Yazar "Esenkaya, İrfan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 29
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Av tüfeği yaralanmalarında tapanın çıkartılması(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Malatya., 2002) Esenkaya, İrfanÖz: Amaç: Düşük hızlı mermilerin yol açtığı ateşli silah yaralanmalarında kavitasyon ve devitalizasyonun daha az olması nedeniyle, yumuşak doku yaralanması daha hafiftir. Damar yaralanması ve merminin giriş açısına bağlı olarak kırık oluşabilir. Mermiler ve saçma taneleri yumuşak doku içine gömülürler. Kolayca belirlenebilenler ve önemli yerleşim gösterenler dışında, yaradaki saçma ve mermi parçalarının çıkartılması önerilmez. Bununla birlikte, av tüfeği fişeğinin bir parçası olan, plastik veya mantardan yapılan tapanın enfeksiyon riski nedeniyle çıkarılması önerilmektedir. Çalışma planı: Av tüfeği yaralanması nedeniyle getirilen 41 hastanın sekizinde saptanan tapa çıkartıldı. Sonuçlar: Bir hastadan mantar, yedi hastadan plastik tapa çıkartıldı. Öykü ve yaranın özelliklerine ek olarak, radyografilerde saçma tanelerinin kümelenmiş şekilde bulunması, radyolojik olarak görüntü vermeyen plastik tapaların dolaylı tanınma bulgusu olarak değerlendirildi. Altı hastada yaralanmanın olduğu ekstremitede kırık saptandı. Hastaların hiçbirinde başlangıç yarasına bağlı enfeksiyon gelişmedi. Çıkarımlar: Yerini saptamak bazen zor olmakla beraber, av tüfeği fişeğinin bir bölümünü oluşturan tapanın bakteriyel bulaşmaya/enfeksiyona zemin oluşturma riski nedeniyle çıkartılması gerekmektedir.Öğe Aynı tarafta femur boyun kırığıyla beraber travmatik öne kalça çıkığı: Olgu sunumu(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2002) Esenkaya, İrfan; Görgeç, MücahitÖz: Otuz dokuz yaşındaki kadın hasta acil polikliniğimize trafik kazası öyküsüyle getirildi. Direkt radyolojik muayenesinde sol tarafta subkapital femur kırığıyla beraber travmatik öne kalça çıkığı, sağ tarafta femur diafiz parçalı kırığı saptandı. Bilgisayarlı tomografi incelemesinde, sol tarafta asetabulumun boş olduğu ve femur başının obturator deliğe yakın bölgeye deplase olduğu görüldü. Sol kalçaya primer olarak çimentosuz total kalça protezi, karşı taraftaki femur kırığının tedavisi için kilitli intramedüller çivi uygulandı. Ameliyattan 62 ay sonra yapılan kontrolde, hastanın günlük aktivitelerini zorlanmadan yapabildiği saptandı.Öğe Diz Dejeneratif Artritinin Artroskopik Tedavisi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Elmalı, Nurzat; Ertem, Kadir; İnan, Muharrem; Ayan, İrfan; Esenkaya, İrfan; Karakaplan, MustafaŞubat 1993-Haziran 1998 yılları arasında kliniğimizde, diz eklemi dejeneratif osteoartriti nedeniyle artroskopik tedavi uygulanıp yeterli takibini yaptığımız 78 olgunun 86 diz eklemini değerlendirdik. Hastaların 46 sı kadın 32 si erkek olup yaş ortalaması 44.8 (28-65)’dir. İşlem 8 hastada her iki dize olmak üzere 52 sağ, 34 sol diz eklemine uygulandı. Tedavi öncesi radyolojik olarak Ahlback kriterlerine göre evre 1-4 arası olan olguların dahil edildiği çalışmada artroskopik bulgular Outerbridge sınıflandırmasına göre değerlendirildi. Ortalama 20.8 ay süre ile takip edilen olgularda artroskopik tedavi sonrası klınik değerlendirme Patel-Aichroth kriterlerine göre yapıldı. 6. aydaki izlemde %80.1 dizde çok iyi ve iyi sonuçlar alırken ortalama 20.8 aylık izlemde çok iyi ve iyi sonuçların %50’ye düştüğü görüldü (p<0.05). Sonuç olarak diz eklemi dejeneratif artritinin erken dönemlerinde uygulanacak artroskopik tedavi, hastaların şikayetlerini geçici de olsa iyileştirmede yararlı, minimal invazif ve erken harekete imkan veren biyolojik bir yöntemdir.Öğe Diz osteoartritinin artroskopik debridman ve intraartiküler hyaluronik asit ile tedavisi(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Malatya., 2002) Elmalı, Nurzat; İnan, Muharrem; Ertem, Kadir; Esenkaya, İrfan; Ayan, İrfan; Karakaplan, MustafaÖz: Giriş: Diz osteoartritinin artroskopik debridmanla tedavisine genellikle nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar, eklem içi kortikosteroid enjeksiyonları ve fizyoterapi gibi yardımcı tedaviler eklenir. Bunun yanısıra diz osteoartritli hastalarda eklem içi hyalüronik asit enjeksiyonlarının ağrıda azalma ve fonksiyonda iyileşme sağladığı bildirilmektedir. Bu çalışmada diz osteoartriti bulunan hastalarda artroskopik debridmanla birlikte eklem içi hyalüronik asit (HA) uygulanmasının sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Nisan 1998-Aralık 1999 tarihleri arasında diz osteoartriti saptanan 23 hastanın 29 dizine artroskopik debridmanı takiben birer hafta aralarla ve toplam 3 enjeksiyon olmak üzere eklem içi sodyum hyaluronat (30 mg/2ml) uyguladık. Hastaların 14'ü kadın, 9'u erkek ve ortalama yaş 53.8 (39-63) idi. İşlem 19 sağ, 10 sol dize uygulandı. Klinik değerlendirme, Hospital for Special Surgery (HSS) ve Knee Society (KS) diz skorlama sistemleri kullanılarak tedaviden önce, ilk yılın sonunda ve ortalama 20.3 ayda (12-32 ay) yapıldı. Artroskopik muayenede saptanan kıkırdak lezyonlan Outerbridge sınıflamasına göre değerlendirildi. Bulgular: Yirmialtı dizde (%90) medial femoral kondil (MFK) de, 12 dizde (%41) lateral femoral kondil (LFK) de ve 11 dizde (%38) patellada evre 1-4 kondromalazi mevcuttu. Tedavi sonrası ilk yılın sonunda 19 hastanın 23 dizinde (%79.3) mükemmel ve iyi sonuç elde edilirken 20.3 aylık izlemde 17 hastanın 20 dizinde (%69) mükemmel ve iyi sonuçlar devam etmekteydi. Artroskopik olarak MFK de evre 1-3 kıkırdak lezyonu saptanan hastaların son izlemlerinde, klinik yileşme devam etmekteyken, evre 4 kıkırdak lezyonu bulunan hastalarda tedavi öncesine göre fark yoktu.Sonuç: Diz osteoartriti bulunan hastalarda her iki tedavinin kombine edilmesi ile kısa süreli de olsa başarılı sonuçlar alınabilir. Ancak bu tedavinin sonuçlarını artroskopik debridmanla ya da eklem içi HA uygulamaları ile karşılaştırmak için iyi kontrollü, uzun süreli ve geniş klinik çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Dizdeki travmatik veya dejeneratif kıkırdak lezyonlarının değerlendirilmesinde farklı MRG sekanslarının etkinliği(Eklem Hastalıkları ve Cerrahisi Dergisi (Eski Adı: Artroplasti Artroskopik Cerrahi Derg.), 2006) Kıroğlu, Yılmaz; Elmalı, Nurzat; Doğan, Metin; Esenkaya, İrfan; Harma, Ahmet; Şahin, M. ŞükrüÖz: Amaç: Dizdeki travmatik veya dejeneratif kıkırdak lezyonlarının değerlendirilmesinde farklı manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sekanslarının etkinliği araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Dizde travmatik veya dejeneratif kıkırdak lezyonu tanısıyla artroskopi planlanan 27 hastaya (16 erkek, 11 kadın; ort. yaş 44; dağılım 23-67) işlem öncesinde MRG yapıldı. Kıkırdak lezyonları proton hızlı spin eko (proton TSE), T2 hızlı spin eko (T2 TSE), manyetizasyon transfer kontrast (MTK) ve üçboyutlu yağ baskılayıcı gradiyent eko (3D SPIR) sekanslarıyla değerlendirildi. Her olgu için dört farklı sekansta sekiz ayrı kıkırdak bölgesi (toplam 216 bölge) iki radyolog tarafından ayrı ayrı yorumlandı. Artroskopi MRG incelemelerinden sonra üç hafta içinde uygulandı. Kıkırdak lezyonları Outerbridge sınıflamasına göre evrelendirildi. Bulgular: Artroskopide, en sık medial femoral kondilde olmak üzere toplam 109 kıkırdak bölgesinde lezyon saptandı. Her bir MRG tekniği en yüksek duyarlılığı evre 4 lezyonlarda gösterdi. Tüm kıkırdak lezyonları değerlendirildiğinde duyarlılık ve özgüllük oranları sırasıyla proton TSE’de %91.7 ve %89.7, T2 TSE’de %66.9 ve %91.5, 3D SPIR’de %75.2 ve %93.5 ve MTK’de %62.4 ve %94.3 bulundu. Proton TSE dışındaki teknikler ile artroskopi arasında anlamlı farklılık vardı. Sadece proton görüntülerde gözlemciler arasında gerçek uyum saptandı (kappa 0.68). Sonuç: Proton TSE dışındaki tekniklerin, dizdeki kıkırdak lezyonlarının değerlendirilmesi ve evrelendirilmesinde tek başına kullanımlarının etkinliği düşük bulundu. Proton TSE tekniğine T2 TSE tekniğinin eklenmesiyle hem kıkırdak lezyonları daha etkin saptanabilecek hem de eşlik eden diğer patolojiler daha iyi tanınabilecektir.Öğe Dört olguda üç farklı yerleşim gösteren sinovyal kondromatozis(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2003) Elmalı, Nurzat; Esenkaya, İrfan; Alkan, AlpayÖz: Bu çalışmada üç farklı eklemde yerleşim gösteren sinovyal kondromatozisli dört olgu sunuldu. Üçü erkek, biri kadın olan (ört yaş. 32; dağılım 21-55) olgularımızın ikisinde omuz, birinde ayak bileği, bir diğerinde kalça eklemi tutulumu saptandı. Ağrı ve hareket kısıtlılığı tüm olgularda ortak klinik şikayet idi. Diğer klinik şikayetler, tutulan ekleme göre değişmek üzere kilitlenme, krepitasyon, ada-le güç kaybı, instabilité ve kitle hissi olarak saptandı. Direkt radyolojik incelemede eklem içinde çok sayıda kalsifiye/radyopak cisimler, kalça eklemi tutulumlu kadın olguda ise serbest cisimlere ek olarak bölgesel osteoporoz ve destrüksiyon saptandı. Tüm olgularda (artroskopiyle başlanan olgu dahil) artrotomi sonrası sinoviyektomiyle beraber serbest cisimler çıkartıldı. Tanı histopatolojik incelemeyle doğrulandı. Olguların takiplerinde semptomların iyileştiği görüldü. Nüks oluşmadı. Başlık (İngilizce): Synovial chondromatosis: a report of four cases with three diverse localizations Öz (İngilizce): Four patients with three diverse localizations of synovial chondromatosis are presented. Three were men and one was a woman (mean age 32 years; range 21 to 55 years). The site of involvement was the shoulder joint in two patients, and the ankle and hip joints in the remaining two. Pain and restricted joint movement were common complaints. Other clinical complaints included locking, crepitus, loss of muscle strength, instability, and feeling of a mass lesion. Plain roentgenograms showed multiple radiopaque nodules/loose bodies, with the female patient additionally having osteoporosis and bone erosion. The patients underwent arthrotomy followed by synovectomy and the loose bodies were removed. Diagnoses were confirmed by histologic examination. All the patients became asymptomatic following surgical treatment and no evidence of recurrent disease was detected.Öğe The effect of human placental suspension on rat sciatic nerve healing(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2007) Ayran, İrfan; Esenkaya, İrfan; Karakaplan, Mustafa; Germen, Burak; Milcan, Abdullah; Özcan, Abdulcemalİnsan plasenta süspansiyonunun sıçan periferik sinir rejenerasyonundaki etkisi araştırıldı. Çalışma planı: Çalışmaya ağırlıkları 250-300 gr arasında değişen, sekiz adet erişkin Sprague-Dawley türü dişli sıçan alındı. Sıçanlar kontrol (n=4) ve denek (n=4) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Sıçanların her iki siyatik siniri anestezi altında eksplore edilip kesildi ve hemen tamir edildi. Tamir bölgesine işlem sonunda ve ikinci ve beşinci günlerde, test grubunda insan plasenta süspansiyonu, kontrol grubunda ise serum fizyolojik uygulandı. Cerrahi öncesinde ve sekizinci haftanın sonunda fonksiyonel değerlendirme için sıçanların her iki alt ekstremitesine elektromiyografi yapıldı. Sekizinci hafta sonunda histopatolojik değerlendirme için sıçanların yaşları sonlandırıldı ve tamir bölgesi ve distalinden alı- nan kesitler incelenerek miyelinli akson sayımı yapıldı. Sonuçlar: Elektromiyografik değerlendirmede her iki grupta da girişim sonrasında, girişim öncesine göre latans değerlerinde uzama, amlitüd değerlerinde azalma görüldü. Bu değişimler test grubunda biraz daha az olmasına rağmen kontrol grubuyla arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Kontrol grubunda en belirgin bulgu endonöral kollajen artışlı iken, test grubunda rejeneratif aksonal de- ğişikliklerin varlığıydı. Her iki grupta da distaldeki akson sayıları tamir bölgesinden fazla bulundu. Tamir bölgesindeki ve distal bölgedeki miyelinli akson say›m› test grubunda daha fazlaydı; ancak, bu farklılık sadece tamir bölgesindeki akson sayısında anlamlı düzeydeydi (p=0.001). Çıkarımlar: insan plasenta süspansiyonunun periferik sinir rejenerasyonunu olumlu etkileyebilece¤i sonucuna varıldı.Öğe Effect of resveratrol in experimental osteoarthritis in rabbits(Inflammation Research, 2005) Elmalı, Nurzat; Esenkaya, İrfan; Harma, Ahmet; Ertem, Kadir; Türköz, Rıza; Mızrak, BülentObjective: Resveratrol (trans-3,4¢,5-trihydroxystilbene) is a phytoalexin found in high concentration in the skins of grapes and red wines which has been shown to have antiinflammatory, anticancerogen and antioxidant properties. Resveratrol is a potent and specific inhibitor of nuclear factor kappa B (NF-kB). Resveratrol also inhibits COX-2 gene expressionand enzyme activity. We aimed to determine the in vivo effects of intra-articular injections of resveratrol on cartilage and synovium in an experimental osteoarthritis (OA) model in rabbits. Methods: As OA model, rabbits underwent unilateral anterior cruciate ligament transection (ACLT). Five weeks after test group was injected with 10 mMol/kg resveratrol in dimethylsulphoxide (DMSO) in the knees once daily for two weeks and as the control group at the same time DMSO was injected into the knees. All rabbits were killed one week after the last injection. Cartilage tissue and synovium were evaluated with a histological scoring system. Results: Histological evaluation of cartilage tissue by H&E staining revealed a significantly reduced average cartilage tissue destruction score of 1.7 in the resveratrol group versus 2.8 in the control group (p = 0.016). Loss of matrix proteoglycan content in cartilage was also much lower, as determined by safranin O staining. Scores of synovial inflammation didn’t show difference between groups (1,3 vs 2,2; p = 0.057). Conclusion: A characteristic parameter in arthritis is the progressive loss of articular cartilage. This study suggests that intraarticular injections of resveratrol starting at the onset of disease may protect cartilage against the development of experimentally induced OA.Öğe Effects of resveratrol in ınflammatory arthritis(Inflammation, 2007) Elmalı, Nurzat; Baysal, Özlem; Harma, Ahmet; Esenkaya, İrfan; Mızrak, BülentSummary: Nuclear factor kappa B (NF-kB), is a pivotal transcription factor involved in the activation of the TNF-a and IL-1b genes. Activation of NF-kB in synovial cells is a feature seen in arthritis patients. Resveratrol, a polyphenolic, natural phytoalexin found with particularly high levels in grape skin and red wine is potent and specific inhibitor of TNF-! and IL-1b induced NF-kB activation. We aimed to determine the in vivo effects of intra-articular injections of resveratrol on cartilage and synovium in an experimental rabbit inflammatory arthritis model. Materials and methods: Arthritis was induced by intra-articular injection of three times of 50 mg lipopolysaccharide (LPS) at day 0, 4 and 8 at 4-day intervals into the knee joints of rabbits. To the test group, 10 mMol/kg resveratrol in the DMSO was injected in the knees at day 0 and then it was continued once daily for 2 weeks. To the control group the same time and amount of DMSO was injected the knees of rabbits. All rabbits were killed 1 week after the last injection and cartilage tissue and synovium were evaluated with semiquantitative scoring histologically. Results: According to control group in the resveratrol group, significantly decreased cartilage destruction was determined by H&E staining (p = 0.04). Loss of matrix proteoglycan content in the cartilage was much lower, as determined by safranin O staining (p = 0.03). We also observed marked synovial inflammation after intra-articular injection to control knees, but not in the resveratrol treated group knees (p = 0.01). Conclusion: This study suggests that intra-articular injection of resveratrol may protect cartilage against the development of experimentally induced IA.Öğe Effects of resveratrol on skeletal muscle in ischemia-reperfusion injury(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi, 2007) Elmalı, Nurzat; Esenkaya, İrfan; Karadağ, Neşe; Taş, Ferhat; Elmalı, NevzatÖz: AMAÇ: Üzümde ve kırmızı şarapta bulunan polifenol yapıdaki resveratrol’ün çeşitli dokularda serbest radikal temizleyicisi ve antioksidan özelliklere sahip olduğu önceki çalışmalarda gösterilmiştir. Bu yazıda sıçanların arka ekstremitelerinde oluşturulan iskemi reperfüzyon (I/R) yaralanmasında resveratrol’ün kas dokusundaki etkileri araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Yirmi dört adet Sprague-Dawley cinsi sıçanın sağ arka ekstremitelerine turnikenin uygulanması ile arteryel kan dolaşımı 4 saat süreyle durduruldu. Dördüncü saatin sonunda turnike serbestleştirilerek sıçanlar her biri 6 adetten oluşan 4 gruba ayrıldı. Ekstremitenin grup 1’de 4 saat, grup 2’de 8 saat süreyle yeniden perfüzyonuna izin verildi. Tedavi gruplarına (grup 1 ve grup 2) %0,5 etil alkol içinde 10 mg/kg resveratrol intraperitoneal (i.p.) uygulandı. Aynı sürelerle reperfüzyonuna izin verilen kontrol gruplarına (grup 3 ve grup 4) ise sadece %0,5 etil alkol i.p. uygulandı. Histolojik değerlendirme için gastroknemius kası ve malondialdehit (MDA) seviyelerinin ölçümü için tibialis anterior kası çıkarıldı. BULGULAR: Resveratrol ile tedavi edilen gruplarda kas dokusunda polimorf çekirdekli lökosit infiltrasyonu, ödem, kas liflerinin boyutlarında değişiklik ve segmental nekroz kontrollerle karşılaştırıldığında belirgin azalmıştı (p<0.05). MDA seviyeleri de aynı şekilde tedavi grubunda düşüktü (p<0.05). SONUÇ: Bu sonuçlar resveratrolün güçlü antioksidan etkisi ile iskelet kasını I/R yaralanmasına karşı koruyabileceğini düşündürmektedir. Başlık (İngilizce): İskemi reperfüzyon yaralanmasında resveratrol’ün iskelet kası üzerine etkileri Öz (İngilizce): BACKGROUND: Resveratrol, a polyphenol found in grape and red wine, was previously shown to have free radical scavenging and antioxidant properties in various tissues. In this study, the effects of resveratrol were investigated in muscle tissue concerning the ischemia reperfusion (I/R) injury of rat hindlimb. METHODS: Arterial circulation of right hindlimbs of 24 Sprague-Dawley rats was ceased by a tourniquet applied for four hours (h). The tourniquet was released at the end of 4th hours and rats were divided into four groups of six rats. Then, extremity was reperfused for 4h in group I and for 8h in group II. Resveratrol in 0.5% ethyl alcohol was administered with a dose of 10 mg/kg in the treatment groups (group I and group II) intraperitoneally. Only 0.5% ethyl alcohol were administered in the control groups (group III and group IV) intraperitoneally. Gastrocnemius muscle was used for histological assessments and the anterior tibial muscle was used for measurement of malondialdehyde (MDA) levels. RESULTS: MN infiltration, edema, changes in diameters of muscle fibers and segmental necrosis were less prominent in rats treated with resveratrol compared with control groups (p<0.05). The MDA levels was significantly lower in treatment groups (p<0.05). CONCLUSION: The results suggest that resveratrol may protect the skeletal muscles against I/R injury with its potent antioxidant properties.Öğe Humerus Cisim Kırıklarında Tedavi Yöntemleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Ertem, Kadir; Esenkaya, İrfan; İnan, Muharrem; Taş, Ferhat; Bora, ArslanBu çalışmamızda, humerus diyafiz kırığı nedeniyle, kliniğimize başvuran olgulara uyguladığımız konservatif ve cerrahi tedavi sonuçlarımızı irdelemeyi amaçladık. Eylül 1998 ile Kasım 2002 tarihleri arasında kliniğimize humerus diyafiz kırığı ile başvuran 62 hasta, retrospektif olarak değerlendirildi. Olguların 48’i erkek ve 14’ü bayan olup, yaş ortalamaları 32.8 (15-67yıl) idi. Ortalama 18.5 (3- 38ay) izlenen olguların 28’i primer cerrahi yöntemlerle, 34’ü konservatif yöntemlerle tedaviye başlanmış; ancak çeşitli nedenlerle bunların 12’sinde, daha sonra cerrahi müdahale gerekmiştir. 33 olguda izole kırık varken, 29’unda ek patolojiler bulundu.Radial sinir primer tamiri yapılan dört olguya pronator teres’in ekstensör karpi radialis brevis’e transferi yapılarak internal splint ameliyatı yapıldı. Cerrahi tedavi edilen 28 olguda kaynama ortalama 12 haftada elde edildi. Konservatif tedavide 34 olgudan 22’sinde 10 haftada yeterli kaynama kaydedilirken, 12 hastada cerrahi müdahale sonrası kaynama elde edildi. Pronator teres internal splint ameliyatı yapılan hastalarda uzun dönemde sinir rejenerasyonu gelişene kadar, splint kullanım süresi kısalmış ve el daha erken fonksiyonel hale getirildiğini düşünüyoruz.Öğe İki taraflı öne omuz çıkığı: Olgu sunumu(2007) Esenkaya, İrfan; Elmalı, Nurzat; Şahin, Mehmet ŞükrüÖz: Omuz ekleminin tüm yönlerdeki iki taraflı eşzamanlı çıkıkları oldukça nadir yaralanmalardır. Olguların çoğu arkaya omuz çıkığı şeklindedir ve genellikle grand mal tipi epilepsi nöbetlerinde görülen yaygın kasılmalar sonrası veya güçlü elektrik şoku/elektrik çarpmalarından sonra ortaya çıkar. Diğer taraftan iki taraflı öne omuz çıkığı ise, epilepsi nöbeti geçirenlerde, diabetik nokturnal hipoglisemisi olanlarda, eklem gevşekliği olup istemli olarak omuz eklemini çıkartanlarda, travma sonrası veya sportif aktiviteler esnasında da gelişebilir.Öğe Kilitli posterior travmatik kalça çıkığı: Olgu sunumu(2007) Elmalı, Nurzat; Esenkaya, İrfanÖz: Öne veya arkaya kalça çıkıklarında femur başında görülen çarpmaya ve vurmaya bağlı kırıklar oldukça iyi tanımlanmıştır. Ancak, asetabulum arka kenarının femur başı içerisine gömülmesiyle sonuçlanan kilitli arkaya kalça çıkığı daha önce tanımlanmamıştır. İki hafta önce araç içi trafik kazası geçiren 26 yaşında erkek hasta, sol kasık bölgesindeki sürekli ağrı ve sol kalça hareketlerinde belirgin hareket kısıtlılığı nedeniyle başvurdu. Hasta, koltuk değnekleri yardımıyla yürüyebiliyordu. Hasta, yaralanmadan hemen sonra başka bir merkezde fizik muayene ve düz grafilerle değerlendirilmiş, yatak istirahati önerisiyle ve analjezik verilerek evine gönderilmişti. Bilgisayarlı tomografide, asetabulum arka kenarının femur başına çarpmasıyla oluşan kilitlenme görüldü. Cerrahi girişim sırasında asetabulum arka kenarının femur başı ön-iç yüzeyinde kama şeklinde ve 12 mm derinliğinde bir çukur açarak gömüldüğü görüldü. Hastaya, kıkırdak yüzeyde oluşan geniş harabiyet nedeniyle çimentosuz double-cup (bipolar) parsiyel protez uygulandı. Yirmi sekiz ay sonraki kontrolünde, hastanın yakınması yoktu ve kalça hareketleri ağrısız, hareket açıklığı tam idi.Öğe Lateral sakral kitlenin morfolojik ve radyolojik değerlendirilmesi(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2003) Esenkaya, İrfan; Aluçlu, M. Arif; Kavaklı, Ahmet; Bulut, H. TanerÖz: Amaç: iliosakral vida uygulamalarında bölgenin yeterliliğini değerlendirmek için, kuru sakrum kemik örneklerinde, lateral sakral kitle (LSK) ve komflulukları morfolojik ve bilgisayarlı tomografi (BT) kesitlerinde radyolojik ölçümlerle incelendi. Çalışma planı: Otuz adet kuru sakrum kemik örne¤inde LSK'nin morfolojik ölçümleri, milimetre duyarlı kompas kullanılarak yapıldı. Aynı kemiklerin S1 ve S2 pedikül-cisim ve intervertebral foramina hizalarında çekilen BT kesitlerinde, LSK'nin nöral kanal ve intervertebral foramina ile iliflkisi milimetre duyarlılığındaki cetvel ile ölçülerek değerlendirildi. Sonuçlar: Lateral sakral kitlenin posterior yüzdeki genişliği, sağda S1 düzeyinde 24.1 mm, S2 düzeyinde 18.4 mm, solda S1 düzeyinde 24.5 mm, S2 düzeyinde 18.8 mm; anterior yüzdeki genişliği sağda S1 düzeyinde 28.9 mm, S2 düzeyinde 22.6 mm, solda S1 düzeyinde 29.1 mm, S2 düzeyinde 23 mm; postero-lateral yerleflimli (oblik) yüksekliği sağda S1 düzeyinde 39 mm, S2 düzeyinde 28.6 mm; solda S1 düzeyinde 37.4 mm S2 düzeyinde 27.6 mm ölçüldü. Sakral alanın derinli ği sağda ortalama 50.6 mm, solda 50.7 mm; posterior yüksekliği sağda ve solda ortalama 26 mm bulundu. Radyolojik değerlendirmede, S1 pedikül-cisim seviyesinde pedikül+ sakral ala'nın ortalama genişlği sağda 37.6 mm, solda 36.3 mm; LSK'nin S1 intervertebral foramina eviyesindeki genişliği sağda 22 mm, solda 22.3 mm; S2 pedikül-cisim seviyesinde pedikül+LSK'nin ortalama genişliği sağda 27.8 mm, solda 26.4 mm; S2 intervertebral foramina seviyesinde LSK'nin ortalama genişliği sağda 15.9 mm, solda 16.3 mm bulundu. Ç ıkarımlar: Ameliyat öncesinde yapılacak BT incelemeleriyle LSK'nin büyüklüğü belirlendikten sonra, özellikle S1 pedikül-cisim düzeyinde ve sakral nöral kanal ve intervertebral foramina lateralinde kalacak flekilde, nöral doku ve çevre yapılara zarar vermeden iliosakral vida uygulanabilir. Başlık (İngilizce): Radiologic and morphologic evaluation of the lateral sacral mass Öz (İngilizce): Objectives: Morphologic measurements of the lateral sacral mass (LSM) and adjacent bone structures were made on dried sacrum specimens, together with radiologic evaluations on computed tomography (CT) scans in order to assess the appropriateness of this area in iliosacral screw applications. Methods: On thirty dried human sacral bone specimens, morphologic measurements of the LSM were made by a compass sensitive to millimeters. Computed tomographic views of S1 and S2 pedicle-bodies and intervertebral foramina were obtained to make radiologic measurements by a millimeter-sensitive ruler to examine the relationship between LSM and the neural canal and intervertebral foramina. Results: The average widths of the LSM on the posterior and anterior surfaces of the sacrum were as follows. Posterior aspect: 24.1 mm on S1, 18.4 mm on S2 levels on the right; 24.5 mm on S1 and 18.8 mm on S2 levels on the left. Anterior aspect: 28.9 mm on S1, 22.6 mm on S2 levels on the right; 29.1 mm on S1 and 23 mm on S2 levels on the l eft. The average (oblique) heights of LSM on the postero-lateral surface were 39 mm on S1, 28.6 mm on S2 levels on the right; 37.4 mm on S1, 27.6 mm on S2 levels on the left. The average depth of the sacral ala was 50.6 mm on the right, 50.7 mm on the left. The average posterior alar height was 26 mm on both sides. On CT scans, the average widths of pedicle+sacral ala were measured as 37.6 mm (right) and 36.3 mm (left) at the S1 pedicle-body level. The average widths of LSM were 22 mm (right) and 22.3 mm (left) at the S1 intervertebral foramina level. The average widths of pedicle+LSM were 27.8 mm (right) and 26.4 mm (left) at the S2 pedicle-body level. The average widths of LSM at the S2 intervertebral foramina level were 15.9 mm (right) and 16.3 mm (left). Conclusion: Our results suggest that iliosacral screw fixation may be more safely performed, especially at the S1 pedicle-body level and lateral to the sacral neural canal and intervertebral foramina. Injury to the neural tissues and surrounding structure s is more unlikely if preoperative measurements of LSM are made on CT scans. 2 ATIF 11 Atıf Sayısı ui-buttonÖğe Mesanedeki Foley Kateter Artığına ve İyatrojenik Üretra Yırtığına Bağlı Gelişen Pelvik Apse Olgusu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Kiliç, Süleyman; Esenkaya, İrfan; Oğuz, Fatih; Altunoluk, Bülent; Baydinç, CanBu yazıda mesanedeki foley kateter artığı ve iyatrojenik üretra yırtılmasına bağlı olarak 35 yaşında bir erkek hastada gelişen bir pelvik apse olgusunu sunmayı amaçladık.Öğe Osteotomilerde proksimal tibiofibular eklemin yaralanma riskinin değerlendirilmesi(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2006) Esenkaya, İrfan; Elmalı, Nurzat; Kaygusuz, Mehmet Akif; Mısırlıoğlu, Mesut; Atasever, AlperÖz: Amaç: İnsan kadavra ve amputat dizlerinde proksimal tibiofibular eklemin (PTFE) boyutları ve anatomik konumu ölçülerek değerlendirildi. Proksimal tibia medial açık kama osteotomisi (PT-MAKO) uygulanmış hastaların diz grafilerinde, osteotomi hattı ile PTFE arasındaki ilişki ve osteotomilerde PTFE’nin yaralanma riski değerlendirildi. Çalışma planı: Çalışmanın birinci aşamasında, altı insan kadavra tibiası ile altı taze amputasyon materyalinde (4 kadın, 8 erkek; ort. yaş 57), PTFE’nin lateral tibial kondille fibula başı arasındaki tibial bölümünün boyutları dijital kompas ile ölçüldü ve eklemin tibial yüzünün lateral tibia platosu posterior bölümüyle ilişkisi değerlendirildi. İkinci aşamada, PT-MAKO uygulanmış ardışık 44 hastanın (6 erkek, 38 kadın; ort. yaş 51) 46 dizine ait ön-arka, yan ve iç oblik grafilerde osteotominin PTFE ile ilişkisi değerlendirildi. Sonuçlar: Anatomik ölçümlerde, PTFE’nin tibia kondilinin posterolateralindeki kısmının elipsoid görünümlü eklem yüzünün uzun ekseninin ortalama 18.8 mm (dağılım 13 mm-20 mm), kısa ekseninin ortalama 14.9 mm (13 mm-17 mm) olduğu; eklem üst sınırının, lateral tibia platosu eklem yüzü posterior kenarından ortalama 6.3 mm (2 mm-11 mm) aşağıdan başladığı saptandı. İç oblik grafilerde, PTFE’nin proksimal yerleşimli olduğu olgularda, özellikle lateral korteks devamlılığı bozulan üç dizde (%6.5) osteotomi hattının PTFE’ye uzandığı gözlendi. Çıkarımlar: Oblik grafiler çekilmeden ve lateral tibia platosuna ait eğime paralel olarak yapılmayan osteotomi hattının posterolateral bölümü PTFE içerisine yönlenebilir. İyi değerlendirilmeden yapılan PT-MAKO uygulamalarında, lateral korteksin kırılması PTFE’ye hasar riskini artırmaktadır.Öğe Palmaris longus tendonunun bulunmama sıklığı ve yokluğunun elin kavrama ve birinci çimdikleme kuvvetlerine olan etkisi(Eklem Hastalıkları ve Cerrahisi Dergisi (Eski Adı: Artroplasti Artroskopik Cerrahi Derg.), 2007) Ertem, Kadir; Esenkaya, İrfan; Elmalı, Nurettin; Yoloğlu, SaimÖz: Amaç: Bu çalışmada, palmaris longus (PL) tendonu yokluğunun sıklığı ve bu durumun el fonksiyonlarına etkisi araştırıldı. Hastalar ve yöntemler: Çalışmada, Malatya Polis Okulu öğrencilerinden rastgele seçilen 365 sağlıklı erkek öğrencide (ort. yaş 23; dağılım 19-33) PL tendonunun varlığı araştırıldı. Deneklerin kavrama gücü Jamar dinamometre, başparmak ile işaret parmağı arasındaki çimdikleme gücü pinçmetre ile ölçüldü. Ölçümler Amerikan El Terapistleri Derneği’nin önerdiği şekilde yapıldı. Bulgular: Palmaris longus tendonu yokluğuna toplam 124 olguda (%34) rastlandı. Bunların 82’sinde (%22.5) tendon her iki elde de bulunmuyordu. Tendon 103 olguda (%28.2) sağ, 103 olguda (%28.2) sol elde yoktu. Tek taraflı tendon yokluğu 42 olguda (%11.5) görüldü. Her bir taraf için, kavrama ve çimdikleme kuvvetleri PL tendonu olan ellerde olmayanlara göre daha fazla olmasına rağmen, bu açıdan anlamlı fark olmadığı görüldü (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızda, PL tendonunun bulunmama sıklığı dış kaynaklı çalışmalarda bildirilen oranlardan yüksek bulunmuştur. Bu tendonun, rekonstrüktif el cerrahisinde kullanılması sonrasında ellerin kavrama ve çimdikleme kuvvetlerinde anlamlı bir kayıp oluşmayacaktır. Başlık (İngilizce): The incidence of missing palmaris longus tendon and its effect on grip and first pinch strengths Öz (İngilizce): Objectives: In this study, we investigated the incidence of missing palmaris longus (PL) tendon and its effect on grip and pinch strengths. Patients and methods: The presence of the PL tendon was investigated in 365 healthy male students (mean age 23 years; range 19 to 33 years) of Police College in Malatya. The grip and pinch strengths of each participant were measured using a Jamar dynamometer and pinch gauge, respectively, according to the recommendations of the American Society of Hand Therapists. Results: The PL tendon was absent in 124 participants (34%). Of these, 82 individuals (22.5%) had bilateral involvement. The tendon was missing in the right hand in 103 cases (28.2%), and in the left hand in 103 cases. Unilateral absence was found in 42 cases (11.5%). Grip and pinch strengths of the hands having the PL tendon were greater than those in which the PL tendon was missing, but this did not reach significance (p>0.05). Conclusion: The incidence of missing PL tendon was higher than reported in previous studies. The use of this tendon in reconstructive hand surgery will not result in significant decreases in grip and pinch strengths of the hands.Öğe Pedikül vida revizyonlarında polimetilmetakrilat ile güçlendirilmiş ve ucu genişleyebilen pedikül vidalarının biyomekanik karşılaştırılması(2009) Bostan, Bora; Esenkaya, İrfan; Güneş, Taner; Erdem, Mehmet; Aşçı, Murat; Keleştemur, Halidun; Şen, CengizÖz: Amaç: Pedikül vidalarının revizyonlarında çeşitli yöntemler ve seçenekler kullanılmaktadır. Bunlardan ikisi vidaların çimentoyla güçlendirilmesi ve ucu genişleyebilen pedikül vidalarının (UGPV) kullanılmasıdır. Bu biyomekanik çalışmada, pedikül vida revizyonlarında kullanılan iki farklı tekniğin sıyırma güçleri karşılaştırıldı. Çalışma planı: Ortalama 15 aylık dört adet dananın lomber omurgalarından, her biri yedi adet omur içeren iki grup oluşturuldu. Omurların sağ pediküllerine 6 mm çaplı monoaksiyel pedikül vidaları uygulandı ve 10 mm/dk hızında aksiyel sıyırma testi yapıldı, yetmezlik değerleri kaydedildi. Grup 1’deki pediküllerin revizyonu 6 mm’lik pedikül vidası ve po- limetilmetakrilat güçlendirmesi ile yapıldı. Grup 2’deki pediküllerin revizyonu ise 7 mm’lik, uç kısımları genişleyebilen pedikül vidaları ile yapıldı. Revizyon sonrasında örneklere aynı hızda sıyırma testi uygulandı ve değerler kaydedildi. Sonuçlar: Revizyon öncesi ve sonrası sıyırma güçleri her iki grupta da anlamlı farklılık gösterdi (grup 1’de sırasıyla 2162.9±718.5 N ve 2794.3±979.2 N, p=0.041; grup 2’de 2605.0±487.6 N ve 3327.1±640.8 N, p=0.012). İki grup arasında hem başlangıç sıyırma güçleri hem de revizyon sonrası sıyırma güçleri ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Çıkarımlar: Pedikül vida revizyonlarında, 1 mm daha geniş UGPV’nin sıyırma gücünün, polimetilmetakrilatla güçlendirilmiş ve revizyon öncesiyle aynı çaptaki pedikül vidalarıyla benzer olduğu görüldü. Uç kısmı genişleyebilen pedikül vidaları, pedikül kırığı ve çimento sızma gibi riskleri taşımaması ve daha kolay uygulanabilmeleri nedeniyle revizyon cerrahisinde tercih edilebilir.Öğe Pediküler vida revizyonlarında üç farklı tip vidanın sıyırma kuvvetlerinin karşılaştırılması: Biyomekanik çalışma(Acta Orthopaedica et Traumatologica Turcica, 2006) Esenkaya, İrfan; Denizhan, Yurdaer; Kaygusuz, Mehmet Akif; Yetmez, Mehmet; Keleştemur, Mehmet HalidunÖz: Budd--Chiari Sendromuküçük hepatik verilerden sağ atriuma kadar olan damarsal yapılarda ortaya çıkan darlık veya obstrüksiyonlar sonucunda karaciğer venöz dönüşünün bozulmuş olduğunadir görülen bir durumdur. Klinik spektrumu, kronik asemptomatik hast alıktarı akut fulminan karaci-- ğer yetmezliği arasında değişkenlik gösterir ve karaciğer sirozu ile neticelenebilir. Trombotiliye eğilim oluşturan kalıtsal veya edinsel nedenler, damar sistemine dıştan bası gibi birçok neden etiyolojide yer alır. Gebelik ve postpartum dönem tromboza eğilimi arttırır. Yazımızda postpartum dönemde akut Budd--Chiari Sendromutamsı konulmuş olanve Faktör--V Leiden mutasyonuhomozigot pozitif saptanmış olan nadir bir vakayı sunmaktayız. Başlık (İngilizce): A C ase of Acute Budd-Chiari Syndrome Due to Homozygous Factor-V Leiden Mutation in the Postpartum Period Öz (İngilizce): Budd-Chiari Syndrome is a rare disorder charecterized by obstruction of hepatic outflow tract at any level between small hepati c venules and right atrium. Clinical spectrum changes in a range between chronic asymptomatic patients to fulminant liver failure, it may also re sults with cirrhosis. T here are many etiologies of the syndrome like inherited and secondary thrombophilias and external compression of veins. Pregnancy and postpartum period increase the tendency to thrombosis. In this paper, we presented a rare case of acute Budd Chiari syndrome, which was found to be homozygous for factor-V leiden mutation in the postpartum period.Öğe Popliteal pterygium sendromu: Olgu sunumu(2000) Esenkaya, İrfan; Necmioğlu, Serdar; Subaşı, SüleymanPopliteal pterygium sendromu nadir görülen, genellikle otozomal dominant geçiş gösteren bir hastalıktır. Dört yaşında getirilen bir kız çocuğunda sol taraftaki popliteal bölgedeki perdeli deri uzantısı gluteal bölgeden topuğa kadar uzanmaktaydı ve ilave olarak inkomplet yarık dudak, hipotrofik labialar ile ayak/parmak/tırnak anomalileri vardı. Yapılan “Z ” plasti girişimleriyle dizdeki deformite düzeltildi. Ancak daha sonra hasta ile olan bağlantı kesildi. On yıl sonra hasta tekrar getirildiğinde sol tibiasında yaklaşık 15 cm’lik kısalık ile ayak deformitesinin nüks ettiği görüldü. Bunun üzerine dizindeki kontraktür düzeltilerek hastanın da istemesiyle diz altı amputasyon uygulandı. Hastaya protez planlandı. Ancak hasta ile olan ilişki tekrar kesildi ve hasta ve yakınlarına ulaşılamadı.