Yazar "Gökbulut, İncilay" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanseri ve pnömoni hastalarının bronşial yıkama sıvısı ile plazmalarında nitrik oksit (NO) ve malondialdehit (MDA) düzeyleri(2002) Akyol, Ömer; Yıldırım, Zeki; Köksal, Nurhan; Özyurt, Hüseyin; Gökbulut, İncilayÖz: Bu çalışmada akciğer kanseri (n=13) ve pnömoni (n=13) tanısı konmuş hastaların bronşial yıkama sıvıları ile plazmalarında; lipid per oksidasy onunun bir göstergesi olan malondialdehit (MDA) ve önemli bir mediator, serbest radikal olan nitrik oksit (NO) düzeyleri ölçüldü. Elde edilen sonuçlar kontrol grubunun (n=13) değerleri ile karşılaştırıldı. Akciğer kanseri olan hastaların lavaj sıvılarındaki NO miktarı 268.1 ± 46.0 umol/L, MDA miktarı 2.80 ± 0.55 umol/L, bu grubun plazmalarında ise NO miktarı 104.7 ± 34.43 umol/L, MDA miktarı 2.05 ±0.17 umol/L olarak bulundu. Pnömoni grubundaki hastaların lavaj sıvılarında NO miktarı 341.6 ± 48.0 umol/L, MDA miktarı 3.98 ± 1.09 umol/L olarak ölçüldü. Bu grubun plazmalarında ise NO miktarı 55.53 ± 9.70 umol/L, MDA miktarı ise 2.46 ± 0.24 fnınol/L bulundu. Kontrol grubundaki hastaların lavaj. sıvılarında NO miktarı 242.4 ± 224.9 umol/L, MDA miktarı 4.99 ± 1.26 umol/L, aynı grubun plazmalarında ise NO miktarı 61.3± 17.7 umol/L ve MDA miktarı 2.59 ± 0.62 umol/L bulundu. Akciğer kanserli ve pnömonili hastaların lavaj sıvısı ile plazmalarında yapılan ölçümler arasında anlamlı bir fark tespit edilemedi. Sonuçlar literatürün ışığında tartışıldı. Çalışılan parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamaması, akciğer kanseri ve pnömoni hastalıkları ile bu parametreler arasında herhangi ciddi bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığını düşündürmektedir. Nitrik oksit ve malondialdehit parametreleri arasında pozitif ve negatif korelasyonların olması bu hastalıklarla çalışılan parametreler arasında bir ilişkinin olabileceğine işaret olabilir.Öğe Çeşitli göğüs hastalıklarında bronşial lavaj sıvısı ve plazmada ksantin oksidaz ve adenozin deaminaz aktiviteleri ile nitrik oksit ve malondialdehit seviyeleri(İnönü Üniversitesi, 2000) Gökbulut, İncilayBu çalışmada akciğer kanseri (n=13) ve pnömoni (n=13) tanısı konmuş hastaların bronşial yıkama sıvılan ve plazmalarında; lipid peroksidasyonunun bir göstergesi olan malondialdehit (MDA) düzeyleri, bir mediator ve serbest radikal olan nitrik oksit (NO) düzeyleri ile pürin katabolizmasında görev alan adenozin deaminaz (ADA) aktivitesi ve hem pürin katabolizmasında görev alan hem de bir serbest radikal üreticisi olan ksantin oksidaz (XO) aktivitesi ölçüldü. Elde edilen sonuçlar kontrol grubunun (n=13) değerleri ile karşılaştırıldı. Akciğer kanseri olan hastaların lavaj sıvılanndaki ADA aktivitesi 11.28 ± 2.44 U/L, XO aktivitesi 12.12 ± 3.80 U/L, NO düzeyi 286.8 ± 40.42 umol/L, MDA miktarı 2.80 ± 0.55 fimol/L olarak ölçüldü. Bu grubun plazmalarında ise ADA aktivitesi 26.14 ± 4.37 U/L, XO aktivitesi 6.50 ± 2.87 U/L, NO miktarı 104.6 ± 34.43 umol/L, MDA miktarı 2.04 ± 0. 17 umol/L bulundu. Pnömoni grubunda bulunan hastaların lavaj sıvılanndaki ADA aktivitesi 12,9 ± 2.81 U/L, XO aktivitesi 7.41 ± 2.98 U/L, NO miktan 341.6 ± 48.0 umol/L, MDA miktan 3.97 ± 1.09 umol/L olarak ölçüldü. Bu grubun plazmalarında ise ADA aktivitesi 32.95 ± 5.47 U/L, XO aktivitesi 3.64 ± 0.79 U/L, NO miktan 55.53 ± 9.70 umol/L, MDA miktan ise 2.45 ± 0.23 umol/L bulundu. Kontrol grubunda bulunan hastalann lavaj sıvılanndaki ADA aktivitesi 9,50 ± 1,91 U/L, XO aktivitesi 1,32 ± 0,20 U/L, NO miktan 242,4 ± 24,90 umol/L, MDA miktan 4,98 ± 1,25 umol/L olarak ölçüldü. Aynı grubun plazmalarında ise ADA aktivitesi 32,42 ± 6,01 U/L, XO aktivitesi 1,62 ± 0,36 U/L, NO miktan 61,25 ± 17,70 umol/L ve MDA inikten 2,58 ± 0,62 umol/L bulundu. Akciğer kanserli ve pnömonili hastalann lavaj sıvısı ve plazmalarında yapılan ölçümler arasında anlamlı bir fark tespit edilemedi. Sadece akciğer kanseri grubunun lavaj sıvısındaki XO aktivitesinde kontrol grubuna göre anlamlı bir artma gözlendi (pO.010). Sonuçlar literatürün ışığında tartışıldı. Çalışılan parametrelerde istatistiksel olarak fark bulunamaması, akciğer kanseri ve pnömonide bu parametreler arasında herhangi ciddi bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığım göstermektedir.Öğe Erişte Üretiminde Şeker Pancarı Lifinin Kullanımı(2020) Gökbulut, İncilay; Boy, PınarŞeker pancarı lifi (ŞPL), şeker pancarından şeker üretimi esnasında ortaya çıkan şeker endüstrisinin bir yan ürünüdür. Bu çalışma farklı partikül boyutlarında hazırlanan şeker pancarı lifinin, erişte üretiminde kullanılabilirliğinin araştırılmasını amaçlamaktadır. Çalışmada kurutulmuş şeker pancarının kimyasal özellikleri, besinsel lif (BL) içerikleri, renk değerleri ( L*, a*, b*) ve duyusal özellikleri araştırılmıştır. Şeker pancarı lifi (ŞPL) ince (212 ?m) ve kaba (850 ?m) olmak üzere 2 farklı partikül boyutlarında hazırlanarak, farklı oranlarda (%3, %6, %9, %12 ve %15 (w/w) erişte üretiminde kullanılmıştır. Erişte örneklerine iki boyutun farklı oranlardaki ilavesinin, eriştelerin besinsel lif özelliklerinde önemli farklılıklar oluşturduğu saptanmıştır (p? 0.05). Erişte örneklerine ince ve kaba partikül olarak katılan şeker pancarı liflerinin farklı oranlardaki ilavesinin artışı, eriştelerin besinsel lif içeriklerinde artışa neden olmuştur. Renk değerlendirmesinde, lif ilavesi arttıkça “L” ve “a” değerlerinin arttığı, “b” değerinin azaldığı saptanmıştır. Kontrol erişte örneği ile lif ilavesi yapılan örnekler arasındaki renk farklılıkları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Yapılan duyusal analizler sonucunda doku, lezzet ve genel beğeni yönünden 212 ?m ŞPL ilaveli eriştelerin en yüksek ortalama puanı aldığı saptanmıştır. Şeker pancarı lifinin, duyusal parametrelerini olumsuz bir şekilde etkilemeden, lif içeriklerini arttırmak için erişteye ilave edilebileceği sonucuna varılmıştırÖğe Hastane Patojenlerinin Ticari Uçucu Yağlara Karşı Hassasiyetlerinin Belirlenmesi(2019) Bilenler, Tuğça; Gökbulut, İncilayÖz: Hastaneler, tanı ve tedavi amaçlı antibiyotiklerin yoğun şekilde kullanıldığı dolayısıyla bakteri ve mayaların direnç kazanımlarının ve dirençli suşların yayılımının en sık yaşandığı ortamlardır. Antibiyotik direncine sahip mikroorganizmaların sayısındaki artış, mikroorganizma kaynaklı enfeksiyon tedavilerini olumsuz etkilemekte ve ilaçlara alternatif olarak tıbbi bitkilerin (ekstrakt ve uçucu yağlarının) kullanımı gündeme gelmektedir. Çalışmada, hastane ortamında gelişen dört patojen bakteri (Staphylococcus aureus, Bacillus cereus, Escherichia coli ve Salmonella spp.,) ve bir mayaya (Candida albicans) karşı tıbbi amaçlı kullanılan, ticari on bir bitki uçucu yağının antimikrobiyal aktivitelerini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmada broth dilüsyon ve oyuk agar teknikleri kullanılmıştır. Bergamot (Citrus bergamia) ve Isırgan otu (Urtica dioica) uçucu yağlarının minimum inhibisyon konsantrasyonlarının (MIK) Gram pozitif bakterilere karşı oldukça düşük olduğu (62.5 µL/mL), Gram negatif bakteriler üzerinde ise test edilen on bir bitki uçucu yağının antimikrobiyal aktivitesinin orta düzeyde (125-500 µL/mL) kaldığı saptanmıştır. Adaçayı (Salvia officinalis), Bergamot, Çam terebentin (Pinus terebenthinae), Isırgan otu uçucu yağlarunın oyuk agar test sonuçlarında Gram pozitif bakteriler üzerinde (13-30 mm) Gram negatiflere (8-18 mm) kıyasla daha etkin olmakla birlikte her iki bakteri grubu üzerinde etkili olduğu, pelesenk ve Sedir ağacı (Cedrus libani) uçucu yağlarının test edilen mikroorganizmalar üzerinde inhibisyon zonu oluşturmadığı, diğer test edilen uçucu yağların ise sadece Gram pozitif bakteriler üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. C.albicans inhibisyonunun sadece Bergamot uçucu yağı ile gerçekleştiği (500 µL/mL) belirlenmiştir. Pelesenk (Copaifera officinalis) uçucu yağının test edilen mikroorganizmalar üzerinde her hangi bir aktivite sergilemediği saptanmıştır. Bu çalışmanın tespit edilen antimikrobiyal aktiviteler sebebi ile uçucu yağların mikroorganizmalar ile mücadele etmede tamamlayıcı ve alternatif çözümler sunacağı, ayrıca bu çalışmanın uçucu yağların antimikrobiyal etki mekanizmalarının tanımlanmasını konu alan çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe Mikronize edilmiş şeker pancarı besinsel lifinin buğday hamuru ve ekmek özellikleri üzerine etkileri(2022) Hançer, Ayla; Karabulut, Ihsan; Gökbulut, İncilayBu çalışmanın amacı yüksek basınç homojenizasyonu aracılığıyla mikronize edilmiş şeker pancarı lifi ilave sinin hamurun reolojik ve tekstürel özellikleri ile ekmeğin kalite parametreleri üzerine etkilerini belirlemektir. Mikronize edilmemiş (S) ve mikronize edilmiş (Sm) şeker pancarı lifi örnekleri ekmek formülasyonunda %2, 4, 6, 8 ve 10 oranlarında kullanılmıştır. Lif ilavesi hamur örneklerinin elastisite modülü (G?) ve viskoz modülü (G?) değerlerinde artışa yol açmış, daha elastik ve katı benzeri bir materyalin elde edilmesine neden olmuştur. Ayrıca, hamurların sertlik değeri artarken sakızımsılık ve yapışkanlık değerlerinde önemli bir değişim mey dana gelmemiştir. Ekmek örneklerine şeker pancarı lifi ilavesi, hacim değerlerinin önemli düzeyde azalma sına yol açmıştır (P ?0.05). Ekmek örneklerinin tekstürel özellikleri üzerine lif ilavesinin etkileri saptanmış, örneklerin sertlik ve çiğnenebilirlik değerlerinde artış meydana gelirken koheziflik ve esneklik gibi paramet relerde önemli bir değişim belirlenmemiştir. Şeker pancarı lifi ilavesi, ekmek içi parlaklığını (L) önemli dü zeyde azaltırken kırmızı renk (a) oranında artış meydana getirmiştir. Lif ilave edilmiş bütün ekmekler duyusal değerlendirmede panelistler tarafından kabul edilebilir olarak değerlendirilmiştir. Mikronize edilmemiş şeker pancarı lifi örnekleri %4, mikronize edilmiş şeker pancarı lifi örnekleri ise %2 ilave oranlarında kontrol ek meğine benzer puanlar almıştır. Mikronizasyon aracılığıyla fonksiyonel özellikleri geliştirilmiş şeker pancarı lifinin çeşitli gıdalarda kullanımı değerlendirilebilir.Öğe NANE UÇUCU YAĞININ ENKAPSÜLASYONU İÇİN ZEİN-KAZEİN MİKROKAPSÜLLERİNİN GELİŞTİRİLMESİ(2018) Gökbulut, İncilayBu çalışma, yaygın olarak kullanılan nane uçucu yağının zeine farklı oranlarda kazein ilave edilerek hazırlanan zein-kazeinkompleksi ile mikroenkapsülasyonunu ve elde edilen mikrokapsüllerin enkapsülasyon etkinliği ve salım özelliklerininincelenmesini içermektedir. Sadece zein kullanılarak hazırlanan mikrokapsüller ile zein-kazein kompleksi ile hazırlananmikrokapsüllerin enkapsülasyon etkinliği ve salım düzeyleri kıyaslanmıştır. Zein ve kazeinin yapısında bulunanaminoasitlerin hidrofilik/hidrofobik özellikleri sayesinde apolar yapıdaki nane uçucu yağının mikroenkapsülasyonu ileenkapsülasyon etkinliği artış göstermiştir. Nane uçucu yağı mikroenkapsülasyonu için zein kaplama materyaline %1, %3,%5, %7, %9, %11, %13 ve %15 oranlarında kazein ilavesi gerçekleştirilmiştir. Zeine farklı oranlardaki kazein ilavesi ile eldeedilen mikrokapsüllerin enkapsülasyon etkinliği en yüksek %54.66±3.76 olarak %13’lük zein-kazein formülasyonu ilesağlanırken, sadece zein kullanılarak elde edilen mikrokapsüllerin enkapsülasyon etkinliği % 46.84±0.22 olarak tespitedilmiştir. Ayrıca salım hızı testinde nane uçucu yağının mikrokapsüllerden salımı 9. günün sonunda sadece zein kullanılarakhazırlanan mikrokapsüllerinde % 64.27±3.48 olarak, zein-kazein mikrokapsüllerinde ise % 37.86±2.73 olarak tespit edilmiştirÖğe Oksidatif Strese Maruz Kalmış Farelerde Keten Tohumu ile Beslemenin Etkilerinin Çeşitli Biyobelirteçler ile Değerlendirilmesi(2021) Gökbulut, İncilay; Özmen, MuratÖz: Çalışmanın amacı, keten tohumu katkılanmış diyet tüketiminin N-Metil N- Nitrosoure (MNU) ile oksidatif stresoluşturulmuş farelerde antioksidatif etkilerinin belirlenmesidir. Farelere tek doz (50 mg/kg) MNU intraperitonal enjeksiyonile uygulanmıştır. Çalışmada ağırlıkları ortalama 20 (±2 gr) gram, 8 haftalık 60 adet dişi fare (Mus musculus, BALB/c) altı grubaayrılarak çeşitli formlarda beslenmiştir. Gruplar; Kontrol (standart pellet), Grup 1 (1. hafta 50 mg/kg i.p. MNU + standartpellet /12 hafta), Grup 2 (1. hafta 50 mg/kg i.p. MNU + %10 keten tohumu içeren pellet/12 hafta), Grup 3 (İlk 6 hafta standartpellet + 6. haftada 50 mg/kg i.p. MNU + son 6 hafta %10 keten tohumu içeren pellet), Grup 4 (%10 keten tohumu içerenpellet/12 hafta), Grup 5 (%10 oranında keten bitkisi tohumu pellet/12 hafta + 6. haftada 50 mg/kg i.p MNU) olarakbelirlenmiştir. Keten tohumu, standart fare diyetine %10 oranında katılarak, farelere oral yolla (ad libitum) verilmiştir. On ikihaftalık uygulama sonunda servikal dislokasyon uygulanmış ve karaciğer dokuları seçilmiş biyokimyasal belirteçleri (AST,ALT, LDH, GST, GR, GPX, CAT, CaE ve EROD) değerlendirmek üzere alınmıştır. Tüm gruplarda LDH aktivitesinde kontrolegöre istatistiksel olarak anlamlı bir azalma belirlenmiştir (p<0.05). CaE aktivitesi 1., 2. ve 4. gruplarda önemli düzeyde artışgöstermiştir. Ayrıca, 3., 4. ve 5. grupların ALT aktivitesindeki değişimlerin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlıolduğu belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak tek başına verilen keten tohumunun farelerde olumsuz bir etkiye sebep olmadığı,biyobelirteçlerden elde edilen sonuçların MNU etkisini yansıttığı ve keten tohumunun söz konusu etkiyi azaltıcı etkisininolmadığı düşünülmektedirÖğe Oksidatif strese maruz kalmış farelerin keten tohumu ile beslenmesinin çeşitli biyobelirteçler üzerine etkisi(İnönü Üniversitesi, 2009) Gökbulut, İncilayBu çalışma ile son yıllarda halk arasında popüler bir besin maddesi olan ve gün geçtikçe tüketimi artan keten bitkisi tohumunun, antioksidatif ve antikarsinojen etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada ağırlıkları ortalama 20 (±2 gr) gram olan 8 haftalık 60 adet dişi fare (Mus musculus, Bulb-C) çeşitli formlarda beslenmeye tabi tutulmuşlardır. Deney süresince farelerin beslenmesi (ad libitum) izlenerek tüketilen yem miktarları kaydedilmiştir. Hayvanların tükettiği çeşme suyu (ad libitum) miktarı da belirlenmiştir. Ayrıca hayvanlarda çalışma süresince vücut ağırlığı düzenli olarak izlenmiş ve kaydedilmiştir. Araştırmaya alınan hayvanların bir kısmına (MNU) n-methyl n-uresurea enjeksiyon ile uygulanmıştır. Keten bitkisi tohumu ise hayvanların besinlerine katılarak, sindirim sistemi yolu ile verilmiştir. Uygulamanın 1., 2., 4., 8., 10. ve 12. haftalarında kan örnekleri alınan fareler, 12. hafta sonunda eter anestezisi altında servikal dislokasyon ile öldürülmüş ve karaciğer, bağırsak, mide dokuları histopatolojik değerlendirmeler ve/veya seçilmiş enzimatik biyobelirteç (EROD, AST, ALT, LDH, GST, GR, GPX, CAT, CaE) değerlendirmeleri için alınmıştır. Yapılan histopatolojik değerlendirme sonuçlarına göre, kontrol grubundaki farelerin karaciğer dokuları normal histolojik yapıda gözlenirken, hayvanlara sadece MNU uygulaması yapılan grupta karaciğer parankimasında hemoraji ve nekroz alanları izlenmiştir. MNU uygulaması yanı sıra deney süresince keten tohumlu diyetle beslenen farelerde karaciğer kesitleri genellikle normal histolojik yapıda izlenirken, yer yer fokal nekroz alanları da dikkat çekmiştir. Bu durum MNU uygulaması ile birlikte olduğunda keten tohumunun kısmen toksik etkinin azaltılmasında olumlu rolü olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, dokularda hasarı saptama bakımından biyobelirteçler olarak kullanılan enzim aktivite değerleri de önem taşımaktadır. Buna göre sadece keten tohumu tüketen ve MNU uygulamasına tabi tutulmayan hayvanlarda tespit edilen düşük enzim aktivite değerlerine karşın, diğer gruplarda enzim aktivitesinde belirgin olarak bir artış tespit edilmiştir. Çalışmamızda elde edilen veriler, keten tohumu bitkisinin, MNU tarafından oluşturulan oksidatif stresi baskılayıcı rol oynayabileceğini düşündürmektedir. Bununla birlikte elde edilen araştırma bulgularına bağlı olarak, bu konuda daha detaylı ve başkaca biyobelirteçler de kullanılarak keten bitkisi tohumunun güvenirliğinin test edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.