ve sağlık inançları üzerine etkisini incelemektir. Yöntem: Bu çalışma tek grup öntest-sontest desenli, yarı deneysel türde bir çalışmadır. Örneklem seçiminde kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan bir devlet üniversitesinin kız öğrencileri, örneklemini ise bu öğrencilerden araştırmaya katılmayı kabul edenler oluşturmuştur. Çalışmaya gönüllülük esasıyla toplamda 126 öğrenci katılmıştır. Veri toplama araçları olarak; “Kişisel Bilgi Formu”, “Champion’un Sağlık İnanç Modeli Ölçeği” ve “Hamilton Anksiyete Derecelendirme Ölçeği” kullanılmıştır. Bulgular: Öğrencilerin % 84.1’inin kendi sağlığını iyi olarak değerlendirdiği, % 93.7’sinin ailesinde meme kanseri olmadığı belirlenmiştir. Eğitim sonrasında, öğrencilerin sağlık inançlarında gelişme görülürken, kaygı düzeylerinde azalma tespit edilmiştir. Sağlık İnanç Modeli Ölçeğinin alt boyut toplam puanları incelendiğinde, eğitim sonrasında, algılanan duyarlılık ve algılanan güven alt boyut puanlarının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde arttığı, algılanan engel puanının istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azaldığı görülmüştür (p?0.05). Sonuç: Meme kanseri ve kendi kendine meme muayenesi eğitiminin öğrencilerin kaygı düzeyi ve sağlık inançları üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Eğitim sonrasında öğrencilerin kaygı düzeyinde düşme gözlenirken, sağlık inançlarının geliştiği belirlenmiştir.