Yazar "Ermiştekin, Halime" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adenovirüs gastroenteriti ile ilişkili febril konvülziyon: bir vaka sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2015) Arslan, Müjgan; Ermiştekin, Halime; Güngör, SerdalFebril konvülziyon, çocukluk çağının en sık görülen, yaşa bağımlı, benign ve ateşle ortaya çıkan konvülziyonudur. Patogenezi halen çok iyi aydınlatılamamıştır. Febril konvülziyonda ateş genellikle viral enfeksiyonlarla ilişkilidir ve sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları, otitis media, tonsillit, idrar yolu enfeksiyonlarından kaynaklanır. Gastroenterit sırasında febril konvülziyon insidansı düşük bulunmuştur ve gastroenteritin febril konvülziyondan koruyucu özellik gösterdiği düşünülmektedir. Gastroeneritlerde en sık görülen etken rotavirüs olsa da adenovirüs ve küçük yuvarlak yapılı virüsler de sık bildirilen patojenlerdir. Adenovirüs gastroenteriti sırasında nöbet geçiren bir hastayı tartışırken, febril konvülziyon patogenezini gözden geçirmek, ateşli nöbete sebep olan patojenleri saptayarak seçilmiş gruplara aşı uygulamasını tartışmak istedik.Öğe Aile hekimlerinin inek sütü allerjisinin tanısı ve tedavisi ile adrenalin otoenjektörü kullanımı hakkındaki bilgi düzeylerinin ölçülmesi(Astım Allerji İmmünoloji, 2014) Topal, Erdem; Çatal, Ferhat; Özdemir, Ramazan; Karadağ, Ahmet; Yıldırım, Nurdan; Ermiştekin, Halime; Sinanoğlu, M. Selçuk; Keçiören, Gökhan; Karakoç, T. HabibÖz: Giriş: Çocuklarda son yıllarda sıklığı giderek artan besin allerjileri içerisinde, en sık inek sütü protein allerjisi görülmektedir. Bu çalışmada, birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin, inek sütü protein allerjisi hastalığının tanısı ve tedavisi ile adrenalin otoenjektör kullanımı konularında bilgi düzeylerini ölçmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Malatya il merkezinde çalışan ve gönüllü olan 126 aile hekimi çalışmaya dahil edildi. Katılımcılarla yüz yüze görüşmeler yapılarak inek sütü protein allerjisi konusunda önceden hazırlanan anket formları dolduruldu. Bulgular: Katılımcıların 89 (%70.6)’u erkek, ortanca yaşı 42 (26-62) yıl ve mesleki deneyim süresinin ortancası 16 (2-39) yıl idi. Katılımcılar, günde ortalama 37.4 (± 14.6) hasta muayene ediyorlardı ve bunların ortalama 8.5 (± 4.5)’inin yaşı 3’ün altındaydı. Aile hekimlerinin %25.4’ü inek sütü protein allerjisinin tanısı için deri prik testi, spesifik IgE bakılması veya besin provokasyon testi yapılması gerektiğini bilmiyordu. Katılımcıların %73’ü inek sütü protein allerjisi tanısı konulan hastaların ve emziren annelerin diyetinden süt ve süt ürünlerinin çıkarılması gerektiğini biliyor ancak sadece %13.5’i tedavide hipoallerjenik mama önerisinde bulunulması gerektiğini biliyordu. %64.3’ü ise inek sütü proteinine bağlı anafilaksi gelişen hastalarda adrenalin otoenjektörü reçete edilmesi gerektiğini biliyordu. Adrenalin otoenjektör kullanımı, uygulama yeri ve dozu hakkında bilgi düzeylerinin yeterliliği sırasıyla %34, %34.1 ve %30.2 idi. Aile hekimlerinin yaş ve mesleki deneyim sürelerinin, inek sütü protein allerjisi ve adrenalin otoenjektör kullanımı konusundaki bilgi düzeyleri üzerine etkisi yoktu. Sonuç: Birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin inek sütü allerjisinin tanısı ve tedavisi ile adrenalin otoenjektör kullanımı konularındaki bilgi düzeyleri yetersizdir. Bu nedenle aile hekimleri için, bu konulara yönelik eğitim programlarının yapılması yararlı olacaktır.Öğe Amoksisilin-klavulanik aside bağlı gelişen akut jeneralize ekzantematöz püstülozis (AGEP) olgusu(Astım Allerji İmmünoloji, 2014) Şenbaba, Elif; Çatal, Ferhat; Ermiştekin, Halime; Varol, Fatma İlknur; Akpolat, NusretÖz: Akut jeneralize ekzantematöz püstülozis (AGEP), eritamatöz zemin üzerinde küçük, steril püstüller ile karakterize nadir görülen bir deri reaksiyonudur. Etyolojide başlıca antibiyotikler olmak üzere en sık ilaçlar yer almaktadır. Hastalığın tanısı, “European Severe Cutaneous Adverse Reactions (EuroSCAR)” çalışma grubunun belirlemiş olduğu skorlama sistemi ile konulmaktadır. Dört yaşında erkek hasta, eritematöz zemin üzerinde çok sayıda püstüler döküntü şikayetiyle başvurdu ve hastanın iki gündür amoksisilin + klavulanik asit kullanım öyküsü mevcuttu. Hastanın püstüler lezyonlarından biyopsi örneği alındı. Hastanın klinik özellikleri ile biyopsi örneğinin incelemesi sonucu EuroSCAR skorlamasına göre AGEP tanısı konuldu. Bu olguyu sunmamızdaki amacımız AGEP’in çocuk yaş grubunda nadiren görülebildiğini vurgulamak, hastalığın klinik özelliklerini, tanı ve tedavisini gözden geçirmektir.Öğe Ataksi-telenjiektazi: iki kardeş olgunun sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Çatal, Ferhat; Aslan, Mahmut; Topal, Erdem; Ermiştekin, Halime; Sinanoğlu, M. SelçukAtaksi-telenjiektazi ilerleyici serebellar ataksi, kutanöz ve konjunktival telenjiektaziler, oküler apraksi, immün yetmezlik ve artmış malignensi riski ile karekterize nadir görülen otozomal resesif geçiş gösteren nörodejeneratif bir hastalıktır. Ataksi-telenjiektaziden sorumlu gen 11q22-23 de lokalizedir. Humoral ve hücresel immünitede değişik derecelerde bozukluklar bildirilmiştir. Hem T hücreli, hemde B hücreli lösemi ve lenfoma sıklığı genel popülasyona göre artmıştır. T hücreli tümörler hastalığın seyri sırasında herhangi bir yaşta görülürken, B hücreli tümörler daha çok ileri yaşta görülür. Bu sunumda daha önce ataksi-telenjiektazi tanısı konulup lösemi nedeniyle ölen kardeş öyküsü olan ataksi-telenjiektazili iki kardeş olgusu tartışıldı. Bu olgular nedeniyle ataksi telenjiektazinin klinik bulguları, etkilenen sistemler ve tedavisi üzerinde duruldu.Öğe Ataksi-telenjiektazili hastaların demografik ve sistemik tutulum özellikleri(Astım Allerji İmmünoloji, 2014) Çatal, Ferhat; Topal, Erdem; Çeliksoy, Mehmet Halil; Ermiştekin, Halime; Kutlutürk, Kazım; Yıldırım, Nurdan; Sinanoğlu, Muhammed Selçuk; Tırman, Esra Genç; Yıldıran, AlişanÖz: Giriş: Ataksi-telenjiektazi ilerleyici serebellar ataksi, kütanöz ve konjunktival telenjiektazi, immünyetmezlik ve artmış malignite riski ile karakterize nadir görülen, otozomal resesif geçiş gösteren, nörodejeneratif bir hastalıktır. Bu çalışma ile iki merkezde ataksi telenjiektazi tanısı konulan çocukların demografik, nörolojik, dermatolojik ve immünolojik özellikleri incelendi.Gereç ve Yöntem: İnönü Üniversitesi ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakülteleri Çocuk Allerji ve İmmünoloji Kliniklerinde, 2006 ile 2013 yılları arasında ataksi-telenjiektazi tanısı konulan çocukların dosyaları geriye dönük olarak değerlendirildi. Bulgular: Ataksi telenjiektazi tanısı konulan 25 hasta belirlendi. Hastaların ortalama yaşı 10.08 ± 4.14 (ölenler dahil) olup, 16 (%64)'sı erkekti. Ortalama takip süresi 5.32 ± 3.84 yıldı. Hastaların ortanca tanı yaşı 4 (en küçük: 1.5, en büyük: 12) idi ve ataksi aileler tarafından ilk fark edilen klinik bulguydu. Hastaların tamamında nörolojik ve dermatolojik tutulum varken, immünolojik tutulum %85'inde mevcuttu. Hastalarda en sık görülen nörolojik bulgu ataksi olup, bunu sırasıyla dismetri (%96), disartri (%92), bradikinezi (%80) ve oküler apraksi (%60) izliyordu. Hastaların hepsinde telenjiektazi mevcuttu ve en sık konjunktivaya lokalize olmuştu. Pigmentasyon anomalisi 17 (%68) hastada, molluskum kontagiosum 2 (%8) hastada ve verrü 1 (%4) hastada mevcuttu. Hastalarda en sık görülen immünolojik bozukluk IgA eksikliği (%80) olup bunu IgG eksikliği (%60) ve lenfopeni (%12) izliyordu. Hastaların %96'sında büyüme geriliği varken, %56'sının baş çevresi -1 SD'nin altındaydı. İzlemde 5 (%20) hasta tekrarlayan otit, 18 (%72) hasta tekrarlayan akciğer infeksiyonu geçirdi. Yedi (%28) hastada bronşektazi ve bir hastada hemofagositik sendrom gelişti. İzlemde yedi hasta ölmüştü (üçü non-Hodgkin lenfoma, ikisi akciğer infeksiyonu, biri akut lenfoblastik lösemi ve biri hemofagositik sendrom nedeniyle). Sonuç: Ataksi ve telenjiektazi hastalığın en sık görülen bulguları olup, bunu büyüme geriliği, immünolojik bulgular ve pigmentasyon anormallikleri izlemekteydi. Bu nedenle, ataksiye telenjiektazi ve pigmentasyon anomalileri gibi deri bulguları ile büyüme geriliği eşlik ediyorsa tanıda ataksi-telenjiektazi hastalığı düşünülmelidir.Öğe Ataxia-Telangiectasia: Case Report of Two Siblings(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Çatal, Ferhat; Aslan, Mahmut; Topal, Erdem; Ermiştekin, Halime; Sinanoğlu, M. Selçuk; Aslan, Neslihan; Yıldırım, NurdanCharacterized by progressive cerebellar ataxia, cutaneous and conjuctival telangiectasia, ocular apraxy, immunodeficiency, and increased risk of malignancy, ataxia-telangiectasia is a rare neurodegenerative disorder that shows signs of autosomal recessive transmission. The ataxia-telangiectasia gene is located in chromosome 11q22-23. Various degrees of abnormalities in T and B cell immunities have also been described. It is known that the incidence of both T cell and B cell leukemia and lymphoma increased compared with the general growth of the population in Turkey. T cell malignancy can be seen at any age though B cell malignancy is more common at older ages. This report presents the case of two siblings who were diagnosed with ataxia-telangiectasia. The two siblings formerly had another sibling who was diagnosed with ataxia-telangiectasia and died from leukemia. Taking these two cases as the staring point, this study focuses on the clinical manifestations, affected systems and treatment of ataxia-telangiectasia.Öğe Febrile Seizure Related with Adenovirus Gastroenteritis: A Case Report(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2015) Arslan, Müjgan; Ermiştekin, Halime; Güngör, SerdalÖz: Febril konvülziyon, çocukluk çağının en sık görülen, yaşa bağımlı, benign ve ateşle ortaya çıkan konvülziyonudur. Patogenezi halen çok iyi aydınlatılamamıştır. Febril konvülziyonda ateş genellikle viral enfeksiyonlarla ilişkilidir ve sıklıkla üst solunum yolu enfeksiyonları, otitis media, tonsillit, idrar yolu enfeksiyonlarından kaynaklanır. Gastroenterit sırasında febril konvülziyon insidansı düşük bulunmuştur ve gastroenteritin febril konvülziyondan koruyucu özellik gösterdiği düşünülmektedir. Gastroeneritlerde en sık görülen etken rotavirüs olsa da adenovirüs ve küçük yuvarlak yapılı virüsler de sık bildirilen patojenlerdir. Adenovirüs gastroenteriti sırasında nöbet geçiren bir hastayı tartışırken, febril konvülziyon patogenezini gözden geçirmek, ateşli nöbete sebep olan patojenleri saptayarak seçilmiş gruplara aşı uygulamasını tartışmak istedik. Başlık (İngilizce): Adenovirüs Gastroenteriti ile İlişkili Febril Konvülziyon: Bir Vaka Sunumu Öz (İngilizce): Febrile seizure is the most common, age-dependant, benign, and fever-related convulsion of childhood. Its pathogenesis is still not clear. Fever causing febrile seizures is usually associated with viral infections, mostly upper respiratory tract infections, otitis media, tonsillitis, or urinary tract infections. The incidence of febrile convulsions during gastroenteritis is lower and gastroenteritis is thought to exert a protective feature in febril seizures. Although the most common pathogen in gastroeneritis is the rotavirus, adenovirus and small round viruses are also frequently reported. We aim to review the pathogenesis of febrile seizures and discuss vaccination in selected groups with known pathogens while discussing a patient with febrile seizures during adenovirus gastroenteritis.Öğe Malatya yöresinde astım ve alerjik rinit tanısı konulan çocukların deri prik testlerindeki aeroalerjen dağılımları(Abant Tıp Dergisi, 2014) Topal, Erdem; Çatal, Ferhat; Ermiştekin, Halime; Özdemir, Ramazan; Karadağ, Ahmet; Sinanoğlu, M. Selçuk; Yıldırım, NurdanÖz: Amaç: Astım ve alerjik rinit tanısı konulmuş çocukların aeroalerjenlere karşı duyarlılıkların dağılımını belirleme ktir. Yöntem : İnönü Üniversitesi Pediatrik Alerji ve Astım poli kliniğinde Haziran 2012 ile Mayıs 2013 tarihleri arasında astım ve alerjik rinit tanısı konulan çocukların dosyaları ndan deri prik test sonuçları geriye dönük olarak incelendi . Bulgular: Deri prik testi yapılan 358 hastanın 229 (%64) u en az bir aeroalerjene karşı duyarlı idi. Deri testinde poz itiflik tespit edilen hastaların ortanca yaşı 10 (5 -18) olup, 138 (%60,3) i erkek idi. En sık duyarlılığın tespit edildiği aeroalerjen ot/tahıl polen idi ve 112 hastada (%48,9) pozitif bulundu. Deri prik tes tinde pozitif bulunan aero-alerjenlerin sıklığı sırasıyla; yabani ot karışımı (48,5%), ev tozu akarı (40,2%), ağaç poleni karışımı (35,4%), hamam böceği (30,6%), mantar karışımı (27,5%), kedi ve köpek epiteli (26,6%) idi. Deri prik testi pozitif olan hastal arın 51 (%25,3) inde sadece bir aeroalerjene karşı duyarlılık va rken, 171 hastada (%74,7) birden fazla aeroalerjene karşı duyarlılık vardı. Tek alerjene duyarlı olma ile hastaların cinsiyeti, yaşı, periferik eozinofili ve serum Ig E düzeyleri arasında ista tistiksel olarak anlamlı bir ilişki yoktu. Bunu nla birlikte, astımlı hastaların birden fazla aeroalerjene karşı duyarlanmaları alerjik rinitli hastalara göre daha az idi (p=0,06). Sonuç : Kliniğimizde yapılan deri prik testinde en sık ot/tahıl polen karışım ına karşı duyarlılık tespit edildi. Astımlı hastalar daha çok tek alerjene karşı duyarlanma eğilimindeydiler.Öğe Oral besin provokasyon testi sırasında gelişen reaksiyonların sıklığı ve şiddeti(Astım Allerji İmmünoloji, 2014) Topal, Erdem; Çatal, Ferhat; Şenbaba, Elif; Varol, Fatma İlknur; Sinanoğlu, Muhammed Selçuk; Yıldırım, Nurdan; Ermiştekin, HalimeÖz: Giriş: Oral besin provokasyon testi besin allerjilerinin tanısında altın standarttır. Oral besin provokasyon testleri, hafif deri reaksiyonlarından hayatı tehdit eden ağır allerjik reaksiyonlara kadar gidebilen klinik tablolara neden olabilmektedir. Çalışmadaki amacımız oral besin provokasyon testi sırasında gelişen reaksiyonların sıklığını ve şiddetini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Allerji kliniğimizde Eylül 2012 ile Eylül 2013 yılları arasında oral besin provokasyon testi yapılan çocukların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Oral besin provokasyon testi yapılan toplam 63 hasta çalışmaya dahil edildi. Oral besin provokasyon testi en sık inek sütü, fıstık ve yumurta ile yapılmıştı. Oral besin provokasyon testi hastaların 50 (%79.4)'sinde tanıyı doğrulamak, 13 (%20.6)'ünde ise besine karşı tolerans gelişip gelişmediğini ispatlamak için yapılmıştı. Oral besin provokasyon testi 63 hastanın 13'ünde pozitifti. On iki hastada reaksiyon hafif şiddette iken bir hastada anafilaksi gelişmişti. Oral besin provokasyon testi sırasında reaksiyon gelişen hasta grubu ile reaksiyon gelişmeyen hasta grubu arasında cinsiyet, testin yapıldığı yaş, eşlik eden atopik hastalık, IgE aracılı besin allerji öyküsü, periferik eozinofil yüzdesi, serum spesifik IgE düzeyi ve total IgE düzeyi açısından anlamlı fark yoktu (p> 0.05). Ancak deri prik testindeki endurasyonun çapı ile oral besin provokasyon pozitifliği arasında pozitif yönde bir korelasyon mevcuttu (rho: 0.307, p= 0.019). Sonuç: Oral besin provokasyon testi sırasında gelişen reaksiyonların çoğu hafif şiddetteydi. Deri prik testindeki endurasyonun çapı, oral besin provokasyon testi sırasında reaksiyon gelişimi için risk faktörüdür. Bu nedenle, oral besin provokasyon testi uzman gözetiminde yapılmalı ve oral besin provokasyondan önce, deri prik testindeki endurasyonun çapı göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Subkütan immünoterapi enjeksiyonu sonrası geç dönemde gelişen şiddetli sistemik reaksiyon (anafilaksi): Olgu sunumu(Astım Allerji İmmünoloji, 2013) Şenbaba, Elif; Çatal, Ferhat; Topal, Erdem; Ermiştekin, Halime; Yıldırım, Nurdan; Sinanoğlu, M. SelçukÖz: Günümüzde çevresel korunma ve ilaç tedavisine rağmen şikayetleri kontrol altına alınamayan allerjik rinit veya allerjik astım tanılı hastaların tedavisinde allerjen spesifik immünoterapi uygulanmaktadır. Uygulanan allerjen immünoterapisine bağlı lokal ve sistemik reaksiyonlar ortaya çıkabilmektedir. Şiddetli sistemik reaksiyonların neredeyse tamamı ilk 30 dakikada ortaya çıkmasına rağmen, geç tip sistemik reaksiyonlar nadir de olsa görülebilmektedir. Olgumuz, astım tanısı olan 15 yaşında kadın hastaydı ve verilen medikal tedaviye rağmen şikayetlerinin kontrol altına alınamaması nedeniyle, duyarlı olduğu “Dermatophagoides farinae” ekstresiyle subkütan immünoterapi başlanıldı. Subkütan enjeksiyonun (idame dozunda, 0.8 mL) dördüncü saatinde, hastada şiddetli sistemik reaksiyon (anafilaksi) gelişti. Bu olgu nedeniyle, immünoterapiye bağlı şiddetli sistemik reaksiyonların geç dönemde nadir de olsa görülebileceğini vurgulamak istedik. Başlık (İngilizce): Delayed severe systemic reaction (anaphylaxis) after subcutaneous immunotherapy injections: Case report Öz (İngilizce): Currently, allergen specific immunotherapy is administered to allergic rhinitis or asthmatic patients with uncontrolled symptoms despite medical treatment and avoidance of environmental allergens. Local or systemic reactions can occur after subcutaneous immunotherapy. Although almost all severe systemic reactions are reported to begin within 30 minutes after administration of injections, late onset reactions could be seen. Our case was 15 years old female patient with asthma whose complaints could not controlled by medical treatment and subcutaneous immunotherapy with “Dermatophagoides farinae” extract that she was sensitized was administered to her. Severe systemic reaction (anaphylaxis) has developed in the patient within fourth hours of post-injection observation period at the ma- intenance dose of 0.8 mL. We want to emphasize that severe late onset systemic reactions are rare but could occur after subcutaneous immunotherapy injections.