Yazar "Maraz, Hüseyin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Fahreddin râzi’nin düşüncesinde ezelî-ebedî varlık(2014) Maraz, Hüseyinİslam düşüncesinde ezelî ve ebedî olan tek varlık sadece Allah’tır. Allah’ın dışında diğer varlıkların ezelîliği ise kelamcılar nazarında imkân dışıdır. Fakat ezelî olmayan varlıkların ebedî olup olamayacağı esas tartışma alanını oluşturmaktadır. Ezelî olmayan fakat ebedî olan bir varlık mümkün müdür? Vâcibu’l-vücud olan Allah’ın ebedîliği mutlaktır. Buna mukabil mümkinu’l-vücud olan varlıkların ebedîliği zorunlu olmadığından bunu tercih edecek olan da sadece Allah’tır. Bu açıdan makalede, ezel ve ebedin Allah ve âlem/insan için anlam ve mahiyeti, Râzi’nin felsefi-kelami bakış açısıyla ele alınacaktır.Öğe Kâdî abdulcebbar’ın düşüncesinde teklifin gayesel yorumu(2015) Maraz, HüseyinTeklifte bulunmanın gayesini açıklayabilmek esasında Mu’tezile’nin teolojik akılcılığını anlamada önemli bir faktördür. Mu’tezile’ye göre Allah’ın insanla ilişkili bütün fiilleri maslahat ve fayda yönüyle hikmeti gerektirmektedir. Bu düşünceyle onlar, ontolojik anlamda Allah’ın yaratma eyleminin sorgulanamayacağını, fakat teleolojik (amaçsallık) olarak yaratmanın bir gaye ve hikmete dayanmak zorunda olduğunu kabul etmişlerdir. Sorumluluk yüklenecek bir varlığın yaratılmasındaki hikmet ve gayeyi anlamak için teklif kuramını rasyonel tarzda incelemek zorunludur. Bunun yöntemi ise metafiziksel alanın hareket tarzı ve görünen âlemin ahlaki ve hukuki yapısı arasında bir eşdeğerlik bağıntısı kurmaktır.Öğe Mu'tezile'de İstihkak Teorisi (Mükâfat ve Cezanın Hak Edilmesi)(İnönü Üniversitesi, 2017) Maraz, Hüseyinİstihkak, anlam ve muhtevası ile Mu'tezile'yi diğer mezhep ve ekollerden ayrıcalıklı kılan konulardan biridir. Mu'tezile düşüncesinde istihkak, hem hukukî hem de ahlakî bir mesele olarak adalet ile el-va'd ve'l-vaîd ilkesi etrafında tartışılmıştır. Mu'tezile teolojisinde istihkak, Allah ve insanın hak ve hukukunu ilgilendiren boyutuyla ilke ve sorumlulukların esas alındığı bir teoridir. Mu'tezile ekolünün istihkakı, tecrübe âleminden hareketle ve insan-insan ilişkisi üzerinden temellendiremeye çalışması bunun en bariz örneğini oluşturmaktadır. İnsanlar dünyada fiilleriyle övgü ve yergiyi hak etmektedirler. Zira bunun gelişigüzel olmadığı ve birtakım kriterlere bağlı olduğu tecrübe ile bilinmektedir. Nitekim 'hak etme olgusu', eylem, değer ve hüküm arasında nesnel ölçümlerin varlığını gerektirmektedir. İstihkak, tecrübe edilen ve değer bildiren iki olgu arasındaki uygunluk ilişkisidir. Nitekim iyi eylemin övgüyü, kötü eylemin de kınamayı hak etmesi böyle bir liyâkat ilişkisine tekabül etmektedir. Şu durumda hak etme bilinçli bir eyleme bitişen ahlakî sonuçtur. Bu anlamıyla da var olan değerlerin karşılığı olabilecek övgü, kınama, mükâfat, ceza veya bedelin fâil hakkında zorunlu, gerekli ve uygun olmasıdır. Öyleyse istihkak, var olan ile ilintili bir kavramdır. Allah'ı, insanı, canlı ve cansız bütün varlıkları ilgilendiren çok boyutluluğa sahiptir. Bu nedenle istihkak, başlangıcı ve geleceği itibariyle varlık hakkında konuşmaktır. İnsanın yaratılmış olması istihkakı zorunlu kılan en temel faktördür. Yaratılışla beraber insan sorumlu ve aynı zamanda hak eden bir varlık olmuştur. Hak etmenin haklılığı ise insanın özgür bir iradeyle yapabilmesine (temkîn) bağlı kılınmıştır. İstihkakın en temel niteliği bu durumda insanın özgür fiilleri yani fiillere yüklenen değerlerdir. Bu değerler iyi, kötü, medh, yergi, günah, sevap, ceza, zarar gibi dinî-ahlakî formlardan oluşur. Teklif devam ettiği sürece mükâfat ve cezayı hak etmede nihaî karar insana aittir. Bu nedenle istihkakın bir birimi olan iskat şekilleri af, şefaat, muvazene ve tövbe insana ait hükümlerin değişebileceğini bildirmektedir.Öğe Mu'tezile'nin Dua Anlayışı(İnönü Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümü, Malatya, 2017) Maraz, HüseyinÖz: Dua, Allah ile insan arasındaki iletişim araçlarından biridir. Zira bu iletişim Allah'tan insana doğru olursa vahiy, insandan Allah'a doğru olursa duadır. Allah, insandan dua etmesini istemekte, insan da bu isteğe fıtrî bir yönelişle karşılık vermektedir. Mu'tezile'ye göre dua, bir talep ve çağrıdır. İnsanın Allah'a olan çağrısı, hayır ve maslahat içerikli olmalıdır. Bu bakımdan onlar, hem insanî yönüyle hem de konusu açısından duanın bir takım şartları olduğunu ileri sürmüşlerdir. Şartları gerçekleşmiş bir duanın kabulü ise onlara göre vâciptir. Fakat duanın kabul olmasının önemli şartlarından biri, insanın hak etmesidir. Zira dua veya beddua ancak hak eden için bir anlam ve gerçeklik ifade etmektedir. Bununla birlikte Allah, kendisine kulluk ve tâzimle yöneltilen her iyi ve salah (değerli) talebe icabet edeceğini bildirmiştir. İcabet, aynı zamanda mükâfat demektir. Bu açıdan Mu'tezile, duayı teklifle ilişkilendirerek mükâfat ve ceza şeklinde istihkakın bir parçası kabul etmektedir. Bu boyutlarıyla makalemiz, Mu'tezile ekolü özelinde duanın anlam ve mahiyetine yönelik tasviri bir araştırmadır.Öğe Mucizenin onto-teleolojik açıdan sihirden farklılığı(2014) Bozkurt, Mustafa; Maraz, Hüseyinİlahi din, hitap ettiği toplumlara hakikati açıklama ve onları ikna etmede mucizeyi bir yöntem olarak tercih etmiştir. Mucizelerin keyfiyetini belirlemede toplumların sosyo-kültürel yapıları önemli bir kriterdir. Bu nedenle mucizeler tarih ve toplum realitesini göz ardı etmeden nübüvveti doğrulamanın birer ilahi ölçütüdür. Bu da göstermektedir ki olağanüstü bir olay olan mucize, sihir ve diğer tuhaf olaylar gibi aldatmanın değil, tasdik etmenin aracıdır. Buna karşın sihrin tarihsel olarak yöntem ve amacında değişiklik olmamıştır. Sihir göz aldatması ve algısal yanılma türleri olarak tarihi süreçte mucizeyle bir benzerlik ilişkisinden uzak tutulmuştur. Zira mucizeler ilahi bir kaynağa bağlıdır. Sihir ise tamamen beşeri bir olgu olarak alet ve harekete dayanmaktadır. Dolayısıyla mucize sadece olağanüstü bir olay değildir. Bu makalede ontolojik ve teleolojik (amaçsal) boyutuyla mucize olgusunun sihirden farklılığı incelenecektir.Öğe Mucizenin teolojik açıdan delil oluşu ve ilahî yasalarla ilişkisi(İnönü üniversitesi ilahiyat fakültesi, 2017) Maraz, HüseyinMucize, Allah’ın elçisi olan peygamberin davasını desteklemek için ilahî kaynaklı bir ikna me-todudur. Yaratıcı, gönderdiği elçileri teyit etmek ve insanları hakikate çağırmak için duyulara ve ak-la hitap eden mucizelere başvurmuştur. Bu açıdan tarih ve toplum realitesini göz ardı etmeyen mu-cizeler aklın ve bilimin gelişimiyle uyum içerisindedir. Mucize aracılığıyla yaratıcı, hitap ettiği top-lumun sosyo-kültürel dilini kullanmış, bu doğrultuda asrın ilmi düzeyiyle ortak hareket etmiştir. Bu nedenle mucize genel anlamda tabiî yasalar üzerinde istisnai bir durum olarak kabul edilmiştir. Bu-na mukabil yasayı ihlal eden bir olgu olduğu yönünde kabuller, ilahî yasanın nedensellik ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle tepkiyle karşılaşmıştır. Biz de makalemizde mucizenin teolojik hakika-tini ve ilahî yasayla olan bu organik bağını deskriptif bir yöntemle ele alacağız.Öğe MU’TEZİLE’DE KALP MÜHÜRLENMESİ VE ÖZGÜRLÜĞÜN SÜREKLİLİĞİ MESELESİ(2017) Maraz, Hüseyinİslam, kalbi sadece bir organ olarak telakki etmez. Kalp aynı zamanda insanın anlama ve idrak etme merkezini oluşturur. Bu sebeple hakikati görme veya hakikate kör bakma kalbin bir hareketi olarak ifade edilir. Anlamak istemeyen kalbin felaketi ise bu durumda mühürlenme/hatm olmaktadır. Mu'tezilî düşüncede her ne kadar mühürlenme bir akıbet/ceza, alamet veya diğer insanlar için maslahat kabul edilse de insanın iman etme özgürlüğüne engel olan bir belirlemeyi ifade etmez. İnsan, teklifin son anına kadar kendisi hakkında nihaî kararı verebilme yeti ve kudretine sahiptir. Hem adli ilahi hem de insana verilen tercih etme imkânı gerçeğe ulaşmayı engelleyecek faktörlere müsaade etmemektedir. Bu sebeple hatm, bir sebep değil; bireyin kararıyla ilintili sonuçtur. Buna göre özgür bireyin kendisi hakkında verdiği net ve sabit karar mühürlenme olmaktadırÖğe MU’TEZİLÎ BAKIŞ AÇISIYLA ALLAH’IN İNKÂR EDECEĞİNİ BİLDİĞİ KİMSEYE TEKLİFTE BULUNMASI(Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2017) Maraz, HüseyinÖz: Allah, akıllı varlıkları teklifte bulunmak için yaratmıştır. Allah'ın mükellef bir varlık yaratmadaki amacı, yüce fayda ve değerlere ulaşma imkânını (temkîn) bütününe tanımaktır. Kâfir veya mümin mükelleflerin tamamı, varoluşsal olarak eşit şekilde yaratılmıştır. Akıl, kudret, istitâa ve ihtiyar sahibi her bir birey, iman ve inkâr edebilme yetisine sahiptir. Bu sayede insan, sorumlu olabilmekte ve yaratıcısına mazeret üretmeden hesap verebilmektedir. Allah'ın iradesi, insanın itaat ederek mükâfata ulaşması yönündedir. Bunun için Allah, mükelleflerin hak ederek mükâfata ulaşmalarını istemektedir. Teklif, mahza hikmet ve hasen olan bu iradenin fayda merkezli tezahürüdür. Teklifte aslî hedef olan mükâfata ulaşamama hali ise cezanın hak edilmesidirÖğe Ötekileştirici örgütlenmenin tehdit olarak gördüğü dört ahlakî değer: adalet – hakkaniyet – ehliyet ve liyâkat(İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2017) Maraz, Hüseyinİnsan ve medeniyetin gelişimi için dört temel ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalınması oldukça önemlidir. Bunlar, ehliyet, liyâkat, adalet ve hakkaniyettir. Bu nitelikleri kendisinde barındıran toplumlar bireysel ve kurumsal alanda son derece ileri düzeydedir. Ehliyet ve liyâkatin göz ardı edilerek adam kayırma üslûbunu benimseyen toplumlarda ahlakî bozulmaların olduğu, buna bağlı olarak da ilmî ve fikrî gelişimin sekteye uğradığı malumdur. Bu sebepten Kur’an, insanın insanla ve yaratıcısıyla doğru ve güvenilir bir ilişki kurması için tevhîd ve adalet ilkesini insanın vicdanına ve medeniyetin merkezine yerleştirir. Bu hedef, Müslüman bireye, ötekileştirmeye müsaade etmeyen bir zihniyet ile birlikte gelişimi ve ilerlemeyi esas alan bir perspektif sağlar. Çünkü ötekileştirme, hem diğerine yaşam hakkı tanımamaya hem de temel ahlakî ve insanî değerlerin dejenere olmasına neden olan bir sorundur. Değerlerin amacı dışında işlev gördüğü toplumların bağımsız olması neredeyse imkânsızdır. Şu halde adalet, birey ve toplumun gelişimine hız katıp koruyan bir güçtür. Bu bakımdan adalet, hak etmeyeni hak edenle eşitlemek değildir. Herkese layık olduğu karşılığı vermektir. Anahtar Kelimeler: Adalet, Ehliyet, Liyâkat, Hakkaniyet, Değer, Ötekileştirme.