Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Köroğlu, Ahmet" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 20 / 29
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    % 0.5 Ropivakain İle İnterskalen Blok Sonrası Konvülsiyon Ve Solunum Depresyonu (Olgu Sunumu)
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Köroğlu, Ahmet; Gedik, Ender; Çiçek, Müslüm; Özgül, Ülkü; Ersoy, M. Özcan
    Bu olgu sunumunda %0.5 ropivakain ile yapılan interskalen brakiyal pleksus bloğu (ISB) sonrası konvülsiyon ve solunum depresyonu meydana gelen bir olguyu tartışmayı amaçladık. 35 yaşında, 70 kg ağırlığında, 174 cm boyundaki erkek olgu sağ radiyal sinir onarımı için operasyona alındı. Periferik sinir sitümülatörü kullanılarak 40 mL %0.5 ropivakain ile interskalen blokaj yapıldı. ISB yapıldıktan 3 dk sonra yüz kaslarında klonik kasılmalar ve solunum depresyonu meydana geldi. Konvülsiyon ve hipotansiyon herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kendiliğinden düzeldi, bradikardi görülmedi. Sonuç olarak; ISB işlemi sırasında hasta ile sürekli diyalog halinde olunarak yavaş enjeksiyon yapılmalıdır. Ayrıca, aspirasyon ve test dozu negatif olsa bile lokal anestezik enjeksiyonu sonrası kardiyovasküler ve santral sinir sistemi komplikasyonlarına karşı hazırlıklı olunması gerektiğini düşünüyoruz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Aprotinin ve traneksamik asitîn koroner arter cerrahisinde antifibrinolitik, kan kaybı, kan ve kan ürünü ihtiyacı, miyokard, akciğer ve santral sinir sistemine etkileri
    (İnönü Üniversitesi, 1999) Köroğlu, Ahmet
    Koroner arter bypass greft (KABG) cerrahisi planlanan hastalarda aprotinin ve traneksamik asitin (TA) kan kaybı, kan-kan ürünü ihtiyacı, antifıbrinolitik etki, miyokard, akciğer ve beyni koruyucu etkilerini koıırol grubu ile karşılaştırmalı olarak değerlendirmeyi amaçladık. Elektif, primer KABG cerrahisi planlanan 60 hasta rastgele üç eşit gruba ayrıldı. Aprotinin grubunda (Grup A, n=20) cilt insizyonundan önce- 2 milyon KÎÜ, prime solüsyonuna-2 milyon KİÜ ve operasyon sırasında -500.000 KİÜ/saat olmak üzere toplam 6 milyon KİÜ aprotinin verildi TA grubunda (Grup T. n=20) indüksiyonundan sonra, cilt insizyonundan oııce 10 gm TA inflizyon şeklinde verildi. Kontrol grubunda (Grup K, n=20) mcdikasyon uygulanmadı Hematolojik bulgular ve koagülasyon profili ile ilgili ölçümler (Hemoglobin, hematokrit, trombosit, aPTT, PT, plazminojen, fıbrinojcn ve d-dimer) preoperatif, KPB’ın sonunda, KPB’tan 6, 24 ve 48 saat sonra yapılıp kaydedildi. Peroperatif ve postoperatif kanama miktarı ve gereken kan-kan ürünleri transfüzyonu miktarı belirlendi. Miyokarda olan etkiyi değerlendirmek amacıyla EKG ve miyokard enzimleri (Tnl, CKMB, SGOT, LDH,) preoperatif ve postoperatif, 6, 24 ve 48 Saatlerde kaydedildi.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olguda acil anestezik yaklaşım
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Çiçek, Müslüm; Köroğlu, Ahmet; Toğal, Türkan; Özpolat, Sakine; Ersoy, M. Özcan; Karadağ, Neşe
    Öz: Aspleni sendromu ve kompleks konjenital kalp hastalığına sahip prematüre olgu acil laparatomiye alındı. Fentanil, artrakuryum ve sevofluran ile genel anestezi indüksiyonu sonrası bupivakain ile tek doz kaudal anestezi uygulandı. Ameliyat sırasında herhangi bir komplikasyon olmadı. Olgu ekstübe edilmedi ve pediyatrik cerrahi yoğun bakım ünitesine alındı. Ameliyat sonrası 4. günde kalp yetmezliği ve sepsis nedeniyle olgu kaybedildi. Başlık (İngilizce): Emergent anesthesia management of a premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease Öz (İngilizce): A premature case with asplenia syndrome and complex congenital heart disease underwent an urgent laparotomy. After general anesthesia induction with fentanyl, atracurium and sevoflurane, single shot caudal anesthesia with bupivacaine was performed. There was no complication during the operation. The case was not extubated and transported to paediatric intensive care unit. He died at the postoperative fourth day because of heart failure and sepsis.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Çocuklarda kaudal anestezide bupivakaine eklenen fentanil ile ketaminin karşılaştırılması
    (Anestezi Dergisi, 2004) Köroğlu, Ahmet; Gülhaş, Nurçin; Türköz, Ayda; Erdem, Sami; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Çalışmamızda, çocuklarda kaudal bupivakaine eklenen fentanil veya ketaminin kaudal anestezi kalitesi, duyusal blok seviyesi, motor blok süresi, postoperatif analjezi süresi ve analjezik gereksinimi ile ortaya çıkan yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. İnguinal herni onarımı yapılacak 1-8 yaş arasında 122 olgu çalışmaya alındı. Damar yolu açılırken sevofluran ile maskelenen olgulara kaudal anestezi ve cerrahi sırasında l-3mg kg?1 sa?1 propofol infüzyonu yapıldı. Grup I'e (n=43) 2mg kg?1 %0.25 bupivakain grup II'ye (n=40) 1mug kg?1 fentanil+2mg kg?1 %0.25 bupivakain, grup III'e (n=39) 0.5 mg kg?1 ketamin + 2mg kg?1 %0.25 bupivakain verildi. Olguların kaudal blok yapılmadan önce ve kaudal blok sonrası l0 dk arayla ortalama kan basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen satürasyonu, solunum sayısı, ETCO2 değerleri ve kullanılan toplam propofol miktarı kaydedildi. Blok başlama zamanı, duyusal blok seviyeleri, motor blok süresi, postoperatif analjezi süresi, kullanılan toplam analjezik miktarları ve komplikasyonlar kaydedildi. Ortalama duyusal blok seviyesi grup II ve III'de I'e göre anlamlı olarak daha yüksekti. Operasyon sonrası analjezik gereksinimi grup III'de T e göre anlamlı olarak daha azdı. Postoperatif analjezi süresi grup III'de diğer iki gruba göre anlamlı olarak daha uzundu. Sonuç olarak, bupivakaine eklenen fentanil veya ketamin kaudal anestezi kalitesini etkilemediği, ancak ketaminin postoperatif analjezi süresini uzatarak analjezik gereksinimini azalttığı kanısına varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Çocuklarda kaudal blok: 2262 olgunun geriye dönük incelenmesi
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2005) Begeç, Zekine; Durmuş, Mahmut; Toprak, Hüseyin İlksen; Köroğlu, Ahmet; Ülger, Hacer; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Amaç: Kaudal blok, infant ve çocuklarda sık kullanılan bölgesel anestezi yöntemlerinden biridir. Fakat komplikasyon oranları hakkında sınırlı bilgi bulunmaktadır. Haziran 1995-Mayıs 2004 tarihleri arasında kliniğimizde kaudal blok uygulanan 2262 pediyatrik hastanın anestezi kayıtlarını inceleyerek, morbidite ve komplikasyonları araştırmayı amaçladık. Bulgular: Anestezi indüksiyonu hastaların 1.633'nde inhalasyon, 629'unda intravenöz ajanlarla yapılmıştır. Toplam volüm 1 mL kg-1 olacak şekilde hastaların 1.563'üne % 0.25 bupivakain, 400'üne % 0.25 bupivakain ve % 1 prilokain, 61'ine % 0,25 bupivakain ve 0.5 mg kg-1 ketamin, 106'sına % 0.25 bupivakain ve 1 µg kg-1 fentanil, 132'sine % 0.2 ropivakain verilmiştir. Komplikasyon oranları açısından 10 kg. ve altındaki hastalarla, 10 kg.'ın üstündeki hastalar arasında fark bulunmazken, toplam komplikasyon oranları ve ciltaltı infiltrasyon açısından 1-2 yıl asistanı-2-3 yıl asistanı, 1-2 yıl asistanı-3-4 yıl asistanı, 1-2 yıl asistanı ve uzman arasındaki fark anlamlıydı (p<0.05). Sonuç: Kaudal blok uygulaması umblikus altı cerrahi geçirecek pediyatrik hastalarda uygun bir anestezi yöntemidir. Komplikasyon oranı bir yıllık anestezi eğitiminden sonra azalmaktadır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Düşük akımlı anestezide izofluran ve desfluran ile vücut ağırlığına göre uygulanan taze gaz akımlarının karşılaştırılması
    (2004) Toğla, Türkan; Ayas, Alaattin; Demirbilek, Semra; Gedik, Ender; Köroğlu, Ahmet; Karaaslan, Kazım; Ersoy, M. Özcan
    Çalışmamızda, vücut ağırlığına göre (10-20-30 mL kg-1 dk-1) hesaplanan taze gaz akımı ile uygulanan izofluran ve desfluranın hemodinami, vücut ısısı, oksijen ve kullanılan anestezik gaz konsantrasyonları üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Etik kurul ve hasta onayı alındıktan sonra, elektif cerrahi geçirecek ASA I-II 60 erişkin olgu rasgele olarak izofluran ve desfluran uygulanan iki gruba ve bu iki grup da 10, 20 ve 30 mL kg-1 dk-1 taze gaz akımı uygulanan 10'ar olgu içeren 3 alt gruba ayrıldı. Standart anestezi indüksiyonundan ve entübasyondan sonra ilk 10 dk taze gaz akımı 4 L dk-1 (%50 O2:N2O) izofluran % 1.5 ve desfluran % 6 olarak uygulandı. Başlangıç fazı sonrasında izofluran % 2 ve desfluran % 8 konsantrasyona ve taze gaz akımı hızları ise gruplara göre ayarlandı. KAH, OAB, SpO2; ösefagus ısısı, vaporizör ayarı konsantrasyonu, inspire ve ekspire edilen oksijen ve gaz konsantrasyonu çalışma protokolüne göre belirli aralıklarla kaydedildi. İnspire ve ekspire edilen gaz konsantrasyonu 10 mL kg-1 dk-1 akım gruplarında diğer gruplara göre anlamlı azaldı (p<0.05). İnspire edilen oksijen konsantrasyonu (FiO2) anestezi süresine paralel olarak azaldı. İzofluran 10 mL kg-1 dk-1 akım uygulanan grupta 2 olguda, desfluran 10 mL kg-1 dk-1 akım uygulanan grupta 8 olguda FiO2 düşük saptandı (p<0.05). Sonuç olarak, izofluran ve desfluranın 10 ve 20 mL kg-1 dk-1 düşük taze gaz akımında ve güvenle kullanılabileceği ve hemodinamiği etkilemediği kanısındayız. Ancak 10 mL kg-1 dk-1 taze gaz akımında % 50/% 50 O2/N2O kullanımında inhalasyon ajanı olarak desfluran kullanılan olgularda hipoksi riski olduğu, bununla beraber hipoksinin FiO2 oranı artırılarak önlenebileceği düşüncesindeyiz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Elektif gastrointestinal sistem operasyonu yapılan hastalarda malnütrisyonun total intravenöz anesteziye etkisi
    (2007) Çiçek, Müslüm; Turan Bozkurt, Yasemin; Toprak, Hüseyin İlksen; Köroğlu, Ahmet; Ersoy, Mehmet Özcan
    Öz: Amaç: Elektif gastrointestinal sistem operasyonu yapılan hastalarda malnütrisyonun anestezi indüksiyonu, hemodinami, uyanma kriterleri, propofol tüketimi ve komplikasyonlara etkisi araştırıldı. Gereç ve Yöntem: ASA I-III 50 erişkin hasta preanestezik vizit sonrası Subjektif Global Değerlendirme ile iyi beslenen (n=24) ve malnütrisyonlu (n=26) olarak ayrıldı. Anestezi indüksiyonunda; bütün hastalara remifentanil (1 µgr kg-1), % 1 propofol (şuur kaybı ve hastanın eline verilen cismin düştüğü ana kadar) ve sisatrakuryum (0.1 mg kg-1) verildikten 3 dk sonra entübasyon yapıldı. İdamede, remifentanil 0.15 µg kg-1 dk-1, propofol 75 µg kg-1 dk-1 ve sisatrakuryum 0.08 mg kg-1 sa-1 uygulandı. Hemodinamik değişikliklere göre propofol dozu ayarlandı. Yaş, son 6 ayda ağırlık kaybı, vücut ağırlığı, serum albumin düzeyi, entübasyon koşulları, ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, anesteziden uyanma kriterleri (spontan solunum başlama, göz açma ve ekstübasyon süreleri), kullanılan propofol miktarları ve komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Malnütrisyonlu grupta yaş ve ağırlık kaybı iyi beslenen gruba göre yüksek, vücut ağırlığı ve albumin düzeyi düşüktü (p<0.05). Ortalama arter basıncı operasyonun 20. ve 30. dk’da iyi beslenen grupta yüksekti (p<0.05). Kalp atım hızı entübasyonun 1. ve 5. dk. ile operasyonun 10. dk.’da iyi beslenen grupta düşüktü (p<0.05). Anestezi indüksiyonu sırasında, malnütrisyonlu grupta hipotansiyon görülme sıklığı daha fazla idi (p<0.05). İyi beslenen grupta spontan solunum geri dönme süresi daha kısa (p<0.05) olmasına rağmen göz açma ve ekstübasyon süreleri benzerdi. Sonuç: Malnütrisyon varlığının endotrakeal entübasyona yanıtı, propofol tüketimini ve uyanma kriterlerini etkilememekle birlikte anestezi indüksiyonu sırasında kan basıncını olumsuz etkileyebileceği kanaatine varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Griggs Tekniği İle Açılan Perkütan Trakeostomi Sonuçlarımız
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2007) Çiçek, Müslüm; Gedik, Ender; Yücel, Aytaç; Köroğlu, Ahmet; Ersoy, M. Özcan
    Bu çalışmada, yoğun bakım ünitemizde Griggs tekniği ile açılan perkütan trakeostomilerin işlem süresini ve erken komplikasyonları sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan 115 erişkin hasta retrospektif olarak değerlendirildi. İşlem öncesi hastaların birincil tanıları, yaş, cinsiyet ve entübasyon süresi kaydedildi. İşlem “Percutaneous tracheostomy kit” (Portex, Hythe, Kent, İngiltere) ile gerçekleştirildi. İşlem süresi, hastalarda gelişen erken komplikasyonlar (minör kanama, cerrahi kanama, subkutan amfizem, pnömotoraks, yanlış pasaj, hipoksi ve mortalite), mekanik ventilasyon süresi, yoğun bakım yatış süresi ve hastaneden çıkış durumu kaydedildi. Bulgular: İşlem süresinin ortalama 5.77 dk olduğu tespit edildi. Perkütan trakeostomiye bağlı erken komplikasyon olarak 3 (%2.6) hastada minör kanama, 1 (%0.86) hastada cerrahi kanama ve 1 (%0.86) hastada yanlış pasaj gelişti. Sonuç: Griggs tekniği ile perkütan trakeostomi açılmasının yatak başında kısa sürede uygulanan, düşük komplikasyon oranına sahip bir yöntem olduğu kanaatine varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Hickman kateteri uygulamasında erken dönem sonuçlarımız
    (1999) Türköz, Ayda; Toğal, Türkan; Gülcan, Öner; Ateş, Fehmi; Durmuş, Mahmut; Köroğlu, Ahmet
    Uzun süreli santral venöz bir yola gereksinim duyulan durumlarda, bu girişim, birçok merkezde genel veya lokal anestezi ile deneyimli cerrahi ekip tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmada hematolojik malignitesi olan 20 olguda perkütan teknikle Hickman/Broviac kateteri takılmasında erken dönem tecrübelerimizi bildirdik. Bu teknikte implantasyon metodu ve karşılaşılan komplikasyonlar belirtildi. Teknik olarak 19 hastada başarı sağlandı (% 95). Hemotoraks ve aritmi insidansı benzerdi (% 5). Ortalama takılma süresi 45 dk idi. Bir hastada kateter ucu yer değiştirdi (% 5). Geç komplikasyon olarak sadece üç hastada kateter enfeksiyonu gelişti (% 15). Hickman kateterinin anestezistler tarafından da cerrah ve radyologlar kadar başarı ile takılabileceğini saptadık. Klinik olarak karşılaştığımız önemli komplikasyonların oranı kabul edilebilir düzeydeydi.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hickman Kateteri Uygulamasında Erken Dönem Sonuçlarımız
    (Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Türköz, Ayda; Toğal, Türkan; Gülcan, Öner; Ateş, Fehmi; Durmuş, Mahmut; Köroğlu, Ahmet
    Uzun süreli santral venöz bir yola gereksinim duyulan durumlarda, bu girişim, birçok merkezde genel veya lokal anestezi He deneyimli cerrahi ekip tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmada hematolojik malignitesi olan 20 olguda perkütan teknikle Hickman/Broviac kateteri takılmasında erken dönem tecrübelerimizi bildirdik. Bu teknikte impiantasyon metodu ve karşılaşılan komplikasyonlar belirtildi. Teknik olarak 19 hastada başarı sağlandı (% 95). Hemotoraks ve aritmi insidansı benzerdi (% 5). Ortalama takılma süresi 45 dk idi. Bir hastada kateter ucu yer değiştirdi (% 5). Geç komplikasyon olarak sadece üç hastada kateter enfeksiyonu gelişti (% 15). Hickman kateterinin anestezistler tarafından da cerrah ve radyologlar kadar başarı He takılabileceğini saptadık. Klinik olarak karşılaştığımız önemli komplikasyonların oram kabul edilebilir düzeydeydi.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İnternal juguler ven kanülasyonunda prilokain-lidokain krem uygulamasının prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması
    (2005) Köroğlu, Ahmet; Çiçek, Müslüm; But, A. Kadir; Toprak, Hüseyin İlksen; Ersoy, Mehmet Özcan
    Öz: Bu çalışmada, internal juguler ven (İJV) kanülasyonu için farklı sürelerde uygulanan prilokain-lidokain kremin analjezi, işlem kalitesine etkisinin değerlendirilmesi ve prilokain HCI infiltrasyonu ile karşılaştırılması amaçlandı. Operasyon öncesi IJV kanülasyonu yapılacak 75 olgu çalışmaya alındı. IJV kanülasyonu öncesi, Grup T e 60, Grup W ye 90, Grup life 120 ve Grup TVe 180 dk süreyle prilokain-lidokain krem uygulandı, Grup V deki olgulara ise prilokain HCI infiltrasyonu yapıldı. Prilokain HCI infiltrasyonu ve İJV kanülasyonu sırasında ağrı seviyesi vizüel analog skala ile değerlendirildi, ayrıca cilt-IJV derinliği ile analjezi ve işlem kalitesi kaydedildi. Bütün olgularda yeterli cilt analjezisi sağlandı. Prilokain-lidokain krem uygulananlarda farklı derinliklerdeki yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı; 0.5 cm derinlikte Grup III ve IVde Grup I ve W ye göre, 1 cm derinlikte Grup IV'te Grup I ve IF ye, Grup IIFte Grup I'e göre, 1.5 cm derinlikte ise Grup IV'te Grup I'e göre daha fazlaydı. Analjezi kalitesi Grup IV de Grup I ve II'ye göre daha iyiydi. IJV kanülasyonu sırasında toplam yeterli analjezi elde edilen olgu sayısı Grup IV'te Grup I ve II'ye göre, Grup V'te ise Grup I, II ve UF e göre anlamlı olarak daha fazla, ilave %2 prilokain HCI infiltrasyon gereksinimi daha azdı. Sonuç olarak, İJV kanulasyonunda 3 saat süreyle uygulanan prilokain-lidokain krem daha kısa uygulama sürelerine göre daha etkili analjezi sağladı. Ayrıca 90,120,180 dk süreyle uygulandığında klinik olarak daha iyi işlem kalitesi sağladığından prilokain HCI infiltrasyonuna göre daha iyi bir alternatif olduğu kanaatine varıldı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İntratekal bupivakaine fentanil veya meperidin eklenmesinin hemodinami, postoperatif analjezik gereksinimi, histamin, IgE, bazofil ve eozinofil seviyelerine etkisi
    (Anestezi Dergisi, 2003) Köroğlu, Ahmet; Erdem, Sami; Çiçek, Müslüm; Doğan, Zafer; Sezgin, Nurzen; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Çalışmamızda, spinal anestezide bupivakainle birlikte uygulanan fentanil ve meperidinin hemodinami, postoperatif analjezik gereksinimi, histamin, IgE, bazofil, eozinofil seviyelerine etkilerini ve komplikasyonları karşılaştırmayı, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Çalışmaya alınan 45 olgunun kalp atım hızı, ortalama arter basıncı, SpO2 değeri, solunum sayısı spinal anestezi öncesi ve sonrası kaydedildi. Intratekal 10 mg bupivakaine ilave olarak Grup B'ye 0,5 mL %0.9 NaCI, Grup F'ye 25 mug fentanil, Grup M'ye 25 mg meperidin uygulandı. Histamin, IgE, bazofil, eozinofil seviyeleri için spinal anesteziden 30 dk önce, 8 ve 60 dk sonra kan örnekleri alındı. Postoperatif 24. saate kadar VAS ve analjezik gereksinimi değerlendirildi. Histamin ve bazofil seviyeleri Grup M ve F'de spinal anestezi sonrası 8. ve 60. dk'da anlamlı anmakla birlikte, histamin seviyesi spinal anestezi sonrası 8. dk'da Grup M'de diğer gruplara oranla anlamlı olarak yüksekti. Geç postoperatif dönemde VAS skoru, analjezik gereksinimi Grup M'de anlamlı olarak düşüktü. Kaşıntı ve kusma Grup F'de daha fazlaydı, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasında ilişki yoktu. Sonuç olarak, intratekal fentanil ve meperidinin hemodinamiyi etkilemediği, meperidinin geç postoperatif dönemde daha iyi analjezi sağladığı saptandı. Meperidin ile daha fazla olmasına rağmen iki opiyoidin de histamin salıverilmesini artırdığı, fentanilin daha fazla kusma ve kaşıntıya neden olduğu, kaşıntı ile eozinofil, bazofil seviyesi arasında ilişki olmadığı kanısına varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Jinekolojik laparoskopi olgularında alfentanil ve remifentanilin hemodinami ve derlenme üzerine etkisi
    (Türk Anestezi ve Reanimasyon Dergisi, 2003) Toprak, Hüseyin İlksen; Köroğlu, Ahmet; Gülhaş, Nurçin; Toğal, Türkan; Gedik, Ender; Aslan, Ülkü; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Anestezi ve cerrahi alanındaki gelişmeler günübirlik cerrahilere eğilimi artırmaktadır. Kısa etkili olan remifentanil günübirlik cerrahilerde alfentanile iyi bir alternatiftir. Çalışmamızın amacı, desfluran kullanılan jinekolojik laparoskopilerde, alfentanil ve remifentanilin hemodinami, uyanma, derlenme ve komplikasyon insidansı üzerine etkisini araştırmaktır. Etik kurul onayı alındıktan sonra çalışmaya 42 olgu dahil edildi. Anestezi indüksiyonu 2 mg kg-1 propofol ve 0.1 mg kg-1 vekuronyumla sağlandıktan sonra olgular rasgele iki gruba ayrıldı. Alfentanil grubuna (grup A), alfentanil 15 µg kg-1 bolus, insizyona kadar 1 µg kg dk-1, sonrasında 0.5 µg kg dk-1 hızında verildi. Remifentanil grubuna (Grup R), remifentanil 1 µg kg-1 bolus, insizyona kadar 0.5 µg kg dk-1, sonrasında 0.25 µg kg dk-1 hızında verildi. İdamede, % 40 oksijen/hava içinde % 3-5 oranında desfluran kullanıldı. Ventilasyon, ETCO2 35-40 mmHg olacak şekilde ayarlandı. Ortalama arter basıncı (OAB), kalp atım hızı (KAH) ve SpO2 değerleri ameliyat boyunca 10 dk, ayılma odasında 90 dk süreyle 15 dk aralıklarla kaydedildi. Ameliyat sonunda spontan solunum, göz açma, ekstubasyon, oryantasyon süreleri ile VAS, Aldrete skoru>8 olma süresi, ilk analjezik alma zamanı ve bulantı-kusma kaydedildi. Gruplar derlenme özellikleri ve komplikasyonlar açısından farksızdı. OAB değerleri tüm zamanlarda, KAH 10, 20, 30. dk ile ekstubasyondan önce ve sonraki zamanlarda Grup A'da diğer gruba göre anlamlı olarak yüksekti. Grup A'da, OAB 40. dk'da, ekstubasyondan önce ve sonraki zamanlarda, bazal değere göre anlamlı olarak yüksekken, KAH 20, 30, 40 ve 50. dk'da anlamlı derecede düşüktü. Grup R'de OAB'daki 40. dk ile ekstubasyon sonrası dışındaki diğer tüm zamanlarda azalma anlamlıydı. KAH ekstubasyon sonrası hariç tüm zamanlarda anlamlı olarak düşüktü. VAS değeri postoperatif 15. dk'da Grup R'de anlamlı olarak yüksekti. Sonuç olarak, dengeli anestezi uygulanan jinekolojik laparoskopik cerrahilerde, remifentanilin, alfentanile göre hemodinamik stabilite açısından daha iyi bir seçim olduğu kanaatini taşımaktayız. Remifentanil kullanılan olgularda postoperatif analjezi ameliyat bitmeden başlatılmalıdır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Koroner arter bypass cerrahisinde akut normovolemik hemodilüsyonun koagülasyon, fibrinolitik sistem, protein C ve protein S üzerine etkisi
    (Türk Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Dergisi, 2004) Nisanoğlu, Vedat; Erdil, Nevzat; Kaya, Emin; Erdil, Akgül Feray; Battaloğlu, Bektaş; Köroğlu, Ahmet; İlksen, Hüseyin Toprak
    Öz: Amaç: Kardiyopulmoner bypass (KPB) kullanılarak yapılan kalp cerrahisi, hemostatik sistemde çeşitli değişikliklere yol açar. Bu çalışmada koroner arter cerrahisi uygulanan hastalarda akut normovolemik hemodilüsyonun koagülasyon, fibrinolitik sistem ve protein S ve C gibi fizyolojik antikoagülanlar üzerine etkisini inceledik. Materyal ve Metod: Akut normovolemik hemodilüsyon uygulanarak (Grup l, n = 20) ve uygulanmayarak (Grup 2, n = 21) koroner arter cerrahisi yapılan 41 hasta çalışmaya alındı. Aktive edilmiş pıhtılaşma zamanı, protrombin zamanı, aktif parsiyel tromboplastin zamanı, fibrin yıkım ürünleri (d-dimer), fibrinojen, protein C ve S ile trombosit sayıları ölçüldü. Kan örnekleri anestezi indüksiyonunu takiben KPB'nin 20. dakikası, protamin uygulamasından 30 dakika sonrası ve KPB'den çıkıldıktan 24 saat sonra alındı. Bulgular: Her iki grupta preoperative değerlerle kıyaslandığında diğer örneklerde d-dimer değerleri yüksek, protein C ve trombosit sayıları anlamlı derecede düşük bulundu. Gruplar arasında aktive pıhtılaşma zamanı, protrombin ve aktif parsiyel tromboplastin zamanları, d-dimer, fibrinojen, protein C ve protein S değerleri açısından farklılık tespit edilmedi. İki grup arasında kan ve kan ürünleri transfüzyonu ve drenaj miktarı açısından fark bulunmadı. Sonuç: Koroner arter cerrahisinde akut normovolemik hemodilüsyon kan ve kan ürünleri ihtiyacını azaltmamakta ve hemostatik sistemdeki değişiklikleri etkilememektedir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Koroner arter bypass cerrahisinde total intravenöz anestezi: Midazolamla birlikte remifentanil veya fentanil infüzyonunun hemodinamik etkilerinin karşılaştırılması
    (Anestezi Dergisi, 2004) Köroğlu, Ahmet; Gedik, Ender; Gülhaş, Nurçin; Toprak, Hüseyin İ.; Karaaslan, Kazım; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Çalışmamızda; koroner arter bypass cerrahisinde midazolam ile birlikte remifentanil veya fentanil infüzyonunun endotrakeal entübasyon, cerrahi uyanlara yanıt ve intraoperatif hemodinami üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmaya alınan 60 olgunun anestezi indüksiyonunda 0.5-3 mg kg?1 tiyopental sodyuma ilave olarak grup R'de (n=31) 2 mug kg?1 remifentanil, grup F'de (n=29) 15 mug kg?1 fentanil kullanıldı. Anestezi idamesinde 0.15 mg kg?1 sa?1 midazolama ilave olarak grup R'de l mug kg?1 dk?1 remifentanil, grup F'de 0.15 ug kg?1 dk?1 fentanil infüzyonu yapıldı. Ortalama arter basıncı (OAB) ve kalp atım hızı (KAH), entübasyondan ve cerrahi uyarılardan l, 3, 5 dk sonra ve operasyon süresince 5dk aralarla kaydedildi. Ayrıca entübasyon zamanı ile ortaya çıkan komplikasyonlar kaydedildi. Anestezi indüksiyonu sonrası KAH grup R'de F'ye göre daha düşük, opiyoid infüzyonu sırasında hem OAB hem de KAH grup R'de F'ye göre daha düşüktü. Cilt insizyonu, sternotomi ve internal mammarian arter diseksiyonu sonrası OAB ve KAH grup F'de R'ye göre daha yüksekti. Cilt insizyonu, sternotomi ve internal mammarian arter diseksiyonuna hipertansif yanıt veren hasta sayısı grup F'de R'ye göre daha fazlaydı. KPB sırasındaki hipertansiyon sıklığı ve nitrogliserin gereksinimi grup R'de F'ye göre daha azdı. Sonuç olarak, anestezi indüksiyonunda tiyopental sodyum ve midazolam ile birlikte remifentanil veya fentanilin entübasyona yanıtı engellemediği, anestezi idamesinde midazolamla birlikte remifentanil infüzyonunun cerrahi uyarılara yanıtı fentanile göre daha iyi engellediği kanaatine varıldı.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Koroner arter cerrahisinde aprotinin ve traneksamik asit: 1) Koagülasyon sistemi, kan ve kan ürünleri transfüzyonu üzerine etkileri
    (Anestezi Dergisi, 2000) Türköz, Ayda; Köroğlu, Ahmet; Türköz, Rıza; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Aprotinin ve traneksamik asitin (TA) kan kaybı ve kan ürünleri transfüzyonuna etkilerini primer koroner arter bypass greftlemesi olgularında prospektif ve randomize olarak değerlendirdik.Altmış olgu üç gruba ayrıldı: Aprotinin alanlar (total 6 x 106 KIU, n=20, Grup A), Traneksamik asit alanlar (total 10 g, n=20, Grup T) ve ilaç almayanlar (n=20, Grup K). Demografik ve cerrahi özellikler, rutin koagülasyon testleri, plazminojen, fibrinojen ve D-dimer düzeyleri karşılaştırıldı. Operasyon sırasında ve postopertif kan kaybı saptandı. Kan ürünleri transfüzyonu standart bir protokole göre uygulandı. Aprotinin grubunda kardiopulmoner bypass (KPB) sonrası altıncı saatte aPTT (aktive parsiyel tromboplastin zamanı) diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı artarken (p<0.005), D-dimer düzeyi Grup A ve Grup T 'de anlamlı olarak azaldı (p<0.001). Plazminojen düzeyleri KPB'dan altı saat sonra Grup A da Grup K'dan (p<0.05) ve KPB'dan 24 saat sonra Grup T'de Grup K'dan (p<0.005) istatistiksel olarak daha düşüktü. Total kan kaybı aprotinin grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak (Grup A 792±44 ml, Grup K 1164±95 ml; p<0.01) daha azdı, fakat Grup T ile kontrol grubu arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (Grup T 942±72 ml). Ameliyat sırasında ve sonrasında tam kan ve kan ürünleri kullanımı Grup K'ya (6.35±1.12 U) göre Grup A'da (1.65±0.39 U; p<0.001) istatistiksel olarak azken, Grup T de (4.45±0.91 ml) Grup K'dan istatistiksel olarak farklı değildi.Sonuç olarak, aprotinin traneksamik asit ile karşılaştırıldığında, primer koroner arter bypass greftlemesinden sonra hemostazın sağlanmasında daha etkili olmaktadır. Başlık (İngilizce): Aprotinin and tranexamic acid in coronary artery bypass operations: 1) The effects on coagulation system, blood and blood products transfusion Öz (İngilizce): We evaluated the effects of aprotinin and tranexamic acid (TA) on blood loss and the need for transfusion of blood products in a prospective randomized study following primary coronary artery bypass grafting, surgery.Sixty patients were allocated to three groups: aprotinin (total dose 6 x 10<sup>6</sup> KIU, n=20, Group A), TA (total 10 g, n=20 Group T), and nonmedicated controls (n=20, Group C). Demographic, surgical data, routine coagulation tests, plasminogen, fibrinogen and D-dimer levels were compared. Intraoperative and postoperative blood loss were determined. Blood products were tranfused according to a standardized protocol. Whole blood aPTT (activated partial thromboplastin time) significantly increased in Group A compared to others (p<0.005). Aprotinin and tranexamic acid both reduced the levels of D-dimer (p<0.001) 6 hours after cardiopulmonary bypass (CPB). The levels of plasminogen were significantly low in Group A than Group C 6 hours after CPB (p<0.05) and in Group T than Group C 24 hours after CPB (p<0.005). Total blood loss was significantly reduced by aprotinin (Group A 792±44 ml, Group C 1164±95 ml; p0.01) but there was no significant difference by TA (Group T 942±72 ml). The use of whole blood and blood products during and after operation were significantly less in Group A (1.65±0.39 U) compared with Group C (6.35±1.12 U; p<0.001), and the difference was insignificant in Group T (4.45±0.91 ml). In conclusion, aprotinin is more effective in the improvement of hemostasis after primary coronary artery bypass grafting compared with TA.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Koroner arter cerrahisinde aprotinin ve traneksamik asit: II) Miyokard, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkileri
    (Anestezi Dergisi, 2000) Köroğlu, Ahmet; Türköz, Ayda; Temel, İsmail; Türköz, Rıza; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Kan kaybını azaltmak amacıyla kullanılan aprotinin ve traneksamik asitin kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak miyokard, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine etkilerini primer koroner arter bypass greftlemesi yapılacak olgularda araştırmayı amaçladık.Altmış olgu üç gruba ayrıldı: Aprotinin uygulananlar (total doz 6x106 KIU, n=20, Grup A), traneksamik asit uygulananlar (total 10 g, n=20, Grup T) ve kontrol grubu (n=20, Grup K). Miyokard enzimleri (troponin I, CKMB, SGOT, LDH,), akciğer kompliyansı, rezistansı, PaO2/PAO2 ve PaO2/FiO2, laktat düzeyleri ve hemodinamik ölçümler kardiopulmoner bypass (KPB) öncesi ve sonrası çeşitli zaman periyotlarında belirlendi. Postoperatif mortalite, kognitif fonksiyon bozuklukları, yoğun bakımda kalış ve taburcu oluş süreleri kaydedildi. Troponin I düzeyi KPB'ın 6. saattinde kontrol grubunda diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksekti, ancak bu enzim yüksekliği normal sınırlar içerisindeydi (Grup A: 8.70±2.10; Grup T: 11.80±1.80; Grup K: 20.80±4.09 ng.ml-1 p=0.012). Postoperatif miyokard infaktüsü insidansı yine benzerdi (Grup A: 1 olgu; Grup T: 0 olgu; Grup K: 2 olgu). Akciğer rezistans, kompliansı, PaO2/PAO2 ve PaO2/FiO2 oranları, laktat düzeyleri ve hemodinamik değerler tüm ölçüm zamanlarında gruplar arasında istatistiksel olarak farklılık göstermedi. Postoperatif kognitif fonksiyon bozukluğu traneksamik asit grubunda istatistiksel olarak daha fazla saptandı (Grup A: 0 olgu; Grup T: 6 olgu; Grup K: 2 olgu; p=0.044). Mortalite, yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri yine gruplar arasında farklı değildi. Bu bulgular yüksek doz aprotinin ve traneksamik asidin miyokard üzerine ilave yararlı veya zararlı etkisinin olmadığını desteklemektedir. Yine KPB'a bağlı akciğerde oluşan değişiklikleri önlemede her iki ilacın ilave bir etkisini gözlemedik. Kognitif fonksiyon bozukluğu insidensi traneksamik asit tedavisiyle daha yüksek olduğu bulundu. Sonuç olarak kalp ameliyatlarında primer hemostatik amaçlı kullanılan aprotinin ve traneksamik asidin kalp, akciğer ve santral sinir sistemi üzerine ilave koruyucu etkisini gözlemlemezken traneksamik asit grubunda kognitif fonksiyon bozukluğunun daha sık olarak oluşması dikkat çekiciydi. Başlık (İngilizce): Aprotinin and tranexamic acid in coronary artery bypass surgery: II) The effects on myocardium, lung and central nervous system Öz (İngilizce): The effects of aprotinin and tranexamic acid (TA), used mostly to reduce the blood loss on myocardium, lung and central nervous system were investigated and compared with control group in a prospective and randomized study following primary coronary artery bypass grafting. Sixty patients were allocated into three groups: aprotinin (total dose 6 x 10<sup>6</sup> KIU, n=20, Group A), TA (total 10 g, n=20 Group T), and nonmedicated controls (n=20, Group C). Myocardial enzymes (troponin I, creatine kinase isoenzyme (CKMB), SGOT, LDH), pulmonary compliance, resistance, PaO<sub>2</sub>/PAO<sub>2</sub> and PaO<sub>2</sub>/FIO<sub>2</sub>, lactate level and hemodynamics parameters were assessed before CPB (cardiopulmonary bypass) and following CPB in various periods. Postoperative mortality, cognitive dysfunction, stay in intensive care unit and hospital discharge times were recorded. Troponin I levels increased in the control group compared with the remaining two groups 6 hours after CPB but this increase was within normal ranges (Group A: 8.70±2.10; Group T: 11.80±1.80; Group K: 20.80±4.09 ng.mL<sup>-1</sup>; p=0.012). The incidence of postoperative myocardial infarction was similar in all groups (Group A: 1 patient; Group T: none; Group K: 2 patients). Pulmonary resistance, compliance, PaO<sub>2</sub>/PAO<sub>2</sub> and PaO<sub>2</sub>/FiO<sub>2</sub> , lactate level and hemodynamic parameters were not statistically different after CPB. Postoperative cognitive dysfunction was statistically significant in Group T (Group A: none; Group T: 6 patients; Group C: 2 patients; p=0.044). Mortality, stay in intensive care unit and hospital discharge times were not different within the groups. Our results suggested that high dose aprotinin and TA had no additional benefit or harmful effect on myocardium. Also, we did not observe any additional positive effect to prevent CPB induced lung injury in both drugs. The cognitive dysfunction incidence was higher with TA therapy. In conclusion, for aprotinin and TA used for primary hemostasis in cardiac surgery, the additional protective effects on the heart, lung and central nervous system have not been confirmed, whereas for TA , cognitive dysfunction has been found to be strikingly more common.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Larsen sendromunda anestezi uygulaması (Olgu sunumu)
    (2002) Köroğlu, Ahmet; Toprak, Hüseyin İlksen; Gedik, Ender; Yücel, Aytaç; Ersoy, M. Özcan
    Abstract: Larsen syndrome is a rare congenital anomaly; the underlying defect is thought to be a collagen malformation resulting in musculoskeletal deformities, cardiac defects and airway abnormalities such as severe tracheomalacia. In this case report we aimed to point out the characteristics of anaesthetic management at Larsen syndrome and discuss the anaesthetic technic that was applied. The patient was 3 years old boy with 10 kg body weight and 54 cm height, underwent surgery for two times because of right and left pes equinovarus deformities within three months intervals. Physical examination revealed characteristic facial abnormalities, thoracic and lumbar scoliosis and normal cervical spine mobility. The heart auscultation showed 2/6 systolic ejection and 1/6 diastolic murmur and loud S2. An echocardiography revealed atrial septal defect (ASD) and aortic root dilatation. Anaesthesia was induced with 50 % N2O/O2 in fresh gas flow and sevoflurane gradually increased via mask ventilation. Caudal block was performed with 10 mL of 0.25 % bupivacaine. Anaesthesia was maintained with IV propofol infusion as additional to caudal block. As a result in these cases an attentive preoperative anaesthetic assessment should be performed because of the orthopaedic and the other organ abnormalities. Aside from the avoidance of succinylcholine, there does not seem to be an inherent advantage to any particular general anaesthetic technique. We propose application of caudal anaesthesia and İV sedation together rather than general anaesthesia for the lower abdominal and extremity operations regarding its advantages.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Orta Kulak Cerrahisinde Dexmedetomidin ile Kontrollü Hipotansiyon
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2004) Ülger, M. Hacer; Demirbilek, Semra; Köroğlu, Ahmet; Borazan, Hale; Ersoy, M.Özcan
    Ortakulak cerrahisinde, deksmedetomidin ve nitrogliserinin intraoperatif kontrollü hipotansiyon, cerrahi alan kalitesi, karaciğer ve böbrek fonksiyonları üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Olgular, tiyopental 5-7 mg. kg-1, fentanil 1 ?g. kg-1 ve vekuronyum 0.1 mg. kg-1 ile anestezi indüksiyonundan sonra iki gruba ayrıldı: Deksmedetomidin grubunda (n=20), deksmedetomidin 1?g. kg-1 yükleme dozunu (10 dk’da) takiben 0.1-0.7 ?g.kg-1.s-1; nitrogliserin grubunda (n=20), nitrogliserin 0.25-1 ?g.kg-1.dk-1 infüzyon olarak uygulandı. İlaç dozları ortalama arter basıncı (OAB) 65-75 mmHg olacak şekilde ayarlandı. Anestezi idamesinde, %4-6 desfluran ve % 60 O2-hava karışımı kullanıldı. Kontrollü hipotansiyon süresince arteriyel kan gazı, operasyondan önce ve sonra, postoperatif 3. günde AST, ALT, BUN, kreatinin değerleri için kan alındı. Bulgular: Kontrollü hipotansiyondan 15 dk ve ekstübasyondan sonra OAB ve KH, nitrogliserin grubunda (95.15 ±16.88 ve 96.10 ± 22.76) deksmedetomidin grubuna (84.90 ± 14.26 ve 82.65 ± 18.82) göre daha yüksekti. Deksmedetomidin grubunda, kontrollü hipotansiyondan 15 dk sonra OAB’ı indüksiyon öncesine göre düşüktü. Nitrogliserin grubunda ise ekstübasyondan sonraki OAB ve KH indüksiyon öncesine göre anlamlı yüksekti. Nitrogliserin grubunda, iki olguda refleks taşikardi gözlendi. Deksmedetomidin grubunda, üç olguda bradikardi gelişti. Cerrahi alan kalite skoru, deksmedetomidin grubunda (0.1±0.31) nitrogliserin grubuna (0.65 ± 0.67) göre düşüktü (p<0.05). Her iki grubun AST, ALT, BUN ve kreatinin değerleri normal sınırlardaydı. Sonuç: Deksmedetomidinin nitrogliserine göre daha stabil hemodinami ve iyi cerrahi görüş alanı sağlaması, refleks taşikardi ve rebound hipertansiyon oluşturmaması nedeniyle kontrollü hipotansiyon için uygun olduğu kanısına varıldı. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarına yan etkisinin olmaması güvenle kullanılabileceğini düşündürmektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Orta kulak cerrahisinde Ginger ve ondansetronun bulantı ve kusma üzerine etkisi
    (Anestezi Dergisi, 2003) Gülhaş, Nurçin; Durmuş, Mahmut; Köroğlu, Ahmet; Gedik, Ender; Noyan, Funda; Ersoy, M. Özcan
    Öz: Orta kulak cerrahisi geçiren olgularda postoperatif bulantı ve kusmanın (POBK) önlenmesinde ginger ve ondansetronun hızlı çözünen dil üstü tabletinin etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık. Randomize, çift kör olarak olgulara operasyondan bir saat önce Igr ginger [250 mg 4 kapsül (Grup I, n=30)] 30 mL su ile, ondansetron 8 mg tablet dilüstü 30 mL su ile (Grup II, n=30) ya da sadece 30 mL su (Grup III, n=30) verildi. Olguların bulantı kusma epizodları 0-1, 1-8 ve 8-24 saatlik zaman periyotlarında değerlendirildi. 0-1 saatte Grup l, II ve IlI'te sırası ile 11 (%36.6), 2 (%6.6) ve 3 (%10) olguda, 1-8 saatte ise 6 (%20), l (%3.3) ve 1(%3.3) olguda bulantı oldu. 8-24. saatte olguların hiçbirinde bulantı gözlenmedi. 0-1 saatte Grup I'de bulantı insidansı Grup IIve U!'e göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.05). Birinci saatte Grup I'de 11 (%36.6), Grup H'de 2 (%6.6 ), Grup IlI'te 3 (%10 ) olguda kusma saptandı. 1-8. saatte Grup I'de 4 (% 13.3) olgu kusarken Grup II ve IlI'te kusma yoktu.8-24.saatte olguların hiçbirinde kusma gözlenmedi. Birinci saatte kusma insidansı Grup I'de Grup II ve IH'e göre anlamlı olarak yüksekti ( p<0.05). Ondansetron dil üstü tabletin, orta kulak cerrahisi geçiren olgularda POBK insidansını değiştirmediği; ginger'in ise POBK'yi artırdığı kanısına varıldı.
  • «
  • 1 (current)
  • 2
  • »

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim