Yazar "Esgin, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ARE WE SOCIAL SCIENTISTS OR DOXALOGISTS? CRITICISM ON SOME SOCIOLOGICAL PRACTICES IN TURKEY(Istanbul Univ, Methodology & Sociology Research Center, 2015) Esgin, AliIn this article, I focus on the criticism of some sociological practices in Turkey which I have called as doxalogical practices and doxalogy. I use the conceptualizations of doxalogical practices and doxalogy as part of the meaning attributed by Bourdieu to doxa and with a reference to his sociology. In this context, my criticism boundaries consist of practices always ignoring the reflexivity and accordingly looking at a science definition in common-sense knowledge (namely from doxa or opinions world), building social practices by this definition, building through shallow predispositions and avoiding all interventions. In my examination based on data obtained from the field, I claim that sociology is not a social engineering and the logic behind doxalogical practices and doxalogy creates huge problems for sociology in Turkey by equalizing the sociology to social engineering. Additionally, I argue that these practices including great epistemological and ontological weaknesses should be disclosed in order that sociology can attain a strong science identityÖğe The crisis of the sociology of education and its reflections in Turkey: On the critique of functionalist and eclecticist pragmatic tradition(2013) Esgin, AliAbstract: Çalışmanın Temeli: Eğitim sosyolojinin kriz içinde olduğu iddiaları, onun bilimsel bir disiplin olarak ontolojik ve epistemolojik temelleri ile bilim yapma ve sonuçlara ulaşma pratiklerindeki yetersizliklere dayanmaktadır. Eğitim sosyolojisi başından beri, ilk kurumsallaşma sürecini yaşadığı Amerikan sosyoloji geleneği çerçevesinde biçimlenmiş, dolayısıyla, işlevselci sosyolojik oydaşmanın ve pragmatik bilim geleneğinin sınırlılıklarından kaynaklanan açmazların taşıyıcı modeli olmuştur. Bu türden bir bilim pratiğinin statükocu yapısı, onun sınırlarını daraltmakla kalmayıp, aynı zamanda eğitim sosyolojisinin sosyal gerçeklik ve eğitim ilişkisini açıklama ve eğitim konusunu güncel gelişmelerle bütünleştirebilme gibi tanımlanmış hedeflerine ulaşmada başarısız olmasına yol açmıştır. Hal böyle olunca, üniversitelerde eğitim sosyolojisi bölümleri kapatılmaya başlanmış, eğitim sosyoloji alanının çalışma konuları başka disiplinlerin çalışma alanlarına dâhil edilmiştir.. Çalışmanın Amacı: Makalenin amacı, eğitim sosyolojisindeki bu türden yetersizliklerin Türkiyedeki eğitim sosyolojisine nasıl ve hangi yönleriyle yansıdığının, Türkiyede eğitim sosyolojisi pratiklerinin teorik ve metodolojik dayanaklarının neler olduğunun ve gelinen noktada eğitim sosyolojisi alanının ne türden problemlerle yüzleşmek zorunda kaldığı konularının eleştirel bir değerlendirmesini yapmaktır. Kanıt Kaynakları: Sosyolojinin bir alt dalı olan eğitim sosyolojisinin krizi iddialarına temel teşkil eden problemler, doğal olarak, tarihsel süreçte sosyolojinin yaşadığı ve yüzleşmek zorunda kaldığı problemlerden bağımsız değildir. Dolayısıyla burada öncelikli olan, kriz iddialarının arka planındaki teorik ve metodolojik yetersizlikleri tanımlamaktır. Çalışmada söz konusu yetersizlikleri tanımlayıcı epistemolojik ve ontolojik tartışmalar ana metinlerden hareketle değerlendirilmiş, özellikle alanın gelişim seyri içinde hâkim konuma yerleşen bilim pratikleri üzerinden eğitim sosyolojisinin krizi iddialarının geçerliliği sorgulanmıştır. Ana Tartışma: Eğitim sosyolojisindeki tartışmalar ve disiplinin kriz içinde olduğu iddiaları, sosyolojideki epistemolojik ve ontolojik temel arayıcı tartışmaların bir yansımasıdır. Ancak, eğitim sosyolojisi kendi içsel dinamiklerini oluşturacak temel arayıcı söylemlerden büyük ölçüde yoksun kalmıştır. Eğitim sosyolojisi, sosyolojide egemen olan teorik geleneklere yaslanırken bile, teorik bağıntıları ve bilimsel pratikleri bütünüyle değerlendirme girişiminde bulunmamıştır. Dolayısıyla alanın dayandığı teorik ve metodolojik temeller oldukça zayıf ve yüzeysel kalmıştır. Sosyolojiden beslenen eğitim sosyolojisinde kavramlaştırmalar derinlikten uzaklaşmış, metodolojik tartışmalara ise neredeyse hiç girilmemiştir. Batıda özellikle son dönemde eğitim sosyolojisi alanında eğitim ve toplum etkileşimini baskın işlevselci gelenek ve tek yönlü nicel veri ağırlıklı analizlerle açıklama çabasının artık terk edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu türden bir bilim pratiği Amerikada belli açılardan devam ettiriliyor olsa da, çoğu eğitim sosyoloğu, eğitim sosyolojisinin dayandığı teorik ve metodolojik yönelimlerdeki yetersizlikleri aşma, disipline sosyal problemlere çözüm üretme meşruiyetini yeniden kazandırma çabalarını sürdürmektedir Batıda 1970li yıllardan sonra Amerikan eğitim sosyolojisi anlayışına karşı gelişen direnç, alanın teorik ve metodolojik yönelimlerinin sorgulanmasına ve alternatif temel arayışlarının hız kazanmasına neden olmuştur. Oysa ülkemizde bu tartışmalara neredeyse hiç girilmemiş, aktarmacı bir anlayışla, işlevselci yaklaşımın tanımları ve metodolojik yönelimleri çerçevesinde problemler çözülmeye çalışılmıştır. Diğer sosyolojik çalışmaların çoğunda olduğu gibi, eğitim sosyolojisinde de Amerikada ileri sürülen ve o toplum için geçerli olan teoriler toplumumuza uyarlanmış, teorilerin geçerliliği veriler kullanılarak kanıtlanmaya çalışılmıştır. Ancak veriler örtüşmeyince ya da teorilerin geçerliliği kanıtlanamayınca, neden olarak Türk toplumunun geri kalmışlığı gösterilmiştir. Büyük bir yanılgı olarak gösterilebilecek bu durum, kendi sosyal koşullarına uygun teoriler üretmek yerine, Batılı sosyologların argümanlarını ve metodolojik yönelimlerini tartışmasız kabul etmekten kaynaklanmıştır. Böylesi bir araştırma pratiği, bilim algısı açısından önemli problemler doğurmuştur. Bilimsel analizler, felsefi ve teorik temellerden kopuk, nicel veri analizlerine dönüşmüştür. Eğitim ve toplum ilişkisine ait problemler, çatışma, çelişki ve zıtlıkları geri plana itip, daha çok düzen, denge, değer ve normlara önem veren, oydaşım ve bütünleşmeyi temel alan işlevselci sınırlılıklar çerçevesinde tanımlanmıştır. Kısacası, Türkiyede Batı sosyolojisine sadık bir biçimde bağlanan sosyolojik duruşlar alanın yaşadığı problemlere kayıtsız kalmışlar, eğitim sosyolojisinin değer yitimine neden olan bu problemlere dönük temel arayıcı eleştirel çalışmalara yönelmemişlerdir. Sonuçlar: Eğitim sosyolojisi, eğitim aracılığıyla daha insancıl bir toplumun koşullarının belirlenmesinde oldukça önemli bir görev üstlenmiştir. Ancak onu kriz içine sürükleyen olumsuzluklar, eğitim sosyolojisi alanının yetkinliğini gölgelemektedir. Fakat onun kriz içinde bir alan olarak tanımlanması, hatta belli açılardan değer yitimine uğraması, eğitim sosyolojisinin akademik ve politik alan için taşıdığı önemi değiştirmemektedir. Eğitim sosyolojisine ihtiyaç vardır. Eğitim sosyolojisinin içinde bulunduğu kriz durumundan kurtulmasının koşulu, sosyal dönüşümleri, yeni politik süreçleri ve ekonomik gelişmeleri hesaba katan güçlü bir bilimsel geleneğe sahip olmaktan geçmektedir. Bunun için öncelikle yapı-eylem, toplum-birey ayrımı ya da makro-mikro bölünme şeklinde tanımlanan ve sosyolojik teorinin merkezi problemleri olarak nitelenen problemlerin kendi bağlamında yeniden değerlendirilmesini gerekmektedir. Ayrıca alanın metodolojik yönelimlerini belirleyen pozitivist paradigmanın yetersizliklerine ilişkin eleştirel bir tutum geliştirmeli, alternatif paradigmaların içerimlerini değerlendirilmelidir. Genelde sosyal bilimler, özel de sosyoloji, sosyal dünyaya özgü nitelik ve problemleri çok boyutlu olarak kavrayabilecek bilimsel temel arayışlarını canlı tutmalıdır. Aksi durumda, eğitim sosyolojisi meşruiyet zeminini yitirerek değer yitimine uğramaya devam edecektir.Öğe The Crisis of the Sociology of Education and Its Reflections in Turkey: On the Critique of Functionalist and Eclecticist Pragmatic Tradition(Ani Yayincilik, 2013) Esgin, AliBasis of the study: The claims that the sociology of education has been in a crisis seem to be dependent upon the insufficiencies in doing science and acquiring results with the ontological and epistemological foundations of sociology as a discipline of science. The sociology of education has taken shape from the outset in the framework of American sociological tradition, and therefore has been the conveyor model of impasses arising from the limitedness of functionalist sociological agreement and pragmatic science tradition. The structure of a science practice of this sort favoring status quo, not only has narrowed its boundaries but it also has brought about the fact that the sociology of education has been unsuccessful in its defined targets such as the relationship between reality and education and unification of the issue of education with factual developments. Purpose of the study: In this study, the kinds of directions taken in the field of the sociology of education is critically evaluated together with an assessment of issues in the field: the theoretical and methodological grounds of the practice of the sociology of education in Turkey; and the kinds of problems that the field is facing in the present situation. Sources of Evidence: What is primary here is to characterize the theoretical and methodological insufficiencies in the background of claims of crisis. The epistemological and ontological discussions, which are descriptive of the insufficiencies in question, are evaluated with reference to the main texts, and the validity of claims of crisis in sociology of education is questioned with reference to the science practices that have dominated the discipline's course of development. Convictions in the West with regard to the idea that the sociology of education is in a crisis are exemplified in terms of their negative reflections in the discipline, and the actual debates in sociology of education are examined in comparison with the case in Turkey with reference to main sources in the literature. Main Discussion and the Consequences: Discussions in sociology of education and the claims that the discipline is in a crisis are a reflection of the discussions that are searching epistemological and ontological foundations. However, sociology of education in Turkey has been to a large extent deprived of the foundation searching discourses that might constitute its internal dynamics. In the field of sociology of education in Turkey, theoretical correlations and scientific practices have not been the object of an attempted complete evaluation. Hence, the theoretical and methodological foundations upon which the discipline is based have turned out to be weak and superficial; conceptualizations have been depthless, and almost no methodological discussions have become a current issue in any way. Negativities such as these leading it to a crisis have cast doubt on the perfection of the field of sociology of education. Sociology of education is required. The condition of overcoming the crises that sociology of education experiences is subordinated to having a powerful scientific tradition, which takes new political processes and economic developments into account.Öğe İmal Edilmiş Belirsizlikler Çağının Sosyolojik Yöne- limi: Ulrich Beck ve Anthony Giddens Kaynaklı "Risk Toplumu" Tartışmaları(Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013) Esgin, AliÖz: Modernliğin bilimi olan sosyoloji, modern toplumun dinamiklerini ve aldığı yeni görünümleri açıklama, anlama ve hatta anlamlandırma çabasıyla çeşitli teorik tartışma zeminleri oluşturmakta, özellikle içinde yaşadığımız çağın insanlar ve toplumlar için nasıl ve hangi türden dönüşümlere sahne olacağı sorularına cevap(lar) bulmaya çalışmaktadır. İşte böylesi bir çabanın ürünü olan risk toplumu teorisi, modernliğin ve onun kurumlarının başlangıçta olduğunda çok daha ileri bir aşamaya geçtiği, modernliğin radikalleştiği, dolayısıyla gelinen bu aşamanın insanlığı gelecekteki olası sonuçların kestirilemediği bir belirsizlikler çağına taşıdığı tezinden hareket etmektedir. Üstelik söz konusu belirsizlikler, bizatihi modernliğin ya da doğaya hâkim olma çabasındaki modern insanın imal ettiği belirsizliklerdir. Kaynağı doğal olmayan insan tarafından imal edilmiş belirsizlikler, Çernobil faciası, küresel ısınma ve çölleşme gibi örneklerle tanımlanan ve sonuçları kestirilemeyen olası büyük riskleri doğurmuştur. İmal edilmiş belirsizlikler çağının toplumu, risk toplumudur.Risk toplumu teorisini, teorinin mimarları olan Ulrich Beck ve Anthony Giddens'ın "düşünümsel modernlik" ve "radikalleşen modernlik" kavramlaştırmaları üzerinden analiz etmeyi amaçlayan bu makale, söz konusu teorinin sosyolojik dayanaklarıyla birlikte, ne türden sonuçlara ulaştığı konusuna da açıklık getirme çabasındadır.Öğe Sosyal Bilimci Mi, Yoksa Doksalog Teknisyenler Miyiz?Türkiye'deki Bazı Sosyoloji Pratikleri Üzerine Eleştiriler(İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Malatya., 2015) Esgin, AliÖz: Bu makalede doksalojik pratikler ve doksalog teknisyenlik diye adlandırdığım Türkiye'deki bazı sosyoloji pratiklerinin eleştirisine odaklanıyorum. Doksalojik pratikler ve doksalog teknisyenlik kavramlaştırmalarını, Bourdieu'nün "doxa"ya yüklediği anlam çerçevesinde ve onun sosyolojisine atıfla kullanıyorum. Bu kapsamda eleştiri sınırlarımı, düşünümselliği sürekli göz ardı eden, dolayısıyla ortakduyusal karakterde (yani "doxa"dan ya da kanaatler dünyasından) bir bilim tanımından yola çıkan, sosyoloji pratiklerini bu tanımı inşa eden sığ yatkınlıklar aracılığıyla kurgulayan ve her türden müdahaleye kapalı olan pratikler oluşturuyor. Alandan elde edilmiş verilere dayanan incelememde, sosyolojinin sosyal mühendislik olmadığını, doksalojik pratikler ve doksalog teknisyenlik mantığının sosyolojiyi sosyal mühendislikle eşitleyerek Türkiye'deki sosyoloji için önemli sorunlar yarattığını iddia ediyorum. Ayrıca sosyolojinin güçlü bir bilim kimliğine kavuşabilmesi için, epistemolojik ve ontolojik anlamda önemli zafiyetler içeren bu pratiklerin ifşa edilmesi gerektiğini savunuyorumÖğe YURT DIŞINDA YAPILMIŞ SÖZ VARLIĞI ÇALIŞMALARININ YÖNTEMLERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME(2016) Esgin, AliÖz: Günümüzde söz varlığına ilişkin çalışmaların arttığı, amaç, kapsam ve yöntem bakımından giderek çeşitlendiği gözlemlenmektedir. Toplumsal alandaki hızlı dönüşümlerin, değişen birey tanımlarının ve yeni eğitim anlayışlarının ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçlar, yalnızca söz varlığı çalışmalarındaki artışı değil, aynı zamanda, bu çalışmalarda kullanılan yöntemlerdeki çeşitlenmeyi de açıklamaktadır. Geçmişte genellikle dilin kelime hazinesini tespit etmeye (sıklık çalışmaları) dönük olarak gerçekleştirilen ve ağırlıklı olarak nicel yöntemlerin kullanıldığı çalışmalar, günümüzde söz varlığını geliştirmeye, özellikle de dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerinin geliştirilmesi ve eğitim materyallerinin daha işlevsel hâle getirilmesi gibi amaçlara odaklanmıştır. Bu amaçlar ekseninde yurt dışındaki çalışmalarda nicel yöntemlerle birlikte, nitel yöntemlerin de kullanılmaya başlandığı, farklı analiz metotları geliştirildiği görülmektedir.Bu çalışmada söz varlığı konusunda yurt dışında yapılmış bazı çalışmaların yöntemleri üzerine değerlendirmeler yapılmaktadır. Değerlendirmede öncelik konunun ilk aşaması olan sıklık çalışmalarına verilmekte, daha sonra ise günümüzde özellikle söz varlığını gelişimini amaçlayan çalışmalarda kullanılan yöntemler üzerinde durulmaktadır. Değerlendirmede kullanılan çalışmaların seçiminde, ağırlıklı olarak Amerika'da söz varlığı çalışmaları konusunda aktif olarak faaliyet gösteren NRP'nin (The National Reading Panel [Ulusal Okuma Masası]) kriterlerinden yararlanılmıştır. Çoğu NRP tarafından da değerlendirmeye alınan ve ERIC veri tabanından elde edilmiş okuma odaklı 10 çalışma, amaçları ve yöntemleri bakımından incelenmiş, özellikle çalışmalara temel teşkil eden yöntemler irdelenmiştir. Söz konusu değerlendirmede ayrıca incelenen çalışmalardaki ortak bulgular üzerinden söz varlığı konusunda Batı'da öne çıkan tartışmalara yer verilmiştir.