Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Gönenir Erbay, Lale" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Bariatrik Cerrahi Adayı Morbid Obezite Hastalarının Yaşam Doyumunun Beden Algısı ve Benlik Saygısı ile İlişkisi
    (2018) Karlıdağ, Rifat; Kayaalp, Cüneyt; Evren, Bahri; Şahin, İbrahim; Akyüz, Mahmut; Gönenir Erbay, Lale
    Öz: Amaç: Obezitenin tıbbi sorunların yanı sıra psikososyal sorunlara da neden olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı bariatrik cerrahi adayı morbid obezite hastalarının yaşam doyumu, beden algısı ve benlik saygısı düzeylerini ve beden algısı ile benlik saygısının yaşam doyumu üzerine etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak-Aralık 2016 tarihleri arasında İnönü Üniversite Hastanesi Endokrinoloji Bilim Dalı’na başvuran ve vücut kitle indeksi (VKİ) en az 40 olan 136 morbid obezite hastası ve kontrol grubunu oluşturmak üzere VKİ 30’un altında olan 69 sağlıklı kişi dâhil edildi. Katılımcılar bir psikiyatri uzmanı tarafından değerlendirildi ve herhangi bir psikiyatrik hastalığı olanlar çalışma dışı bırakıldı. Hasta ve kontrol grubu-na sosyo-demografik veri formu, Coopersmith Benlik Saygısı Ölçeği, Beden Algısı Ölçeği ve Yaşam Doyumu Ölçeği uygulandı. Bulgular: Yapılan istatistiksel analizlerde morbid obezite hastalarında yaşam doyumu ve beden algısı ölçek puanları kontrol grubundan düşüktü. Benlik saygısı ölçek puanlarının ise hastalarda kontrol grubundan yüksek saptanması dikkat çekici idi. Yapılan korelasyon analizinde yaşam doyumu ve beden algısı arasında pozitif korelasyon saptandı. Sonuç: Çalışmanın bulgularına göre morbid obezite hastalarının kontrol grubuna göre yaşam doyumlarının daha düşük ve beden görünümlerinden memnuniyetsizliklerinin daha fazla olduğu, ancak benlik saygılarının yüksek olduğu görüldü. Ayrıca kişinin beden imajından memnuniyeti arttıkça yaşam doyumu da artmaktaydı. Beğeni kavramı ve güzellik anlayışı ve bunun kişi üzerinde etki derecesi toplumlar arasında farklılık göstermektedir. Benlik saygısının da kişiler arası ilişkilerden etkilendiği düşünülürse farklı toplumlarda yapılan diğer çalışmaların aksine çalışmamızda morbid obez hastalarda benlik saygısının yüksek oluşu toplumsal yapı ve/veya toplumsal kabul ve hasta sayısının değişkenliği ile ilişkili olabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Obsesif kompulsif bozukluk hastalarında nörosteroid düzeyleri
    (İnönü Üniversitesi, 2011) Gönenir Erbay, Lale
    Obsesif Kompulsif Bozuklukta (OKB) görülen bazı cinsiyet farklılıklarının altında yatan neden cinsiyet hormonları olabilir. Literatürde OKB hastalarında cinsiyet hormonlarını değerlendiren fazla sayıda çalışma bulunmamaktadır. Biz OKB hastalarında nörosteroid düzeylerini değerlendirmek ve hastalığın patofizyolojisi ile ilişkisini araştırmak amacı ile bu çalışmayı planladık. YÖNTEM: Çalışmaya DSM-IV-TR tanı kriterlerine göre OKB tanısı alan 18-65 yaş arası 30 hasta ve 30 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Hasta ve kontrollerden sabah saat 09:00-10:00 arasında progesteron, pregnanolon, dehidroepiandrosteron (DHEA), dehidroepiandrosteron sülfat (DHEA-S), kortizol ve testosteron için kan örnekleri alındı. Hastalara Hamilton Depresyon, Hamilton Anksiyete Skalası ve Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon ölçekleri uygulandı. Veriler uygun istatistiksel yöntemle analiz edildi. BULGULAR: DHEA ve kortizol düzeyi hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede daha yüksekti. Diğer parametreler açısından anlamlı bir fark gözlenmedi. Gruplar cinsiyetlere göre ayrıldığında, kadın hastalarda DHEA ve kortizol düzeyi kadın kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekken, erkek hastalarda, kortizol düzeyi erkek kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek, testosteron düzeyi anlamlı derecede düşüktü. Ayrıca erkek hastalarda DHEA ve kortizol düzeyleri ile kompulsiyon puanları arasında pozitif yönde korelasyon bulundu. Ayrıntılı analizlerde dürtü kontrol bozukluğu ve depresyon ek tanısı olmayan hastalarda kontrollerden anlamlı derecede daha yüksek DHEA ve kortizol düzeyi vardı. Ayrıca dürtü kontrol bozukluğu ve depresyon ek tanısı olan hastaların 15 yılın altında hastalık süresine sahip olduğu gözlendi. 56 TARTIŞMA: OKB hastalarında yüksek DHEA ve kortizol düzeyleri, diğer anksiyete bozukluklarında yapılan çalışmalardaki sonuçlara benzer niteliktedir. Bu bulgu anksiyete bozukluklarında gösterilmiş olan hipotalamo-pitüiter-adrenal aks hiperaktivitesinin bir sonucu olarak düşünülebilir. Diğer bir bakış açısıylada yüksek DHEA'nın artan kortizolü ve stresi kompanse etmek amacı ile yükseldiği düşünülebilir. Ancak DHEA düzeyindeki bu artış kadın hastalarda anlamlı iken erkek hastalarda anlamlı bulunmamıştır. Bu durum OKB'de erkeklerdeki hipotalamo-pitüiter-gonadal eksen hipoaktivitesinin bir sonucu olarak düşünülebilir. Erkeklerde bulduğumuz anlamlı düşük testosteron düzeyleri de bu durumu desteklemektedir. Dürtü kontrol bozukluğu ve depresyonu olmayanlarda yüksek DHEA seviyeleri, organizmanın bu iki durumu yükselen DHEA ile kompanse etmeye çalıştığı şeklinde yorumlanabilir. Sonuç olarak erkek ve kadınların ayrı değerlendirildiği, daha fazla hasta sayıları dahil edilerek yapılacak çalışmalarla bu sonuçların doğrulanması gerekmektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The Relationship Between Suicide Attempt andGonadotropins, Gonadal Hormones, and Cortisolin Females
    (2021) Akan, Mustafa; Ayaz, Nusret; Taşkapan, Mehmet Çağatay; Bulut, Nilüfer; Gönenir Erbay, Lale
    Objective: The aim of this study was to examine the relationship between suicidal behav ior and gonadotropins, gonadal hormones, and cortisol in females.Methods: The study included 3 groups of 23 females each, aged 18-45 years; one groupcomprising those who had attempted suicide, another group of females matched for age,menstrual phase, and body mass index, with depression but no suicidal tendencies, anda control group of 23 healthy females. For all participants, a sociodemographic informa tion form was completed, and the Beck Depression Inventory, the Beck Anxiety Inventory,and the Beck Hopelessness Scale were used. Blood samples were taken at 8 am (in theattempted-suicide group, within 24 hours of the attempt), and follicle-stimulating hor mone, luteinizing hormone, estradiol, testosterone, progesterone, and cortisol levels weremeasured. Results: No statistically significant differences were observed between the groups withrespect to gonadotropin and gonadal hormone levels. There were statistically significantdifferences in the cortisol levels between the attempted suicide and control groups andbetween the depression and control groups (P < .05). The cortisol levels negatively cor related with all scale scores. Conclusion: Studies on suicidal patients should pay more attention to the potential role ofhypocortisolism. More studies with larger samples are needed to investigate the relation ship between gonadotropins, gonadal hormones, and suicidal behavior.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Sociodemographic and clinical characteristics of patients admitted to the consultationliaison psychiatry clinic in a university hospital
    (2018) Gönenir Erbay, Lale; Kartal Sarıoğlu, Fatma
    Abstract: Consultation-liaison psychiatry is an area of psychiatry researching the links between general medicine and psychosocial situations, and deals with the diagnosis, treatment and monitoring of psychiatric disorders and psychosocial problems accompanying physical diseases. The aim of this study is to review the sociodemographic data and treatment approaches for patients admitted to the consultation-liaison psychiatry unit of a university hospital within one year. The sociodemographic and clinical information for patients admitted to the consultation-liaison psychiatry unit of our hospital’s psychiatry ward from August 2015 to November 2016 were obtained by retrospectively investigating the hospital database and patient files and uploading the information to a structured form. Patients in the psychiatry ward were admitted by transfer with 64.9% from the clinic, 16.2% from the emergency service and 10.8% from other wards. The most common physical disease diagnosis of patients was neurologic diseases for 51.4%, endocrinologic diseases for 16.2% and other disease groups for 21.6%. The incidence of psychiatric diagnoses placed according to DSM-V were identified, in order, as psychotic disorders (18.9%), depressive disorders (16.2%), mental retardation (13.5%), somatic symptom disorders (13.5%), bipolar disorder (10.8%), personality disorders (8.1%), oppositional disorder (5.4%), anxiety disorders (5.4%), impulse control and behavior disorders (5.4%) and neurocognitive disorders (2.7%). A total of 10.8% of patients had suicidal thoughts, with 8.1% passive and 2.7% active. Inpatients admitted to our CLP unit, a high rate of 10.8% was identified to have suicidal thoughts. The association of increased suicide risk with many medical diseases shows the necessity of enquiring about suicidal thoughts for each patient. Cooperation between other clinics and CLP will be helpful in increasing the quality of service and offering a more holistic approach to these patients. It appears there is a need for broader cooperation in the area of consultation liaison. This data is considered to form a basis for future studies.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Tedaviye Dirençli Şizofreni Hastalarında IL-4, TGF-?, NF-?B ve MPO Düzeyleri
    (2016) Kartalcı, Şükrü; Gönenir Erbay, Lale; Porgali Zayman, Esra; Otlu, Önder; Karabulut Bay, Aysun; Kartalcı, Gülşen
    Öz: Amaç: Şizofreni etiyolojisinde genetik, enfeksiyon ve enfeksiyona immün yanıt gibi çevresel faktörlerin rol oynadığı kronik psikotik bir bozukluktur. Bu çalışmanın amacı nükleer faktör-?B (NF-kB) aktivasyonu, myeloperoksidaz (MPO), antiinflamatuar sitokin interlökin-4 (IL-4) ve regulatuar sitokin transforming growth faktör-? (TGF-?) gibi bazı immün faktörleri şizofreni hastalarında ve yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş kontrol grubunda karşılaştırmaktır. Yöntem: Tedaviye dirençli 20 şizofreni hastalığı olan kişi ve yaş ve cin-siyet olarak uyumlu 20 sağlıklı kontrolde interlökin-4 (IL-4), transfor-ming growth faktör-? (TGF-?), myeloperoksidaz (MPO) ve nükleer faktör-?B aktivasyonunun (NF-?B) plazma düzeyleri analiz edildi. Hastalık şiddeti Kısa Psikiyatrik Değerlendirme Ölçeği kullanılarak de-ğerlendirildi (BPRS).Bulgular: Bu çalışmada antipsikotik tedaviye dirençli şizofreni hasta-larında serum TGF-? düzeyleri kontrollere göre anlamlı derecede daha düşük, NF-?B düzeyleri ise anlamlı derecede daha yüksek saptandı. Se-rum IL-4 ve MPO düzeylerinde ise hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı fark bulunmadı.Sonuç: Bu çalışmada dirençli şizofreni hastalarında, psikotik belirtilerin alevli olduğu dönemde TGF-? seviyesinin düşük saptanması, Th1/Th2 dengesini sağlamakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Bu durumun şi-zofrenide dirençten sorumlu olup olmadığının araştırılması için geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç vardır. Önceki çalışmalarda ilk atak tedavisiz şizofreni hastalarında gösterilen NF-?B deki yükselmenin, bu çalışmada tedaviye dirençli şizofreni hastalarında da gösterilmiş olması NF-?B'nin hastalığın fizyopatolojisine baştan beri dahil olduğunu düşündürmek-tedir.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim