Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Kaplan, Yüksel" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Diyabetik polinöropati için risk faktörleri
    (2014) Kaplan, Yüksel; Kurt, Semiha Gülsüm; Karaer Ünaldı, Hatice; Erkorkmaz, Ünal
    Öz: Giriş: Bu çalışmada tip 2 diyabetes mellituslu (DM) hastalarda distal simetrik sensori-motor polinöropati (DSP) için risk faktörlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yön­tem­: Tip 2 DM olan 34ü kadın, 33ü erkek olmak üzere 67 hasta çalışmaya alındı. Hastaların ayrıntılı nörolojik muayeneleri yapılıp, Michigan Nöropati Değerlendirme Ölçeğinin Nöropati Tarama Anketi uygulandı ve total nöropati skorları hesaplandı. Polinöropati protokolüne uygun olarak sinir iletim çalışmaları yapıldı. Bul­gu­lar: Hastalar 32-77 yaş arasındaydı ve yaş ortalamaları 54,57±8,64 idi. Ortalama glikolize hemoglobin (HbA1C) değerleri %8,32±1,81 (normal: %3-6,5) idi. Total nöropati skoru, diyabet süresi, nöropatik semptom süresi, hipertansiyon, retinopati ve HbA1C değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. So­nuç: Bu çalışma DSP ile DM süresi ve kötü glisemik kontrol arasındaki ilişkiyi bildiren diğer çalışmaları doğrulamaktadır. Nöropati ile retinopati ve hipertansiyon arasında saptanan ilişki de önemlidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Efficiency of mechanical thrombectomy in acute ischemic stroke patients
    (2020) Kolu, Mehmet; Yıldırım, İsmail Okan; Turan Kaya, Ahmet; Kamışlı, Suat; Kaplan, Yüksel; Durak, Mehmet Akif; Gürbüz, Şükrü; Saraç, Kaya
    Abstract: The aim of this single-center study is to assess the outcomes in patients with acute ischemic stroke underwent endovascular mechanical thrombectomy. The data and outcome of patients who were admitted due to acute ischemic stroke caused by a large vessel occlusion in the anterior or posterior circulation and treated with endovascular stent retriever mechanical thrombectomy between 2014 and 2018 were retrospectively evaluated. Recanalization success was assessed based on Thrombolysis in Cerebral Infarction (TICI) scores, and the TICI grades 2b and 3 were considered as ‘successful’. Functional outcomes of the patients were assessed by modified Rankin Scale (mRS) at the 3rd month follow up and a score of ?2 points was considered as ‘good clinical outcome’. Successful recanalization was achieved in 34 patients (69%). At the 3rd month follow-up, 23 patients (46,9%) had mRS scores of ?2 points. The overall mortality rate at the 90th day was %30 (n=15). After endovascular thrombectomy, symptomatic intracranial hemorrhage was seen in 9 patients, groin hematoma due to vascular access in 5 patients, which did not require additional treatment, and pseudoaneurysm in 3 patients. Stent retriever mechanical thrombectomy is an effective and safe procedure in patients admitted due to acute ischemic stroke caused by large vessel occlusion.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Elektrik Çarpmasına Bağlı Ortaya Çıkan Nadir Bir Semptom: Prosopagnozi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Kamışlı, Özden; Kamışlı, Suat; Kaplan, Yüksel; Aydın, Sibel; Özcan, Cemal
    Elektrik çarpmaları seyrek görülen kazalardan olmasına rağmen yüksek oranda morbidite ve mortaliteye yol açmaları nedeniyle önem taşımaktadır. Elektrik çarpması sonucu pek çok sistemik ya da nörolojik tutulum bulguları ortaya çıkabilir. Elektrik hasarı sonucu yüksek kortikal fonksiyon bozukluğu gelişmesi çok nadirdir. Prosopagnozi, kortikal yolakların hasarı sonucu ortaya çıkan selektif bir agnozidir ve etyolojisinde serebral hasarlar, konjenital ve kalıtımsal bozukluklar yer alır. Prosopagnozi; inferior ve medial vizüel assosiyasyon kortekslerindeki bilateral lezyonlar, bilateral lingual ve fusiform girus lezyonları, anterior temporal bölge lezyonları ve oksipitotemporal bölge lezyonlarında ortaya çıkar. Bu yazıda elektrik çarpması sonucu sekonder jeneralize epileptik nöbet ve sonrasında prosopagnozi gelişen 46 yaşında bir erkek olgu sunulmuştur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Elektrik çarpmasına bağlı ortaya çıkan nadir bir semptom: prosopagnozi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Kamışlı, Özden; Kamışlı, Suat; Kaplan, Yüksel; Aydın, Sibel; Özcan, Cemal
    Elektrik çarpmaları seyrek görülen kazalardan olmasına rağmen yüksek oranda morbidite ve mortaliteye yol açmaları nedeniyle önem taşımaktadır. Elektrik çarpması sonucu pek çok sistemik ya da nörolojik tutulum bulguları ortaya çıkabilir. Elektrik hasarı sonucu yüksek kortikal fonksiyon bozukluğu gelişmesi çok nadirdir. Prosopagnozi, kortikal yolakların hasarı sonucu ortaya çıkan selektif bir agnozidir ve etyolojisinde serebral hasarlar, konjenital ve kalıtımsal bozukluklar yer alır. Prosopagnozi; inferior ve medial vizüel assosiyasyon kortekslerindeki bilateral lezyonlar, bilateral lingual ve fusiform girus lezyonları, anterior temporal bölge lezyonları ve oksipitotemporal bölge lezyonlarında ortaya çıkar. Bu yazıda elektrik çarpması sonucu sekonder jeneralize epileptik nöbet ve sonrasında prosopagnozi gelişen 46 yaşında bir erkek olgu sunulmuştur.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Epilepsili hastalarda karbamazepin ve okskarbazepin tedavisinin serum lipid düzeylerine etkisi
    (2008) Kurt, Semiha Gülsüm; Karaer, Hatice; Kaplan, Yüksel
    Öz: Amaç: Karbamazepinin serum lipid düzeylerine olumsuz etkilerini gösteren çok sayıda çalışma yapılmıştır. Okskarbazepinin lipid düzeylerine etkisi üzerine yapılan az sayıda çalışma vardır ve elde edilen sonuçlar birbiriyle çelişkilidir. Bu çalışmada, epilepsi hastalarında okskarbazepin ve karbamazepin monoterapisinin, lipid düzeylerine olan etkisini karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, Ocak 2003- Aralık 2007 tarihleri arasında okskarbazepin ve karbamazepin monoterapileri alan tüm epilepsi hastaları taranmıştır. İlaç kullanımı sonrası lipid düzeylerine bakılmış olan hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hasta verileri kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Bulgular: Karbamazepin kullanan 36 ve okskarbazepin kullanan 25 hastanın LDL değerleri kontrol grubundan (30 kişi) istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekken; HDL değerleri anlamlı derecede düşüktü. Total kolesterol ve trigliserit değerleri bakımından hastalarla kontrol grubu arasında ise anlamlı ilişki saptanmadı. Okskarbazepin ve karbamazepin kullanan hastaların, LDL ve HDL değerleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Sonuç: Sağlıklı bireylerle karşılaştırıldığında hem karbamazepin, hem de okskarbazepinin LDL ve HDL üzerine olumsuz etkileri vardır. Fakat iki ilaç arasında bu parametrelere etki açısından anlamlı bir fark saptanmamıştır. Lipid profili ile ateroskleroz arasındaki yakın ilişkiden dolayı bu antiepileptik ilaçları kullanan hastalarda rutin olarak lipid düzeylerinin ölçümünün önemli olduğunu düşünüyoruz.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Ergen hastada aripiprazole bağlı nöroleptik malign sendrom bir olgu sunumu
    (Nöro Psikiyatri Arşivi, 2011) Kamışlı, Özden; Özcan, Özlem; Kaplan, Yüksel; Özcan, Abdulcemal
    Nöroleptik Malign Sendrom(NMS) sıklıkla antipsikotik kullanımına bağlı, nadir görülen bir sendromdur. Bu sendromda genellikle hipertermi, kas rigiditesi, otonomik bozukluklar, mental durum değişiklikleri, tremor, serum kreatinfosfokinaz yüksekliği ve lökositoz görülür. Aripiprazol flizofreni tedavisinde kullanılan yeni bir antipsikotiktir. Bu yazıda otizm ve mental retardasyon tanısı ile takip edilen ergen bir hastada düflük doz aripiprazol kullanımı ile ortaya çıkan NMS tablosu tartışılacaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Evaluation of Early Postoperative Neurological Complications Following Living Donor Liver Transplantation
    (GALENOS YAYINCILIK, 2015-03) Otan, Emrah; Aydın, Cemalettin; Yonder, Hüseyin; Kayaalp, Cüneyt; Kaplan, Yüksel; Yılmaz, Sezai
    Introduction: Liver transplantation is one of the best treatment options for end-stage liver disease. In Turkey, living donor liver transplantation (LDLT) is performed more frequently than cadaveric transplantation, because organ donation is unpopular in our country. Neurological complications contribute to poor postoperative outcomes after liver transplantation. In the present study, we aimed to evaluate the outcomes of LDLT patients in whom such complications developed early during postoperative follow-up in the intensive care unit. Methods: Of 217 LDLTs performed between August 2011 and August 2012, neurology consultations were arranged for 29 patients (13.36%) because of development of new-onset neurological symptoms and/or findings in patients with neurologically uneventful preoperative histories. We retrospectively collected data on age, gender, primary disease, Model for End-Stage Liver Disease (MELD) score, and postoperative hospitalization duration of those who survived. The indications for neurological consultation and diagnoses were categorized into acute confusion/encephalopathy, epileptic seizures, leukoencephalopathy, and focal neurological deficits. The immunosuppressive treatment regimens prescribed were also considered. The outcomes of the 2 groups (with and without neurological complications) were compared. Results: The mean patient age was 44.52 +/- 16.24 years, and males predominated (65.5%, n=19). Acute confusion/encephalopathy was the most frequent complication (62.1%, n=18), followed by epileptic seizures (27.6%, n=8), cerebrovascular disease (6.9%, n=2), and leukoencephalopathy (3.4%, n=1). Statistically significant between-group differences in age (44.5 +/- 16.2 vs. 34.33 +/- 20.98 years; p<0.001), and proportions of patients with a disease of viral etiology (55.17% vs. 35.63%, p<0.05), were evident. Mortality was significantly higher in the group with neurological complications (65.5% vs. 37.32%, p<0.05). The duration of postoperative hospitalization was also significantly longer in this group (29.80 +/- 15.04 vs. 10.00 +/- 5.47 days; p<0.05). Conclusion: Mortality was significantly higher and the duration of postoperative hospitalization significantly longer in LDLT patients with new-onset neurological complications than in those without such complications.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    İleri yaşta multipl skleroz tanısı alan bir olgu
    (2009) Kaplan, Yüksel; Kurt, Semiha Gülsüm; Karaer, Hatice
    Öz: Multipl skleroz (MS), merkezi sinir sisteminin farklı alanlarına ait işlev kaybına ve çok çeşitli klinik tablolara yol açabilen bir hastalıktır. Klinik tablolardaki heterojenite hastalığın seyrinde de göze çarpmaktadır. MS'in seyri hastadan hastaya ve aynı hastanın kendi klinik seyri içinde de farklılıklar gösterebilmektedir. Bu yazıda klinik belirtileri genç erişkin yaşta başlayan, ileri yaşa kadar nispeten iyi bir klinik seyri olan fakat 58 yaşından sonra klinik olarak belirgin kötüleşme gözlenen ve MS tanısını ilk olarak 60 yaşında alan bir olgu, ileri yaştaki hastalarda tanı ve tedavi seçeneklerini gözden geçirmek amacıyla tartışılmıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Isolated dorsal scapular neuropathy associated with repetitive minor trauma: A case report
    (2008) Kaplan, Yüksel; Kurt, Semiha Gülsüm; Karaer, Hatice
    Abstract: Giriş: Dorsal skapuler sinir, levator skapula, rambdoid major ve minör kaslarını innerve eder. Bu sinirin izole lezyonu son derece nadirdir. Literatürde çok az sayıdaki olgu sunumunda boyun-omuz bölgesine akut veya tekrarlayan kronik travmaların etyolojide rol oynayabileceği bildirilmektedir. Olgu: Onsekiz yaşında kadın hasta, 1 yıl önce başlayan skapula üzerinde özellikle kolun öne doğru hareketi ile artan ağrı, sağ kolunu aktif kullanamama şikayeti ile başvurdu. Nörolojik muayenede sağda hafif kanat skapula görünümü mevcuttu. Sağ kolun abduksiyon hareketi normaldi. Skapulanın adduksyon ve içe rotasyon hareketinde kısıtlılık mevcuttu. Rombdoid kasın atrofik olduğu gözlendi. Sinir ileti çalışmaları normaldi. İğne elektromiyografide (EMG) sağ rombdoid major ve levator skapula kaslarında denervasyon potansiyelleri mevcuttu. Akut travma öyküsü yoktu. Hasta etyolojide rol oynayabilecek kronik tekrarlayan travmalar yönünden sorgulandığında üniversite sınavlarına hazırlık amacıyla yaklaşık 30 haftadan beri her hafta 3 saat süren deneme sınavlarına girdiği, bunun dışında günde en az 4-5 saat ders çalıştığı, gerek sınavda gerek ders çalışma sırasında sağ dirseğine dayanarak, ağırlığını sağ tarafına vererek ders çalışma alışkanlığı olduğu öğrenildi. Sonuç: Bu olguda izole dorsal skapuler sinir lezyonunun ders çalışma ve sınavlar sırasında yanlış duruş pozisyonuna bağlı tekrarlayan, kronik minör travmalara bağlı gelişmiş olabileceği düşünüldü.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Jaffe campanacci syndrome and non convulsive status epilepticus a case report
    (NOROPSIKIYATRI ARSIVI-ARCHIVES OF NEUROPSYCHIATRY, 2010) Kamışlı, Özden; Kamışlı, Suat; Altınayar, Sibel; Kaplan, Yüksel; Özcan, Abdulcemal
    Jaffe Campanacci sendromu non-ossifiye fibromlar ve cafe au lait lekelerinden oluflur. Baz› hastalarda mental retardasyon görülebilmektedir. Nonkonvülzif status epileptikus, çeflitli hastal›klarla iliflkili olabilmektedir. Bununla birlikte, bildi¤imiz kadar›yla bu iki durum aras›nda bir iliflki literatürde daha önce bildirilmemifl- tir. Biz bu yaz›m›zda Jaffe Campanacci sendromu olan ve nonkonvülzif status epileptikus geliflen bir hastay› sunduk.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Karpal tünel sendromunda boston sorgulama formu ve elektrofizyolojik bulgular arasındaki ilişki
    (2010) Kurt, Semiha Gülsüm; Çevik, Betül; Kaplan, Yüksel; Karaer, Hatice; Erkorkmaz, Ünal
    Öz: Amaç: Boston sorgulama formu, Karpal Tünel Sendromunda (KTS) semptom şiddeti ve fonksiyonel durumu değerlendirmede kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmada Boston sorgulama formu ile elektrofizyolojik bulgular arasındaki ilişki araştırılmıştır. Ek olarak vücut ağırlığının bu ilişki üzerine etkisi incelenmiştir. Yöntemler: Bu çalışmaya elektrofizyoloji laboratuarımıza KTS ön tanısıyla gönderilen, diyabeti, romatoid artriti, tiroid hastalığı gibi sistemik hastalığı olmayan 98 hasta alındı. Hastaların ayrıntılı nörolojik muayeneleri yapıldı. Median ve ulnar sinir iletimleri çalışıldı. Vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olanlar obez olarak kabul edildi. Hastalara Boston sorgulama formu uygulandı. Bulgular: Hastaların elektromiyografik bulgularıyla fonksiyonel kapasite skorları arasında zayıf ama anlamlı korelasyon vardı. Bu korelasyon obez hastalarda izlenmedi. Semptom şiddet skorları ile elektromiyografik bulgular arasında korelasyon saptanmadı. Sonuç: Literatürde Boston skorları ile elektrofizyolojik bulgular arasındaki ilişkiyi inceleyen az sayıda çalışma vardır. Bunların bir kısmında Boston skorları ve elektrofizyolojik bulgular arasında ilişki saptanmış iken bir kısmında ilişki bulunmamıştır. Bizim çalışmamızda ise elektromiyografik bulgular fonksiyonel kapasite skorları ile korele bulunmuşken, semptom şiddet skorları ile arasında korelasyon saptanmamıştır. Bu ilişki özellikle obez olmayan hastalarda daha anlamlı bulunmuşken; obez hastalarda hiçbir ilişki bulunmamıştır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Major Depresyon ve Psikotik Bozuklukta Elektrokonvülzif Tedavi Öncesi Çekilen EEG’nin Kantitatif İncelenmesinin Prognozdaki Rolü
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Dal, Ertugrul; Kamışlı, Özden; Tagluk, M.Emin; Kartalcı, Şükrü; Kaplan, Yüksel; Özcan, Cemal
    Amaç: Bu çalışmada amacımız elektrokonvülzif tedaviden fayda görecek veya görmeyecek hastaları, elektrokonvülzif tedavi işlemi öncesi çekilecek elektroensefalografilerini inceleyerek önceden tahmin edebilmektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya psikotik bozukluk ve majör depresyon tanılı toplam 40 hasta alındı. Hastaların elektroensefalografileri elektrokonvülzif tedavi öncesi çekildi. Hastaların elektrokonvülzif tedaviden fayda görüp görmediği majör depresyonlu hastalarda tedavi öncesi ve 6-12 seanslık tedavi sonrası Hamilton depresyon ölçeği puanları ile psikotik hastalarda yine tedavi öncesi ve 6-12 seanslık tedavi sonrası pozitif ve negatif semptomları derecelendirme ölçekleri puanları ile değerlendirildi. Bulgular: Her elektrot işareti zaman ekseninde kayan genliği 1 ve T=500 örnek uzunluğunda bir pencere ile üst üste gelmeyecek şekilde pencerelenerek, her iki çift pencere arasındaki ilinti değerlendirildi. Global ve elektrot bazında oluşturulan bu endeks sonuçlarının iki grup arasında anlamlı bir fark oluşturmadığı görüldü. Her bir elektrot elektroensefalografi işaretlerinin alt bandı diğer elektrotlara ait aynı alt bant ilintisini alıp ve toplam ortalama ilinti gücünü temsil eden global bir endeks oluşturuldu ve değerlendirildi. Ayrıca sağ ve sol hemisferler arasındaki simetri indeksi değerlendirildi ancak anlamlı bir fark bulunamadı. Sonuç: Sonuç olarak elektrokonvülzif tedavi öncesi hastalardan çekilen elektroensefalografi analizinden hastanın elektrokonvülzif tedaviden fayda görüp görmeyeceği yapılan bu çalışma ile anlaşılamadı. Ancak bu olumsuz bulguyu standardize etmek için literatürde var olan tüm metotların denenmesi, belki de yeni metotlar geliştirip uygulamak faydalı olabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Major depresyon ve psikotik bozuklukta elektrokonvülzif tedavi öncesi çekilen eeg’nin kantitatif incelenmesinin prognozdaki rolü
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Dal, Ertuğrul; Kamışlı, Özden; Tagluk, M.Emin; Kartalcı, Şükrü; Kaplan, Yüksel; Özcan, Cemal
    Amaç: Bu çalışmada amacımız elektrokonvülzif tedaviden fayda görecek veya görmeyecek hastaları, elektrokonvülzif tedavi işlemi öncesi çekilecek elektroensefalografilerini inceleyerek önceden tahmin edebilmektir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya psikotik bozukluk ve majör depresyon tanılı toplam 40 hasta alındı. Hastaların elektroensefalografileri elektrokonvülzif tedavi öncesi çekildi. Hastaların elektrokonvülzif tedaviden fayda görüp görmediği majör depresyonlu hastalarda tedavi öncesi ve 6-12 seanslık tedavi sonrası Hamilton depresyon ölçeği puanları ile psikotik hastalarda yine tedavi öncesi ve 6-12 seanslık tedavi sonrası pozitif ve negatif semptomları derecelendirme ölçekleri puanları ile değerlendirildi. Bulgular: Her elektrot işareti zaman ekseninde kayan genliği 1 ve T=500 örnek uzunluğunda bir pencere ile üst üste gelmeyecek şekilde pencerelenerek, her iki çift pencere arasındaki ilinti değerlendirildi. Global ve elektrot bazında oluşturulan bu endeks sonuçlarının iki grup arasında anlamlı bir fark oluşturmadığı görüldü. Her bir elektrot elektroensefalografi işaretlerinin alt bandı diğer elektrotlara ait aynı alt bant ilintisini alıp ve toplam ortalama ilinti gücünü temsil eden global bir endeks oluşturuldu ve değerlendirildi. Ayrıca sağ ve sol hemisferler arasındaki simetri indeksi değerlendirildi ancak anlamlı bir fark bulunamadı. Sonuç: Sonuç olarak elektrokonvülzif tedavi öncesi hastalardan çekilen elektroensefalografi analizinden hastanın elektrokonvülzif tedaviden fayda görüp görmeyeceği yapılan bu çalışma ile anlaşılamadı. Ancak bu olumsuz bulguyu standardize etmek için literatürde var olan tüm metotların denenmesi, belki de yeni metotlar geliştirip uygulamak faydalı olabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Prevalence and Features Associated With Restless Leg Syndrome in Postmenopausal Females
    (Journal of Neurological Sciences (Turkish), 2014) Unaldı, Hatice Karaer; Kaplan, Yüksel; Kurt, Semiha; Demirtürk, Fazlı
    Öz: Amaç: İnsan ve hayvan çalışmaları östrojenin dopaminerjik aktiviteyi değiştirebileceğini göstermiştir. Ovaryan follekülerin gonadotropinler ve östrojene verdiği yanıtın azalmasıyla karakterize menopoz döneminde, hipoöstrojenemik durumun sinir sistemini pek çok anatomik ve fonksiyonel bölgede etkileyebileceği kabul edilir. Çalışmamızın amacı postmenopozal dönemdeki kadınlarda Restless Legs Sendromunun (RLS) sıklığını değerlendirmektir. Ayrıca menopozun klinik özellikleriyle RLS arasındaki ilişkiyi de araştırdık. Yöntem: Bu çalışmaya menopoz döneminde olan 523 kadın dahil edildi. 334 (63.86%) kadın bu çalışmada kullanılan kriterleri karşılamadığı için çalışmadan çıkarıldı. Sonuç olarak 189 postmenopozal dönemdeki kadın değerlendirildi. Bunlar içinde 73'ü RLS'nun tüm kriterlerini karşılıyordu. Bunların 26'sında RLS'nin sekonder nedenlerinden en az biri vardı. Bu nedenle bu hastalarda elendi. 142 hastanın 26'sı (18.3%) RLS'ye neden olan herhangi bir faktör taşımıyordu. Bu hastalar grup 1 olarak sınıflandı. Kontrol grubu, bu grubla benzer yaşta (+2), RLS semptomları olmayan 56 postmenopozal kadından oluştu. Bulgular: Grup 1 hastalarında menopoz başlama yaşı daha erken ve cerrahi menopoz çok daha yüksek orandaydı. Menopoz başlama yaşlarıyla RLS arasında güçlü ve anlamlı korelasyon vardı. Tartışma: Sinir sisteminin hem santral hemde periferik kısmı yaygın olarak östrojen reseptörü içermektedir. Östrojen, nigrostriatal sistemde dopaminerjik aktiviteyi değiştirebilmektedir. Hipoöstrojenemi ile karakterize menopoz dönemi, RLS semptomlarını başlatan yada kötüleştiren bir risk faktörü olarak olabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Total Anterior Sirkülasyon İnfarktı' Cinsiyetler Arasındaki Farklılıklar Yönünden Değerlendirilmesi
    (2013) İnanç, Yusuf; Kaplan, Yüksel; Kamışlı, Özden; Kamışlı, Suat; Özcan, Cemal
    Öz: Amaç: Biz bu çalışmada, total anterior sirkülasyon infarktı (TACI) olan hastalarda demografik özellikler, risk faktörleri, etyolojik ve klinik profilleri gözden geçirerek bu parametreler bakımından cinsiyetler arasında farklılıklar olup olmadığını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya 38i (% 51,3) kadın ve 36sı (%48,6) erkek toplam 74 hasta dahil edildi. Yaş, tekrarlayan inme, inme öncesi modifiye Rankin Skoru (mRS), kliniğe kabül sırasında The National Institute of Health Stroke Skalası kullanılarak elde edilen NIHS skoru, Glasgow koma skoru ve mRS skorları ayrıca risk faktörleri, inmenin etiyolojisi, radyolojik lokalizasyon bulguları, klinik ve radyolojik kötüleşme sıklığı, hastanede yatış süresi, sistemik komplikasyon gözlenmesi, ölüm oranı ve ölüm nedenleri bakımından kadın ve erkek hastalar karşılaştırıldı. Bulgular: Kadın hastalarda erkek hastalara göre; daha önce inme geçirme sıklığı, risk faktörlerinden diabetes mellitus varlığı, sistemik komplikasyon görülme sıklığı daha yüksek oranda ve hastanede ortalama yatış süresi daha uzundu. Sonuç: Çalışmamızdaki bulgular, TACI sendromlu hastalarda cinsiyetin kadın olmasının inmenin klinik seyrini olumsuz yönde etkileyebileceğini düşündürmektedir. (Nöropsiki-
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    What are the predictors of death in patients with cranio cervical artery dissection
    (Noro Psikiyatri Arsivi, 2015) Kaplan, Yüksel; Kamışlı, Özden; Altınayar, Sibel; Özcan, Abdulcemal
    Introduction: Few studies have reported the predictive factors related to mortality in patients with cranio-cervical artery dissections (CCAD). Our aim was to investigate the predictors related to in-hospital mortality in patients with CCAD and its subgroups. Methods: Sixty-seven patients diagnosed with carotid artery dissection (CAD) or vertebral artery dissection (VAD), admitted to our clinic between 2000 and 2013, were retrospectively reviewed. Age, gender, modified Rankin Scale scores (pre-stroke and at admission), clinical presentation type, location of the dissection, risk factors, and treatments were analyzed as mortality-related prognostic factors. Of the 67 patients, 12 (17.9%) died, five (7.46%) with CAD and seven (10.44%) with VAD. We compared the prognostic characteristics of the surviving versus deceased patients with CCAD and in the subgroups with CAD and VAD. Results: Age above 45 years, severe disability at admission, presentation with stroke, and intracranial VAD occurred more frequently in deceased patients and were independent variables related to mortality in patients with CCAD and its subgroup with VAD. Severe disability at admission alone was related to mortality in patients with CAD. Hypertension and hypercholesterolemia were independent variables related to mortality in patients with CCAD. Conclusion: Severe disability at admission was a mortality predictor in both CAD and VAD. Although the initial severity of stroke is reportedly related to poor outcomes in patients with CCAD, it has not previously been directly identified as a predictor of mortality in patients with CAD or VAD.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    What are the Predictors of Death in Patients With Cranio-Cervical Artery Dissection?
    (2015) Kaplan, Yüksel; Kamışlı, Özden; Altınayar, Sibel; Özcan, Cemal
    Öz: Amaç: Kraniyo-servikal arter diseksiyonlu (KSAD) hastalarda ölümle ilişkili belirleyici faktörler az sayıdaki çalışmada bildirilmiştir. Bu çalışmada amacı- mız, KSAD ve alt tiplerinde hastane içi ölümle ilişkili belirleyici faktörleri araştırmaktır. Yöntem: 2000-2013 tarihleri arasında kliniğimizde karotis arter diseksiyonu (KAD) veya vertebral arter diseksiyonu (VAD) tanısı alan 67 hasta retrospektif olarak gözden geçirildi. Yaş, cinsiyet, inme öncesi ve hastaneye yatış sırasında saptanan modifiye Rankin skoru, diseksiyonun klinik prezentasyonu, diseksiyonun lokalizasyonu, risk faktörleri ve tedaviler mortaliteyle ilişkili prognostik faktörler olarak değerlendirildi. Altmış yedi hastanın 12'si (%17,9) ölmüştü. Ölen hastaların 5'inde (%7,46) KAD, 7'sinde (%10,44) VAD vardı. KSAD ve alt grupları olan KAD ve VAD'lı yaşayan ve ölen hastalar prognostik karakteristikler yönünden karşılaştırıldı. Bulgular: KSAD'lı ve bir alt grubu olan VAD'lı ölen hastalarda; 45 yaşın üstünde olmak, hastaneye yatış sırasındaki özürlülük, diseksiyonun inme ile prezentasyonu, diseksiyonun intrakranyal vertebral arterde olmasının mortaliteyle ilişkili bağımsız risk faktörleri olduğu saptandı. KAD'da ise sadece hastaneye yatış sırasındaki özürlülük mortaliteyle ilişkili bağımsız risk faktörüydü. Hipertansiyon ve hiperkolesterolemi, KSAD'lu hastalarda mortaliteyle ilişkili faktörlerdi. Sonuç: Hem KAD hem de VAD'lı hastalarda yatış sırasındaki özürlülük, mortalite için belirleyici bir faktördü. KSAD'lı hastalarda inmenin başlangıçtaki ağırlığının kötü prognozla ilişkili olduğu bildirilmiş olmasına rağmen, KAD veya VAD'lı hastalarda doğrudan mortalite ile ilişkili olduğu tanımlanmamıştır.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim