Yazar "Er, Hamdi" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 44
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 3448 bireyde uzak ve yakın i nterpupiller mesafeler: son veriler(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Evereklıoglu, Cem; Doöanay, Selim; Er, Hamdi; Gündüz, AbuzerYedi ile 40 yaş arasındaki 3448 kişide yaş ve cinsiyete özel uzak ve yakın interpupiller mesafe (İPM) normal standartlarını belirlemek. Yöntem: Anatomik İPM için 1852 erkek ve 1596 kadın çalışma kapsamına alındı. Kişiler üç yaş grubuna ayrıldı; 7 ile 15 yaş arası çocuklar (ortalama yaş, 10.86±2.69), 16 ile 25 yaş arası genç erişkinler (ortalama yaş, 20.57±2.88) ve 26 ile 40 yaş arası erişkinler (ortalama yaş, 30.87±4.55). Yedi ile 25 yaş arasında her yaş için ayrı ayrı ortalama normatif değerler belirlendi. Yedi ile 15 yaş arasındaki çocuklarda ayrıca İPM'ler için 3., 10., 25., 50., 75., 90. ve 97. persentiller hesaplandı. Bizim verilerimiz diğer etnik popülasyonlardaki verilerle karşılaş ırıldı. Bulgular: Tüm gruplarda erkek ve kadınlar arasındaki yaş farkı anlamsızdı. Ortalama uzak İPM yakın İPM'den 2.92 mm daha genişti ve yaş ilerledikçe bu fark artmaktaydı. Tüm yaşlarda uzak ve yakın İPM farkları anlamlı idi. İPM ortalamalarımız her iki cinsiyette de Arap, Hong Kong ve İngiliz çocuklarındaki sonuçlarla benzer; Çin, Hin t, Siyah ve Kafkasyalı çocuklardan daha büyük; MeksikalI ve karışık Avrupa çocuklarınkinden ise daha küçük idi. Sonuç: Her yaş ve cinsiyeW için yerel referans sWandarWları sağlaması yanında biz bu çalışmanın hiper-hipoWelorizm, değişik sendromlar ve bazı kraniofasiyel deformiWelerin tanısında katkı sağlayacağı inancındayız. Bu veriler ayrıca gözlük çerçevesi ve lens sektöründe de kullanışlı olacaktır.Öğe Akılcı Duygusal Davranışçı Yaklaşımına Dayalı Özgüven Geliştirme Programının 7. Sınıf Öğrencilerinin Özgüven Düzeylerine Etkisi(2020) Er, Hamdi; Kutlu, MustafaÖz Amaç: Akılcı Duygusal Davranışçı Terapi Yaklaşımına Dayalı Özgüven Geliştirme Programının 7. sınıf öğrencilerinin özgüven düzeyi üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda deney ve kontrol grubunda yer alan katılımcıların özgüven puanlarının anlamlı düzeyde değişip değişmediği incelenmiştir. Yöntem: Ön-test son-test ölçümlü deney ve kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Bu çalışmanın katılımcılarını, 8 deney ve 8 kontrol grubunda olmak üzere toplam 16 7. sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Altmış ila doksan dakikalık oturumlardan oluşan program, deney grubundaki katılımcılarla yedi hafta süreyle yürütülmüştür. Piers-Harris Öz Kavram ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Araştırma sonucunda, programın deney grubundaki katılımcıların özgüven puanları üzerinde anlamlı düzeyde bir artış sağladığı bulunmuştur. Deney grubunda yer alan öğrencilerin ön test puan ortalamaları 46.62, son test puan ortalaması ise 53.87’dir. Man Whitney U testi sonuçlarına göre deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin özgüven puanları arasında anlamlı farklılık olduğu görülmektedir. Wilcoxon testi analiz sonuçları, araştırmaya katılan öğrencilerin Piers Harris ölçeğinden aldıkları deney öncesi ve sonrası puanları arasında son test puanı lehine anlamlı bir fark olduğunu göstermektedir. Sonuçlar ve Öneriler: Araştırmadan elde edilen bulgular incelendiğinde Akılcı duygusal davranışçı terapiye dayalı özgüven geliştirme programının öğrencilerin özgüven düzeyini geliştirmede etkili olduğu görülmektedir. Bu sonuç doğrultusunda bu programın içeriği ebeveyn ve öğretmeni de içerecek şekilde genişletilebilir. Özgüven geliştirmeye yönelik hazırlanan program okul psikolojik danışmanları tarafından kullanılabilir. Yapılacak diğer çalışmalarda boylamsal çalışmalar gerçekleştirilebilir.Öğe Arkus senilisli gözlerde retinal hassasiyetin değerlendirilmesi(MN Oftalmoloji, 2001) Gündüz, Abuzer; Evereklioğlu, Cem; Erten, Ahmet; Er, HamdiÖz: GEREÇ VE YÖNTEM: Arkus senilise sahip 20 hasta ile (1. grup) 10 sağlıklı kontrol bireyi (2. grup) çalışma kapsamına alındı. Tüm bireylerde sadece bir göz (sağ gözler) çalışma için rasgele seçildi. Her iki grupta tam bir göz muayenesi yapıldı ve kontrast duyarlılık testi ile Humphrey otomatik perimetre kullanılarak görme alanı (kısa dönem dalgalanma [KF], ortalama sapma [OS], patern standard sapma [PSS], düzeltilmiş patern standard sapma [DPSS]) uygulandı. Buna ek olarak, tüm hastalarda serum düşük dansiteli lipoprotein (DDL), yüksek dansiteli lipoprotein (YDL), total kolesterol ve trigliserid ölçümleri yapıldı. İstatistiki analiz için Mann Whitney U-testi kullanıldı ve anlamlılık p<0.05 olarak kabul edildi. BULGULAR: Serum total kolesterol ve DDL düzeyleri çalışma grubunda kontrol grubuna göre yüksek idi (her biri için, p<0.01). Serum YDL ve trigliserid düzeyleri her iki grupta aynı idi (p>0.05). Kontrast duyarlılık ölçümlerine ait ortalamalar ise 1. ve 2. grupta sırasıyla 1.01±0.23 ve 1.36±0.48 olarak tespit edildi ve fark anlamlıydı (p<0.05). Görme alanından alınan OS, PSS ve DPSS verilerinin ortalamaları çalışma grubunda kontrol grubuna göre yüksekti (p<0.05). SONUÇ: Arkus senilisli vakalarda serum LDL ve total kolesterol düzeyleri yüksek, kontrast duyarlılık düşük ve retinal hassasiyet azalmıştır. Kontrast duyarlık ve retinal hassasiyetteki anlamlı azalmada, optik sinir ve retinayı besleyen arterlerde oluşan aterosklerotik değişikliklere bağlı olarak gelişen nörosensoriyal retinanın beslenme bozukluğu sonucu geliştiği kanaatine vardık.Öğe The association between retinopathy, hypertension and diabetes duration in type 2 diabetics: 6-years of experience(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Şavlı, Haluk; Sevinç, Alper; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Yoloğlu, SaimÖz: Amaç: Artmış ateroskleroz ile birlikte hem mikrosirkülasyonda, hem de büyük damarlardaki vasküler komplikasyonlar diyabet morbidite ve mortalitesine neden olmaktadır. Körlüğe neden olabilen diyabetik retinopati, mikroanjiyopatinin de klinik bir göstergesidir. Materyal ve Metod: Çalışmamızda, Turgut Özal Tıp Merkezi Diyabet Kliniğinde, Haziran 1994 ile Şubat 2000 tarihleri arasında takip edilen, ortalama yaşları 53.50 ± 11.02 yıl olan 647 diyabetik hasta (274 erkek ve 373 bayan) değerlendirildi. Ortalama hastalık süreleri 7.90 ± 6.27 yıl idi. Hastalar, retinopati varlığına göre gruplandırıldı. Bulgular: Retinopati saptanan 181 hastanın (%27.97) (79 erkek ve 102 bayan) ortalama yaşları 57.63 ± 10.18 yıl ve ortalama diyabet süreleri 12.98 ± 6.41 yıl idi. Retinopati saptanmayan 466 hastanın (195 erkek ve 271 bayan) ortalama yaşları 51.90 ± 10.93 yıl ve ortalama hastalık süreleri 5.93 ± 4.98 yıl idi. Hipertansiyon, retinopati saptanmayan hastaların 210'unda (%45,06) ve retinopati saptanan hastaların 130'unda (%71.82) tesbit edildi. Retinopati sınıflaması yapıldığında, hastaların 93'ünde (%51,4) background retinopati, 46'sında preproliferatif retinopati (%25,4) ve 42'sinde (%23,2) proliferatif retinopati saptandı. Retinopati, diyabet süresi ile karşılaştırıldığında, background retinopati özellikle hastalık süresi 6-10 yıl arası olan hastalarda en fazla görülürken, preproliferatif retinopati 11-15 yıl ve proliferatif retinopati >15 yıldan fazla hastalık süresi olan gruplarda en fazla görüldü. Aynı hasta gruplarında hipertansiyon araştırıldığında, grup I'de (diyabet süresi 0-5 yıl olan hastalar) %52,4, grup 2'de (6-10 yıl) %75,4, grup 3'de (11-15 yıl) %64 ve grup 4'de (>15 yıl) %85,3 olarak bulundu. Sonuç: Diyabetik retinopatili hastalarda, hipertansiyon varlığı araştırılmalı ve saptandığında yoğun bir şekilde tedavi edilmelidir. Normotansif, hipertansif ve yoğun tedavi edilen hipertansif gruplarda, diyabetik retinopati sıklığı ve evrelendirilmesi çalışmaları yapılmalıdır. Başlık (İngilizce): Tip 2 diyabetli hastalarda retinopati, hipertansiyon ve hastalık süresi arasındaki ilişki: 6 yıllık deneyim Öz (İngilizce): Background: Morbidity and mortality in diabetes are caused mainly by its vascular complications, both in the microcirculation and in the large vessels with accelerated atherosclerosis. Diabetic retinopathy is the clinical hallmark of microangiopathy which may lead to blindness. Materials and method: This study was designed in type 2 diabetic patients who were on regular control and treatment in the diabetes clinic of Turgut Ozal Medical Center between June 1994 and February 2000. Six hundred and forty-seven type 2 diabetic patients (274 males and 373 females), aged 53.50 ± 11.02 years were evaluated. The mean diabetes duration was 7.90 ± 6.27 years. Patients were categorized according to the presence of retinopathy. Results: Retinopathy was encountered in 181 patients (27.97%) (79 males and 102 females), aged 57.63 ± 10.18 years. Their mean diabetes duration were 12.98 ± 6.41 years. Four hundred and sixty-six patients (195 males and 271 females), aged 51.90 ± 10.93 years formed the non-retinopathy group. The mean diabetes duration were 5.93 ± 4.98 years. Hypertension was present in 210 of patients (45.06%) without retinopathy and in 130 patients (71.82%) with retinopathy. In terms of grading of retinopathy, background retinopathy was encountered in 93 (51.4%) patients, preproliferative retinopathy was encountered in 46 (25.4%) patients, and proliferative retinopathy was encountered in 42 (23.2%) patients. When retinopathy was compared with diabetes duration, background retinopathy was highly encountered in patients with a duration of 6-10 years, preproliferative retinopathy was seen the most in 11-15 years, and proliferative retinopathy was found to be higher in >15 years. When presence of hypertension was investigated in these patients, we found out that 52.4% of patients in group 1 (patients with diabetes duration of 0-5 years), 75.4% of patients in group 2 (6-10 years), 64% of patients in group 3 (11-15 years), and 85.3% of patients in group 4 (>15 years) were hypertensive. Conclusion: The presence of hypertension should be investigated in patients with diabetic retinopathy and if present, should be treated aggressively. We need further studies in diabetic patients to consider the frequency and stage of retinopathy in normotensive, hypertensive, and aggresively treated hypertensive groups.Öğe Audio vestibular evaluation in patients with behçets syndrome(J Laryngol Otol, 2001) Evereklioğlu, Cem; Çokkeser, Yaşar; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Kızılay, AhmetA prospective controlled clinical study was carried out at the Department of Ophthalmology and ENT, Ino¨ nu¨ University Medical Faculty, Turgut Ozal Medical Center, Research Hospital, to evaluate the audiovestibular involvement in patients with Behc¸et’s syndrome compared with controls. Twenty- ve consecutive patients with Behc¸et’s syndrome (mean age 6 SD, 34.96 6 8.50) and 20 ageand sex-matched healthy volunteers (hospital staff) as control subjects (mean age 6 SD, 34.45 6 9.16) were included in this study. Behc¸et’s patients were divided into two groups according to the number of criteria, complete (all four major criteria) and incomplete (three major criteria without ocular involvement). The groups were compared with each other or controls regarding inner ear involvement. Audiometric pure-tone thresholds at 125 to 8000 Hz were obtained in all subjects in both groups, and pure tone average (PTA) hearing thresholds were calculated for the middle, high and low frequencies. In addition, short increment sensitivity index (SISI), tone decay and BERA examinations were performed in all Behc¸et’s patients. Sensorineural hearing loss (SNHL) was present in six of 25 patients with Behc¸et’s syndrome. Two Behc¸et’s patients had unilateral total SNHL, two had bilateral moderate level SNHL, one had bilateral low-frequency SNHL and one bilateral high frequency SNHL. In two, BERA, and in ve SISI, examination disclosed inner ear involvement. In control subjects, the past medical history was normal and there was no consistent audio-vestibular complaint. Their PTA thresholds were all in the normal range. Otoscopic examination ndings were normal, with intact, mobile tympanic membranes in both groups. The present study showed that audio-vestibular involvement is not infrequent in Behc¸et’s syndrome compared with age- and sex-matched healthy controls, and it is under-estimated. All Behc¸et’s patients should regularly be followed by an otolaryngologists and be given information about the possibility of inner ear involvement. According to our results, hearing loss occurs more often in older patients and also in the complete form of Behc¸et’s syndrome.Öğe Bebek hastada aseptik menejit sonrası bilateral premakular subhyaloid kanama(Retina-Vitreus, 2005) Er, Hamdi; Yakıncı, CengizÖz: Amaç: Bebek hastada aseptik menenjit sonrası gelişen bilateral premakular subhyaloid kanamayı rapor etmek. Metod: 14 aylık erkek bebekte menenjit sonrası bilateral subhyaloid kanama gelişti. Bebeğin sistemik laboratuvar tetkiklerinde beyindeki araknoid kisti dışında herhangi bir patoloji saptanmadı. Hastanın pıhtılaşma ve biyokimya testleri normaldi. Subhyaloid kanamada 3 hafta içerisinde kendiliğinden çekilme olmaması üzerine ayrı seanslarda bilateral pars plana vitrektomi yapıldı. Bulgular: Ameliyat sonrası hastanın görmeleri objeleri fiske ve değişik pozisyonlardaki takibine dayanarak arttığı tespit edildi. Sonuç: Bu rapor aseptik menenjit sonrası karşılaşılan ilk premakular subhyaloid kanama vakasıdır. Menenjitli çocuklarda fundus muayenesinin ve uygun tedavi protokolünün seçimi önemlidir. Başlık (İngilizce): Bilateral premacular subhyaloid hemorrhage after aseptic meningitis in a baby Öz (İngilizce): Purpose: To report bilateral premacular subhyaloid hemorrhage after aseptic meningitis in a baby. Methods: A 14-month old male baby presented with bilateral subhyaloid hemorrhage that developed after meningitis. Extensive systemic work up and coagulation studies were unremarkable except for the presence of aracnoid cysts in the brain. The baby underwent bilateral pars plana vitrectomy after a 3 weeks follow up for spontaneous resolution of the subhyaloid hemorrhage. Results: The visual acuity of the patient was increased based on fixation and follow the objects into various gaze positions. Conclusion: This is the first reported case of bilateral subhyaloid hemorrhage after aseptic meningitis in a baby. This case emphasizes the importance of complete fundus examination in patients with meningitis and proper treatment of subhyaloid hemorrhage in children.Öğe Behçet hastalarında stresli yaşam olayları ve başa çıkma yöntemleri ile hastalık belirtileri arasındaki ilişkinin araştırılması(Türk Psikiyatri Dergisi, 2001) Karlıdağ, Rifat; Evereklioğlu, Cem; Ünal, Süheyla; Sipahi, Birsen; Er, Hamdi; Yoloğlu, SaimÖz: Amaç: Behçet hastalarında stres etkenleri ve sorunlarla başa çıkma yöntemleri ile hastalığın fiziksel ve ruhsal belirtileri ile arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: 36 Behçet hastası Sosyodemografik Veri Toplama Formu, Kısa Semptom Tarama Envanteri (KSE), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Spielberger Durumluk/Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI I-II) kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Hastalığın akut başladığını belirten hastalarda KSE-depresyon (p<0.05), KSE-psikotizm (p<0.01) ve STAI-II puanlan, hastalığın görme sorunlarına neden olduğunu belirtenlerde BDÖ puanları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sağlık sorunlarıyla uğraşmakta zorlananlarda KSE-depresyon, KSE-Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi ve KSE-Semptom Rahatsızlık İndeksi puanları, günlük işlerini yapmakta güçlük çekenlerde BDÖ puanları, sosyal ilişkilerini sürdürmekte güçlük yaşayanlarda ve toplumsal, olaylardan etkilenenlerde KSE-anksiyete puanları anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Ekonomik güçlük yaşayanlarda KSE-hostilite (p<0.01), KSE-obsesif-kompulsif (p<0.001), KSE-Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi ve KSE-Semptom Rahatsızlık İndeksi puanları anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.05). Sonuç: Psikososyal sorunlar hem hastalığın ortaya çıkması sürecinde, hem de ortaya çıkardığı ikincil sorunlar aracılığı ile süregenleşme döneminde önemli rol oynuyor gibi görünmektedir.Öğe Behçet hastalığında QT, QTC intervalleri ve dispersiyon değerleri(İnönü Üniversitesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya., 1999) Koşar, Feridun; Evereklioğlu, Cem; Günen, Hakan; Er, HamdiÖz: AMAÇ: Behçet hastalığı ilk olarak Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış olup üçlü semptom grubuyla karakterize generalize kronik inflamatuar hastalıktır. Kardiyak göstergeler perikardit, miyokardit, endokardit, koroner arterit, kapak hastalığı, ventriküler aritmiler içermektedir. Behçet hastalığında ventriküler aritmilerin mekanizması hakkında çok az bilgi mevcuttur. Bu çalışmada Behçet hastalığınla ventriküler aritmilerin riskini belirlemede ventriküler repolarizasyon dispersiyon değerlerini araştırdık. METOT VE BULGULAR: Behçet hastalığı olan 45 hastayı (ortalama yaşı; 37±4.7 yıl. 24 E. 21 K) ve kontrol grubu olarak 40 sağlıklı bireyi (ortalama yaş; 35±4.7 yıl. 24 E, 15 K) içeriyordu. Behçet hastalarında QT d ve QTcd intervalleri sırasıyla 58.9±15.6 msn, 76.8±10.5 msn iken kontrol grubunda bu değerler sırasıyla 41.3±10.3 msn, 57.5±7.9 msn olduğunu bulduk ( P <0.001). Behçet hastalığı olan hastalarda homojen olmayan miyokardial repolarizasyonu gösteren QT ve QTc'de önemli artışlar olduğu kaydedildi. SONUÇLAR: Bu çalışmanın verileri Behçet hastalığı olan hastalarda QT ve QTc dispersiyonun artması olarak yansıyan repolarizasyon anormaliklerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. QT ve QTc dispersiyonunun artması Behçet hastalığı olan hastalarda ventriküler aritmilerin açıklanmasında önemli olabilir.Öğe Bölgemizdeki 7-15 yaş arası çocukların baş çevresi, iç kantal ve dış kantal mesafeleri için normal değerler(MN Oftalmoloji, 2000) Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Yakıncı, CengizÖz: AMAÇ: Bölgemizdeki 7-15 yaş arası çocukların baş çevresi (BÇ), iç interkantal (İK), dış interkantal (DK) mesafelerini ölçerek bu parametrelerdeki normal değerleri tesbit etmek ve bu değerlerden faydalanarak ırk, yaş ve cinse spesifik olacak şekilde kantal indeks ve sirkümferans-interorbital indeksleri hesaplamak. YÖNTEM: Yedi ile 15 yaş arasındaki 2081 çocuğun (1126 erkek, 955 kız) baş çevresi, iç interkantal ve dış inerkantal mesafelerini ölçtük. Yaş ve cinsiyete spesifik normal persentil standartlarını belirleyerek sonuçları diğer ırk ve etnik kökene sahip popuiasyonlarda yapılmış olan çalışmalarla karşılaştırdık. BULGULAR: Erkek çocuklarındaki BÇ, İK ve DK mesafeleri ortalama değerleri sırasıyla 53.29 ± 2.12 cm, 29.86 ± 2.50 mm ve 85.87 ± 4.31 mm idi. Kız çocuklarındaki BÇ, İK ve DK mesafeleri ortalama değerleri ise sırasıyla 52.54 ± 2.18 cm, 29.67 ± 2.36 mm ve 84.68 ± 4.03 mm idi. SONUÇ: Sağlıklı çocukların büyüme ve gelişme verileri ile normal İK mesafelerin bilinmesi, değişik somatometrik yüz özellikleri nedeniyle gözden kaçabilen kraniofasial sendromlar ile postravmatik ya da konjenital telekantüsün erken saptanması ve cerrahi planlanmasında faydalı olacaktır. Hastanın kraniofasial boyutlarının karşılaştırmaları yaş, cinsiyet ve ırk'a özel normal standartlarla olmalıdır. Başlık (İngilizce): Normal values for head circumference, inner canthal and outer canthal distances of 7 to 15 years old children in our region Öz (İngilizce): PURPOSE: To establish normal standarts for head circumference (HC), inner canthal (IC) and outer canthal (OC) distances of 7-to 15-year-old children in our region and to calculate canthal index and circumference-interorbital index specific for the race of the patient as well as for age and sex. METHODS: Head circumference, inner canthal and outer canthal distances were obtained for 2081 children (1126 boys, 955 girls) aged between 7 to 15 years old. We obtained normal percentile standarts specific for the age and sex and compared to those of other racial and ethnic populations. RESULTS: In male children, the mean values of HC, IC and OC were found to be 53.29 ± 2.12 cm, 29.86 ± 2.50mm and 85.87 ± 4.31 mm, respectively. In female children, the mean values of these values were found to be 52.54 ± 2.18 cm, 29.67 ± 2.36 mm and 84.68 ± 4.03 mm, respectively. CONCLUSION: Growth and developmental data and the normal IC values of healthy children are useful in early identification of craniofacial syndromes, postraumatic or congenital telecanthus which might be obscured by the various somatometric traits of the face and of planning surgical intervention. We suggest that the comparison of craniofacial dimensions of a patient must be performed with normal standarts specific for race as well as age and sex.Öğe Distant and near interpupillary distance in 3448 male and female subjects: Final results(1999) Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Gündüz, AbuzerAbstract: Amaç: Yedi ile 40 yaş arasındaki 3448 kişide yaş ve cinsiyete özel uzak ve yakın interpupiller mesafe (İPM) normal standartlarını belirlemek, Yöntem: Anatomik İPM için 1852 erkek ve 1596 kadın çalışma kapsamına alındı. Kişiler üç yaş grubuna ayrıldı; 7 ile 15 yaş arası çocuklar (ortalama yaş, 10.86±2.69), 16 ile 25 yaş arası genç erişkinler (ortalama yaş, 20.57±2.88) ve 26 ile 40 yaş arası erişkinler (ortalama yaş, 30,87±4,55), Yedi ile 25 yaş arasında her yaş için ayrı ayrı ortalama normatif değerler belirlendi. Yedi ile 15 yaş arasındaki çocuklarda ayrıca İPM'ler için 3., 10., 25., 50., 75., 90. ve 97. persentiller hesaplandı. Bizim verilerimiz diğer etnik popülasyonlardaki verilerle karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm gruplarda erkek ve kadınlar arasındaki yaş farkı anlamsızdı. Ortalama uzak İPM yakın İPM'den 2.92 mm daha genişti ve yaş ilerledikçe bu fark artmaktaydı. Tüm yaşlarda uzak ve yakın İPM farkları anlamlı idi, İPM ortalamalarımız her iki cinsiyette de Arap, Hong Kong ve İngiliz çocuklarındaki sonuçlarla benzer; Çin, Hint, Siyah ve Kafkasyalı çocuklardan daha büyük; Meksikalı ve karışık Avrupa çocuklarınkinden ise daha küçük idi. Sonuç: Her yaş ve cinsiyet için yerel referans standartları sağlaması yanında biz bu çalışmanın hiper-hipotelorizm, değişik sendromlar ve bazı kraniofasiyel deformitelerin tanısında katkı sağlayacağı inancındayız. Bu veriler ayrıca gözlük çerçevesi ve lens sektöründe de kullanışlı olacaktır.Öğe Düşük dereceli miyopi tedavisinde minimal invaziv radial keratotomi (Mini- RK)'nın 1 yıllık sonuçları(MN Oftalmoloji, 1997) Er, Hamdi; Bayramlar, Hüseyin; Hepşen, İbrahim FevziÖz: Çalışmanın amacı düşük dereceli miyopmin tedavisinde standard radial keratotomi (RK)'ye alternatif olarak geliştirilen minimal invaziv radial keratotomi (Mini-RK)'nın 1 yıllık refraktif ve görsel sonuçlarını prospektif değerlendirmektir. Çalışmada preoperatif manifest sferik eşdeğerleri (SE) -1.75 diopter (D) ile -3.50 D (ortalama, -3.01±0.46 D) arasında değişen 14 hastanın 20 gözüne 4-8 insizyonlu mini-RK insizyonları uygulandı. Takip süresi ortalama 13 ay'dır. Birinci yılın sonunda 8/10 ve üzerinde tashihsiz görme keskinliğine kavuşma oranı %60, 5/10 üzeri ise %90 olarak bulunmuştur. ±1.0 D emetropi değerine ulaşmada sağlanan başarı oranı %65, ±0.50 D emetropi değerine ulaşmada sağlanan başarı oranı ise %30'dir. Bir hastada tashihti görme keskinliği ile 2 sıra ve üzerinde görme keskinliği kaybı olurken, hiç bir hastada 1. yılın sonunda hipermetropik kayma tespit edilmemiştir. Mini-RK'nın -3.5 D'ye kadar olan düşük dereceli miyopi tedavisinde insizyon uzunluk derinliğinde yapılacak bazı modifikasyonlar ile refraktif cerrahinin geleceğinde standard RK ile birlikte kullanılabileceği ve hatta daha az invazif olması sebebi ile de tercih edilebileceği sonucuna ulaşıldı.Öğe Düşük dereceli miyopide fotorefraktif keratektomi ve radial keratotominin bir yıllık sonuçlarının karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1997) Er, Hamdi; Aras, Cengiz; Özdamar, Akif; Erçikan, CelalBu çalışmanın amacı düşük dereceli miyopide fotorefraktif keratektomi (PRK) ile radial keratotomi (RK) ’yi etkinlik ve tahmin edilebilirlik bakımlarından karşılaştırmaktır. Bu çalışma kapsamına alınan 24 hastanın 40 gözü iki gruba ayrıldı. Grup I’deki 20 göze 6.0-mm ablasyon zonlu ve summit excimer laser kullanılarak PRK, grup II’deki 20 göze ise 4 ve 6 insizyonlu RK uygulandı. Preoperatif miyopi dereceleri -1.75 dioptri (D) ile -3.75 arasında değişiyordu ve hiçbir gözde 1.0 D’den fazla astigmatism mevcut değildi.Il’de -1.25 ±0.68 D (-0.37 ile -1.87 D arası) idi. PRK grubunda 1. yılın sonunda 5/10 üzerindeki tashihsiz±arasında ulaşılan refraktif sonuçlar açısından istatistiki anlamlı farklılık tespit edilmedi (p>0.05’). RK yapılan gözlerden birinde iki sıra ve üzerinde tashihli görme kaybı olmuştur. Hem PRK hem de RK’nın -3.75 D ’ye kadar olan dereceli düşük miyopilerde yaklaşık aynı refraktif sonuçları veren etkili refraktif cerrahi prosedür olduğu sonucuna ulaşıldı.Öğe Eksternal Ve Endoskopik Dakriyosistorinostominin Karşılaştırılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Çokkeser, Yaşar; Evereklioğlu, Cem; Er, Hamdi; Gündüz, Abuzer; Kalcıoğlu, Tayyar; Özturan, OrhanNazolakrimal kanal tıkanıklığı (NKT) sonucu gelişen epiforanın geniş olarak kabul gören iki tedavi modalitesi eksternal ya da endoskopik dakriyosistorinosto-midir (DSR). Amaç: 1 Ocak 1995 ile 1 Ocak 1999 arasındaki eksternal ve endoskopik endona-zal DSR sonuçlarını, komplikasyon ve operatif özelliklerini karşılaştırmak. Yöntem: Birinci gruptaki 79 unilateral dakriyosistitli hastaya (66 kadın, 15 erkek) silikon tüp entübasyonlu ya da entübasyonsuz klasik Dupuy-Dutemps-Bourget tek-niği ile primer eksternal DSR ve 33 kadın ve 3 erkekten oluşan 36 vakanın 51 gö-züne (15* bilateral) endoskopik primer endonazal çekiç-keski metodu ile DSR uy-gulandı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay arasındaydı (ortalama, 25 ay). Ortala-ma yaş 39.5 (4 ile 76) idi. Eksternal ve endoskopik çekiç-keski metodlu DSR başa-rı oranları sırasıyla %89.8 ve %88.2 idi. Eksternal grup ile karşılaştırıldığında en-doskopik çekiç-keski DSR'de daha az komplikasyon oranı ve minimal morbidite mevcuttu. Sonuç: Çekiç-keski yöntemli DSR, eksternal yaklaşıma göre pratik, daha az trav-matik, daha az zaman gerektLren ve kozmetLk olarak daha üstün bLr yöntemdLr. EndoskopLk DSR yöntemLnLn başarı oranı geleneksel eksternal yaklaşımlı DSR Lle benzerdLr ve Lntranazal patolojilerin simultane olarak düzeltilmesine de olanak sağlar.Öğe “Excimer” lazer fotorefraktif keratektomi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Er, Hamdi; Hepşen, İbrahim F.Dünya nüfusunun 1/4 ’nün miyop olduğu düşünülmektedir. Bundan dolayı refraktif cerrahi geçen 10 sene içerisinde ve günümüzde büyük bir market halini aldı. Bu alandaki en yaygın iki teknik radial keratotomi ve excimer lazer fotorefraktif keratektomidir (PRK). Excimer PRK düşük ve orta dereceli miyopi ve astigmatism tedavisinde güvenli ve etkili olarak kabul edilmektedir. Bu teknikte bitişik dokulara zarar vermeksizin oldukça yüksek tahmin edilebilirlik içerisinde korneal doku çıkarılmaktadır.Öğe Fakoemülsifikasyon cerrahisi: Öğrenme dönemindeki ilk tecrübeler(MN Oftalmoloji, 1997) Er, Hamdi; Hepşen, İbrahim F.; Marol, SerdarÖz: Bu çalışmada öğrenme döneminde fakoemülsifikasyon cerrahisinde edinilen tecrübeler ile elde edilen görsel sonuçlar ve komplikasyonlar değerlendirildi. Yaşları 33-88 (ortalama, 59) arasında değişen 23 hastanın 25 gözü ameliyat edildi. Ortalama takip süresi 13.7 ay (3-23 ay arası)'dır. Karşılaşılan başlıca komplikasyonlar 7 gözde (%28) başarısız kapsüloreksis, 4 gözde (%16) sektöryel iris hasarı, 2 gözde (%8) arka kapsül rüptürü ve vitreus kaybı, 16 gözde (% 64) geçici kornea ödemi'dir. Postoperatif 20 gözde (%80) tashihli 5/10 ye üzerinde, 10 gözde (%40) ise 8/10 ve üzeri görme keskinliği elde edildi. Sonuç olarak, fakoemülsifikasyon cerrahisinin öğrenme döneminde iyi bir teknik eğitim, yeterli deneysel çalışma ve başlangıçta dikkatli vaka seçimi çok önemlidir. Bu özellikler yerine getirildiğinde öğrenme dönemindeki komplikasyon oranının ekstrakapsüler katarakt cerrahisi ile karşılaştırıldığında büyük farklılık göstermeyeceğine i-nanmaktayız.Öğe Fakoseksiyon (phacosection-manual trisection) yöntemiyle küçük insizyonlu katarakt cerrahisi(MN Oftalmoloji, 1997) Hepşen, İbrahim F.; Er, Hamdi; Bayramlar, HüseyinÖz: Çalışmanın amacı nükleusun manüel enstrümentasyonel bölünmesiyle gerçekleştirilen ve fakoseksiyon olarak anılan küçük insizyonlu ekstrakapsüler katarakt cerrahisinin uygulanabilirliğini ve güvenilirliğini araştırmaktır. Yaşları 30-82 (ortalama, 56.7) arasında ve nükleus sertlikleri +3'e kadar olan 25 hastanın 27 gözü fakoseksiyon yöntemiyle ameliyat edildi. Ortalama takip süresi 6 ay (3-13 ay) idi. Ameliyatlar Kansas tarafından, tarif edilen standard fakoseksiyon yöntemi ile gerçekleştirildi ve dejeneratif miyopili bir hasta hariç tüm hastalara göz içi lens (GİL) implantasyonu yapıldı. Postoperatif düzeltmeli 5/10 ve 8/10 üzeri görme keskinliği oranları sırasıyla %85.18 ve %44.44 olarak bulundu. En sık rastlanılan intraoperatif komplikasyonlar başarısız kapsüloreksis (%22.2) ile arka-kapsül yırtığı ve vitre kaybı (%11.1)'dır. En sık rastlanılan postoperatif komplikasyon ise değişik derecelerde geçici kornea ödemidir. (%77.8) Hiçbir vakada kornea endotel yetmezliği ve diğer kalıcı herhangi bir postoperatif komplikasyon meydana gelmedi. Bu yöntemin nükleus güvenliği, öğrenme süresinin kısalığı, yardımcı personele bağımlılığın daha az olması, cihaza bağımlılığı ortadan kaldırması ve maliyetin düşüklüğü gibi diğer avantajlarıyla beraber düşünüldüğünde ülkemiz koşullarında küçük insizyonlu manüel ekstrakapsüler katarakt cerrahisi yöntemi olarak iyi bir seçenek olabileceği söylenebilir..Öğe Görme Keskinliğinin Değerlendirilmesinde Pinhol Metodu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Erten, Ahmet; Borazan, MehmetTo evaluate relationship between pinhole visual acuity and the amount of spheric cylinderic refractive error in patients with refractive errors. Methods: Twohundred-thirty-two eyes of 116 patients admitted to our outpatient department were examined prospectively . All uncorrected visual acuities were below the 10/10. We checked their refractions with 1.2 mm pinhole and glasses. After that the differences between pinhole visual acuity and corrected visual acuity were evaluated. Results: No level differences were detected in 40 (17.24%) of 232 eyes. The other differences between corrected and pinhole in Snellen level were 1 in 42 eyes (18.1%), 2 levels in 69 eyes (29.74%), 3 levels in 55 eyes (23.7%), 4 levels in 18 eyes (7.76%), 5 levels in 4 eyes (1.72%), and 6 levels in 4 eyes (1.72%) of 232 were detected. Discussion: The pinhole is quick, economic and reliable method in screening of refractive errors.Öğe İnsizyonal keratotomi sonrası şikayetlerin kontrolünde topikal diklofenak ile topikal indometasin' in etkilerinin karşılaştırılması(Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 1998) Er, Hamdi; Marol, Serdar; Evereklioğlu, Cem; Gündüz, AbuzerÖz: Çalışmanın amacı refraktif keratotomi sonrası başta ağrı olmak üzere postoperatif şikayetlerin azaltılmasında topikal diklofenak sodyum ile topikal indometasinin etkilerini karşılaştırmaktır. Çalışmada 23 hastanın 38 gözü uygulanan tedavi protokolüne göre 2 gruba ayrılmıştır. 1. gruptaki 20 göze topikal diklofenak sodyum, 2. gruptaki 18 göze ise indometasin kullanılmıştır. Buna göre, her iki grup arasında sadece 1. saatteki ağrı 'nın kontrolünde istatistiksel olarak anlamlı farklılık (p= 0.05) tespit edilirken, diğer saat ve parametrelerin karşılaştırılmasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunamamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, topikal indometasinin refraktif cerrahi prosedürleri sonrası şikayetlerin tedavisinde, topikal diklofenakla aynı etkiye sahip olduğu ve dolayısıyla diklofenak tedavisine alternatif oluşturabileceği kanaatine ulaşılmıştır:Öğe İnvers arkuat keratotominin standart astigmatik teknikler ile deneysel olarak karşılaştırılması(Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 1998) Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Bayramlar, HüseyinÖz:Çalışmanın amacı yeni bir insizyonal astigmatik keratotomi tekniği olan invers arkuat keratotomiyi (İAK) Idinilf kullanıma geçmeden evvel refraktif etkinliğini standart astigmatik keratotomi teknikleri ile deneysel olarak karşılaştırmaktır. Bu amaçla 8 tavşanın 15 gözü 3 ayrı çalışma grubuna ayrıldılar, l.grup gözlere (5 göz) tanjansiyel, 2. grup gözlere (5 göz) arkuat ve 3. grup gözlere (5 göz) invers insizyon uygulandı. Takipler l.gün, 1. ay, 2. ay ve 3. aylanla keratometre ile yapıldı. Buna göre 3. ayın sonunda gruplar arasında astigmatizma. değerlerinde elde edilen düşme yüzdeleri arasında istatistiksel olarak farklılık yok iken (p>0.05), ortalama keralometrik değerler arasında grup 2 ile 3 arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak arkuat keratotominin astignıalik teknikler içerisinde hala en etkili metod olduğu gözlenmiştir. İAK'nin ise lanjansiyel keratotomi'ye yakın refraktif etkinliğe sahip olduğu tespit edilmiştir.Öğe Kafa travması sonrası bilateral premakular subhyaloid hemoraji(Retina-Vitreus, 2004) Er, Hamdi; Doğanay, SelimÖz: Amaç: Kafa travması sonrası meydana gelen bilateral premakular subhyaloid hemoraji vakasını sunmak. Vaka: 54 yaşında erkek hasta kendi tarımsal arazisinde çalışması sırasında kullandığı traktörden düşmesi sonucu meydana gelen kafa travmasına sekonder her iki gözde oluşan bilateral subhyaloid hemoraji ve görme azalması sunulmaktadır. Hasta aynı seansta bilateral Nd: YAG posterior hyalodotomi ile tedavi edildi. Sonuç: Premakular subhyaloid hemorajiler proliferatif diabetik retinopati, yaşa bağlı makula dejeneresansı, ven okluzyonları, travma sonrası gibi değişik nedenler sonrası meydana gelebilir. Biz burada kardiak problemi sebebi ile kumadin kullanan bir hastada indirekt kafa travması sonrası oluşan bilateral premakular subhyaloid hemoraji vakasını bildirmekteyiz. Başlık (İngilizce): Bilateral premacular subhyaloid hemorrhage after head trauma Öz (İngilizce): Purpose: To report a case presenting with bilateral premacular subhyaloid hemorrhage after head trauma. Case: A 54-year-old man presented with bilateral subhyaloid hemorrhage and loss of vision in both eyes after falling from the tractor during working in his agriculture area. The patient was treated with bilateral Nd: YAG posterior hyaloidotomy at the same time. Conclusion: Premacular subhyaloid hemorrhages occur in different conditions such as age-related macular degeneration, proliferative diabetic retinopathy, vein occlusion, trauma. We report here in a patient taking a coumadine medicine due to his cardiac problem exposured with bilateral premacular subhyaloid hemorrhage after indirect head trauma.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »