Yazar "Karakaş, Mustafa Serkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe İnflamatuvar barsak hastalığı olan remisyondaki hastalarda ortalama trombosit hacminin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Alkan, Erhan; Karakaş, Mustafa Serkan; Yıldırım, BülentAmaç: Ülseratif kolit ve Chron hastalığını içeren inflamatuvar barsak hastalıkları gastrointestinal sistemin kronik inflamatuvar bir hastalığıdır. İnflamatuvar barsak hastalıkları olan hastalarda tromboembolik komplikasyonlarda önemli oranda artışlar saptanmıştır. Trombosit aktivasyon ve agregasyonu, aterotromboz patofizyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Trombosit aktivasyonunun bir diğer göstergesi olan ortalama trombosit hacmi, aterotromboz için yeni keşfedilmiş ve giderek yaygın kullanılan bir laboratuar parametresidir. Bu çalışmada inflamatuvar barsak hastalıkları ile ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya en az 6 aydır remisyonda olan 17 Chron hastası ve 23 ülseratif kolit hastası ile 40 sağlıklı birey alındı. Bilinen aterosklerozu, diabeti, hipertansiyonu, hiperlipidemisi, böbrek yetmezliği olanlar, sigara içenler, 45 yaşın üzerindeki hastalar ile 6 aydan daha önce tanı almış hastalar ile remisyonda olmayanlar çalışmadan çıkarıldı. Hastalar ve kontrol grubunda ortalama trombosit hacmi değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: İBH ve kontrol grubunun demografik değerlerinde farklılık saptanmadı. İBH olanlarda kontrol grubuna kıyasla ortalama trombosit hacmi değerlerinin daha yüksek olduğu görüldü (8.17±0.71 vs.7.76±0.48 fl; p=0.004). ülseratif kolit ve chron hastaları ı ortalama trombosit hacmi değerleri açısından karşılaştırıldığında fark saptanmadı (8.26±0.82 vs.8.05±0.52 fl; p=0.3). Sonuç: Çalışmamızın sonuçları inflamatuvar barsak hastalıklarında trombosit aktivasyonunda artış olduğunu ve İBH’da aterotromboz riskinde artış olduğunu göstermektedir.Öğe İnflamatuvar Barsak Hastalığı Olan Remisyondaki Hastalarda Ortalama Trombosit Hacminin Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Alkan, Erhan; Karakaş, Mustafa Serkan; Yıldırım, BülentAmaç: Ülseratif kolit ve Chron hastalığını içeren inflamatuvar barsak hastalıkları gastrointestinal sistemin kronik inflamatuvar bir hastalığıdır. İnflamatuvar barsak hastalıkları olan hastalarda tromboembolik komplikasyonlarda önemli oranda artışlar saptanmıştır. Trombosit aktivasyon ve agregasyonu, aterotromboz patofizyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Trombosit aktivasyonunun bir diğer göstergesi olan ortalama trombosit hacmi, aterotromboz için yeni keşfedilmiş ve giderek yaygın kullanılan bir laboratuar parametresidir. Bu çalışmada inflamatuvar barsak hastalıkları ile ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya en az 6 aydır remisyonda olan 17 Chron hastası ve 23 ülseratif kolit hastası ile 40 sağlıklı birey alındı. Bilinen aterosklerozu, diabeti, hipertansiyonu, hiperlipidemisi, böbrek yetmezliği olanlar, sigara içenler, 45 yaşın üzerindeki hastalar ile 6 aydan daha önce tanı almış hastalar ile remisyonda olmayanlar çalışmadan çıkarıldı. Hastalar ve kontrol grubunda ortalama trombosit hacmi değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: İBH ve kontrol grubunun demografik değerlerinde farklılık saptanmadı. İBH olanlarda kontrol grubuna kıyasla ortalama trombosit hacmi değerlerinin daha yüksek olduğu görüldü (8.17±0.71 vs.7.76±0.48 fl; p=0.004). ülseratif kolit ve chron hastaları ı ortalama trombosit hacmi değerleri açısından karşılaştırıldığında fark saptanmadı (8.26±0.82 vs.8.05±0.52 fl; p=0.3). Sonuç: Çalışmamızın sonuçları inflamatuvar barsak hastalıklarında trombosit aktivasyonunda artış olduğunu ve İBH’da aterotromboz riskinde artış olduğunu göstermektedir.Öğe Mean Platelet Volume in Remitter Patients with Inflammatory Bowel Disease(2013) Aikan, Erhan; Karakaş, Mustafa SerkanAbstract:Ülseratif kolit ve Chron hastalığını içeren inflamatuvar barsak hastalıkları gastrointestinal sistemin kronik inflamatuvar bir hastalığıdır. lnflamatuvar barsak hastalıkları olan hastalarda tromboembolik komplikasyonlarda önemli oranda artışlar saptanmıştır. Trombosit aktivasyon ve agregasyonu, aterotromboz patofizyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Trombosit aktivasyonunun bir diğer göstergesi olan ortalama trombosit hacmi, aterotromboz için yeni keşfedilmiş ve giderek yaygın kullanılan bir laboratuar parametresidir. Bu çalışmada inflamatuvar barsak hastalıkları ile ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya en az aydır remisyonda olan 17 Chron hastası ve 23 ülseratif kolit hastası ile 40 sağlıklı birey alındı. Bilinen aterosklerozu, diabeti, hipertansiyonu, hiperlipidemisi, böbrek yetmezliği oIanIar, sigara içenler, 45 yaşın üzerindeki hastalar ile aydan daha önce tanı almış hastalar ile remisyonda olmayanlar çalışmadan çıkarıldı. Hastalar ve kontrol grubunda ortalama trombosit hacmi değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: lBH ve kontrol grubunun demografik değerlerinde farklılık saptanmadı. lBH olanlarda kontrol grubuna kıyasla ortalama trombosit hacmi değerlerinin daha yüksek olduğu görüldü (8.17:0.71 vs.7.76:0.48 fl; p=0.004). ülseratif kolit ve chron hastaları ortalama trombosit hacmi değerleri açısından karşılaştırıldığında fark saptanmadı (8.26:0.82 vs.8.0SiO.52 fl; p=O.3). Sonuç: Çalışmamızın sonuçları inflamatuvar barsak hastalıklarında trombosit aktivasyonunda artış olduğunu ve lBH'da aterotromboz riskinde artış olduğunu göstermektedir.Öğe Obstrüktif uyku apne sendromlu hastalarda eritrosit dağılım genişliğinin değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Karakaş, Mustafa Serkan; Er, Arzu; Gülcan, Ali Rıza; Altekin, Refik Emre; Selim, Yalçınkaya; Çilli, AykutAmaç: Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) kardiyovasküler morbidite ve mortalitede artış ile ilişkilidir. Dolaşımdaki eritrosit boyutlarındaki değişikliğin göstergesi olan eritrosit dağılım genişliği (EDG)’nin kardiyovasküler hastalıklardaki morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda OUAS ile EDG arasındaki olası ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya yaş, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 30 hafif, 32 orta ve 31 ciddi dereceli OUAS hastası ile 31 sağlıklı birey alındı. EDG otomatik kan sayım cihazı kullanılarak ölçüldü. Bulgular: Ciddi dereceli OUAS hastalarında EDG, kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede yüksekti (14.6±2.1 vs.13.2±2.4%;p=0,03). Kontrol grubu ile hafif ve orta dereceli OUAS hastaları arasında (13.2±2.4 vs. 13.4±0.6 %; p=0,98; 13.2±2.4 vs. 14.0 ±2.4 %; p = 0.43) ve hafif, orta, ciddi dereceli OUAS hastalarının kendi arasında (13.4±0.6 vs. 14.0±2.4 vs. 14.6±2.1 %; p=0,67 hafif ve orta dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında, p=0.08 hafif ve ciddi dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında, p=0.56 orta ve ciddi dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında) EDG değerleri açısından fark yoktu. İlave olarak EDG ile uyku parametreleri arasında anlamlı korelasyon saptandı. EDG, apne hipopne indeksi (r=0.264 , p=0.01) ve en düşük oksijen satürasyonu (r=-0,284, p=0.006) ile korele idi. Sonuç: EDG, hemogram içerisinde rutin olarak bakılan bir tanı aracıdır. Çalışmamızda OUAS’lu hastalarda kontrol grubuna kıyasla EDG’nin daha yüksek olduğunu bulduk. Bu sonuçlar, EDG’nin OUAS’lu hastalardaki ateroskleroz riskinin erken evrede saptanması için önemli bir tanı aracı olduğunu göstermektedir.Öğe Obstrüktif Uyku Apne Sendromlu Hastalarda Eritrosit Dağılım Genişliğinin Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Karakaş, Mustafa Serkan; Er, Arzu; Gülcan, Ali Rıza; Altekin, Refik Emre; Yalçınkaya, Selim; Çilli, AykutAmaç: Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) kardiyovasküler morbidite ve mortalitede artış ile ilişkilidir. Dolaşımdaki eritrosit boyutlarındaki değişikliğin göstergesi olan eritrosit dağılım genişliği (EDG)’nin kardiyovasküler hastalıklardaki morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir. Çalışmamızda OUAS ile EDG arasındaki olası ilişkiyi araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya yaş, cinsiyet ve vücut kitle indeksi yönünden benzer 30 hafif, 32 orta ve 31 ciddi dereceli OUAS hastası ile 31 sağlıklı birey alındı. EDG otomatik kan sayım cihazı kullanılarak ölçüldü. Bulgular: Ciddi dereceli OUAS hastalarında EDG, kontrol grubuna kıyasla anlamlı derecede yüksekti (14.6±2.1 vs.13.2±2.4%;p=0,03). Kontrol grubu ile hafif ve orta dereceli OUAS hastaları arasında (13.2±2.4 vs. 13.4±0.6 %; p=0,98; 13.2±2.4 vs. 14.0 ±2.4 %; p = 0.43) ve hafif, orta, ciddi dereceli OUAS hastalarının kendi arasında (13.4±0.6 vs. 14.0±2.4 vs. 14.6±2.1 %; p=0,67 hafif ve orta dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında, p=0.08 hafif ve ciddi dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında, p=0.56 orta ve ciddi dereceli OUAS hastaları karşılaştırıldığında) EDG değerleri açısından fark yoktu. İlave olarak EDG ile uyku parametreleri arasında anlamlı korelasyon saptandı. EDG, apne hipopne indeksi (r=0.264 , p=0.01) ve en düşük oksijen satürasyonu (r=-0,284, p=0.006) ile korele idi. Sonuç: EDG, hemogram içerisinde rutin olarak bakılan bir tanı aracıdır. Çalışmamızda OUAS’lu hastalarda kontrol grubuna kıyasla EDG’nin daha yüksek olduğunu bulduk. Bu sonuçlar, EDG’nin OUAS’lu hastalardaki ateroskleroz riskinin erken evrede saptanması için önemli bir tanı aracı olduğunu göstermektedir.Öğe Obstrüktif uyku sendromu olan hastalarda hipotiroidi taraması yapılmalı mı?(2011) Karakaş, Mustafa Serkan; Altekin, Refik Emre; Baktır, Ahmet Oğuz; Er. Arzu; Özbek, Sinan Cemgil; Yanıkoğlu, Atakan; Akdemir, Barış; Çilli, AykutÖz:Amaç: Obstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) toplumda sık görülen ve hipotiroidi ile %1,2-11 arasında değişen oranlarda birlikte görülebilen bir hastalıktır. OUAS’ın semptomatoloji spektrumu oldukça geniştir. Bu semptomlar OUAS’a yönelmemizi sağlarlar ancak hepsi tanı koydurucu özelliğe sahip değildir. OUAS’lu hastalar gün boyu sersemlik, horlama, apati ve letarji gibi hepsi hipotiroidide de gorülebilen semptomlarla karşı karşıyadır. Etyolojik nedenler arasında sayılan endokrin bozukluklardan tiroid hormonlarının azalması kolaylıkla tespit edilebilir. Serum tiroid hormon düzeylerinin tesbitinin maliyeti düşüktür ve tedavi planlanmasında yol gostericidir. Bu noktadan hareketle polisomnografi (PSG) ile OUAS tanısı alan hastalarda tiroid hormon düzeylerine baktık ve hipotiroidinin OUAS’taki sıklığını araştırdık. Materyal ve Metod: Çalışmaya Mart 2009 – Ekim 2010 tarihleri arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Polikliniğine horlama şikayeti ile başvuran ve PSG ile OUAS tanısı konulan 93 hasta alındı. Hastalardan tiroid fonksiyon testleri istendi. Bulgular: Hastaların 30’unun hafif dereceli, 32’sinin orta dereceli, 31’inin ise ciddi dereceli OUAS olduğu görüldü. Hastaların 5’inde (%5,37) hipotiroidi saptandı. Hipotiroidi saptanan hastalardan 2’sinde klinik hipotiroidi, 3’ünde ise subklinik hipotiroidi olduğu görüldü. Sonuç: Çalışmamızda OUAS ile hipotiroidi sıklığı literatür verileri ile benzer oranda bulundu. Yapılan çalışmalarda hipotiroidisi olan OUAS’lu hastalarda tiroid hormon tedavisi ile apne hipopne indeksinde ve semptomlarda azalma olduğu dikkate alınarak OUAS şüphesi ile tetkik edilen hastalarda hipotirodi taraması yapılmalıdır.Öğe Obstrüktif Uyku Sendromu Olan Hastalarda Hipotiroidi Taraması Yapılmalı mı?(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2011) Karakaş, Mustafa Serkan; Altekin, Refik Emre; Baktır, Ahmet Oğuz; Er, Arzu; Özbek, Sinan Cemgil; Yanıkoğlu, Atakan; Akdemir, Barış; Çilli, AykutObstrüktif uyku apne sendromu (OUAS) toplumda sık görülen ve hipotiroidi ile %1,2-11 arasında değişen oranlarda birlikte görülebilen bir hastalıktır. OUAS’ın semptomatoloji spektrumu oldukça geniştir. Bu semptomlar OUAS’a yönelmemizi sağlarlar ancak hepsi tanı koydurucu özelliğe sahip değildir. OUAS’lu hastalar gün boyu sersemlik, horlama, apati ve letarji gibi hepsi hipotiroidide de gorülebilen semptomlarla karşı karşıyadır. Etyolojik nedenler arasında sayılan endokrin bozukluklardan tiroid hormonlarının azalması kolaylıkla tespit edilebilir. Serum tiroid hormon düzeylerinin tesbitinin maliyeti düşüktür ve tedavi planlanmasında yol gostericidir. Bu noktadan hareketle polisomnografi (PSG) ile OUAS tanısı alan hastalarda tiroid hormon düzeylerine baktık ve hipotiroidinin OUAS’taki sıklığını araştırdık. Materyal ve Metod: Çalışmaya Mart 2009 – Ekim 2010 tarihleri arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Hastalıkları Polikliniğine horlama şikayeti ile başvuran ve PSG ile OUAS tanısı konulan 93 hasta alındı. Hastalardan tiroid fonksiyon testleri istendi. Bulgular: Hastaların 30’unun hafif dereceli, 32’sinin orta dereceli, 31’inin ise ciddi dereceli OUAS olduğu görüldü. Hastaların 5’inde (%5,37) hipotiroidi saptandı. Hipotiroidi saptanan hastalardan 2’sinde klinik hipotiroidi, 3’ünde ise subklinik hipotiroidi olduğu görüldü. Sonuç: Çalışmamızda OUAS ile hipotiroidi sıklığı literatür verileri ile benzer oranda bulundu. Yapılan çalışmalarda hipotiroidisi olan OUAS’lu hastalarda tiroid hormon tedavisi ile apne hipopne indeksinde ve semptomlarda azalma olduğu dikkate alınarak OUAS şüphesi ile tetkik edilen hastalarda hipotirodi taraması yapılmalıdır.Öğe Wilson hastalığıyla birliktelik gösteren wolf-parkinson-white sendromu: olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Karaarslan, Şükrü; Karakaş, Mustafa Serkan; Alihanoğlu, YusufWilson hastalığının kardiyak tutulumunda sol ventrikül hipertrofisi, aterosklerozis, ani kardiyak ölüm ve çeşitli aritmiler görülebilir. Bu yazıda Wolff-Parkinson-White sendromunun eşlik ettiği Wilson hastalığı literatürler ışığında tartışılmıştır. Wilson hastalığı tanısı olan 22 yaşında erkek hasta göğüs ağrısı şikâyeti ile hastaneye başvurdu. 2 yıldır kısa süreli çarpıntı şikâyetleri olan hastanın 4 saatlik elektrokardiyografik holter incelemesinde herhangi bir taşikardi saptanmamış. Hastanın elektrokardiyografisinde Wolff-Parkinson-White sendromunu destekleyen kısa PR aralığı ve delta dalgası bulunmaktaydı. Hasta hastaneye yatırıldı; sonrasında elektrofizyolojik haritalama yapıldı ve radyofrekans ablasyon yöntemi ile aksesuar yolak sonlandırıldı. Çarpıntı şikâyeti ve Wilson hastalığı olan hastalar olası aritmiler yönünden değerlendirilmeli ve bu hastaların elektrokardiyografileri aritmi açısından incelenmelidir. Bu yazıda Wilson hastalığı ve Wolff-Parkinson-White sendromu olan bir vaka ilgili literatürler eşliğinde sunulmuştur.Öğe Wilson's Disease with Wolff-Parkinson-White Syndrome: Case report(2013) Karaarslan, Şükrü; Karakaş, Mustafa Serkan; Alihanoğlu, YusufAbstract:Wilson hastalığının kardiyak tutulumunda sol ventrikül hipertrofisi, aterosklerozis, ani kardiyak ölüm ve çeşitli aritmiler görülebilir. Bu yazıda Wolff-Parkinson-White sendromunun eşlik ettiği Wilson hastalığı literatürler ışığında tartışılmıştır. Wilson hastalığı tanısı olan 22 yaşında erkek hasta göğüs ağrısı şikâyeti ile hastaneye başvurdu. 2 yıldır kısa süreli çarpıntı şikâyetleri olan hastanın 4 saatlik elektrokardiyografik holter incelemesinde herhangi bir taşikardi saptanmamış. Hastanın elektrokardiyografisinde Wolff-ParkinsonWhite sendromunu destekleyen kısa PR aralığı ve delta dalgası bulunmaktaydı. Hasta hastaneye yatırıldı; sonrasında elektrofizyolojik haritalama yapıldı ve radyofrekans ablasyon yöntemi ile aksesuar yolak sonlandırıldı. Çarpıntı şikâyeti ve Wilson hastalığı olan hastalar olası aritmiler yönünden değerlendirilmeli ve bu hastaların elektrokardiyografileri aritmi açısından incelenmelidir. Bu yazıda Wilson hastalığı ve Wolff-Parkinson-White sendromu olan bir vaka ilgili literatürler eşliğinde sunulmuştur.