Yazar "Elmas, Ömer" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Başarılı bir replantasyonda beklenmedik bir yenilgi: sigara?(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri, 2012) Fırat, Cemal; Erbatur, Serkan; Elmas, Ömer; Geyik, Yılmaz; Aytekin, Ahmet HamdiBu çalışmada, başarılı bir başparmak replantasyonunun 9. gününde sigaraya bağlı başarısızlık görülen bir olgumuzu sunmayı amaçladık. Kırk altı yaşında erkek hasta sağ el başparmağının proksimal falanks seviyesinden 3 saat önce spiralle kesilmesi nedeniyle kliniğimize başvurdu. Başarılı bir replantasyon gerçekleştirildi. Sekiz gün boyunca heparin ve antikoagülan tedavi uygulandı. Dokuzuncu günde parmak dolaşımının belirgin olarak bozulduğu ve giderek morarmaya başladığı görüldü. Hastanın o gün bir saatte 6 adet sigara içtiği öğrenildi. Arteryel yetmezliğin venöz yetmezlikle ilişkili olma ihtimali düşünülerek tırnak yatağı açılıp bir süre sülük uyguladı. Ancak yaklaşık 10 saat sonra dolaşım tamamen kayboldu. İki gün sonra nekroz tamamen oturdu ve parmak alınarak güdük onarımı yapıldı. Sigara hem trombosit agregasyonunu hem de katekolamin salınımını artırarak vazospazma yol açmaktadır. Heparinin hasarlanmış damarlarda iyileşmeyi dramatik olarak artırdığı ve endotelial rejenerasyonun 14 günde gerçekleştiği gösterilmiştir. Bu vakamızda sigaranın tetiklediği vazospazmın yanı sıra antikoagülan ajanları erken kestiğimizi düşünmekteyiz. Bu tür olgularda sigara tüketiminin kısıtlanmasının ve iki hafta boyunca heparin uygulanmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.Öğe Çocuklarda Zon 2 seviyesindeki replantasyon deneyimlerimiz(2012) Fırat, Cemal; Aytekin, Ahmet Hamdi; Erbatur, Serkan; Geyik, Yılmaz; Elmas, ÖmerÖz: Amaç: Zon 2 bölgesinde görülen ampütasyonlar çocuklarda oldukça sık görülmekte olup, bu bölgede yapılacak replantasyonlar sonuçları itibariyle daha zordur. Bu çalışmamızda 2010-2012 yılları arasında zon 2’de olan ampütasyonları nedeniyle kliniğimizde replantasyon ve revaskülarizasyon operasyonları gerçekleştirilen 8 çocuğun geriye dönük analizinin yapılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Haziran 2010 ile Şubat 2012 tarihleri arasında kliniğimizde amputasyon seviyesi zon 2 olan ve yaşları 3 ila 15 arasında değişen 8 çocuk hasta ameliyat edildi. 4 hastada ezilme tipi ve 4 hastada giyotin tipi düzgün kesi ile oluşmuş total ampütasyon mevcuttu. Ortalama iskemi süresi 3,5 saatti (1,5-8 saat). 5 hastada replantasyon başarılı bir şekilde sağlanırken 3 hastada mükerrer anastomozlara rağmen dolaşım sağlanamadı. Tüm vakalarda replantasyon aşamasında papaverin kullanıldı. Takip süresi ortalama 9 ay (2-16 ay) idi. Bulgular: Lokal papaverin uygulanması replantasyonu belirgin olarak kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bütün hastalara per-operatif olarak kullanılan lidokain, heparin, ılık yıkama solüsyonları (ortalama 28°C %0,9 NaCl) ve post-operatif olarak uygulanan, düşük molekül ağırlıklı dekstran (500cc/24 saat), düşük molekül ağırlıklı heparin, asetil salisilik asit ve pentoksifilinin replantasyon başarısında oldukça etkili olmaktadır. İskemi süresi (soğuk veya sıcak) kısa olan vakalarda başarı önemli ölçüde artmaktadır. Sonuç: Çocuk hastalarda zon 2’deki replantasyonlarda başarılı sonuçlar için iyi bir büyütme sağlayan mikroskop, 10/0 ve 11/0 sütürler, kaliteli ve hassas mikrocerrahi aletler, iyi bir vasodilatasyon, yeterli kemik kısaltma ve cerrahi eksplorasyon ile postoperatif yakın takip ve tedavi gereklidir. Ameliyat sonrası uygulanacak iyi bir fizik tedavi replantasyonların başarısı için şarttır.Öğe Redüksiyon mammoplastide radyolojik ve histopatolojik değerlendirme(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Kılınç, Hıdır; Elmas, Ömer; Bilen, Bilge TürkAmaç: Mammografi ve Ultrasonografi (USG), redüksiyon mammoplasti öncesinde asemptomatik lezyonların tespit edilmesinde yardımcı tanı yöntemleridir. Ancak preoperatif radyolojik değerlendirme her zaman kesin sonuçlar vermemektedir. Bu nedenle premalign lezyonların veya sessiz kanser odaklarının tanısı amacıyla, preoperatif radyolojik inceleme ve postoperatif histopatolojik değerlendirme birlikte kullanıldı. Gereç ve Yöntemler: Kliniğimizde, 2007-2011 yılları arasında 135 hastada radüksiyon mammoplasti ameliyatı yapıldı. Hastaların yaşları 18 ile 67 arasında değişmekteydi (ortalama 44,6 yıl). Operasyondan önce tüm hastalarda USG ve 40 yaş üstündeki hastalarda ek olarak mammografi yapıldı. Çıkarılan tüm doku örnekleri histopatolojik olarak incelendi. Bulgular: Preoperatif olarak yapılan radyolojik incelemede; 96 hastada (%71,1) USG sonuçları normal olarak değerlendirildi. %8,1 Fibrokistik değişiklik, %0,7 lipoma, %4,4 fibroadenoma, %2,9 benign lenf nodu olduğu tespit edildi. Histopatolojik olarak yapılan incelemede; %7 hafif-orta epitelyal hiperplazi, %4,8 ağır epitelyal hiperplazi, %25,9 fibrokistik değişiklik, %16,2 fibrozis, %9,6 yağdan zengin meme dokusu, %7,7 apokrin metaplazi, %4,4 duktal ektazi, %3,7 fokal adenozis, %4,4 hafif-orta dereceli duktal hiperplazi, %3,7 fibroadenoma ve %12,2 normal meme dokusu olarak değerlendirildi. Sonuç: Bu çalışmada, meme dokusu örneklerinde %87,6 oranında non-proliferatif benign değişiklikler olduğu görüldü. Premalign veya malign lezyona rastlanmadı. Bu sonuçlar, preoperatif radyolojik değerlendirme ve postoperatif histopatolojik incelemenin, memenin benign, premalign veya sessiz malign lezyonlarının tanısındaki önemini göstermesi açısından anlamlı bulundu.Öğe Surgical modalities in maxillo-facial fractures: Retrospective analysis of 110 patients(2012) Fırat, Cemal; Aytekin, Ahmet Hamdi; Elmas, Ömer; Geyik, Yılmaz; Erbatur, SerkanAbstract: Bu çalışmada amacımız kliniğimizde maksillo-fasiyal travma nedeniyle opere edilen hastaların geriye dönük olarak değerlendirilmesidir. Maksillo-fasiyal travmaların yüz kemiklerine (maksilla, zigoma, orbita, mandibula, nazal) göre dağılımı in- celendi. Maksilla ön duvarındaki çok parçalı kırıklarda, orbita taban kırıklarında ve zigomatik ark kırıklarında foley sonda ile balon tedavisi uygulandı. 110 maksillo-fasiyal travmalı hastada toplam 161 kırık onarımı yapılan hastalardan 82si (%74.54) erkek, 28u (% 25.45) kadın idi. Bu hastalardan 11i (%10) pediatrik yaş (0-16) grubundaydı. Maksillo-fasiyal travmalı 45 hastanın trafik kazası, 32 hastanın darp, 30 hastanın düşme, 3 hastanın da ateşli silah yaralanması olduğu saptandı. 161 maksillo-fasiyal kırık arasında en sık görülen anatomik lokalizasyonlar, mandibula 68 (%42,23), maksilla kırıkları 36 (%22.36), zigoma kırıkları 21 (%13.04 ), orbita kırıkları (nazo-orbital veya nazo-orbito-etmoidal kırıklar dahil) 26 (%16.14) idi. Maksilla kırıkları çoğunlukla diğer yüz kırıkları ile birliktelik göstermekteydi. Zigoma kırıkları da genellikle çoklu kırıklarla birlikteydi. Balon tedavisi çok parçalı maksilla ön duvar kırıklarında, orbita taban kırıklarında ve zigomatik ark kırıklarında oldukça etkili bir stabilizasyon sağladığı görüldü. Travma nedeniyle başvuran hastaların büyük çoğunluğunda maksillo-fasiyal travmalar da eşlik edebildiğinden bu alanda uğraşan hek- imlerin yeterli donanıma ve tecrübeye sahip olmaları mortalite ve morbiditeyi azaltan en önemli unsurdur. En sık karşılaşılacak hasta profili ise 30-40 yaşlarında ya trafik kazası ya da spor veya darp nedeniyle maksillo-fasiyal travmaya uğramış bir erkek hasta olacaktır. Yaptığımız bu çalışmaya benzeyen retrospektif veya epidemiyolojik çalışmalar risk gruplarının belirlenmesi, spesifik önlemlerin alınması, tedavide pratik ve etkin metotlarının belirlenmesi amacıyla oldukça faydalıdır.Öğe Tavşanlarda kıkırdak grefti iyileşmesinde doku yapıştırıcısı (n-butyl cyanoacrylate) ile sütür materyalinin (5.0 nylon) karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2012) Elmas, ÖmerBu çalışmada tavşan kulak kıkırdakları üzerinde tek kat,çift kat ve üç katlı kıkırdak greftlerinde doku yapıştırıcısı (N-Butyl-2-Cyanoacrylate) ve sütür materyali (5.0 Nylon) makroskopik ve histolojik olarak karşılaştırıldı. MATERYAL VE METOD: 18 adet her iki cinsten beyaz, 3000-3400 gram arasında (ortalama:3200 gram), yaşları 13-14 aylık Yeni Zellanda tavşanı kullanıldı. Tüm tavşanların kulaklarından kıkırdak grefti alındı. Alınan kıkırdak greftleri grup 1 de tek kat halinde sütür materyali ile, grup 2 de tek kat halinde doku yapıştırıcısı ile, grup 3 de iki kat halinde sütür materyali ile, grup 4 de yine iki kat halinde doku yapıştırıcısı ile, grup 5 de üç kat halinde sütür ile ve grup 6 yine üç katlı olarak doku yapıştırıcısı ile aynı kulak kıkırdağı üzerine tespit edildi. Tüm işlemler aynı cerrah tarafından gerçekleştirildi. Tüm guruplardaki tavşanlar 12 hafta sonra yüksek doz ketamin hidroklorid sonrası intrakardiyak potasyum klorür (%7,5 KCL) verilerek öldürüldü ve uygulama yapılan bölgeyi içeren doku örnekleri alındı. Alınan doku örnekleri histopatolojik inceleme için patoloji labaratuarına gönderildi. Histopatolojik incelemelerde; Yabancı cisim reaksiyonu, inflamasyon derecesi, angiogenez (damarlanma), nekroz, fibrozis, fragmantasyon (parçalanma) ayrı ayrı değerlendirilerek skorlandı. BULGULAR: Gurup 1 ve grup 2 deki tavşanların kulaklarındaki kıkırdak greftleri incelendiğinden makroskopik olarak farklılık olmadığı görüldü. Kıkırdaklar yerleştirilmeden önceki ebatlarında ve renk olarak benzer özellikteydi. Grup 3 deki tavşanların sağ kulağında değişiklik gözlenmedi. Grup 4 deki tavşanların kulaklarındaki doku yapıştırıcı ile tespit edilen kıkırdaklarda alttaki kıkırdakta hafif yumuşama olduğu gözlendi. Grup 5 deki tavşanlara yerleştirilen kıkırdaklarda değişiklik gözlenmedi. Grup 6 da kulakta altta ve ortada kalan kıkırdaklarda yumuşama,sarımsı renk değişikliği ve hafif pürülan akıntı mevcuttu. Doku yapıştıcısının erimediği kristalleşmiş halde durduğu görüldü. Histolojik olarak özellikle çok katlı kıkırdak kullanılan ve doku yapıştırıcısı ile tespit edilen tavşanlarda yabancı cisim reaksyonu, inflamasyon, nekroz ve fragmantasyonun arttığı gözlemlendi. SONUÇ: Sonuç olarak, operasyon süresini kısaltması ve güçlü yapıştırıcı özelliğinin olmasından dolayı n-butil siyanoakrilat rinoplasti ve çeşitli fasial operasyonlarda ancak tek kat kullanılması uygundur. Çok katlı kıkırdak tespitlerinde kullanıldığı takdirde, kıkırdak nekrozu ve yabancı cisim reaksiyonu oluşabileceği ayrıca n-butil siyanoakrilat'ın erimeden kaldığı bu çalışmada gösterilmiştir.