Yazar "Paşahan, Ramazan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Clinical analysis of intervertebral space infections(2020) Paşahan, Ramazan; Aladağ, Mehmet ArifAbstract: Intervertebral space infections are a serious group of diseases caused by various microorganisms. These infections present various pathological processes with neurological deficit due to pain, deformity, instability and spinal cord compression, and lead to high morbidity and mortality. For this reason, our aim in this study was to contribute to the discussions in the literature by comparing etiologically different disc infections, by revealing different aspects of them, and by assessing them in terms of timing of surgical treatment retrospectively in the light of the literature. In this study, 59 patients with spinal infection were retrospectively evaluated between 2010 and 2015 at Inonu University Department of Neurosurgery. The patients were divided into groups based on age, gender, complaints, duration of complaints, preoperative and postoperative findings, and microorganism sites and compared in terms of sites, malformation, instability, and surgical procedures. Tissue samples taken from the histopathological and bacteriological (culture and cultural sensitivity) patients were examined. Lastly, the effects of each parameter on morbidity and mortality were investigated. It was concluded that early diagnosis and treatment decreases morbidity.Öğe DİRSEK DÜZEYİNDE ULNAR SİNİR SIKIŞMASINDA BASİT DEKOMPRESYON UYGULANAN HASTALARIN KLİNİK VE CERRAHİ SONUÇLARI(2020) Paşahan, Ramazan; Tetik, BoraÜst ekstremitede en sık izlenen tuzak nöropati karpal tünel sendromu (KTS) iken ikinci sıklıkta görülen tuzaknöropati ise ulnar sinir sıkışmasıdır. Ulnar sinir sıkışması, en sık dirsek seviyesinde ve/veya guyon kanalındagerçekleşir. Hastalar genellikle ön kolda ağrı, elin 5. parmak ve 4. parmağın yarısında uyuşma ve elin intrensekkaslarında güç kaybı şikayetleri ile başvurmaktadır. Bu şikâyetler ile başvuran hastalarda klinik muayenedeprovakasyon testlerinden yararlanılır. En sık kullanılan provakasyon testleri; Tinel Testi ve Ulnar SinirDekompresyon Testlerdir. En önemli yardımcı tanı testi Elekromyelografidir. Hastalığın tedavisinde konservatiftedavi ve/veya cerrahi tedavi uygulanır. Hafif ulnar sinir basısı olan hastalarda konservatif tedavi ile %50-60arasında başarı elde edilebilir. Konservatif tedaviye rağmen bulgularda azalma izlenmeyen hastalarda cerrahitedavi önerilmektedir. Geç tanı almış hastalarda kas atrofilerine bağlı olarak pençe el deformitesi gelişimi vekalıcı defisit gelişebileceğinden cerrahi zamanlama önem arzetmektedir. Çalışmamızda İnönü Üniversitesi BeyinCerrahisi Kliniği’nde 2016-2020 tarihleri arasında basit ulnar sinir dekompresyonu yapılan 12 hastanın yaş,cinsiyet, provakasyon testleri, muayene bulguları, elektromyelografi bulguları, ek hastalıkları literatür eşliğindetartışılmış ve cerrahi sonuçları bildirilmiştir.Öğe Effects of enteral and total parenteral nutrition on length of stay in intensive care unit in postoperative period(2018) Toğal, Türkan; Karakaş, Buğra; Yücel, Aytaç; Karademir, Ali; Paşahan, Ramazan; Aydoğan, Mustafa SaidAbstract: Patients post-operatively followed in intensive care units in are known to have high morbidity and mortality rates. The aim of the present study was to compare the effects of enteral versus total parenteral nutrition for length of ICU stay in postoperative patients. Nutritional support for patients were divided into two groups; enteral nutrition (Group E) total parenteral administered (Group P). Demographic findings, APACHE II score and serum albumin levels were determined in the preoperative period in both groups of patients. In both groups were recorded type of operation and blood transfusion during the operation. Gas, fecal discharge time in the postoperative period, of patients in groups and, postoperative day 7th, serum albumin, and serum C-reactive protein (CRP), length of stay intensive care unit and mortality rates were determined. Abdominal cramps, the tension in the abdomen, nausea and diarrhea in patients in group E were accepted as complications of enteral nutrition. In this study were included group E 89, group P 82 patients. Between groups were similar demographic features, APACHE II score and serum albumin levels. Both groups was not significant difference operation type, operation time and blood transfusion. Postoperative gas discharge and fecal discharge were significantly difference earlier period in Group E (p <0.05). In terms of the serum albumin and CRP levels were not significant difference between groups postoperative day 7th. Gastrointestinal complications was detected in Group E 58.5% and in Group P 28.9%. Both groups showed two patients mortality in postoperative period. The median length of ICU stay was shorter Group E versus Group P in postoperative period (p <0.05). In the postoperative period the implementation of enteral nutrition was associated with the decreased length of ICU stay and recovered earlier gastrointestinal function. We thought that enteral nutrition support can be used safely and priority postoperative patients in ICU.Öğe KARPAL TÜNEL SENDROMU TANISI KONULAN HASTALARDA PROVAKATİF TESTLERİN VE BOSTON SKALASININ ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ(2022) Paşahan, Ramazan; Tetik, BoraAMAÇ: Üst ekstremitede en sık görülen periferik sinir tuzaklanması el bilek bölgesinde median sinir tuzaklanmasıdır ve karpal tünel sendromu (KTS) olarak adlandırılır. Tanı; anamnez, fizik muayene, Boston skala (fonksiyonel ve duyusal skorlama) ve EMG ile konmaktadır. Cerrahi tedavi kararı verilmesinde; ameliyat öncesi ve sonrasının klinik ve/veya semptomların karşılaştırılmasında skorlama sistemi önemlidir. Çalışmamızda KTS tanısı alan hastaların ameliyat öncesi provakatif testler (Falen ve Tinel testi) ve Boston skalası ile ameliyat sonrası Boston skalasının etkinliği tartışılmıştır.GEREÇ VE YÖNTEM: İnönü Üniversitesi Beyin Cerrahisi kliniğinde 01.01.2016 - 01.05.2020 tarihleri arasında KTS tanısı alan toplam 152 hastadan TOS (torasik outlet sendromu), travma ,servikal disk hernisi olmayan 41 hasta dahil edildi. Mini open cerrahi uygulandı. Hastalar; yaş, cinsiyet, taraf bulgusu, EMG, provakatif testler, Boston skalası ve eşlik eden ek hastalıklar açısından değerlendirildi. İstatistiksel olarak Shapiro-Wilk testi, Mann-Whitney U testi, Bağımsız örneklerde t testi, ki-kare testi, Kruskal Wallis testi, Tek Yönlü Varyans analizi kullanıldı. (p<0,05) değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Analizlerde IBM SPSS Statistics 25.0 programı kullanıldı.BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 41 hastanın, 6’sı (14.6%) erkek, 35’i (85.4%) kadındı. EMG’de orta şiddet 23 hasta (%56,1), ağır KTS 15 hasta (36,6) ve çok ağır 3 hasta (%7,3) tespit edildi. Hastaların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası ortalama Semptom Şiddet Skalası, Fonksiyonel Kapasitesi sırası ile 34±3, 12±2, ve 28±5, 11±3 ‘dür Tinel testi 25 (%61) hastada pozitif, Falen Testi 22 (%53,7) hastada pozitifti. Ameliyat öncesi Provakif testler, Boston skalası ile ameliyat sonrası Boston skalası arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı ( p<0,05).SONUÇ: KTS ‘de tanı ve / veya tedavide gecikme kas atrofilerine ve fonksiyon kayıplarına neden olmaktadır. Bu hastalık grubunda provakatif testler, boston skalasının iyi tanımlanması cerrahi karar vermede gecikmeyi önleyeceği ve ameliyat sonrası boston skalasının takiplerde yararlı olacağı düşüncesindeyiz.Öğe Kraniosinostoz Epidemiyolojisi(Türk Nöroşirürji Derg., 2017) Paşahan, Ramazan; Önal, ÇağatayÖz: Kraniosinostoz, kranial sütürlerin erken füzyonu ya da yokluğu olarak özetlenebilir. Genel prevelans 1/2500 civarındadır. Sendromik ve nonsendromik olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Sendromik kraniosinostozlar, tüm kraniosinostozların %15-20 civarını oluştururlar. En sık görülenler Apert ve Crouzon Sendromlarıdır. Nonsendromik kraniosinostozlar %80-85'lik büyük grubu oluştururlar. En sık sagital sinostoz görülür. Tüm cerrahi olguların %20-30'unu koronal sinostoz grubu oluşturur. Genetik nedenlerin yanı sıra antikonvülzanlar, sitotoksik ajanlar ve nitrozlayıcılar gibi bazı teratojenlerin de oluşumda etkili olduğu bilinmektedir. Tanımlanabilen kesin bir etiyolojik ajan saptanamayan, özgün bir sendrom ya da kromozomal tanı belirlenemeyen olgularda akrabalar ve etkilenen bireyin gelecekteki çocukları açısından rekürrens riski ampirik olarak ifade edilebilir ve genellikle özenli bir klinik değerlendirmenin sonuçlarına bağlıdır Başlık (İngilizce): Epidemiology of Craniosynostosis Öz (İngilizce): Craniosynostosis can be defined as early fusion or absence of cranial sutures. The general prevelance is about 1/2500. It can be divided into two main groups as syndromic and nonsyndromic craniosynostosis. Syndromic ones make up nearly 15-20% of the whole group. The most common forms are the Apert and Crouzon Syndromes. Nonsyndromic craniosynostosis involves 80-85% of the whole pathology. The most frequent form is sagittal synostosis. The coronal synostosis group makes up 20-30% of the surgical cases. Besides genetic factors, some teratogens such as anticonvulsants, cytotoxic agents, and nitrosatable drugs are thought to be effective in the etiopathogenesis. For individuals where there is no definable aetiology, or those in whom a specific syndrome or chromosomal diagnosis cannot be identified, the recurrence risk for relatives and offsprings will be empiric and largely depend on the outcome of a careful clinical examinationÖğe Non-traumatic non-aneurysmal subarachnoidhaemorrhage: Single institutional experience(2021) Paşahan, Ramazan; Tetik, Bora; Güldoğan, Emek; Durak, M. Akif; Yıldırım, İ. OkanAbstractAim: Despite the advanced diagnostic methods we use today, the rate of negative digital subtraction angiography (DSA) is 15% in patients diagnosed with subarachnoidal hemorrhage (SAH), and these types of hemorrhages are named as non-aneurysmal (NASAH). Various factors such as inadequate interpretation of the beginning angiography, vasospasm, thrombosis, intra-cerebral hematoma pressure may cause DSA to be negative. This study aims to determine the causes of bleeding in patients who were suffered from NASAH.Materials and Methods: The study evaluated 664 patients with SAH from 2010 to 2016. DSA was performed on these patients within the first 3 or 6 hours. Sixty-seven patients with DSA negative were included in the study group. The patients were divided into three groups as perimesencephalic subarachnoidal hemorrhage (PMSAH), non-perimesencephalic subarachnoidal hemorrhage (nPMSAH), CT negative subarachnoidal hemorrhage (CT negative SAH). These three groups were evaluated based on age, gender, Glascow coma scale (GCS), World Federation of Neurosurgical Societies (WFNS) grade, Hunt and Hess Classification and Fisher’s scale, hospitalization time duration, complications and computerized tomography (CT), and cervical and cranial MRI was performed on patients without correlation between DSA results if needed.Results: Of the 664 patients diagnosed with SAH, 67 (10.09%) had NASAH. Statistically significant differences were found between CT Negative SAH and PMSAH and CT Negative SAH and nPMSAH in terms of the variables of GCS during hospital admission and total duration of hospitalization. Statistically significant differences were found between CT Negative SAH and PMSAH and nPMSAH in terms of the variables of GCS during hospital discharge. There were statistically significant differences between the types in terms of WFNS Classification, Hunt and Hess Classification and Fisher’s Scala.Conclusion: We believe that this study will contribute to the literature about the necessity of performing additional radiologic imaging during clinical follow-up since belated diagnosis in patients with NASAH may increase mortality.Öğe PERİFERİK SİNİR YARALANMALARI VE CERRAHİ SONUÇLARI(2021) Paşahan, Ramazan; Güldoğan, Emek; Gölçek, CengizPeriferik sinir yaralanmaları (PSY) önemli sakatlık nedenidir. PSY genelde ateşli silah yaralanmaları, penetran ve künt travmalar sonucunda meydana gelmektedir. PSY’de kısmi kesilerde iyileşme görülmesine karşın, tam kesilerde iyileşme daha nadir olur ve bu vakalar cerrahi operasyona adaydır. Birçok çalışmada cerrahi müdahalenin şekli ve cerrahi zamanlamada farklılıklar görülmektedir. PSY’de farklı cerrahi prosedürler mevcuttur. Electromyelography (EMG) bulguları tanı ve takipte önemli olup bu konuda yol göstericidir. Bu araştırmada, İnönü Üniversitesi Beyin Cerrahisi kliniğinde periferik sinir travması nedeniyle cerrahi operasyon yapılmış olan hastaların uzun dönem klinik sonuçları ile literatüre katkısı olacak bir çalışma yapılmıştır. PSY nedeniyle cerrahioperasyon yapılan 15 hasta; yaş, cinsiyet, travma türü, ameliyat öncesi ve sonrası EMG bulguları, ameliyat öncesi ve sonrası nörolojik muayene sonuçları açısından değerlendirildi. İstatistik analizlerde Pearson Ki-kare testleri kullanıldı. İstatistiksel olarak p<0,05 çıkan sonuçlar anlamlı kabul edildi. Analizlerde IBM SPSS Statistics 26.0 programı kullanıldı. Sonuç olarak; PSY’lerinde bir yılı aşan tedavi edilmemiş hastalarda iyileşme oranı düşük olsa da çalışmamızda bu oran daha yüksek çıkmıştır. Bundan dolayı, travma sonrası süreye bakılmaksızın tüm hastalara cerrahi müdahale önermekteyiz.Öğe Torakolomber Bileşke Kırıklarına Yaklaşım(2020) Paşahan, Ramazan; Doğan, ŞerefTorakolomber bileşke kırıkları T10-L2 vertebralarını içine alan kırıklardır. Tedavi algoritması oluşturulmasında torakolomber bileşkekırığının stabilite ve instabilitesinin değerlendirilmesi önemlidir. Torakolomber bileşke kırıklarında Denis’in üçlü kolon teorisi; Ortakolon dışında sadece anterior ve posterior kolonda kırık var ise stabil, bu kırıklarla beraber orta kolon kırığı da varsa instabil olarakkabul edilir. Manyetik rezonans görüntüleme’de posterior ligaman hasarının varlığı instabilitenin göstergesi olarak kabul edilir veönem arz etmektedir. Genel görüş stabil olan torakolomber bileşke kırıklarında konservatif tedavi, instabil olan vertebra fraktürlerindecerrahi tedavidir. Cerrahi tedavi seçenekleri arasında enstrümantasyon sistemlerinin gelişmesinden dolayı en sık posterioryaklaşım tercih edilmektedir ve 360 derece dekompresyon yapılmasına olanak sağlamaktadır. Fakat uygun hastalarda anterior veanterior-posterior yaklaşımlar uygulanmaktadır. Ağrı yönetiminin iyi yapılamaması, işe dönüş süresinin uzaması, enstrümantasyonsistemlerinin gelişmesi, orteze uyum, komplikasyonlar, cerrahın tecrübesi konservatif tedavi seçeneğinden uzaklaştırmaktadır vebundan dolayıdır ki altın standart tedavi yaklaşımı standardize edilememiştir.