Yazar "Evereklioğlu, Cem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 26
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Arkus senilisli gözlerde retinal hassasiyetin değerlendirilmesi(MN Oftalmoloji, 2001) Gündüz, Abuzer; Evereklioğlu, Cem; Erten, Ahmet; Er, HamdiÖz: GEREÇ VE YÖNTEM: Arkus senilise sahip 20 hasta ile (1. grup) 10 sağlıklı kontrol bireyi (2. grup) çalışma kapsamına alındı. Tüm bireylerde sadece bir göz (sağ gözler) çalışma için rasgele seçildi. Her iki grupta tam bir göz muayenesi yapıldı ve kontrast duyarlılık testi ile Humphrey otomatik perimetre kullanılarak görme alanı (kısa dönem dalgalanma [KF], ortalama sapma [OS], patern standard sapma [PSS], düzeltilmiş patern standard sapma [DPSS]) uygulandı. Buna ek olarak, tüm hastalarda serum düşük dansiteli lipoprotein (DDL), yüksek dansiteli lipoprotein (YDL), total kolesterol ve trigliserid ölçümleri yapıldı. İstatistiki analiz için Mann Whitney U-testi kullanıldı ve anlamlılık p<0.05 olarak kabul edildi. BULGULAR: Serum total kolesterol ve DDL düzeyleri çalışma grubunda kontrol grubuna göre yüksek idi (her biri için, p<0.01). Serum YDL ve trigliserid düzeyleri her iki grupta aynı idi (p>0.05). Kontrast duyarlılık ölçümlerine ait ortalamalar ise 1. ve 2. grupta sırasıyla 1.01±0.23 ve 1.36±0.48 olarak tespit edildi ve fark anlamlıydı (p<0.05). Görme alanından alınan OS, PSS ve DPSS verilerinin ortalamaları çalışma grubunda kontrol grubuna göre yüksekti (p<0.05). SONUÇ: Arkus senilisli vakalarda serum LDL ve total kolesterol düzeyleri yüksek, kontrast duyarlılık düşük ve retinal hassasiyet azalmıştır. Kontrast duyarlık ve retinal hassasiyetteki anlamlı azalmada, optik sinir ve retinayı besleyen arterlerde oluşan aterosklerotik değişikliklere bağlı olarak gelişen nörosensoriyal retinanın beslenme bozukluğu sonucu geliştiği kanaatine vardık.Öğe Astımda inhale kortikosteroid kullanımı göz içi basıncında yükselmeye veya açık açılı glaukoma yol açar mı?(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Günen, Hakan; Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Borazan, MehmetÖz: Amaç: Bu çalışmamızda, astımlı hastalarda uzun süreli düşük doz infiale kortikosteroid (KS) kullanımının, göz içi basıncı ve açık açılı glaukom üzerine etkisini araştırdık. Materyal ve Metot: Çalışmaya 5 yıldan fazla ve günde 1000 mcg/gün'den az dozda inhale KS kullanan ve diğer KS formlarını hiç kullanmamış 35 astımlı hasta alındı. Hasta ve yaşça benzer kontrol gruplarının (n=40) detaylı göz muayeneleri ve göz içi basıncı ölçümleri göz uzmanı tarafından yapıldı. Elde edilen bulgular gruplar içinde, gruplar arasında ve sağ ve sol gözlerde ayrı ayrı karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama göz içi basıncında hasta grubu (sağ göz =14.2±3.2, sol göz =14.3±3.1 mmHg) ve kontrol grubu (sağ göz =12.9±2.6, sol göz =13.0±2.7 mmHg) arasında fark saptanmadı (p>0,05). Bununla birlikte, hasta grubunda dört hastada (%11.4) göz içi basıncı, 20 mmHg'nin üzerinde idi ve açık açılı glaukom yoktu. Kontrol grubunda yüksek göz içi basıncı saptanmadı (p<0.05). Sonuç: Uzun süreli düşük doz inhale KS kullanımının, göz içi basıncında genel olarak belirgin yükselmeye yol açmamasına rağmen, KS kullanımına karşı hassas bir astımlı hasta alt grubunda açık açılı glaukoma sebebiyet vermeden yüksek göz içi basıncına neden olduğunu saptadık. Bu tip hastaların önceden saptanabilmeleri ve erken tedavi altına alınabilmeleri için, belli aralıklarla göz muayenesinden geçirilmeleri ve monitörize edilmeleri gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Astımda İnhale Kortikösteroid Kullanımı Göz İçi Basıncında Yükselmeye Veya Açık Açılı Glaukoma Yol Açar Mı?(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Gunen, Hakan; Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Borazan, MehmetBu çalışmamızda, astımlı hastalarda uzun süreli düşük doz irıhale kortikosteroid (KS) kullanımının, göz içi basıncı ve açık açılı glaukom üzerine etkisini araştırdık. Materyal ve Metod: Çalışmaya 5 yıldan fazla ve günde 1000 mcg/gün'den az dozda inhale KS kullanan ve diğer KS formlarını hiç kullanmamış 35 astımlı hasta alındı. Hasta ve yaşça benzer kontrol gruplarının (n=40) detaylı göz muayeneleri ve göz içi basıncı ölçümleri göz uzmanı tarafından yapıldı. Elde edilen bulgular gruplar içinde, gruplar arasında ve sağ ve sol gözlerde ayrı ayrı karşılaştırıldı. Bulgular: Ortalama göz içi basıncında hasta grubu (sağ göz =14.2±3.2, sol göz =14.3±3.1 mmHg) ve kontrol grubu (sağ göz =12.9±2.6, sol göz =13.0±2.7 mmHg) arasında fark saptanmadı (p>0.05). Bununla birlikte, hasta grubunda dört hastada (%11.4) göz içi basıncı, 20 mmHg'nin üzerinde idi ve açık açılı glaukom yoktu. Kontrol grubunda yüksek göz içi basıncı saptanmadı (p<0.05). Sonuç: Uzun süreli düşük doz inhale KS kullanımının, göz içi basıncında genel olarak belirgin yükselmeye yol açmamasına rağmen, KS kullanımına karşı hassas bir astımlı hasta alt grubunda açık açılı glaukoma sebebiyet vermeden yüksek göz içi basıncına neden olduğunu saptadık. Bu tip hastaların önceden saptanabilmeleri ve erken tedavi altına alınabilmeleri için, belli aralıklarla göz muayenesinden geçirilmeleri ve monitörize edilmeleri gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Audio vestibular evaluation in patients with behçets syndrome(J Laryngol Otol, 2001) Evereklioğlu, Cem; Çokkeser, Yaşar; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Kızılay, AhmetA prospective controlled clinical study was carried out at the Department of Ophthalmology and ENT, Ino¨ nu¨ University Medical Faculty, Turgut Ozal Medical Center, Research Hospital, to evaluate the audiovestibular involvement in patients with Behc¸et’s syndrome compared with controls. Twenty- ve consecutive patients with Behc¸et’s syndrome (mean age 6 SD, 34.96 6 8.50) and 20 ageand sex-matched healthy volunteers (hospital staff) as control subjects (mean age 6 SD, 34.45 6 9.16) were included in this study. Behc¸et’s patients were divided into two groups according to the number of criteria, complete (all four major criteria) and incomplete (three major criteria without ocular involvement). The groups were compared with each other or controls regarding inner ear involvement. Audiometric pure-tone thresholds at 125 to 8000 Hz were obtained in all subjects in both groups, and pure tone average (PTA) hearing thresholds were calculated for the middle, high and low frequencies. In addition, short increment sensitivity index (SISI), tone decay and BERA examinations were performed in all Behc¸et’s patients. Sensorineural hearing loss (SNHL) was present in six of 25 patients with Behc¸et’s syndrome. Two Behc¸et’s patients had unilateral total SNHL, two had bilateral moderate level SNHL, one had bilateral low-frequency SNHL and one bilateral high frequency SNHL. In two, BERA, and in ve SISI, examination disclosed inner ear involvement. In control subjects, the past medical history was normal and there was no consistent audio-vestibular complaint. Their PTA thresholds were all in the normal range. Otoscopic examination ndings were normal, with intact, mobile tympanic membranes in both groups. The present study showed that audio-vestibular involvement is not infrequent in Behc¸et’s syndrome compared with age- and sex-matched healthy controls, and it is under-estimated. All Behc¸et’s patients should regularly be followed by an otolaryngologists and be given information about the possibility of inner ear involvement. According to our results, hearing loss occurs more often in older patients and also in the complete form of Behc¸et’s syndrome.Öğe Behçet hastalarında stresli yaşam olayları ve başa çıkma yöntemleri ile hastalık belirtileri arasındaki ilişkinin araştırılması(Türk Psikiyatri Dergisi, 2001) Karlıdağ, Rifat; Evereklioğlu, Cem; Ünal, Süheyla; Sipahi, Birsen; Er, Hamdi; Yoloğlu, SaimÖz: Amaç: Behçet hastalarında stres etkenleri ve sorunlarla başa çıkma yöntemleri ile hastalığın fiziksel ve ruhsal belirtileri ile arasındaki ilişkinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntem: 36 Behçet hastası Sosyodemografik Veri Toplama Formu, Kısa Semptom Tarama Envanteri (KSE), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ve Spielberger Durumluk/Sürekli Kaygı Ölçeği (STAI I-II) kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Hastalığın akut başladığını belirten hastalarda KSE-depresyon (p<0.05), KSE-psikotizm (p<0.01) ve STAI-II puanlan, hastalığın görme sorunlarına neden olduğunu belirtenlerde BDÖ puanları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sağlık sorunlarıyla uğraşmakta zorlananlarda KSE-depresyon, KSE-Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi ve KSE-Semptom Rahatsızlık İndeksi puanları, günlük işlerini yapmakta güçlük çekenlerde BDÖ puanları, sosyal ilişkilerini sürdürmekte güçlük yaşayanlarda ve toplumsal, olaylardan etkilenenlerde KSE-anksiyete puanları anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Ekonomik güçlük yaşayanlarda KSE-hostilite (p<0.01), KSE-obsesif-kompulsif (p<0.001), KSE-Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi ve KSE-Semptom Rahatsızlık İndeksi puanları anlamlı düzeyde yüksekti (p<0.05). Sonuç: Psikososyal sorunlar hem hastalığın ortaya çıkması sürecinde, hem de ortaya çıkardığı ikincil sorunlar aracılığı ile süregenleşme döneminde önemli rol oynuyor gibi görünmektedir.Öğe Behçet hastalığında QT, QTC intervalleri ve dispersiyon değerleri(İnönü Üniversitesi, Turgut Özal Tıp Merkezi, Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Malatya., 1999) Koşar, Feridun; Evereklioğlu, Cem; Günen, Hakan; Er, HamdiÖz: AMAÇ: Behçet hastalığı ilk olarak Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış olup üçlü semptom grubuyla karakterize generalize kronik inflamatuar hastalıktır. Kardiyak göstergeler perikardit, miyokardit, endokardit, koroner arterit, kapak hastalığı, ventriküler aritmiler içermektedir. Behçet hastalığında ventriküler aritmilerin mekanizması hakkında çok az bilgi mevcuttur. Bu çalışmada Behçet hastalığınla ventriküler aritmilerin riskini belirlemede ventriküler repolarizasyon dispersiyon değerlerini araştırdık. METOT VE BULGULAR: Behçet hastalığı olan 45 hastayı (ortalama yaşı; 37±4.7 yıl. 24 E. 21 K) ve kontrol grubu olarak 40 sağlıklı bireyi (ortalama yaş; 35±4.7 yıl. 24 E, 15 K) içeriyordu. Behçet hastalarında QT d ve QTcd intervalleri sırasıyla 58.9±15.6 msn, 76.8±10.5 msn iken kontrol grubunda bu değerler sırasıyla 41.3±10.3 msn, 57.5±7.9 msn olduğunu bulduk ( P <0.001). Behçet hastalığı olan hastalarda homojen olmayan miyokardial repolarizasyonu gösteren QT ve QTc'de önemli artışlar olduğu kaydedildi. SONUÇLAR: Bu çalışmanın verileri Behçet hastalığı olan hastalarda QT ve QTc dispersiyonun artması olarak yansıyan repolarizasyon anormaliklerine sahip olduğunu ortaya çıkarmıştır. QT ve QTc dispersiyonunun artması Behçet hastalığı olan hastalarda ventriküler aritmilerin açıklanmasında önemli olabilir.Öğe Bölgemizdeki 7-15 yaş arası çocukların baş çevresi, iç kantal ve dış kantal mesafeleri için normal değerler(MN Oftalmoloji, 2000) Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Yakıncı, CengizÖz: AMAÇ: Bölgemizdeki 7-15 yaş arası çocukların baş çevresi (BÇ), iç interkantal (İK), dış interkantal (DK) mesafelerini ölçerek bu parametrelerdeki normal değerleri tesbit etmek ve bu değerlerden faydalanarak ırk, yaş ve cinse spesifik olacak şekilde kantal indeks ve sirkümferans-interorbital indeksleri hesaplamak. YÖNTEM: Yedi ile 15 yaş arasındaki 2081 çocuğun (1126 erkek, 955 kız) baş çevresi, iç interkantal ve dış inerkantal mesafelerini ölçtük. Yaş ve cinsiyete spesifik normal persentil standartlarını belirleyerek sonuçları diğer ırk ve etnik kökene sahip popuiasyonlarda yapılmış olan çalışmalarla karşılaştırdık. BULGULAR: Erkek çocuklarındaki BÇ, İK ve DK mesafeleri ortalama değerleri sırasıyla 53.29 ± 2.12 cm, 29.86 ± 2.50 mm ve 85.87 ± 4.31 mm idi. Kız çocuklarındaki BÇ, İK ve DK mesafeleri ortalama değerleri ise sırasıyla 52.54 ± 2.18 cm, 29.67 ± 2.36 mm ve 84.68 ± 4.03 mm idi. SONUÇ: Sağlıklı çocukların büyüme ve gelişme verileri ile normal İK mesafelerin bilinmesi, değişik somatometrik yüz özellikleri nedeniyle gözden kaçabilen kraniofasial sendromlar ile postravmatik ya da konjenital telekantüsün erken saptanması ve cerrahi planlanmasında faydalı olacaktır. Hastanın kraniofasial boyutlarının karşılaştırmaları yaş, cinsiyet ve ırk'a özel normal standartlarla olmalıdır. Başlık (İngilizce): Normal values for head circumference, inner canthal and outer canthal distances of 7 to 15 years old children in our region Öz (İngilizce): PURPOSE: To establish normal standarts for head circumference (HC), inner canthal (IC) and outer canthal (OC) distances of 7-to 15-year-old children in our region and to calculate canthal index and circumference-interorbital index specific for the race of the patient as well as for age and sex. METHODS: Head circumference, inner canthal and outer canthal distances were obtained for 2081 children (1126 boys, 955 girls) aged between 7 to 15 years old. We obtained normal percentile standarts specific for the age and sex and compared to those of other racial and ethnic populations. RESULTS: In male children, the mean values of HC, IC and OC were found to be 53.29 ± 2.12 cm, 29.86 ± 2.50mm and 85.87 ± 4.31 mm, respectively. In female children, the mean values of these values were found to be 52.54 ± 2.18 cm, 29.67 ± 2.36 mm and 84.68 ± 4.03 mm, respectively. CONCLUSION: Growth and developmental data and the normal IC values of healthy children are useful in early identification of craniofacial syndromes, postraumatic or congenital telecanthus which might be obscured by the various somatometric traits of the face and of planning surgical intervention. We suggest that the comparison of craniofacial dimensions of a patient must be performed with normal standarts specific for race as well as age and sex.Öğe Distant and near interpupillary distance in 3448 male and female subjects: Final results(1999) Evereklioğlu, Cem; Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Gündüz, AbuzerAbstract: Amaç: Yedi ile 40 yaş arasındaki 3448 kişide yaş ve cinsiyete özel uzak ve yakın interpupiller mesafe (İPM) normal standartlarını belirlemek, Yöntem: Anatomik İPM için 1852 erkek ve 1596 kadın çalışma kapsamına alındı. Kişiler üç yaş grubuna ayrıldı; 7 ile 15 yaş arası çocuklar (ortalama yaş, 10.86±2.69), 16 ile 25 yaş arası genç erişkinler (ortalama yaş, 20.57±2.88) ve 26 ile 40 yaş arası erişkinler (ortalama yaş, 30,87±4,55), Yedi ile 25 yaş arasında her yaş için ayrı ayrı ortalama normatif değerler belirlendi. Yedi ile 15 yaş arasındaki çocuklarda ayrıca İPM'ler için 3., 10., 25., 50., 75., 90. ve 97. persentiller hesaplandı. Bizim verilerimiz diğer etnik popülasyonlardaki verilerle karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm gruplarda erkek ve kadınlar arasındaki yaş farkı anlamsızdı. Ortalama uzak İPM yakın İPM'den 2.92 mm daha genişti ve yaş ilerledikçe bu fark artmaktaydı. Tüm yaşlarda uzak ve yakın İPM farkları anlamlı idi, İPM ortalamalarımız her iki cinsiyette de Arap, Hong Kong ve İngiliz çocuklarındaki sonuçlarla benzer; Çin, Hint, Siyah ve Kafkasyalı çocuklardan daha büyük; Meksikalı ve karışık Avrupa çocuklarınkinden ise daha küçük idi. Sonuç: Her yaş ve cinsiyet için yerel referans standartları sağlaması yanında biz bu çalışmanın hiper-hipotelorizm, değişik sendromlar ve bazı kraniofasiyel deformitelerin tanısında katkı sağlayacağı inancındayız. Bu veriler ayrıca gözlük çerçevesi ve lens sektöründe de kullanışlı olacaktır.Öğe Eksternal Ve Endoskopik Dakriyosistorinostominin Karşılaştırılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Çokkeser, Yaşar; Evereklioğlu, Cem; Er, Hamdi; Gündüz, Abuzer; Kalcıoğlu, Tayyar; Özturan, OrhanNazolakrimal kanal tıkanıklığı (NKT) sonucu gelişen epiforanın geniş olarak kabul gören iki tedavi modalitesi eksternal ya da endoskopik dakriyosistorinosto-midir (DSR). Amaç: 1 Ocak 1995 ile 1 Ocak 1999 arasındaki eksternal ve endoskopik endona-zal DSR sonuçlarını, komplikasyon ve operatif özelliklerini karşılaştırmak. Yöntem: Birinci gruptaki 79 unilateral dakriyosistitli hastaya (66 kadın, 15 erkek) silikon tüp entübasyonlu ya da entübasyonsuz klasik Dupuy-Dutemps-Bourget tek-niği ile primer eksternal DSR ve 33 kadın ve 3 erkekten oluşan 36 vakanın 51 gö-züne (15* bilateral) endoskopik primer endonazal çekiç-keski metodu ile DSR uy-gulandı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay arasındaydı (ortalama, 25 ay). Ortala-ma yaş 39.5 (4 ile 76) idi. Eksternal ve endoskopik çekiç-keski metodlu DSR başa-rı oranları sırasıyla %89.8 ve %88.2 idi. Eksternal grup ile karşılaştırıldığında en-doskopik çekiç-keski DSR'de daha az komplikasyon oranı ve minimal morbidite mevcuttu. Sonuç: Çekiç-keski yöntemli DSR, eksternal yaklaşıma göre pratik, daha az trav-matik, daha az zaman gerektLren ve kozmetLk olarak daha üstün bLr yöntemdLr. EndoskopLk DSR yöntemLnLn başarı oranı geleneksel eksternal yaklaşımlı DSR Lle benzerdLr ve Lntranazal patolojilerin simultane olarak düzeltilmesine de olanak sağlar.Öğe Emetrop öğrencilerde yoğun okumanın miyopi oluşumuna etkisi: çıraklarla karşılaştırmalı 3 yıllık prospektif çalışma(İnönü Üniversitesi, 1998) Evereklioğlu, CemYakın okumanın miyopi oluşumu üzerindeki etkisinin yoğun ve düzenli bir şekilde yakın okuma ve çalışma yapan okulçağı populasyonunda prospektif olarak incelenmesi ve sonuçların kontrol gurubu ile karşılaştırılması. Toplam 177 erkek okulçağı çocuğunun 354 gözü muayene edildi. Bunlardan okuyan 94’ü (188 göz) çalışma grubunda (l.Grup), okumayan 83’ü (166 göz) kontrol grubunda idi (2.Grup). Tüm çocukların tam göz muayeneleri yapıdı, görme keskinlikleri ve keratometrik değerleri alındı. Sikloplejik refraksiyon muayeneleri yapılarak sferik ekivelan değeri olarak kaydedildi. Sikloplejik ultrasonik biyometri ölçümleri yapıldı ve ön kamera derinliği, lens kalınlığı, vitreus uzunluğu ve aksiyel uzunlukları kaydedildi. Aynı ölçümler ve muayeneler 1.5 yıl sonraki ikinci ve 3 yıl sonraki üçüncü kontrollerinde de tekrarlandı. Okuyan çocukların ayrıca okuma mesafeleri ölçüldü. Öğretmenleri ve okutmanları ile görüşülerek günlük ve ortalama çalışma saatleri belirlendi.Öğe Emetrop Ortaokul Öğrencilerinde Yoğun Okumanın Miyopi Oluşumuna Etkisinin Prospektif İncelenmesi: İlk Sonuçlar(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Evereklioğlu, Cem; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, HüseyinEmetrop gözlerde yoğun okumanın miyopi gelişimi üzerindeki etkisinin 7 yıl süreli prospektif araştırılması. Metod: Yaş ortalamaları 12.70 olan, günde ortalama 6 saat okuma-yakın çalışma yapan 77 erkek ortaokul öğrencisinin 97 gözü ile (1. Grup), yaş ortalamaları 13.31 olan, okumayan ve sanayi mesleklerinde çalışan 36 çırağın 72 gözü (2. Grup=kontrol) 18 ay arayla sikloplejik refraksiyon (SKP-R) ve ultrasonik biyometrik ölçümler yapılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Birinci grupta sikloplejik refraksiyona göre 97 gözün 68 (%72.3)'inde miyopiye kayma oldu. Yine 1.Grupta 18 ay arayla alınan SKP-R, keratometre (K), ön kamara derinliği (ÖKD) ve aksiyel uzunluk (AU) ölçümlerinde anlamlı artış vardı (her üç değer için p=0.0001). İkinci grupta ise, K değerlerindeki artış dışında hem refraksiyondaki hem de biyometrik parametrelerdeki fark anlamsızdı. Sonuç: Çalışmamızın ön sonuçları, önemlL bLr çevresel faktör olan okuma-yazmanın emetrop öğrencilerde miyopi yönünde refraksiyon değişimi yaptığını ve bu değişimin hem ÖKD ve AU hem de K değerindeki artma ile birlikte olduğunu göstermiştir.Öğe Emetrop Ortaokul Öğrencilerinde Yoğun Okumanın Miyopi Oluşumuna Etkisinin Prospektif İncelenmesi: İlk Sonuçlar(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Hepşen, İbrahim F.; Evereklioğlu, Cem; Bayramlar, HüseyinEmetrop gözlerde yoğun okumanın miyopi gelişimi üzerindeki etkisinin 7 yıl süreli prospektif araştırılması. Metod: Yaş ortalamaları 12.70 olan, günde ortalama 6 saat okuma-yakın çalışma yapan 77 erkek ortaokul öğrencisinin 97 gözü ile (1. Grup), yaş ortalamaları 13.31 olan, okumayan ve sanayi mesleklerinde çalışan 36 çırağın 72 gözü (2. Grup=kontrol) 18 ay arayla sikloplejik refraksiyon (SKP-R) ve ultrasonik biyometrik ölçümler yapılarak karşılaştırıldı. Bulgular: Birinci grupta sikloplejik refraksiyona göre 97 gözün 68 (%72.3)'inde miyopiye kayma oldu. Yine 1.Grupta 18 ay arayla alınan SKP-R, keratometre (K), ön kamara derinliği (ÖKD) ve aksiyel uzunluk (AU) ölçümlerinde anlamlı artış vardı (her üç değer için p=0.0001). İkinci grupta ise, K değerlerindeki artış dışında hem refraksiyondaki hem de biyometrik parametrelerdeki fark anlamsızdı. Sonuç: Çalışmamızın ön sonuçları, önemlL bLr çevresel faktör olan okuma-yazmanın emetrop öğrencilerde miyopi yönünde refraksiyon değişimi yaptığını ve bu değişimin hem ÖKD ve AU hem de K değerindeki artma ile birlikte olduğunu göstermiştir.Öğe Endoskopik dakriyosistorinostomide çekiç-keski tekniği(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Çokkeser, Yasar; Evereklioğlu, Cem; Tercan, Mustafa; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin; Aktaş, DavutEndoskopik dakriyosistornostomi (DSR) son zamanlarda eksternal DSR başarı oranlarına yaklaşan bir başarı oranı ile geniş bir kabul gördü. Endoskopik DSR'de kalıcı bir açıklık elde edilebilmesi için lakrimal kese üzerindeki kemiğin yeterince uzaklaştırılması önemlidir.Değişik birkaç metot bu amaç için kullanılmıştır. Amaç: Lakrimal kese üzerindeki kemiği uzaklaştırmak için çekiç-keski metodunu kullanan tekniği tanımlamaktır. Bu tekniğin avantaj ve dezavantajları literatür ışığında tartışıldı. Metot: Kronik epi fora ya da dakriyosistitli 40 hastanın 56 gözüne (24 unilateral ve 16 vaka bilateral, 36 kadın ve 4 erkek) uygulanan endoskopik çekiç-keski DSR prospektif olarak değerlendirildi. Çekiç-keski endoskopik DSR tekniği lakrimal kese üzerindeki kemiğin keski ve çekiç kullanılarak uzaklaştırılmasını içermektedir. Preoperatıf, inta ve postoperatif bulgular değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay idi (ortalama, 22 ay). Ardışık endoskopik çekiç-keski DSR'nin başar oranı %87.7 idi. İntraoperatif olarak 8 vakada hafif mukozal hemoraji gözlendi ancak hiçbiri operasyonun başar ile tamamlanmasını engellemedi. Minimal morbi di te ile birlikte mükemmel bir hasta kompliansı mevcuttu ve majör hiçbir komplikasyon gözlenmedi. Sonuç: Endoskopik çekiç-keski DSR minimal intra ve postoperatif komplikasyonu yanısıra daha az travmatik ve pratik bir yöntemdir. Minimal teçhizatlanma gerektirir, kolay ve hızlı bir tekniktir.Öğe Görme Keskinliğinin Değerlendirilmesinde Pinhol Metodu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2002) Doğanay, Selim; Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Erten, Ahmet; Borazan, MehmetTo evaluate relationship between pinhole visual acuity and the amount of spheric cylinderic refractive error in patients with refractive errors. Methods: Twohundred-thirty-two eyes of 116 patients admitted to our outpatient department were examined prospectively . All uncorrected visual acuities were below the 10/10. We checked their refractions with 1.2 mm pinhole and glasses. After that the differences between pinhole visual acuity and corrected visual acuity were evaluated. Results: No level differences were detected in 40 (17.24%) of 232 eyes. The other differences between corrected and pinhole in Snellen level were 1 in 42 eyes (18.1%), 2 levels in 69 eyes (29.74%), 3 levels in 55 eyes (23.7%), 4 levels in 18 eyes (7.76%), 5 levels in 4 eyes (1.72%), and 6 levels in 4 eyes (1.72%) of 232 were detected. Discussion: The pinhole is quick, economic and reliable method in screening of refractive errors.Öğe Hammer chiesel technique in endoscopic dacryocystorhinostomy(1999) Çokkeser, Yaşar; Evereklioğlu, Cem; Tercan, Mustafa; Hepşen, İbrahim F.; Bayramlar, Hüseyin; Aktaş, DavutAbstract: Giriş: Endoskopik dakriyosistorinostomi (DSR) son zamanlarda eksternal DSR başarı oranlarına yaklaşan bir başarı oranı ile geniş bir kabul gördü. Endoskopik DSR'de kalıcı bir açıklık elde edilebilmesi için lakrimal kese üzerindeki kemiğin yeterince uzaklaştırılması önemlidir.Değişik birkaç metot bu amaç için kullanılmıştır. Amaç: Lakrimal kese üzerindeki kemiği uzaklaştırmak için çekiç-keski metodunu kullanan tekniği tanımlamaktır. Bu tekniğin avantaj ve dezavantajları literatür ışığında tartışıldı. Metot: Kronik epifora ya da dakriyosistitli 40 hastanın 56 gözüne (24 unilateral ve 16 vaka bilateral, 36 kadın ve 4 erkek) uygulanan endoskopik çekiç-keski DSR prospektif olarak değerlendirildi. Çekiç-keski endoskopik DSR tekniği lakrimal kese üzerindeki kemiğin keski ve çekiç kullanılarak uzaklaştırılmasını içermektedir. Preoperatif, intra ve postoperatif bulgular değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Postoperatif takip süresi 6 ile 48 ay idi (ortalama, 22 ay). Ardışık endoskopik çekiç-keski DSR'nin başarı oranı %87.7 idi. İntraoperatif olarak 8 vakada hafif mukozal hemoraji gözlendi ancak hiçbiri operasyonun başarı ile tamamlanmasını engellemedi. Minimal morbidite ile birlikte mükemmel bir hasta kompliansı mevcuttu ve majör hiçbir komplikasyon gözlenmedi. Sonuç: Endoskopik çekiç-keski DSR minimal intra ve postoperatif komplikasyonu yanısıra daha az travmatik ve pratik bir yöntemdir. Minimal teçhizatlanma gerektirir , kolay ve hızlı bir tekniktir.Öğe İnsizyonal keratotomi sonrası şikayetlerin kontrolünde topikal diklofenak ile topikal indometasin' in etkilerinin karşılaştırılması(Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 1998) Er, Hamdi; Marol, Serdar; Evereklioğlu, Cem; Gündüz, AbuzerÖz: Çalışmanın amacı refraktif keratotomi sonrası başta ağrı olmak üzere postoperatif şikayetlerin azaltılmasında topikal diklofenak sodyum ile topikal indometasinin etkilerini karşılaştırmaktır. Çalışmada 23 hastanın 38 gözü uygulanan tedavi protokolüne göre 2 gruba ayrılmıştır. 1. gruptaki 20 göze topikal diklofenak sodyum, 2. gruptaki 18 göze ise indometasin kullanılmıştır. Buna göre, her iki grup arasında sadece 1. saatteki ağrı 'nın kontrolünde istatistiksel olarak anlamlı farklılık (p= 0.05) tespit edilirken, diğer saat ve parametrelerin karşılaştırılmasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunamamıştır (p>0.05). Sonuç olarak, topikal indometasinin refraktif cerrahi prosedürleri sonrası şikayetlerin tedavisinde, topikal diklofenakla aynı etkiye sahip olduğu ve dolayısıyla diklofenak tedavisine alternatif oluşturabileceği kanaatine ulaşılmıştır:Öğe İnvers arkuat keratotominin standart astigmatik teknikler ile deneysel olarak karşılaştırılması(Türkiye Klinikleri Oftalmoloji Dergisi, 1998) Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Bayramlar, HüseyinÖz:Çalışmanın amacı yeni bir insizyonal astigmatik keratotomi tekniği olan invers arkuat keratotomiyi (İAK) Idinilf kullanıma geçmeden evvel refraktif etkinliğini standart astigmatik keratotomi teknikleri ile deneysel olarak karşılaştırmaktır. Bu amaçla 8 tavşanın 15 gözü 3 ayrı çalışma grubuna ayrıldılar, l.grup gözlere (5 göz) tanjansiyel, 2. grup gözlere (5 göz) arkuat ve 3. grup gözlere (5 göz) invers insizyon uygulandı. Takipler l.gün, 1. ay, 2. ay ve 3. aylanla keratometre ile yapıldı. Buna göre 3. ayın sonunda gruplar arasında astigmatizma. değerlerinde elde edilen düşme yüzdeleri arasında istatistiksel olarak farklılık yok iken (p>0.05), ortalama keralometrik değerler arasında grup 2 ile 3 arasındaki farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç olarak arkuat keratotominin astignıalik teknikler içerisinde hala en etkili metod olduğu gözlenmiştir. İAK'nin ise lanjansiyel keratotomi'ye yakın refraktif etkinliğe sahip olduğu tespit edilmiştir.Öğe Katarakt cerrahisi sonrası cerrahi tekniğin ve göz içi lens konumunun erken ve geç dönemde göz içi basıncı üzerine etkisi(MN Oftalmoloji, 2000) Gündüz, Abuzer; Doğanay, Selim; Evereklioğlu, Cem; Erten, AhmetÖz: AMAÇ: Göz içi lens (GİL) implantasyonu yapılan katarakt cerrahisinden sonra erken ve geç dönemde oluşan göz içi basıncı (GİB) yükselmesine, katarakt cerrahi tekniğinin ve GİL'in konumunun etkisini araştırmak. YÖNTEM: Katarakt cerrahisi uygulanmış 90 hastanın 90 gözü uygulanılan cerrahi tekniğe göre üç gruba ayrıldı. Birinci grup limbal keşi ile ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu (EKKE) yapılan 30 göz, ikinci grup skleral tünel+EKKE yapılan 30 göz ve üçüncü grup skleral tünel fakoemülsifikasyon yapılan 30 gözden oluşturuldu. GİL tüm gözlerde kapsül içine veya sulkusa yerleştirildi. Bu lenslerin optikleri 5.5-6.5 mm ve haptikleri 12.5-13.75 mm çapında idi. BULGULAR: Tüm grupların kendi aralarında, ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 1. hafta, 1., 2. ve 3. aylardaki GİB ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (P>0.05). Ancak standart sapmalar dikkate alındığında, skleral tünel+fakoemülsifikasyon grubunda belirgin olarak düşük sapmalar olduğunu gözlemledik. SONUÇ: Fakoemülsifikasyon GİB üzerine diğer tekniklere göre daha az etki etmektedir. Ayrıca GİB üzerine uzun dönemdeki etki yönünden limbal ve skleral tünel kesi arasında anlamlı bir fark yoktur. Başlık (İngilizce): The effect of surgery technique and intraocular lens position on early and late intraocular pressure after cataract surgery Öz (İngilizce): AIM: To investigate the effect of intraocular lens (IOL) position and surgery technique on the early and late postoperative intraocular pressure (IOP) after cataract surgery with IOL implantation. METHODS: Ninety eyes of 90 patient who underwent cataract surgery were divided into three groups according to the introduced surgery technique. Group 1 consisted of 30 eyes with planned extracapsular cataract extraction (ECCE) using limbal incision, group 2 consisted of 30 eyes with ECCE using scleral tunnel incision and group 3 consisted of 30 eyes with phacoemulsification using scleral tunnel incision. IOL was implanted either intracapsular or into sulcus in all cases. The optics of these lenses were 5.5-6.5 mm and haptics were 12.5-13.75 mm in size. RESULTS: in all groups, the difference for mean IOP was not significant between preoperative and postoperative 1st week, 1st, 2nd and 3rd months values (p>0.05). On the other hand, Standard deviation in phacoemulsification group using scleral tunnel incision was low. CONCLUSION: Phacoemulsification is less effective on early or late postoperative IOP than other techniques. There were also no significant difference between limbal or scleral tunnel incision on the late postoperative IOP values.Öğe Katarakt cerrahisi sonrasında arka kapsül kesafetinin önlenmesinde primer arka kapsülotominin önemi: Deneysel çalışma(MN Oftalmoloji, 1998) Er, Hamdi; Evereklioğlu, Cem; Özen, SüleymanÖz: Çalışmanın amacı katarakt cerrahisi sonrası ortaya çıkan, vizüel rehabilitasyonu büyük oranda engelleyen ve henüz kesin olarak çözüme ulaşmamış olan arka kapsül kesafetinin (AKK) önlenmesinde alternatif olarak primer arka kapsülotominin önemini araştırmaktır. Çalışmada 10 adet erkek tavşan kullanıldı. Tavşanların sağ gözlerine (1. Grup, 10 göz) arka kapsülotomili, sol gözlerine (2.Grup, 10 göz) arka kapsülotomisiz fakoemulsifikasyon cerrahisi uygulandı. Deney hayvanları haftada bir biomikroskopik olarak izlendi. Üçbuçuk ay'lık takip süresi sonunda Igrup gözlerin sadece ikisinde grade II düzeyine ulaşan arka kapsül kesafeti izlenirken, 2. grup gözlerin 6'sında grade IV, S.ünde grade III, finde grade II düzeyinde arka kapsül kesafeti tespit edildi. Ayrıca takip süresi sonunda tavşanlar öldürülüp, gözleri enüklee edildi ve ışık mikroskopu ile incelendi. Sonuç olarak katarakt cerrahisinde primer arka kapsülotominin özellikle pediatrik vakalar başta olmak üzere arka kapsül opasifikasyonunun önlenmesinde alternatif olabileceği kanaatine varıldı.Öğe Nitric oxide and lipid peroxidation are increased and associated with decreased antioxidant enzyme activities in patients with age related macular degeneration(Documenta Ophthalmologica, 2003) Evereklioğlu, Cem; Er, Hamdi; Doğanay, Selim; Çekmen, Mustafa Baki; Otlu, Barış; Özerol, ElifBackground: Nitric oxide (NO), hydroxyl radical (OH. ), superoxide anion (O2 −) and hydrogen peroxide (H2O2) are free-radicals released in oxidative stress. Superoxide dismutase (SOD), glutathione peroxidase (GSHPx) and catalase (CAT) are antioxidant enzymes, mediating defense against oxidative stress. Excess NO and/or defective antioxidants cause lipid peroxidation, cellular dysfunction and death. Age-related maculopathy (ARM) or degeneration (ARMD) is the leading cause of irreversible blindness in developed countries. The etiology is unclear and the molecular factors contributing this disease remain to be specified. Aims: This multicenter, double-blind, crosssectional study aimed to investigate plasma NO and lipid peroxidation levels with relation to antioxidant enzyme activities in erythrocyte and plasma of patients with ARMD compared with healthy control subjects. Methods: NO, lipid peroxidation (measured as plasma malondialdehyde [MDA] levels) and the catalytic activity of SOD, GSHPx and CAT were measured in a group of 41 patients with maculopathy (19 men, 22 women; 67.12 ± 3.70 years) and compared with 25 age- and sex-matched healthy control subjects without maculopathy (12 men, 13 women; 68.04 ± 3.02 years). NO and MDA levels were measured in plasma, CAT in red blood cells (RBCs), and SOD and GSHPx in both plasma and RBCs. Color fundus photographs were used to assess the presence of maculopathy, and the patients were divided into two groups using clinical examination and grading of photographs; early-ARM (n = 22) and late-ARMD (n = 19). Results: All patients with maculopathy had significantly (p < 0.001) higher plasma NO levels over control subjects (mean ± SD, 48.58 ± 8.81 vs. 28.22 ± 3.39 µmol/l). Plasma MDA levels in patients and control subjects were 4.99 ± 1.00 and 2.16 ± 0.24 µmol/l, respectively, and the difference was significant (p < 0.001). On the other hand, SOD and GSHPx activities were significantly lower in both RBCs and plasma of patients with maculopathy than in control subjects (RBCs-SOD, 3509.30 ± 478.22 vs. 5033.30 ± 363.98 U/g Hb, p < 0.001; plasma-SOD, 560.95 ± 52.52 vs. 704.76 ± 24.59 U/g protein, p < 0.001; RBCs-GSHPx, 663.43 ± 41.74 vs. 748.80 ± 25.50 U/g Hb, p < 0.001; plasma-GSHPx, 98.26 ± 15.67 vs. 131.80 ± 8.73 U/g protein, p < 0.001). RBCs-CAT levels were not different between groups (131.68 ± 12.89 vs. 133.00 ± 13.29 k/g Hb, p = 0.811). Late-ARMD patients had significantly lower antioxidant enzyme levels and higher MDA levels when compared with early-ARM patients (for each, p < 0.001). In addition, plasma NO and MDA levels were negatively correlated with SOD and GSHPx activities. Conclusions: This study demonstrated for the first time that NO, the most abundant free-radical in the body, might be implicated in the pathophysiology of ARMD in association with decreased antioxidant enzymes and increased lipid peroxidation status.