Yazar "Güven, Aytekin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut Koroner Sendromu Taklit Eden Apikal Hipertrofik Kardiyomiyopati: Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Güven, AytekinApikal hipertrofik kardiyomiyopati (HKM) hipertrofik kardiyomiyopatinin nispeten nadir görülen, özellikle sol ventrikülün apeksinin miyokardının hipertrofisini içeren bir tipidir. İlk olarak Sakamoto ve Yamaguchi tarafından açıklanan apikal HKM’nin tipik bulguları, elektrokardiografide dev T dalga negatifliği ve sol ventrikülografide diyastole sonunda sol ventrikül kavitesinin “maça ası” görünümüdür. Apikal HKM diğer HKM ile karşılaştırıldığında genellikle iyi seyirlidir. Apikal tip HKM’nin en iyi tanı aracı transtorasik ekokardiyografi (TTE) olmasına rağmen rutin işlemlerde nadiren gözden kaçabilir. Bu olgu sunumunda, başka bir merkeze akut koroner sendrom tablosunda başvuran ve rutin TTE incelemede HKM’si gözden kaçan fakat gerçekte HKM’li 38 yaşında erkek hastadan bahsedilmektedir.Öğe Akut miyokard infarktüsünde L-karnitin tedavisinin ventriküler geç potansiyeller(1998) Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Sezgin, Alpay Turan; Tuncer, CemalÖz: Bu çalışmada akut miyokard infarktüslü olgularda L-kamitinin kullanımının, ventriküler geç potansiyeller üzerine olan etkisi araştırıldı. Çalışmaya akut miyokard infarktüsü tanısı ile kabul edilen 54 hasta alındı. Hastalar randomize olarak L-karnitin grubu 27 hasta (17 erkek, 10 kadın, yaş ört: 60±11 yıl) ve plasebo grubu 27 hasta (15 erkek, 12 kadın, yaş ört: 58+12 yıl) olarak iki gruba ayrıldı. Miyokard infarktüsünün ilk 48 saat içerisinde sinyal ortalamalı elektrokardiyogrfi (SOEKG) kayıtları alındı. Ölçümler 3. hafta sonunda tekrar edildi. Hastalara randomize olarak, L-karnitin (n=27) 4x1 tb (4 gr/gün) ve plasebo verildi. Ayrıca hastaların tamamına asetil salisilik aâit, heparin infüzyonu ve kontrendikasyonu olmayan vakalara trombolitik tedavi uygulandı. Birinci kayıtlarda iki grup arasında fark izlenmedi. İkinci kayıtlarda, L-karnitin grubunda QRS süresi ve LAS 40 değerlerinde düşüş izlenirken (p<0.05), plasebo grubunda ise anlamlı değişiklik olmadı (p>0.05). Geç -potansiyel pozitifliği L-karnitin grubunda birinci kayıtta 13 hastada pozitif bulunurken, plasebo grubunda ise 14 hastada pozitif bulundu (p>0.05). İkinci kayıtlarda L-karnitin grubunda 8 hastada (p<0.05), plasebo grubunda 12 hastada pozitif olarak bulundu (p>0.05). Akut miyokard infaktüsünde L-karnitin kullanımının, hemodinamik veriler üzerine olumsuz bir etkisi olmadan, SOEKG parametreleri üzerine olumlu etkileri olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Akut Miyokard İnfarktüsünde L-Karnitin Tedavisinin Ventriküler Geç Potansiyeller Üzerine Etkisi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Özdemır, Ramazan; Güven, Aytekin; Sezgin, Alpay Turan; Tuncer, CemalBu çalışmada akut miyokard infarktüs/ü olgularda L-karnitinin kullanımının, ventriküler geç potansiyeller üzerine olan etkisi araştırıldı. Çalışmaya akut miyokard infarktüsü tanısı He kabul edilen 54 hasta alındı. Hastalar randomize olarak L-karnitin grubu 27 hasta (17 erkek, 10 kadın, yaş ort: 60±11 yıl) ve plasebo grubu 27 hasta (15 erkek, 12 kadın, yaş ort: 58±12 yıl) olarak iki gruba ayrıldı. Miyokard infarktüsünün ilk 48 saat içerisinde sinyal ortalamalı elektrokardiyogrfı (SOEKG) kayıtları alındı. Ölçümler 3. hafta sonunda tekrar edildi. Hastalara randomize olarak, L-karnitin (n=27) 4x1 tb (4 gr/gün) ve plasebo verildi. Ayrıca hastaların tamamına asetıl sa/isi/ik asit, heparin in füzyonu ve kontrendikasyonu olmayan vakalara trombolitik tedavi uygulandı. Birinci kayıtlarda iki grup arasında fark izlenmedi. İkinci kayıtlarda, L-karnitin grubunda QRS süresi ve LAS 40 değerlerinde düşüş izlenirken (p<0.05), plasebo grubunda ise anlamlı değişiklik olmadı (p>0.05). Geç potansiyel pozitifliği L-karnitin grubunda birinci kayıtta 13 hastada pozitif bulunurken, plasebo grubunda ise 14 hastada pozitif bulundu (p>0.05). İkinci kayıtlarda L-karnitin grubunda 8 hastada (p<0.05), plasebo grubunda 12 hastada pozitif olarak bulundu (p>0.05). Akut miyokard infaktüsünde L-karnitin kullanımının, hemodinamik veriler üzerine olumsuz bir etkisi olmadan, SOEKG parametreleri üzerine olumlu etkileri olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Akut miyokard infarktüsünde L-karnitin tedavisinin ventriküler repolarizasyon parametreleri üzerine etkisi(1999) Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Sezgin. Alpay Turan; Tuncer, CemalÖz: AMAÇ: Bu çalışmamızda akut miyokard infarktüsü geçiren hastalarda L-karnitin kullanımının, ventriküler repolarizasyon parametreleri üzerine olan etkisini araştırmayı amaçladık. YÖNTEM: Çalışmaya akut miyokard infarktüsü tanısı konan 54 hasta alındı. Hastalar randomize olarak L-karnitin grubu 27 hasla (17 erkek, 10 kadın, yaş ort: 60±l 1 yıl) ve plasebo grubu 27 hasta (15 erkek, 12 kadın, yaş ort: 58±12 yıl) olarak iki gruba ayrıldı. QT aralığının değerlendirilmesi, 50 mm/sn hızında çekilen standart 12 kanallı elektrokardiyogramdan yapıldı. QT aralığı, QRS kompleksinin başlangıç noktası ile T dalgasının TP izoelektrik çizgisine dönüş noktası el ile işaretlenerek aradaki mesafe olarak ölçüldü. QT dispersiyonu (QTd), maksimum QT ile minimum QT intervali arasındaki farktan hesaplandı. Her hastada QT intervali Bazett formülü (QTc=QT/vRR) kullanılarak, düzeltilmiş QT (QTc) hesaplandı. QTc dispersiyonu (QTcd) maksimum QTc ile minimum QTc arasındaki farktan hesaplandı. Ölçümler miyokard infarktüsünün ilk gününde alındı ve üç hafta sonra tekrar edildi. Hastalara L-karnitin 4 gr/gün ve plasebo verildi. Ayrıca hastaların tamamına 300 mg/gün asetil şahsilik asit, heparin infüzyonu (1000 U/saat) ve kontrendikasyonu olmayan vakalara trombolitik tedavi (sterptokinaz 1.500.000 U/saat) uygulandı. BULGULAR: EKG kayıtlarının incelenmesinde L-karnitin ve plasebo grubunda ilk kayıtlarda QT, QTc QTd ve QTcd değerleri arasında herhangi bir fark bulunmadı (p>0.05). İkinci kayıtların incelenmesinde her iki grupta da ilk kayıtlara oranla QT, QTc, QTd ve QTcd değerlerinde istatiksel olarak anlamlı azalma olduğu görüldü, ancak bu azalma L-karnitin grubunda plaseboya göre daha anlamlıydı (plasebo grubunda p<0.05; L-karnitin grubunda p<0.01). SONUÇ: Akut miyokard infaktüsünde L-karnitin kullanımının, hemodinamik değişiklik yapmadan, ventriküler repolarizasyon parametreleri üzerine olumlu etkisi olduğu sonucuna varıldı.Öğe Akut miyokard infarktüsünde l-karnitin tedavisinin ventriküler repolarizasyon parametreleri ve geç potansiyeller üzerine olan etkisinin araştırılması(İnönü Üniversitesi, 1999) Güven, AytekinBu çalışma akut miyokard infarktüsülü olgularda L-kamitinin kullanımının, repolarizasyon parametreleri ve ventriküler geç potansiyeller üzerine olan etkisini araştırmak amacıyla planlandı. Çalışmaya 1997-1998 yıllan arasında İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Kardiyoloji ABD Koroner yoğun bakım ünitesine akut miyokard infarktüsü tanısı ile kabul edilen 54 hasta (32 erkek, 22 kadın) alındı. Hastalann kabulünden hemen sonra 50 mm/sn kağıt hızı olan EKG kayıtlan alındı. Aynca miyokard infarktüsünün ilk 48 saati içerisinde SOEKG kayıtlan ve ekokardiyografik ölçümleri yapıldı. Aynı işlemler 3. hafta sonunda tekrar edildi. Hastalar randomize olarak, L-kamitin (n=27) 4x1 tb (4 gr/gün) ve plasebo olarak iki gruba aynldı. Aynca hastalann tamamına 300 mg/gün asetil salisilik asit, heparin infîizyonu ve kontrendikasyonu olmayan vakalara trombolitik tedavi uygulandı. Geç potansiyel üzerine etkili olduğu belirtilen (3-bloker ilaçlar ve repolarizasyon parametrelerini etkileyebilecek herhangi bir anti aritmik ilaç verilmedi. L-kamitin ve plasebo grubunda 1. ve 2. kayıtlar kendi içinde karşılaştınldı. Aynca L-kamitin ve plasebo kendi aralarında karşılaştınldı. EKG kayıtlarının incelenmesinde L-kamitin ve plasebo grubunda ilk kayıtlardan alman QT ve QTc değerleri arasında herhangi bir fark bulunmadı (p>0.05). Aynı şekilde QTd ve QTcd değerleri arasında da herhangi bir fark bulunmadı (p>0.05). Daha sonra alman ikinci kayıtların incelenmesinde her iki grupta da ilk kayıtlara oranla QT, QTc, QTd ve QTcd değerlerinde istatiksel olarak anlandı azalma olduğu görüldü (p<0.05).Öğe Antrasiklin grubu antibiyotiklerin sol ventrikül fonksiyonları, ventriküler De-repolarizasyon parametreleri ve dispersiyonları üzerine etkileri(Türk Hematoloji Onkoloji Dergisi, 1998) Tuncer, Cemal; Büyükberber, Süleyman; Aydoğdu, İsmet; Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Pekdemir, Hasan; Seçkin, Yüksel; Sezgin, Alpay; Komsuoğlu, BakiÖz: Antrasiklin grubu antibiyotiklerin kümülattf dozu 400 mg/m2'nin altında olduğu zaman semptomatik kardiyotoksisite gelişmesi nadirdir. Bununla birlikte subklinik kardiyak hasar gelişmesi son derece sık-tır. Buna rağmen literatürde antrasiklin kemoterapisinin ventriküler de-repolarizasyon intervallerine ve dispersiyonlan üzerine etkisi ve bu parametrelerin geç kardiyotoksisiteyi kestirebilmelerine dair çalışma-lara rastlanmamıştır. Çalışmamızda antrasiklin grubu değişik ilaçlar alan maligniteli 13 erkek ve 7 ka-dın toplam 20 hastada, başlangıçtaki, intermediate kümülatif dozdaki ve total kümülatif dozdaki EKG parametreleri ve ekokardiyografi parametreleri birlikte değerlendirilmiştir. Ejeksiy on fraksiyonu (EF) to-tal doz alanlarda (%42.86+11.52), başlangıç (%54.5+-12.12) ve intermediate doz alanlara göre (%52.89±14.72) anlamlı olarak azaldı (p<0.05). Fraksiyonel kısalma (FS) ise total doz alanlarda (%21.86+10.06) sadece başlangıçtaki değere göre (%32.5±6.56) anlamlı olarak azaldı. Total doz alan-lardaki E velosite değeri (54.71±13-9 cm/sn), başlangıçtaki (69.5+17.3 cm/sn) ve intermediate doz alanlardaki (71.22+20.47 cm/sn) değerlere göre anlamlı olarak azaldı (p<0.05). A velosite değeri hem intermediate doz alanlarda (70.67+1833 cm/sn) hem de total doz alanlarda (62.14+13.11 cm/sn), başlangıçtaki (43.7+12.8 cm/sn) değere göre arttı (p<0.05). E/A oranı ise başlangıca (1.54+0.58) göre, intermediate (1.05+0.32) ve total (0.88+0.28) doz alanlarda anlamlı olarak azaldı (p<0.05). Ayrıca to-tal doz alanlardaki E/A oranı, intermediate doz alanlara göre de anlamlı olarak daha az bulundu (p<0.05). EKG parametreleri ile ilgili tüm değerler arasında istatistiksel bîr fark bulunamadı (p>0.05). Sonuç olarak ucuz ve tekrarlanabilir bir metod olan EKG'nin oluşabilecek malign ventriküler aritmiler ve geç kardiyak toksisite için erken birprediktör olamayacağı düşünüldü.Öğe Aort kapak alanı hesaplanmasında transözefajial ekokardiyografi ile transtorasik ekokardiyografinin karşılaştırılması(1998) Özdemir, Ramazan; Tuncer, Cemal; Güven, Aytekin; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay Turan; Müderrisoğlu, HaldunKalp kapaklarının değerlendirilmesinde transözefajial ekokardiyografinin (TEE) transtorasik ekokardiyografiye (TTE) üstünlüğü bilinmektedir. Bu çalışmada aort kapak alanı hesaplanmasında duyarlılık açısından TEE ile TTE arasında fark olup olmadığı tespit edilmek istendi. Çalışmaya TTE ile kalsifik aort darlığı saptanan 3 kadın (yaş ört: 55±8 yıl), 12 erkek (yaş ort:58±7 yıl) olmak üzere toplam 15 hasta alındı. Hastaların aort kapak alanları TTE ile hesaplandı. Daha sonra premedikasyonun ardından TEE ile sol ventrikül çıkış traktüsü ölçüldü. Ardından süreklilik denklemi kullanılarak aort kapak alanı tekrardan değerlendirildi. TTE'de ortalama gradient 32 mmHg ölçüldü. TTE ile sol ventrikül çıkış traktüsü (LVOT) 1.8 cm ölçülürken, TEE'de 2.2 cm olarak değerlendirildi (p<0.05). Ölçülen LVOT değerlerine göre hesaplanan aort kapak alanı TTE'de l cm2 bulunurken TEE'de l A cm2 olarak bulundu (p<0.01). TEE ile LVOT ölçümü gerçek değere tfaha yakın olarak tespit edilebildiğinden dolayı aort kapak alanının noninvaziv değerlendirilmesinde daha doğru bir yaklaşım olacağı kanısındayız.Öğe Aort Kapak Alanı Hesaplanmasında Transözefajial Ekokardiyografi İle Transtorasik Ekokardiyografinin Karşılaştırılması(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1998) Özdemir, Ramazan; Tuncer, Cemal; Güven, Aytekin; Pekdemir, Haşan; Sezgin, Alpay Turan; Müderrrisoğlu, HaldunKalp kapaklarının değerlendirilmesinde transözefajial ekokardiyografinin (TEE) transtorasik ekokardiyografiye (TTE) üstünlüğü bilinmektedir. Bu çalışmada aort kapak alanı hesaplanmasında duyarlılık açısından TEE ile TTE arasında fark olup olmadığı tespit edilmek istendi. Çalışmaya TTE He kals/fik aort darlığı saptanan 3 kadın (yaş ort: 55+8 yıl), 12 erkek (yaş ort:58±7 yıl) olmak üzere toplam 15 hasta alındı. Hastaların aort kapak alanları TTE ile hesaplandı. Daha sonra premedikasyonun ardından TEE ile sol ventrikül çıkış traktüsü ölçüldü. Ardından süreklilik denklemi kullanılarak aort kapak alanı tekrardan değerlendirildi. TTE'de ortalama gradient 32 mmHg ölçüldü. TTE ile sol ventrikül çıkış traktüsü (LVOT) 1.8 cm ölçülürken, TEE'de 2.2 cm olarak değerlendirildi (p<0.05). Ölçülen LVOT değerlerine göre hesaplanan aort kapak alanı TTE'de 1 crri bulunurken TEE'de 1.4 cm2 olarak bulundu (p<0.01). TEE ile LVOT ölçümü gerçek değere daha yakm olarak tespit edilebildiğinden dolayı aort kapak alanının noninvaziv değerlendirilmesinde daha doğru bir yaklaşım olacağı kanısındayız.Öğe Apical hypertrophic cardiomyopathy mimics acute coronary syndrome: Case report(2012) Güven, AytekinAbstract:Apikal hipertrofik kardiyomiyopati (HKM) hipertrofik kardiyomiyopatinin nispeten nadir görülen, özellikle sol ventrikülün apeksinin miyokardının hipertrofisini içeren bir tipidir. İlk olarak Sakamoto ve Yamaguchi tarafından açıklanan apikal HKM’nin tipik bulguları, elektrokardiografide dev T dalga negatifliği ve sol ventrikülografide diyastole sonunda sol ventrikül kavitesinin “maça ası” görünümüdür. Apikal HKM diğer HKM ile karşılaştırıldığında genellikle iyi seyirlidir. Apikal tip HKM’nin en iyi tanı aracı transtorasik ekokardiyografi (TTE) olmasına rağmen rutin işlemlerde nadiren gözden kaçabilir. Bu olgu sunumunda, başka bir merkeze akut koroner sendrom tablosunda başvuran ve rutin TTE incelemede HKM’si gözden kaçan fakat gerçekte HKM’li 38 yaşında erkek hastadan bahsedilmektedir.Öğe Beyaz Önlük Hipertansiyonlu Hastalarda Serum Lipit Değerleri(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Güven, AytekinBu çalışmanın amacı Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı polikliniklerinden H1N1 ön tanısı ile yatırılan hastaların klinik ve epidemiyolojik özelliklerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları polikliniklerinden H1N1v ön tanısı ile yatırılan 64 hasta retrospektif olarak değerlendirilmiş, hastaların demografik özellikleri, klinik bulguları, laboratuar ve radyolojik bulguları incelenmiştir. Bulgular: Pandemik influenza ön tanısı ile yatırılarak izlenen hastaların yaş ortalaması 32,4 ay (1–188 ay) ve %34’ü (n=22) kız hastalardı. Hastaların %14’ü (n=9) kesin vaka olarak doğrulandı. En sık şikayet öksürük (%85,9), ateş (%68,8) ve halsizlik (%57,8) olarak saptandı. H1N1v pozitif hastaların %55,5’inde (n=5) nörolojik, metabolik, konjenital kalp hastalığı gibi altta yatan bir hastalık tespit edildi. Sonuç: Pandemik influenzanın klinik bulguları mevsimsel influenza ile oldukça benzerdir. Altta yatan bir hastalığın olması durumunda mortalite ve morbiditesi artmaktadır.Öğe Dilate kardiyomiyopati ile birlikte gebelik(İnönü Üniversitesi, 2003) Güven, Alanur; Güven, Aytekin; Atmaca, Ruşen; Kafkaslı, AyşeÖz:Amaç: Nadir görülen bir durum olarak dilate kardiyomiyopatili bir hastada miada ulaşan gebelik olgusunun sunumu. Çalışmanın Yapıldığı Yer: İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD. Materyal ve Metod: Son adet tarihine göre 32 hafta 2 günlük gebeliği saptanan hasta; son günlerde, artan öksürük, nefes darlığı, terleme ve bacaklarda şişlik şikayetleriyle hastane-miz acil servisine başvurdu. Bulgular: Başlangıç muayenesinde, iki taraflı boyun venlerinde dolgunluk vardı. Göğüs muayenesinde iki taraflı bazal railer duyuldu. Apexte 3/6 dereceden pansistolik üfîirümü vardı. Ekokardiyografîk incelemede dilate kardiyomiyopati tanısı konuldu. Yoğun medikal tedavi ile rahatlamayan ve fetal distres gelişen olguya kombine spinal-epidural anestezi ile acil sezaryen yapıldı. Anne ve bebek bir hafta sonra sorunsuz olarak taburcu edildi. Sonuç: Dilate kardiyomiyopatili hastalarda gebelik hem anne hem de bebek hayatı için oldukça risk taşımaktadır. Bu nedenle bu hastalara kadın doğum kliniği yanı sıra kardiyoloji ve anestezi bölümü ile koordine şekilde yaklaşılmak ve mümkün olan en kısa sürede gebeliğe son verilmelidir.Öğe Ekokardiyografik olarak sol ventrikül hipertrofisi saptanan sporcularda geç potansiyel sıklığı(MN Kardiyoloji, 1999) Özdemir, Ramazan; Tuncer, Cemal; Güven, Aytekin; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay; Müderrisoğlu, HaldunÖz: AMAÇ: Sol ventrikül hipertrofisi tek başına kardiovasküler mortaliteyi belirleyici bir risk faktörüdür. Bu kişilerde ventriküler aritmilere bağlı ani ölüm riski artmıştır. Günümüzde aritmilerin saptanmasında çeşitli yöntemler kullanılmaktadır ve bunlardan biri de sinyal ortalamalı elektrokardiyografi (SOEKG) dir. Bu çalışmada amacımız ekokardiyografi ile sol ventrikül hipertrofisi alan sporcularda geç potansiyel sıklığını tespit etmekti. YÖNTEM: Çalışmaya bölgemizde ağır sporla uğraşan ve her hangi bir şikayeti olmayan 32 erkek sporcu (yaş, 26±5 yıl) alındı. Kontrol grubu olarak aynı yaş grubunda 28 sağlıklı (yaş, 27±6 yıl) birey alındı. Tüm bireylerin ekokardiyografi, holler monitör ve sinyal ortalamalı EKG kayıtları alındı. BULGULAR: Sporcu ve kontrol grubunda değerler sırasıyla; QRSd: 108±9 msn, 92 ± 8 msn (p<0.001); RMS40: 43±12 µV, 55±10 µV (p>0.05); LAS 40: 32±9 msn. 26±10 msn (p>0.05); GP (%): %3, %0 (p>0.05). Sporcu grubunda 2 kişide ventriküler ekstra sistol, kontrol grubunda 1 kişide supraventrikiiler ekstra atım izlendi. SONUÇ: Sol ventrikül hipertrofisi sapladığımız bu sporcu grubunda GP pozitifliğini normal sayılacak düzeyde bulduk. Ancak, QRSd kontrol grubuna göre anlamlılık gösteriyordu. Sporcularda ani ölümün en sık sebebinin, tespit edilmemiş altta yatan bir kalp hastalığına bağlı olduğu düşünülür ise, bu kişilerin düzenli aralıklarla kontrol edilmeleri ve çalışmamızın daha büyük bir sporcu grubuyla desteklenmesinin uygun olacağını söyleyebiliriz.Öğe Kronik böbrek hastalarında hemodiyalizin sol ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisinin ekokardiyografi ile noninvaziv değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 1996) Tuncer, Cemal; Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay; Büyükberber, Süleyman; Kızılkaya, NedimHemodiyalizin sol ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkilerini ekokardiyografi ile noninvaziv olarak incelemek için 11’i erkek, 6’sı kadın toplam 17 tane kronik böbrek hastası çalışıldı. Diyastolik fonksiyon parametrelerinden Pik E velosite (PEV), Pik A velosite (PAV), PEV/PAV, E deselerasyon zamanı (EDT) ve İzovolümik relaksasyon zamanı (İVRT) diyaliz öncesi ve sonrası sırasıyla (72±31, 83±31cm/sn, p<0.001), (65+20, 59±15cm/sn, p<0.009), (1.11±0.3,1.41 ±0.39, p<0.01), (158±39,148±38ms, p<0.004), (110±28, 94±31ms, p <0.005) bulundu. Sistolik fonksiyon parametrelerinden Ejeksiyon Fraksiyonu (EF), Kardiyak debi (CO), Kardiyak indeks (CI), Fraksiyonel kısalma (FS), Strok volüm (SV), Strok volüm indeksi(SVİ), End-diyastolik volüm (EDV), End-sistolik volüm(ESV) ise diyaliz öncesi ve sonrası sırasıyla: (56±8, 53±9%, p>0.05), (4.9±2.6, 4.6±1.2 L/dk, p>0.05), (3±1.3, 3.2±1 L/dk/m2, p>0.05), (31 ±12, 32±12, p>0.05), (56±30, 57±14ml, p>0.05), (36±15, 39±11ml/m2, p».05), (111 ±36, 102±34ml, p<0.02), (45±14, 43±13ml, p<0.07) olarak bulundu. Sonuç olarak hemodiyalizin diyastolik fonksiyonları iyileştirdiği, sistolik fonksiyonları ise EDV hariç istatiksel olarak etkilemediği bulundu.Öğe Mitral valv prolapsusunda geç potansiyel sıklığı ve beta bloker kullanımının geç potansiyeller üzerine etkisi(MN Kardiyoloji, 1999) Özdemir, Ramazan; Tuncer, Cemal; Güven, Aytekin; Aladağ, Murat; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay; Müderrisoğlu, HaldunÖz: AMAÇ: Bu çalışmamızda mitral valv prolapsuslu (MVP) hastalarda geç potansiyel (GP) sıklığı ve ?-bloker kullanımının geç potansiyel parametreleri üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. METOD: Çalışmaya 40 kadın (yaş, 25±6), 32 erkek (yaş, 26±8) toplam 72 MVP'lu hasta alındı. Hastaların kullandıkları ilaçlar 1 hafta süreyle kesildikten sonra, tüm olguların elektrokardiyografileri, ekokardiyografileri ve sinyal ortalamak elektrokardiyografi (SOEKG) kayıtları alındı. SOEKG kayıtlarında 72 olgunun 24 (%33.3) 'ünde geç potansiyel pozitif olarak bulundu. Bu hastalar rastgele 12 kişilik iki gruba ayrıldı. Hastalara 12 hafta süre ile propranolol 40 mg ve plasebo verildi. 12 hafta sonunda ölçümler tekrarlandı. BULGULAR: İlk kayıtlardan SOEKG kayıtlarının incelenmesinde iki grup arasında herhangi bir fark izlenmedi. 12 hafta sonunda yapılan kontrollerde propranolol ve plasebo grubu değerleri sırasıyla QRSd; 106.6+18.5 msn, 111.4+14.6 msn (p<0.05), LAS 40; 35.3+12.1 msn, 39.3+13.8 msn (p<0.05), RMS 40; 22.5+12.1 ?V, 23.4±14.4 ?V (p>0.05) olarak bulundu. Propranolol grubunda 4 hastada GP negatifletirken, plasebo grubunda ise 1 hastada GP negatif olarak bulundu (p>0.05). Propranolol alan grupta klinik bulgularda belirgin olarak düzelme görüldü. SONUÇ: MVP 'lu hastalarda GP pozitifliğinin normalden yüksek olduğu, ?-bloker grubu ilaçların SOEKG parametreleri üzerine olumlu etkileri olduğunu ve bu olumlu etkinin belirgin klinik düzelmeyle birlikte olduğunu gördük.Öğe Sağlıklı bireylerde standart ve komplet elektrokardiyografik kayıttaki QT, QTc intervalleri ve dispersiyon değerleri(MN Kardiyoloji, 1997) Tuncer, Cemal; Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Sezgin, Alpay T.; Pekdemir, Hasan; Komşuoğlu, BakiÖz: Kardiyovasküler hastalıklarda nispeten yeni suçlu unsurlardan birisi QT dispersiyonudur. Standart 12 derivasyon elektrokardiyogramda QT intervalleri arasındaki farkın fazla olması homojen olmayan myokard repolarizasyonu yansıtır. Bu anor¬mal ventriküler repolarizasyonun göstergesi QT dispersiyonu olarak isimlendirümektedir. QT dispersiyonu standart 12 derivasyon eleklrokardiyogramdaki maximum QT intervali ile minumum QT intervali arasındaki farka eşittir. Deneysel ve klinik elektrokardiyog¬rafîk çalışmalar, homojen olmayan myokardiyal repolarizasyonun ölümcül reentrant ventriküler aritmilere sebeb olabileceğini gös¬termektedir. Ventriküler repolarizasyonun değerlendirilmesinde yeni bir kavram standart 12 derivasyon elektrokardiyogramın yeterli olup olmadığıdır. Bu nedenle biz standart derivasy onlar a ilave olarak sağ taraflı (RV^-o) ve posterior (Vj.g) derivasyonları da kaydı-mıza dahil ettik. 40 kadın ve 32 erkek çalışıldı. Standart, sağ taraf ve komplet (standart + sağ taraf + posterior) derivasyonlardaki QT, QTc intervalleri ve dispersiyonları ölçüldü. EKG derivasyonları 3 gruba bölündü; standart 12 derivasyon grubu (Grup A) ,sağ taraflı derivasyonlar (Grup B) ve komplet derivasyon grubu (standart derivasyonlar + sağ taraflı derivasyonlar + posterior derivasy onlar) (Grup C). Grup A 'da QT dispersiyonu(QT-d) 51+18 mS, QTc dispersiyonu(QTc-d) 25+15 mS; Grup B'de QT-d 22+11 mS, QTc-d 20±12 mS; Grup C'de QT-d 57±20 mS, QTc-d 27+16 mS olarak bulundu. Sonuç olarak bu parametrelerle ilişkili hasta¬lıkları incelemede toplumumuzun normal QT ve QTc dispersiyon ranjının belirlenmesi için değişik bölgelerde, daha büyük sayıda grupların dahil edildiği çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varıldı.Öğe Semptomatik korono-kamaral fistül: Olgu sunusu(1999) Özdemir, Ramazan; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay Turan; Güven, Aytekin; Tuncer, Cemal56 yaşında, kadın hasta; göğüs ağrısı, çarpıntı ve başdönmesi nedeniyle kardiyoloji polikliniğine başvurdu. Hastaya Efor testi ve Holter uygulandıktan sonra, koroner anjiografi önerildi. Çekilen anjiografi'de: sol ana koronerden sirkumfleks arter lokalizasyonundan çıkan, proksimalinde anjiomatöz yumaklaşma gösteren, distale doğru kalınlaşarak giden ve sol atriuma - sol serbest duvarı seviyesinde boşalan korono-kamaral fistül tesbit edildi. Anjina pektoris ve ventriküler aritmili hastaların ayırıcı tanısında bu gibi seyrek olguların da hatırlanması gerektiği düşünüldü. Bu koroner anomaliye çok nadir rastlanılması sebebiyle olgu sunusu olarak takdim edildi.Öğe Semptomatik Korono-Kamaral Fistül: Olgu Sunusu(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Özdemir, Ramazan; Pekdemir, Hasan; Sezgin, Alpay Turan; Güven, Aytekin; Tuncer, Cemal56 yaşında, kadın hasta; göğüs ağrısı, çarpıntı ve başdönmesi nedeniyle kardiyoloji polikliniğine başvurdu. Hastaya Efor testi ve Holter uygulandıktan sonra, koroner anjiografi önerildi. Çekilen anjiografide: sol ana koronerden sirkumfleks arter lokalizasyonundan çıkan, proksimalinde anjiomatöz yumaklaşma gösteren, distale doğru kalınlaşarak giden ve sol atriuma - sol serbest duvarı seviyesinde boşalan korono-kamaral fistül tesbit edildi. Anjina pektoris ve ventriküler aritmili hastaların ayırıcı tanısında bu gibi seyrek olguların da hatırlanması gerektiği düşünüldü. Bu koroner anomaliye çok nad r rastlanılması sebeb yle olgu sunusu olarak takd m edld .