Yazar "Ergin, Hüseyin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Kadınlarda stres tipi idrar kaçırmanın tedavisinde kemik çapalama ile in situ vajinal duvar asmanın sonuçları ve literatür taraması(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2004) Kılıç, Süleyman; Utku, Vedat; Ergin, Hüseyin; İpek, Deniz; Gönenç, FarukÖz: Stres tipi idrar kaçırması olan kadınların tedavisinde uygulanan Vesica kemik çapaları ile kombine edilen in situ vajinal duvar asma operasyonunun sonuçlarını değerlendirmek. 1996 ve 1999 yılları arasında bu modifiye asma işlemini geçirmiş 51 kadının ameliyat sonrası sonuçları, etkinlik ve güvenilirlik açısından literatürdeki sonuçlarla karşılaştırıldı. Ortalama yaş 48.6 (29-68) idi. Ameliyat öncesi 8 hastada karma (stres+sıkışma tipi) idrar kaçırma vardı. Takip 12-36 (ort. 23.7) ay arasında değişti. Asma ameliyatı 43 (%84.3) hastada tek uygulanan işlemken 8’inde sistosel onarımı asma işlemi ile kombine edildi. İdrar kaçırma 47 (%92.1) hastada tedavi edildi. İşlem 4 (%7.9) hastada başarısız oldu. Bunların ikisi aynı teknikle yeniden ameliyat sonrası kuru oldu. Ameliyat sonrası 1. günde 0 ve 10 arasında derecelendirilen görsel analog skalaya göre belirlenen ortalama suprapubik ağrı skoru 3.86±1.18 idi. De novo detrusor instabilitesi ve geçici idrar retansiyonu oranları ve ortalama kateterizasyon süresi sırasıyla %27.4, %5.9 ve 3 gündü. Hiçbir hastada kalıcı retansiyon oluşmadı ve aralıklı kateterizasyon ihtiyacı gelişmedi. Sırasıyla 3, 1 ve 3 hastada mesane delinmesi, suprapubik apse ve suprapubik yara enfeksiyonu kaydedildi. Hiçbir hastada osteitis pubis, osteomyelitis ve üretral erozyon gelişmedi. İn situ vajinal duvar asma ile mevcut seride göreceli olarak kısa takip döneminde tatminkar bir başarı ve düşük komplikasyon oranları elde edilmiştir. Bu ameliyat tekniği kolay uygulanabilir ve aynı seansta diğer vajinal işlemlere izin veren bir yöntemdir. Başlık (İngilizce): Outcomes of bone anchored in situ vaginal wall sling in the treatment of female stress urinary incontinence and literature review Öz (İngilizce): Introduction: In this study, we aimed to evaluate outcomes of in situ vaginal wall sling operation combined with Vesica bone anchors that was performed for the treatment of women with stress urinary incontinence. Materials and Methods: Postoperative outcomes of 51 women who underwent this modified sling procedure between 1996 and 1999 were compared with the results in the literature in terms of the efficacy and safety. Results: Mean age was 48.6 (range 29-68). Eight patients had mixed (stress+urge) incontinence preoperatively. Follow-up ranged from 12 to 36 (mean 23.7) months. The sling operation was the single procedure in 43 (84.3%) patients while cystocele repair was combined with sling procedure in 8. Incontinence was cured in 47 (92.1%) patients. Procedure failed in 4 (7.9%) patients. Two of these achieved dryness following re-operation with same technique. Mean suprapubic pain score at postoperative day 1 according to visual analogous scale scored between 0 and 10 was 3.86±1.18. Rates of the de novo detrusor instability and temporary urinary retention, and mean catheterization time were 27.4%, 5.9%, and 3 days, respectively. No patient remained in permanent retention or required intermittent catheterization. Intraoperative bladder perforation, postoperative suprapubic abscess, and suprapubic wound infection were encountered in 3, 1, and patients, respectively. Osteitis pubis, osteomyelitis, and urethral erosion were experienced in no patients. Conclusions: At relatively short follow-up period, a satisfactory success and low complication rates were obtained with in situ vaginal wall sling in the present series. This operation technique is an easy applicable method and allows concomitant vaginal procedures.Öğe Mathieu ve tıpu hipospadias onarım tekniklerinin başarı ve komplikasyon açısından karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 2004) Ergin, HüseyinHipospadiasların onarımmda en sık tercih edilen tedavi yöntemlerinden Mathieu ve TIPU teknikleri; başarı, komplikasyon ve başarıyı etkileyen faktörler açısından karşılaştırıldı.1997 ile 2004 yılları arasında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi TÛTM üroloji kliniğinde hipospadias nedeniyle öpere edilmiş hastalardan Mathieu (34) ve TIPU (20) tekniği uygulanmış olanlar yeniden değerlendirilerek ameliyat başarıları, ameliyat tekniklerinin birbirine göre avantaj ve dezavantajları, ameliyat sonrası komplikasyonları açılarından karşılaştırıldı. Her iki grupta verilerin grup içi dağılımı Kolmogorov-Simirnov testi ile araştırıldı. Verilerin grup içinde normal dağılıma uyduğu saptandığından gruplar arası karşılaştırmada bağımsız örnekli T-testi, korelasyon araştırmasında ise Pearson testi kullanıldı. Hastaların 10’unda (% 18.5) başvuru anında kordi mevcuttu. Mathieu ameliyatı sonrası başarı oranı %82.5 ve komplikasyon oranı %35.2 bulundu. TIPU ameliyatı sonrası ise başarı oranı %75 ve komplikasyon oranı %30 bulundu. TIPU yapılan vakalarda üretral kateterin 0-7 günlerde çekilmesi halinde başarı oranı, 8-10 günde çekilmesine göre anlamlı olarak daha düşüktü. Mathieu ameliyatında stentin 10 günden daha uzun süre yerinde bırakılmasıyla başarı anlamlı miktarda artmaktaydı. İşlemin genel anestezi altında yapılması durumunda Mathieu tipi onarımda başarı %100; TIPU tipinde ise % 78.5 idi. Spinal-kaudal anestezi altında yapılan Mathieu ve TIPU tipi operasyonlarda başarı % 66.6 idi. Genel anestezi uygulamasıyla başarı arasında pozitif korelasyon saptandı. Distal ve mid penil hipospadiaslarda gerek Mathieu ve gerekse TIPU yöntemlerinin başarı ve komplikasyon oranları arasında fark görülmedi. Her iki grup göz önüne alındığında genel anestezi uygulaması, cerrahi başarıyı, spinal-kaudal anesteziye göre anlamlı derecede arttırmaktadır. Üretral stentin geç çekilmesi ile başarı oranı anlamlı miktarda artmaktadır. Hipospadiaslarda hangi yöntemin uygulanacağı cerrahın deneyimi ve kişisel tercihine bağlıdır. Ancak sayılan unsurlara dikkat edilmesi durumunda başarı olasılığının artacağı değerlendirilmelidir.Öğe Mesane kanserinde serum immünoglobulin (IgA, IgE, IgG, IgM), kompleman (C3, C4) ve C-reaktif protein düzeyi(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2005) Kılıç, Süleyman; Bayraktar, Mehmet; Bayraktar, Nihayet; Ergin, Hüseyin; Beytur, Ali; Eğri, MücahitÖz: Bu çalışmamızda mesane tümörlü hastaları serum immünoglobulin, kompleman ve C-reaktif protein düzeyleri açısından kontrollü değerlendirilmesini amaçladık. Kan ve idrar örnekleri ameliyat öncesinde hem kontrol hem de tümör hastalarından ve ameliyat sonrası 1. ve 3. aylarda sadece tümör hastalarından alındı. Tümör (20 hasta) ve kontrol (41 hasta) hastalarında ortalama yaş sırasıyla 64.2±9.9 ve 63.7±8.9 idi. Gruplar arasında üriner enfeksiyon insidansında istatistiksel farklılık yoktu. Tümör grubundaki IgA-E-G-C3 ve CRP düzeyleri kontrol grubundan belirgin yüksek, C4 düzeyi düşük ve IgM düzeyi kontrolden farksızdı. Ancak rezeksiyonu takiben hepsi çok belirgin olarak azaldı. Üçüncü ayda mesanesinde tümör olan 6 hastanın C4 dışında bütün serum düzeyleri tümör negatiflerle benzerdi. IgA-E-G-C3 ve CRP'nin tedavi öncesi serum değerleri primer tümörün tanısında özgül, duyarlı, ve prediktif gibi görünse de, bunların hiçbirisinin hastaların takibinde faydalı bulunmaması, tümörde tanısal olmadıklarını ortaya koymaktadır. İki grupta da enfeksiyon ile serum düzeyleri arasında ilişki tespit edilmedi. Tümörün patolojik evresi ve farklılaşma derecesi ile immünoglobulin ve C4 düzeyleri arasında ilişki yoktu. Ancak evre ile C3 ve CRP arasında pozitif ilişki mevcuttu. Rezeksiyon sonrası sadece izlenen (6) ve kemoterapi (5) veya intravazikal BCG (9) uygulanan hastaların 3. ay serum düzeyleri arasında C4 dışında fark yoktu. Sadece C4 düzeyi kemoterapi alanlarda BCG grubundan daha yüksekti. Serum IgA, IgG, IgE, IgM, C3, C4 ve CRP düzeylerinin belirlenmesi primer mesane kanserinin tanı ve takibinde faydasız gibi görünmektedir. Kesin sonuçlar için daha geniş kapsamlı ve uzun dönemli çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Orta ve aşağı penil hipospadiyas cerrahisinde başarıyı etkileyen etkenler: Mathieu ve TIPU teknikleri için karşılaştırmalı bir çalışma(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2006) Uğraş, Murat Yahya; Ergin, Hüseyin; Kılıç, Sülayman; Güneş, Ali; Baydinç, AliÖz: Kliniğimizde orta ve aşağı penil hipospadiyas için yapılan Mathieu ve TIPU ameliyatlarında başarı ve istenmeyen yan etki oranlarımızı etkileyen etkenleri tespit etmeyi amaçladık. 1999-2004 yılları arasında orta ve aşağı penil hipospadiyas için yapılan ameliyatların kayıtlarını inceledik. Gerekli durumlarda hastalara ulaşarak verileri güncelledik. Mathieu ve TIPU yapılmış olgularda yaş, geçirilmiş cerrahi öyküsü, meatusun yeri, kordi varlığı, anestezi tekniği, üriner diversiyon şekli ve süresi, ameliyat öncesi ve sonrası kullanılmış olan ilaçlar ve kullanım süreleri, hastanede kalış süresi ile istenmeyen yan etkileri kaydettik. Bu verilerle başarı arasında istatistiksel ilişki varlığını araştırdık. Toplam 34 (%63,0) hastada Mathieu, 20 (%37,0) hastada ise TIPU teknikleri kullanılmış olup, ilk ameliyatın başarı oranları sırasıyla 28/34 (%82,4) ve 15/20 (%75,0) idi. Mathieu sonrası 5 (%14,7) hastada üretrokutanöz fistül, bir hastada yara enfeksiyonu ve cilt açıklığı; TIPU sonrası 3 (%15,0) hastada üretrokutanöz fistül, bir meatus darlığı ve bir cilt insizyonu açıklığı gelişmişti. Ameliyat başarısı ve istenmeyen yan etkilerin hasta yaşı, hipospadiyasın yeri ve diversiyon süresi ile ilişkisini saptayamazken, Foley sonda kullanılmasının (r: 0,45; p=0,001) ve spinal-kaudal anestezi yapılmasının (r: 0,38; p=0,005) istenmeyen yan etkileri artırdığını saptadık. Bu çalışmada, hipospadiyas cerrahisinde başarıyı etkileyen etkenler yayınlarla uyumlu bulunmuştur. Cerrahi sonrası diversiyon için Foley sonda kullanılması istenmeyen yan etki gelişimini artırmış, cerrahinin genel anestezi ile yapılması ise azaltmıştır.Öğe Protez Enfeksiyonunda Penis Protezinin Modifiye Doğrudan Kurtarma İşlemiyle Reimplantasyonu: Olgu Sunumu Ve Literatür Taraması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Kılıç, Süleyman; Beytur, Ali; Ergin, Hüseyin; Baydinç, CanPenil protez implantasyonu medikal tedaviye dirençli erektil disfonksiyonun tedavisinde en fazla popüler ve kabul edilebilir cerrahi tedavi yöntemi olmuştur. Bununla birlikte protez enfeksiyonu diğer protez cerrahilerinde olduğu gibi bu tip cerrahinin en ciddi ve tahrip edici komplikasyonudur. Bu komplikasyon genellikle enfekte protezin çıkarılması ve yenisinin reimplantasyonunu gerektirir, bu yüzden hasta açısından önemli morbiditeye neden olur ve sağlık giderlerini artırır. Bu raporda bükülebilir protez enfeksiyonu nedeniyle modifiye doğrudan kurtarma işlemi uygulanan bir hasta sunulmuştur. Bu olguda enfekte protez çıkarılıp implant boşluğuna seftriakson, amikasin ve rifampin içeren 4 aşamalı kuvvetli intraoperatif irrigasyon uygulandı. Protez değişik solüsyonlarla temizlenip sterilize edildikten sonra eş zamanlı reimplantasyon uygulandı.Öğe Reimplantation of a penile prosthesis with a modified immediate salvage procedure in prosthesis infection: Case report and literature review(2005) Kılıç, Süleyman; Beytur, Ali; Ergin, Hüseyin; Baydinç, CanAbstract: Penil protez implantasyonu medikal tedaviye dirençli erektil disfonksiyonun tedavisinde en fazla popüler ve kabul edilebilir cerrahi tedavi yöntemi olmuştur. Bununla birlikte protez enfeksiyonu diğer protez cerrahilerinde olduğu gibi bu tip cerrahinin en ciddi ve tahrip edici komplikasyonudur. Bu komplikasyon genellikle enfekte protezin çıkarılması ve yenisinin reimplantasyonunu gerektirir, bu yüzden hasta açısından önemli morbiditeye neden olur ve sağlık giderlerini artırır. Bu raporda bükülebilir protez enfeksiyonu nedeniyle modifiye doğrudan kurtarma işlemi uygulanan bir hasta sunulmuştur. Bu olguda enfekte protez çıkarılıp implant boşluğuna seftriakson, amikasin ve rifampin içeren 4 aşamalı kuvvetli intraoperatif irrigasyon uygulandı. Protez değişik solüsyonlarla temizlenip sterilize edildikten sonra eş zamanlı reimplantasyon uygulandı.