Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Ersoy, M. Özcan" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 69
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    % 0.5 Ropivakain İle İnterskalen Blok Sonrası Konvülsiyon Ve Solunum Depresyonu (Olgu Sunumu)
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Köroğlu, Ahmet; Gedik, Ender; Çiçek, Müslüm; Özgül, Ülkü; Ersoy, M. Özcan
    Bu olgu sunumunda %0.5 ropivakain ile yapılan interskalen brakiyal pleksus bloğu (ISB) sonrası konvülsiyon ve solunum depresyonu meydana gelen bir olguyu tartışmayı amaçladık. 35 yaşında, 70 kg ağırlığında, 174 cm boyundaki erkek olgu sağ radiyal sinir onarımı için operasyona alındı. Periferik sinir sitümülatörü kullanılarak 40 mL %0.5 ropivakain ile interskalen blokaj yapıldı. ISB yapıldıktan 3 dk sonra yüz kaslarında klonik kasılmalar ve solunum depresyonu meydana geldi. Konvülsiyon ve hipotansiyon herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden düzeldi, bradikardi görülmedi. Sonuç olarak; ISB işlemi sırasında hasta ile sürekli diyalog halinde olunarak yavaş enjeksiyon yapılmalıdır. Ayrıca, aspirasyon ve test dozu negatif olsa bile lokal anestezik enjeksiyonu sonrası kardiyovasküler ve santral sinir sistemi komplikasyonlarına karşı hazırlıklı olunması gerektiğini düşünüyoruz.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Adrenal yetmezlik ve hipotiroidi tanısıyla hormon replasman tedavisi alan olguda anestezi uygulaması
    (2002) Gülhaş, Nurçin; Toğal, Türkan; Toprak, Hüseyin İlksen; Sızanlı, Ebru; Sağır, Özlem; Ersoy, M. Özcan
    Multipl Endokrin Neoplazi II (MEN II) nedeniyle yapılan sürrenalektomi ve tiroidektomiyi takiben adrenal yetmezlik ve hipotiroidi gelişebilir. Oysa cerrahiye stres yanıtta gerek kortizol gerekse tiroid hormonları ana unsurlar olup; replasmanları gerekmektedir. Herhangi bir nedenle bu tür vakalara anestezi uygulaması gerektiğinde cerrahiye metabolik ve endokrin yanıtı azalttığı bilinen rejyonal bloklar daha uygun olacaktır. Bu nedenle vajinal histerektomi geçirecek olan, öncelikle epidural anestezi planladığımız ancak uygulama zorluğu nedeniyle genel anestezi vermek zorunda kaldığımız, adrenal yetmezlik ve hipotiroidi replasman tedavisi alan bir olguyu sunmayı amaçladık.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Adrenal Yetmezlik Ve Hipotiroidi Tanısıyla Hormon Replasman Tedavisi Alan Olguda Anestezi Uygulaması
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Gülhaş, Nurçin; Toğal, Türkan; Toprak, Hüseyin İlksen; Sızanlı, Ebru; Sağır, Özlem; Ersoy, M. Özcan
    Multipl Endokrin Neoplazi II (MEN II) nedeniyle yapılan sürrenalektomi ve tiroidektomiyi takiben adrenal yetmezlik ve hipotiroidi gelişebilir. Oysa cerrahiye stres yanıtta gerek kortizol gerekse tiroid hormonları ana unsurlar olup; replasmanları gerekmektedir. Herhangi bir nedenle bu tür vakalara anestezi uygulaması gerektiğinde cerrahiye metabolik ve endokrin yanıtı azalttığı bilinen rejyonal bloklar daha uygun olacaktır. Bu nedenle vajinal histerektomi geçirecek olan, öncelikle epidural anestezi planladığımız ancak uygulama zorluğu nedeniyle genel anestezi vermek zorunda kaldığımız, adrenal yetmezlik ve hipotiroidi replasman tedavisi alan bir olguyu sunmayı amaçladık.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akut İntraoperatif Atelektazi: Olgu Sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Gülhaş, Nurçin; Toğal, Türkan; Demirbilek, Semra; Borazan, Hale; Ersoy, M. Özcan
    Akut gelişen atelektazi acil tedavi edilmediğinde gaz değişimini bozup, enfeksiyon riskini arttırarak mortalite ve morbiditede artışa sebep olur. Fleksibl fiberoptik bronkoskopi (FFB) son zamanlarda atelektazinin tanı ve tedavisinde yaygın kullanılan bir metod olup, özellikle hava yolundaki mukusa sekonder atelektazilerin tedavisinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle intraoperatif akut gelişen ve FFB sonrası hızla düzelen bir atelektazi olgusunu sunmayı uygun bulduk.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Akut intraoperatif atelektazi: Olgu sunumu
    (2003) Gülhaş, Nurçin; Toğal, Türkan; Demirbilek, Semra; Borazan, Hale; Ersoy, M. Özcan
    Akut gelişen atelektazi acil tedavi edilmediğinde gaz değişimini bozup, enfeksiyon riskini arttırarak mortalite ve morbiditede artışa sebep olur. Fleksibl fiberoptik bronkoskopi (FFB) son zamanlarda atelektazinin tanı ve tedavisinde yaygın kullanılan bir metod olup, özellikle hava yolundaki mukusa sekonder atelektazilerin tedavisinde önemli bir role sahiptir. Bu nedenle intraoperatif akut gelişen ve FFB sonrası hızla düzelen bir atelektazi olgusunu sunmayı uygun bulduk.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akut Kardiyojenik Pulmoner Ödem Gelişen Ağır Astımlı Hastada Non- invaziv Ventilasyon Tedavisi: Olgu Sunumu
    (Turgut Özal Tıp Merkezi, 2012) Aydoğan, Mustafa Said; Erdoğan, Mehmet Ali; Şanlı, Mukadder; Togal, Türkan; Ersoy, M. Özcan
    Spinal anestezi altında transüretral rezeksiyon planlanan ağır astımlı bir hastada gelişen akut kardiyojenik pulmoner ödemin non invaziv ventilasyon ile tedavisi anlatılmaktadır. Literatürde ciddi astım sonrası non invaziv ventilasyon ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Biz bu nadir uygulanan tedaviye dikkat çekilmesinin önemli olduğuna inanıyoruz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Akut normovolemik hemodilüsyonun koroner arter bypass cerrahisinde etkileri
    (Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 2005) Karaaslan, Kazım; Durmuş, Mahmut; But, A. Kadir; Ersoy, M. Özcan; Arınç, Hüseyin
    Öz: Amaç: Bu çalışmada akut normovolemik hemodilüsyonun koroner arter bypass cerrahisi geçirecek olgularda, hemodinami, doku oksijenizasyonu, allojenik kan transfüzyonu ihtiyacı ve operasyon sonrası yirmi dört saatteki mediastinal drenaj miktarına etkileri karşılaştırıldı. Materyal ve Metod: Otuzüç olgu çift kör randomize olarak iki gruba ayrıldı. Hemodilüsyon grubundaki (G1, n = 16) olgulardan, anestezi indüksiyonunu takiben hemotokrit < %35 oluncaya kadar bir veya iki ünite kan alındı. Aynı anda periferik venden kolloid infüzyonu ile volüm replasmanı sağlandı. Kontrol grubuna (G2, n = 17) ek işlem yapılmadı. Hemodinamik, oksijenizasyon ve hematolojik parametreler indüksiyon öncesi, pulmoner arter kateteri takıldıktan sonra, kan alma işlemi bittikten 5 dakika sonra veya kontrol grubunda indüksiyondan 40 dakika sonra, protamin sonrası, postoperatif 6. ve 24. saatte değerlendirildi. Bulgular: Veriler neticesinde pompa öncesi %29-30, pompa sırasında %18-20, pompa çıkışı ve operasyon sonrası dönemde ise %24-26 hemotokritin tolere edilebileceği görüldü. Hemodilüsyon ile paralel olarak pulmoner ve sistemik vasküler rezistansların düştüğü, kalp hızı artışı olmaksızın kardiyak indeks artışının gerçekleştiği gözlendi. Hemodilüsyon sonrasında erken dönemde doku oksijenizasyonunun bozulmadan korunduğu, ekstübasyon sonrası dönemlerde ise kontrol grubunda daha fazla olmak üzere, laktat değerlerinde artmalar, mikst venöz oksijen satürasyonunda ise azalmalar olduğu kaydedildi. İstatistiksel olarak farklılık olmamasına rağmen, G1 ile kıyaslandığında G2’de mediastinal drenaj %11.3, allojenik kan transfüzyonu ihtiyacı ise %31.5 oranında daha fazla bulundu. Sonuç: Koroner arter bypass cerrahisi geçirecek olgularda akut normovolemik hemodilüsyonun, hemodinami ve oksijenizasyonda ek bozulmalara yol açmadan kullanılabileceği kanısına varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Akut üst solunum obstrüksiyonunu takiben gelişen negatif basınçlı pulmoner ödem: Olgu sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Yücel, Aytaç; Öztürk, Erdoğan; Erdil, Feray; Aydoğan, M. Said; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Kliniğimizin şaşılık biriminde muayeneleri yapılan ilk 776 hastadaki tanı dağılım oranlarını ve bazı klinik özelliklerini değerlendirmek. Materyal ve metod: Şubat 1994 - Mart 1999 arasında İnönü Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Şaşılık biriminde ilk muayeneleri yapılan 776 şaşılık hastası retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların dağılımına bakıldığında en sık ezotropya (%57.5), ikinci sıklıkta ekzotropya (%24.7), daha sonra 4. kranial sinir felci (%4.5), Duane Sendromu (%3), 6. kranial sinir felci (%2.6), Brown Sendromu (%0.9), 3. kranial sinir felci (%0.5), tiroid oftalmopati (%0.26), blow-out kırığı (%0.26), ekstraoküler kas fibrozisi (%0.26), Möbius Sendromu (%0.4), çift elevatör felci (%0.13) saptandı. İnferior oblik adale disfonksiyonu ezotropyalarda (%28.47), ekzotropyalarda (%17.7) oranında görülürken, superior oblik disfonksiyonu ezotropyalarda %4.7, ekzotropyalarda (%5.2) oranında görülmüştür. Ezotropyalar ve ekzotropyaların (%6.93)'ünde disosiye vertikal deviasyon (DVD) izlenmiştir. Refraksiyonları sferik eşdeğer olarak incelendiğinde ezotropyalarda %80.9 oranında (%48.4, >+2.0) ekzotropyalarda ise %31.3 oranında (%21, +0.5-+2.0 D) hipermetropi izlemiştir. Ezotropyalarda şaşılık ambliyopisi ekzotropyalara göre daha sık olarak bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Ana hatlardaki genel benzerlik yanında, ülkemizdeki önceki çalışmalarda farklı olan tanı oranlarına rastlanmış olup, sonuçlar literatür ışığında tartışılmıştır. Başlık (İngilizce): The evaluation of clinical and diagnostic features in strabismus patients Öz (İngilizce): Purpose: This study was performed to evaluate the diagnostic distribution and clinical findings of seven hundred seventy-six patients who were referred for the first time to the Strabismus Unit of our clinic. Materials and Methods: We studied retrospectively seven hundred seventy-six patients inspected for the first time at the Strabismus Unit of Ophthalmology Department, İnönü University School of Medicine, from February 1994 to March 1999. Results: The prevalance of diagnostic subgroups of strabismus patients, in order of decreasing frequency, were; esotropia (57.5%), exotropia (24.7%), 4th nerve palsy (4.5%), Duane's syndrome (3%), 6th nerve palsy (2.6%), Brown syndrome (0.9%,) 3rd nerve palsy (0.5%), thyroid ophthalmopathy (0.26%), orbital fracture (0.26%), extraocular muscle fibrosis (0.26%), Mobius syndrome (0.4%), and double elevator palsy (0.13%). Inferior oblique dysfunction was seen in 28.47% of esotropia and 17.7% of exotropia patients while superior oblique dysfunction was seen in 4.7% of esotropia and 5.2% of exotropia patients. Dissociated vertical deviation was seen in 6.93% of esotropia and exotropia patients. Eighty point one percent of the esotropia patients (48.4 % >+2.0 D as spheric equivalent) and 31.3% of exotropia patients (21% between +0.5 and +2.0 D as spheric equivalent) were hyperopic. Strabismic amblyopia was seen more frequently in esotropia patients than exotropia patients (p <0.05). Conclusion: Our study results showed some common features, and several differences as to the rates of strabismus subgroups compared to the previous reports in literature.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Alkalinize bupivakain ve ropivakainin antibakteriyel etkinliği
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2007) Begeç, Zekine; Gülhaş, Nurçin; Toprak, Hüseyin İlksen; Erdil, Feray; Yetkin, Gülay; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Çalışmamızda, alkalinize bupivakain ve ropivakainin Escherichia coli, Staphylococcus aureus ve Pseudomonas aeruginosa üzerine antibakteriyel etkisini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmada % 0.5 bupivakain, % 0.2 ropivakain, % 0.5 bupivakain+NaHCO3, % 0.2 ropivakain+NaHCO3 solüsyonları ile E. coli, S. aureus ve P. aeruginosa bakteri kültürleri kullanıldı. Bakteriler standart kanlı agarda üretildi. Bakteri kültürleri % 0.9 serum fizyolojik içerisinde 0.5 McFarlands yoğunluğunda (108 cfu mL-1) hazırlanarak her bir bakteri solüsyonu Mueller-Hinton'da dilüe edilip standart inokulum sağlandı (105 cfu mL-1). Test solüsyonları ve kontrolleri (serum fizyolojik) 2 mL olacak şekilde hazırlanarak üzerlerine 2 mL bakteri inokulumu eklendi. Karışımlar vortekslenerek steril polystyrene spektrofotometre küvetlerine 3 mL aktarıldı ve 37°C'de enkübe edildi. Optik dansite 0., 3. ve 6. sa.'te 540 nm'de spektrofotometre ile ölçüldü. Bulgular: Bupivakain S. aureus ve E. coli üremesini tüm ölçüm zamanlarında inhibe ederken, P. aeruginosayı sadece 6. sa.'te inhibe etti (p<0.05). Alkalinize bupivakain S. aureus üremesini 0. sa.'te E. coliyi ise, 0. ve 6. sa.'te inhibe etti (p<0.05). Bupivakainin E. coli üzerine antibakteriyel etkinliği 6. sa.'te alkalinize bupivakainden anlamlı yüksekti (p< 0.05). Ropivakain S. aureus üremesini 0. ve 3. sa.'te alkalinize ropivakainden daha fazla inhibe ederken, alkalinize ropivakain kontrole göre daha az inhibisyon yaptı (p<0.05). Ropivakain ve alkalinize ropivakain E. coli üremesini 3 ve 6. sa.'te inhibe ederken 0.sa.'te sadece ropivakain inhibe etti (p<0.05). Ropivakain ve alkalinize ropivakain P. aeruginosa üremesini 3.sa.'te inhibe etti (p<0.05). Sonuç: Bupivakainin antibakteriyel etkisinin mevcut olduğu ve alkalinizasyonun bunu değiştirmediği, ropivakainin zayıf antibakteriyel etkisi olduğu ve bunun alkalinizasyon ile daha da azaldığı saptandı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Anestezi indüksiyonunda 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin ve propofolün hemodinami ve entübasyon koşullarına etkilerinin karşılaştırılması
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Demirbilek, Semra; Toğal, Türkan; Gülhaş, Nurçin; Çiçek, Müslüm; Doğan, Zafer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Bu çalışmada; anestezi indüksiyonunda 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin ve propofolün hemodinami ve entübasyon koşullarına etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Etik Kurul ve hasta onayından sonra elektif cerrahi planlanan, ASA I, 20-56 yaş arası 44 hasta rasgele iki gruba ayrıldı. Remifentanil 1 µg kg-1 bolus doz uygulandıktan sonra 1. gruba (grup K, n=22) 1-1.5 mg kg-1 ketamin, 2. gruba (grup P, n=22) ise 1.5-2 mg kg-1 propofol verildi. Tüm hastalar 0.1 mg kg-1 vekuronyum uygulanmasından 3 dk sonra entübe edildi. Entübasyon koşulları mükemmel, iyi ve zayıf olarak skorlandı. İdamede % 50 O2-N2O ve % 1-1.5 sevofluran, gerektiğinde remifentanil 0.5 µg kg-1 uygulandı. Sistolik arter basıncı (SAB), diyastolik arter basıncı (DAB), ortalama arter basıncı (OAB) ve kalp atım hızı (KAH) indüksiyondan önce (kontrol) ve sonra, entübasyondan önce, entübasyondan 1, 3 ve 5 dk sonra, insizyondan 1 dk sonra ve 5 dk ara ile 30 dakika süresince kaydedildi. SAB, DAB, OAB ve KAH değerleri insizyona kadar grup K'da grup P'ye göre anlamlı olarak yüksekti. Grupların entübasyon skorları ve ek remifentanil ihtiyaçları arasında anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak, propofol-remifentanil indüksiyonu ile karşılaştırıldığında, 1 µg kg-1 bolus doz remifentanil ile birlikte kullanılan ketamin indüksiyonunun daha iyi hemodinamik stabilite sağladığı ve entübasyon koşullarının benzer olduğu kanısına varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Ankilozan spondilitli bir hastada lateral yaklaşımla spinal anestezi uygulaması: Olgu sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Özgül, Ülkü; Yücel, Aytaç; Kayhan, Erdoğan Gülay; Aslan, Abdulvahap; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Ankilozan spondilit, kronik, ağrılı, inflamatuar bir seronegatif otoimmün spondiloartropatidir. Anestezistler için ankilozan spondilitte hem hava yolunun yönetimi hem de nöroaksiyel blok uygulamalarında zorluklar olabilir. Total kalça protezi operasyonu geçirecek ankilozan spondilitli hastaya lateral yaklaşımla başarılı spinal anestezi uygulamasını sunmayı amaçladık.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Aort yetersizliğinin eşlik ettiği bir feokromositoma hastasında anestezi yaklaşımı (Olgu sunumu)
    (Türk Pediatri Arşivi, 2002) But, A. Kadir; Durmuş, Mehmet; Gedik, Ender; Karaaslan, Kazım; Toprak, H. İlksen; Ersoy, M. Özcan
    Abstract: Pheochromocytoma is an uncommon neuroectodermic tumour of adrenal medulla. Additional cardiac problems malta anaesthesia management of pheochromocytoma more complicated. We aimed to present the anaesthetic management of pheochromocytoma patient with aortic valve insufficiency (AVI). A 45 years-old, 6.5 kg, female patient with third degree of AVI was admitted for pheochromocytoma surgery. Before surgery, she was pre-treated with phenoxybenzamine and nicardipine for a week. In the operation room, thoracic epidural analgesia was maintained with 10 mL 0.5 % bupivacaine loading dose, followed by 5 mL 0.5 % bupivacaine for every hour during surgery. Then anaesthesia ivas induced with midazolum, droperidol, fentanyl, vecuronium, metoprolol and lidocaine. High dose fenlanyl anaesthesia ivith 0.5-1.5 % isoflurane were preferred for maintenance of anaesthesia. Haemodynamic stability was obtained with this anaesthesia management with lower dose vasodilators until, tlie resection of adrenal mass. After the resection, severe hypotension was controlled with inotropic agents. Surgery was completed uneventfully and patient was transferred to ICU. In phaeochromoytoma cases with. AVI, we think that appropriate (uiuesthetic approach is the thoracal epidural analgesia and high dose fentanyl anaesthesia with support of vasodilatators or vasoactive agents.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olguda acil anestezik yaklaşım
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Çiçek, Müslüm; Köroğlu, Ahmet; Toğal, Türkan; Özpolat, Sakine; Ersoy, M. Özcan; Karadağ, Neşe
    Öz: Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olgu acil laparatomiye alındı. Fentanil, artrakuryum ve sevofluran ile genel anestezi indüksiyonu sonrası bupivakain ile tek doz kaudal anestezi uygulandı. Ameliyat sırasında herhangi bir komplikasyon olmadı. Olgu ekstübe edilmedi ve pediyatrik cerrahi yoğun bakım ünitesine alındı. Ameliyat sonrası 4. günde kalp yetmezliği ve sepsis nedeniyle olgu kaybedildi. Başlık (İngilizce): Emergent anesthesia management of a premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease Öz (İngilizce): A premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease underwent an urgent laparotomy. After general anesthesia induction with fentanyl, atracurium and sevoflurane, single shot caudal anesthesia with bupivacaine was performed. There was no complication during the operation. The case was not extubated and transported to paediatric intensive care unit. He died at the postoperative fourth day because of heart failure and sepsis.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Atan kalbe baypas cerrahisi uygulanan adrenal yetmezlikli olguda anestezik yaklaşım
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2008) Erdil, Feray; Begeç, Zekine; Öztürk, Erdoğan; But, A. Kadir; Nisanoğlu, Vedat; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Glukokortikoidler fizyolojik ve cerrahi stres durumunda homeostazisi sağlamak için adrenal korteksten yüksek miktarlarda salınır. Ancak, adrenal yetmezliği olan olgularda, anestezi ve cerrahi strese ya da glikokortikoid tedavisinde yetersizliğe bağlı yaşamı tehdit eden adrenal kriz gelişebilir. Bu olgu sunumunda, Cushing Sendromuna bağlı bilateral adrenalektomi ameliyatı geçirmiş ve uzun yıllar glikokortikoid tedavisi alan bir olguda, atan kalpte baypas cerrahisi sırasında başarılı şekilde uygulanan anestezi tekniği ve kortizol tedavisi tartışılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Beckwith-Wiedemann Sendromlu Olguya Anestezik Yaklaşım: Olgu sunumu
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Erdoğan, M. Ali; Yücel, Aytaç; Bucak, Nizamettin; Şanlı, Mukadder; Begeç, Zekine; Ersoy, M. Özcan
    Beckwith-Wiedemann sendromu; eksofalos, makroglossi, hipoglisemi, organomegali, omfalosel ve gigantizim gibi çeşitli anomalileri içerir. Beckwith-Wiedemann sendromlu olgular sıklıkla infant dönemde cerrahiye gereksinim duyarlar. Anestezi yönetimindeki temel problemler sıklıkla; zor hava yolu ve hipoglisemidir. Makroglossinin maske ventilasyonu ve entübasyonu zorlaştırabileceği akılda tutularak indüksiyondan önce zor hava yolu hazırlığı yapılmalıdır. Dikkatli intraoperatif glukoz takibi hipogliseminin neden olacağı nörolojik sekelleri önlemede oldukça önemlidir. Bu sunuda laringeal maskenin potansiyel zor hava yolu anatomisine sahip Beckwith-Wiedemann sendromlu olguda endotrakael tüpe alternatif olarak kullanılabileceğine değindik.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Çocuklarda kaudal anestezide bupivakaine eklenen fentanil ile ketaminin karşılaştırılması
    (Anestezi Dergisi, 2004) Köroğlu, Ahmet; Gülhaş, Nurçin; Türköz, Ayda; Erdem, Sami; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Çalışmamızda, çocuklarda kaudal bupivakaine eklenen fentanil veya ketaminin kaudal anestezi kalitesi, duyusal blok seviyesi, motor blok süresi, postoperatif analjezi süresi ve analjezik gereksinimi ile ortaya çıkan yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. İnguinal herni onarımı yapılacak 1-8 yaş arasında 122 olgu çalışmaya alındı. Damar yolu açılırken sevofluran ile maskelenen olgulara kaudal anestezi ve cerrahi sırasında l-3mg kg?1 sa?1 propofol infüzyonu yapıldı. Grup I'e (n=43) 2mg kg?1 %0.25 bupivakain grup II'ye (n=40) 1mug kg?1 fentanil+2mg kg?1 %0.25 bupivakain, grup III'e (n=39) 0.5 mg kg?1 ketamin + 2mg kg?1 %0.25 bupivakain verildi. Olguların kaudal blok yapılmadan önce ve kaudal blok sonrası l0 dk arayla ortalama kan basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen satürasyonu, solunum sayısı, ETCO2 değerleri ve kullanılan toplam propofol miktarı kaydedildi. Blok başlama zamanı, duyusal blok seviyeleri, motor blok süresi, postoperatif analjezi süresi, kullanılan toplam analjezik miktarları ve komplikasyonlar kaydedildi. Ortalama duyusal blok seviyesi grup II ve III'de I'e göre anlamlı olarak daha yüksekti. Operasyon sonrası analjezik gereksinimi grup III'de T e göre anlamlı olarak daha azdı. Postoperatif analjezi süresi grup III'de diğer iki gruba göre anlamlı olarak daha uzundu. Sonuç olarak, bupivakaine eklenen fentanil veya ketamin kaudal anestezi kalitesini etkilemediği, ancak ketaminin postoperatif analjezi süresini uzatarak analjezik gereksinimini azalttığı kanısına varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda kaudal blok: 2262 olgunun geriye dönük incelenmesi
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2005) Begeç, Zekine; Durmuş, Mahmut; Toprak, Hüseyin İlksen; Köroğlu, Ahmet; Ülger, Hacer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Kaudal blok, infant ve çocuklarda sık kullanılan bölgesel anestezi yöntemlerinden biridir. Fakat komplikasyon oranları hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Haziran 1995-Mayıs 2004 tarihleri arasında kliniğimizde kaudal blok uygulanan 2262 pediyatrik hastanın anestezi kayıtlarını inceleyerek, morbidite ve komplikasyonları araştırmayı amaçladık. Bulgular: Anestezi indüksiyonu hastaların 1.633'nde inhalasyon, 629'unda intravenöz ajanlarla yapılmıştır. Toplam volüm 1 mL kg-1 olacak şekilde hastaların 1.563'üne % 0.25 bupivakain, 400'üne % 0.25 bupivakain ve % 1 prilokain, 61'ine % 0,25 bupivakain ve 0.5 mg kg-1 ketamin, 106'sına % 0.25 bupivakain ve 1 µg kg-1 fentanil, 132'sine % 0.2 ropivakain verilmiştir. Komplikasyon oranları açısından 10 kg. ve altındaki hastalarla, 10 kg.'ın üstündeki hastalar arasında fark bulunmazken, toplam komplikasyon oranları ve ciltaltı infiltrasyon açısından 1-2 yıl asistanı-2-3 yıl asistanı, 1-2 yıl asistanı-3-4 yıl asistanı, 1-2 yıl asistanı ve uzman arasındaki fark anlamlıydı (p<0.05). Sonuç: Kaudal blok uygulaması umblikus altı cerrahi geçirecek pediyatrik hastalarda uygun bir anestezi yöntemidir. Komplikasyon oranı bir yıllık anestezi eğitiminden sonra azalmaktadır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda Laringeal Maskenin Çıkarılması İçin Gerekli Sevofluran Minimum Alveoler Konsantrasyonuna Kaudal Anestezinin Etkisi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Begeç, Zekine; Durmuş, Mahmut; Erdil, Feray; Öztürk, Erdoğan; Yücel, Aytaç; Ersoy, M. Özcan
    Kaudal anestezi uygulanan çocuklarda laringeal maske (LMA) çıkarılması için gerekli sevofluran minimum alveolar konsantrasyonunu (MAK) değerlendiren bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmanın amacı kaudal anestezi uygulanmış çocuklarda LMA çıkarılması için gerekli sevofluran MAK’ını belirlemektir. Materyal ve Metod: Genel anestezi ile ürolojik cerrahiye giden (<2 saat) 56 çocuk çalışmaya alındı. Sevofluran indüksiyonundan sonra LMA yerleştirilen çocuklar kaudal anestezi yapılan ve yapılmayan grup olarak ayrıldı. Cerrahi işlemin sonunda LMA; grupları bilmeyen bir anestezist tarafından, end-tidal sevofluran konsantrasyonu önceden belirlenen % 0.2’lik konsantrasyonlarla azaltılarak çıkartıldı. LMA çıkarılması sırasında veya çıkarıldıktan sonra 1 dakika içinde, öksürük, diş sıkma, amaçlı hareket, nefes tutma veya laringospazm eşlik etmiyorsa LMA çıkarılması başarılı olarak kabul edildi. Bulgular: Çocuklarda LMA çıkarılması için gerekli sevofluran MAK’ı kaudal anestezi uygulanan grupta %1.60, kaudal anestezi uygulanmayan grupta %1.72 idi. Sonuç: İki ay-8 yaş arası çocuklarda kaudal anestezi; LMA çıkarılması için gerekli sevofluran MAK’ını azaltmadı. Kaudal bloğun infant ve çocuklarda LMA çıkarılması için gerekli sevofluran MAK’ına etkisini araştıran ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu kanaatine varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Çocuklarda proseal laringeal maske: 428 olgunun geriye dönük incelenmesi
    (2011) Begeç, Zekine; Erdoğan, M. Ali; Yücel, Aytaç; Özgül, Ülkü; Gülhaş, Nurçin; Ersoy, M. Özcan
    Amaç: ProSeal Laringeal Maske (PLMA) klasik LMA temelinde geliştirilen supraglottik bir hava yolu aracıdır. Bu çalışmada Mayıs 2009 ile Haziran 2011 tarihleri arasında çocuk cerrahisi ameliyatlarında genel anestezi indüksiyonu sonrası PLMA uygulanan 428 pediyatrik hasta, anestezi kayıtları gözden geçirilerek geriye dönük olarak değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan hastaların demografik özellikleri, ASA skorları, cerrahi girişim türü ve anestezi süresi, uygulanan premedikasyon, indüksiyon ajanları, hastaların pozisyonları, yerleştirilen PLMA numarası ve hangi yöntemle yerleştirildiği, girişim sayısı, uygulayıcıların anestezi tecrübeleri ve karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Anestezi indüksiyonu 355 hastada intravenöz, 73 hastada inhalasyon ajanlarıyla sağlanmıştır. Hastaların 411’ine birinci denemede, 14’üne ikinci denemede PLMA yerleştirilmiştir. PLMA uygulanan hastaların 342’si supin pozisyonda, 86’sı litotomi pozisyonunda operasyon geçirmiştir. 355 hastada dijital teknik ile PLMA takılırken, 73 hastada introduser kullanılmıştır. PLMA yerleştirildikten sonra 4 hastada laringospazm, üç hastada bronkospazm, bir hastada mide distansiyonu, iki hastada hıçkırık gelişmiştir. İki hasta PLMA yerleştirildikten sonra kusmuştur. PLMA çıkarıldıktan sonra üç hastada laringospazm gelişmiş, iki hastada PLMA’da kan bulaşı tesbit edilmiştir. Sonuç: Çocuklarda, PLMA başarılı yerleştirme oranı yüksek, komplikasyon oranı düşük, klasik LMA’ya göre daha yüksek kaçak basınçlarına izin veren, özefagusu glottisden ayıran etkili bir havayolu aracıdır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda ProSeal Laringeal Maske: 428 Olgunun Geriye Dönük İncelenmesi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Begeç, Zekine; Erdoğan, M. Ali; Yücel, Aytaç; Özgül, Ülkü; Gülhaş, Nurçin; Ersoy, M. Özcan
    ProSeal Laringeal Maske (PLMA) klasik LMA temelinde geliştirilen supraglottik bir hava yolu aracıdır. Bu çalışmada Mayıs 2009 ile Haziran 2011 tarihleri arasında çocuk cerrahisi ameliyatlarında genel anestezi indüksiyonu sonrası PLMA uygulanan 428 pediyatrik hasta, anestezi kayıtları gözden geçirilerek geriye dönük olarak değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan hastaların demografik özellikleri, ASA skorları, cerrahi girişim türü ve anestezi süresi, uygulanan premedikasyon, indüksiyon ajanları, hastaların pozisyonları, yerleştirilen PLMA numarası ve hangi yöntemle yerleştirildiği, girişim sayısı, uygulayıcıların anestezi tecrübeleri ve karşılaşılan komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Anestezi indüksiyonu 355 hastada intravenöz, 73 hastada inhalasyon ajanlarıyla sağlanmıştır. Hastaların 411’ine birinci denemede, 14’üne ikinci denemede PLMA yerleştirilmiştir. PLMA uygulanan hastaların 342’si supin pozisyonda, 86’sı litotomi pozisyonunda operasyon geçirmiştir. 355 hastada dijital teknik ile PLMA takılırken, 73 hastada introduser kullanılmıştır. PLMA yerleştirildikten sonra 4 hastada laringospazm, üç hastada bronkospazm, bir hastada mide distansiyonu, iki hastada hıçkırık gelişmiştir. İki hasta PLMA yerleştirildikten sonra kusmuştur. PLMA çıkarıldıktan sonra üç hastada laringospazm gelişmiş, iki hastada PLMA’da kan bulaşı tesbit edilmiştir. Sonuç: Çocuklarda, PLMA başarılı yerleştirme oranı yüksek, komplikasyon oranı düşük, klasik LMA’ya göre daha yüksek kaçak basınçlarına izin veren, özefagusu glottisden ayıran etkili bir havayolu aracıdır.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • 3
  • 4
  • »

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim