Yazar "Sezgin, Alpay T." seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Comparison of Fibrinolytic versus Surgical Therapy in the Treatment of Obstructive Prosthetic Valve Thrombosis: A Single-Center Experience(Forum Multimedia Publishing, Llc, 2011) Ermis, Necip; Atalay, Hakan; Altay, Hakan; Bilgi, Muhammet; Binici, Suleyman; Sezgin, Alpay T.Objective: Prosthetic heart valve thrombosis (PVT) is a rare but severe cardiac condition. There are only a few data regarding comparison of the fibrinolytic and surgical approaches for the treatment of PVT. In this study, we compared the results of fibrinolytic therapy versus surgery in patients who presented to our institution with a diagnosis of obstructive-type PVT. Methods: From January 2001 to August 2008 in our institution, 33 patients who met clinical and echocardiographic criteria for obstructive-type PVT were included in the study. Fifteen of these patients underwent fibrinolytic treatment with streptokinase, which consisted of an initial bolus of 250,000 U followed by 100,000 U/h. Eighteen patients were treated with surgery. Results: The 2 groups had similar baseline characteristics, including New York Heart Association functional status, types and positions of prosthetic valves, international normalized ratio values, and presentation symptoms. Full hemodynamic success was achieved in 12 patients who underwent fibrinolytic therapy and in 15 patients in the surgery group. The mean (+/- SD) streptokinase infusion time was 17.8 +/- 11.1 hours. Two major hemorrhages and 2 cases of systemic embolism were observed in the fibrinolytic group. The 2 groups did not differ with respect to mortality rate (P = .79). The duration of hospitalization was longer in the fibrinolytic group than in the surgery group (10.7 +/- 6.6 days versus 6.9 +/- 6.7 days, P = .045). Conclusions: Although fibrinolytic therapy is generally recommended for the treatment of PVT for specific patient groups, our results suggest that it may be as efficacious and safe as surgery, depending on patient selection.Öğe Coronary collateral circulation: Any effect on P-wave dispersion?(Sage Publications Inc, 2008) Aslan, Halil; Turgut, Okan; Yalta, Kenan; Yilmaz, Mehmet B.; Ozdemir, Ramazan; Ermis, Necip; Sezgin, Alpay T.Coronary collateral circulation determines the severity of ischemic myocardial damage. Increased P-wave dispersion is an independent predictor for atrial fibrillation. Consistent evidence is little about the relation between coronary collateral circulation and arrhythmia risk. In this article, the effect of coronary collateral circulation on P-wave dispersion was evaluated. Collateral grade and p-wave dispersion were ascertained in 100 patients with >= 85% diameter stenoses in left anterior descending or right coronary arteries. Left ventricular function score was also determined in all patients. Coronary collateral circulation was absent in 32 patients, whereas 68 patients had coronary collateral circulation. Patients with collateral grade A had greater left ventricular function score than did patients with collateral grade 0 (P = .048). However, there was no significant difference between P-wave dispersion of patients with and without coronary collateral circulation (P = .45). The presence of coronary collateral circulation failed to exert a beneficial decreasing effect on P-wave dispersion.Öğe Dev kalp. Olgu sunumu(2001) Koşar, Feridun; Topal, Ergün; Sezgin, Alpay T.; Altınok, Tayfun; Özdemir, Ramazan; Tandoğan, İzzetRomatizmal kalp kapak hastalıklarında en fazla mitral kapak tutulumu olur. Olguların % 40'ında mitral darlık ve mitral yetmezlik beraber bulunur. Semptomlar kapak hastalığının derecesi ve sol ventrikül fonksiyonuyla uyumludur. Dispne, ortopne, yaygın ödem nedeniyle başvuran 35 yaşındaki bayan hastanın teleradyografısinde kardiyotorasik oran artmış (0.9), toraks orta-alt kısımlarında akciğer dokusu izlenmiyordu. Ekokardiyografisinde sol ventrikül diyastolik çapı 13,8 cm, sol atriyum çapı 12 cm, sağ ventrikül çapı 5,5 cm, sağ atriyum çapı 10,4 cm , 4 ° mitral yetmezlik, hafif mitral darlık, 4° triküspit yetmezlik saptandı. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu % 45 ve pulmoner arter basıncı 50 mmHg olarak hesaplandı. Hasta semptomlarının son bir yi Idır mevcut olduğunu ifade ediyordu. Hastamızı bu zamana kadar saptadığımız en ileri kardiyomegalili olgu o iması ve bir yıl öncesine kadar önemli bir semptom tariflememesi nedeniyle sunmayı uygun bulduk.Öğe Dev Kalp: Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2001) Tandoğan, izzet; Sezgin, Alpay T.; Altınok, M.Tayfun; Topal, Ergün; Özdemir, Ramazan; Koşar, FeridunRomatizmal kalp kapak hastalıklarında en fazla mitral kapak tutulumu olur. Olgul arın % 40’ında mitral darlık ve mitral yetmezlik beraber bulunur. Semptomlar kapak hastalığının derecesi ve sol ventrikül fonksiyonuyla uyumludur. Dispne, ortopne, yaygın ödem nedeniyle başvuran 35 yaşındaki bayan hastanın teleradyografisinde kardiyotorasik oran artmış (0.9), toraks orta-alt kısımlarında akciğer dokusu izlenmiyordu. Ekokardiyografisinde sol ventrikül diyastolik çapı 13,8 cm, sol atriyum çapı 12 cm, sağ ventrikül çapı 5,5 cm, sağ atriyum çapı 10,4 cm , 4 0 mitral yetmezlik, hafif mitral darlık, 4 0 triküspit yetmezlik saptandı. Sol ventrikü l ejeksiyon fraksiyonu % 45 ve pulmoner arter basıncı 50 mmHg olarak hesaplandı. Hasta semptomlarının son bir yı ldır mevcut olduğunu ifade ediyordu. Hastamızı bu zamana kadar saptadığımız en ileri kardiyomegalili olgu o lması ve bir yıl öncesine kadar önemli bir semptom tariflememesi nedeniyle sunmayı uygun bulduk.Öğe Distribution of coronary artery lesions in patients with permanent pacemakers(Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2002) Tandoğan, İzzet; Yetkin, Ertan; Güray, Yeşim; Aksoy, Yüksel; Sezgin, Alpay T.; Özdemir, Ramazan; Çehreli, Şengül; Şaşmaz, AliÖz: Amaç: Bu çalışmanın amacı kalıcı pacemaker takılan ve koroner arter hastalığı olan hastalarda, pacemaker takılmasını gerektiren ritm ve iletim patolojisinin nedeni olarak en yaygın patolojik koroner anatomiyi saptamaya yöneliktir. Yöntem: Kalıcı pacemaker takılan ve koroner arter hastalığı olan 78 hasta üzerinde retrospektif olarak çalışıldı ve bu hastalar, kalıcı pacemaker'i olmayan ama koroner arter hastalığı olan kontrol grubu hastaları ile bire bir karşılaştırıldı. Koroner anjiyografi standart Judkins tekniği ile pacemaker implantasyonundan 2 ay önce yapıldı. İletim sistemini besleyen sol ön inen koroner (LAD) ve sağ koroner (RCA) arterlerde darlığın yerleşimi şu şekilde belirlendi. Tip I: İleti sitemini besleyen damarlarda önemli bir darlık yok (LAD, RCA, sol sirkumfleks, posterolateral ya da posterior inen arterlerde darlıkların olmaması ya da LAD'da septal dallar sonrasında darlık mevcudiyeti). Tip II: RCA'da önemli bir darlık olmaksızın septal dallarda önemli darlığın mevcudiyeti. Tip III: Septal dallarda darlık olmaksızın sinoatriyal (SA) ve atriyoventriküler (AV) nodun beslenmesini sağlayan dallarda darlık olması. Bu grup septal dallar sonrası distal LAD darlığı olan hastaları da içeriyordu. Tip IV, tip II ve tip lll'ün kombinasyonu (septal dallar ile SA ve AV nod dalında darlık olması durumu) Bulgular: Çalışma grubunda, kontrol grubuna göre tip IV patolojik koröner anatomi (%45) tip l (%19), II (%24) ve III (%11) patolojik koroner anatomiden belirgin olarak daha yüksekti (p<0.02). iki grup arasında patolojik koroner anatominin dağılımı belirgin olarak farklıydı (p<0.05): çalışma grubunda tip II (%24) ve tip IV (%45) patolojik koroner anatomi daha fazla iken (p<0.02) kontrol grubunda tip l (%35) ve tip III (%37) patolojik koroner anatomi daha fazlaydı (p<0.05). Septal dallarda, SA ve AV nod arterinde akım kalitesi değerlendirildiğinde çalışma grubunda, kontrol grubuna göre kan akımında belirgin bir azalma vardı (p<0.05). Sonuç: Koroner anjiyografide RCA ve LAD birinci septal perforator arterde önemli darlık ve akım kalitesinde düşüklük saptanması, bu hastalarda kalıcı pacemaker takılması için bir risk faktörü olarak kabul edilebilir. Başlık (İngilizce): Kalıcı pacemaker'li hastalarda koroner arter lezyonlarının dağılımı Öz (İngilizce): Objective: In the present study we examined retrospectively the coronary anatomy pathology of 78 consecutive patients with coronary artery disease (CAD) who underwent permanent pacemaker implantation in order to find a common pathological anatomic basis for conduction disturbances and to compare them with a group of matched patients with angiographically proven CAD. Methods: Study group consists of seventy-eight patients with angiographically documented CAD and permanent pacemaker implantation. Control group included comparable patients with CAD and without a pacemaker implantation. Coronary angiography was performed using standard Judkins approach in all patients within 2 months before pacemaker implantation. The locations of narrowings in the left anterior descending (LAD) and right (RCA) coronary arteries, as the arteries supplying the conduction system, were documented accurately and further classified as follows. Type I : Anatomy not compromising blood supply to the conduction system, namely, either the absence of significant narrowing in the LAD, RCA, left circumflex, posterolateral , or posterior descending arteries or the presence of mid-distal LAD lesions beyond the septal branches. Type II: Pathological coronary anatomy involving septal branches emerging from the LAD (and without significant lesions in the RCA). Type III: Pathological coronary anatomy compromising blood supply to the sinoatrial (SAN) or atrioventricular (AVN) nodes but not compromising blood flow to the septal branches. This subset included patients with distal LAD lesions after the septal branches. Type IV: Combination of types II and III pathological coronary anatomy that compromises blood supply both to the septal branches and SAN and AVN arteries. Results: Occurrence of the type IV coronary anatomy (45%) was significantly higher than type I (19%), type ll(24%) and type III (11%) in the study group (p<0.02). Statistically significant differences were found between the two groups (p0.05): more patients in the study group had type II (24%) and IV(45%) coronary anatomy (p<0.02) while type I (35%) and III (37%) anatomy were more frequently observed in control group (p<0.05). Analysis of flow quality of septal perforators, SAN and AVN arteries, in the study group demonstrated a significant tendency for reduced blood flow in the conduction system. Conclusion: Presence of first perforator lesions with poor quality of flow and right coronary artery lesions shown angiographically should be considered as the risk factors requiring permanent pacemaker implantation in patients with coronary artery disease.Öğe Koroner arter hastalığında kollateral dolaşım varlığının sol ventrikül fonksiyonları üzerine etkisi olabilir mi?(2002) Tandoğan, İzzet; Altınok, Tayfun; Aslan, Halil; Sezgin, Alpay T.; Barutçu, İrfan; Yetkin, Ertan; Özdemir, RamazanAmaç: Koroner arter hastalığında (KAH) koroner kollateral dolaşım (KKD) gelişmesinin, sol ventrikül (LV) fonksiyonları üzerinde koruyucu etkisinin olup olmadığı tartışmalıdır. Bu çalışmanın amacı KAH'da KKD var-lığının LV fonksiyonları üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Yöntem: Bu amaçla 76 hasta (39 kadın, 37 erkek, yaş ortalaması 61 ±17) üzerinde prospektif olarak çalıştık. Koroner anjiyografide sadece sol ön inen koroner arterde ve en az % 85 daralma olan hastalar çalışmaya alındılar. Koroner kollateral dolaşım varlığı Rentrop klasifikasyonuna göre belirlendi (Evre-0: KKD yok, Evre-1: Tıkalı damarın küçük yan dalları KKD ile doluyor, Evre-2: Tıkalı damarın epikardiyal segmenti KKD ile kısmen doluyor, Evre-3: Tıkalı damarın epikardiyal segmenti KKD ile tamamen doluyor). Sol ventrikül fonksiyonları ekokardiyografi ve sol ventrikül segment skoru (sağ ön oblik pozisyonda segmentler normokinezi O, hipo-kinezi 1, akinezi 2, diskinezi 3 ve anevrizma 4 puan olarak skorlandı) ile belirlendi. Hastaların KKD evresine göre LV fonksiyon skoru ve ejeksiyon fraksiyonu ortalamaları belirlendi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Yetmiş altı hastanın 21 tanesinde KKD yoktu, 55 tanesinde ise vardı. Evre-0 (KKD yok) hasta grubunda LV fonksiyon skoru ortalaması (2.28+2.1) KKD olan grubun (Evre-1,2,3) ortalamasından (3.39+2.1) anlamlı ölçüde farklı bulunmadı (p>0.05). ilginç olarak KKD evresi arttıkça LV fonksiyon skoru ortalaması ar-tıyordu (p<0.05). LV fonksiyon skoru ortalamasının en yüksek değeri gösterdiği grup evre-3 idi (4.25±2.5) (p<0.05). Hastalarda LV ejeksiyon fraksiyonu KKD olmayan grupta 49+11 ve olan grupta 46±17 idi ve farklı bulunmadı. Sonuç: Bu bulgularla KAH'da KKD varlığının LV fonksiyonu üzerinde koruyucu etkisinin olmadığı kanısına varıl-dı.Hastalarımızda KKD evresi arttıkça LV fonksiyonlarının daha da kötüleşiyor olması ilginçtir. KKD'si iyi gelişmiş olan hastalarda, KAH şiddetinin daha fazla olması bu sonuç üzerinde rol oynayabilir.Öğe Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda hemodiyalizin kardiyak aritmiler üzerine etkisinin araştırılması(İnönü Üniversitesi, 2000) Sezgin, Alpay T.Kronik böbrek yetmezliği tedavisinde birçok sorunlarla karşılaşmaktayız, hemodiyalize bağlı dolaşım ve kardiyak komplikasyonlar hastaların hayatım tehdit etmektedir. Bu hastalarda en sık ölüm nedeni kardiyovasküler nedenlerdir. Biz bu çalışmamızda, çalışmaya yaşlan 23 ile 78 arasında değişen (ortalama yaş: 53±3) kronik böbrek yetmezliği olan 20 hasta alındı. Hastalann 1 l”i erkek, 9’u kadındı. Tüm hastalarda tam fizik muayene, postero-anterior (PA) akciğer grafısi, çekildi. Rutin biyokimya, tam idrar analizi, karaciğer fonksiyon testleri, tam kan sayımı, pıhtılaşma testleri, plazma proteinleri, ve ekokardiyografi yapıldı.. EKG’si normal sinüs ritminde olmayanlar, intraatrial ve/veya intraventriküler ileti gecikmesi olanlar, taşikardisi veya bradikardisi olanlar da çalışma dışı bırakıldı. Bu kriterlere uyan hastalann hepsine 24 saat Holter uygulandı. Herhangi bir sistemik, akciğer ya da kalp hastalığı olmayan, hastalarla benzer yaş ve cinste olan sağlıklı gönüllülerden seçildi. Kontrol grubunda da hastalara yapılan tüm işlemler yapıldı.Öğe Miyokard disfonksiyonu olan hastalarda disfonksiyonun derecesi ile antioksidan enzim düzeylerinin karşılaştırılması(Anadolu Kardiyoloji Dergisi, 2004) Sezgin, Nurşen; Sezgin, Alpay T.; Karabulut, Aysun; Topal, Ergün; Barutçu, İrfan; Gözükara, Engin M.Öz: Amaç: Kalp yetersizliği olan hastalarda miyokard disfonksiyonun, artmış oksidatif strese bağlı membran değişikliklerinden kaynaklanabileceği ileri sürülmektedir. Bu çalışmada antioksidan enzim düzeyleri ile miyokard disfonksiyonundaki bozulmanın derecesi arasında bir ilişki olup olmadığını araştırdık. Yöntemler: Klinik bulguları ve iki yönlü ekokardiyografi ile miyokard disfonksiyonu tanısı konulan 60 hastadan (ejeksiyon fraksiyonu (EF) < %35 olan 30 ve EF= %35-50 olan 30 hasta) ve 20 sağlıklı bireyden alınan kan örneklerinden antioksidan enzimlerden süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSHPx) ve katalaz (CAT) enzim aktiviteleri çalışıldı. Bulgular: Eritrosit SOD aktiviteleri kontrol grubuna göre (grup 1) EF düzeyi ileri derecede düşmüş olan (EF< %35) grup 3 de istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (p=0.01). Ancak EF düzeyi hafif derecede düşmüş olan (EF= %35-50) grup 2’de eritrosit SOD düzeyleri kontrol grubuna göre düşmüş olmasına rağmen istatistiksel olarak bu fark anlamlı değildi. Aynı şekilde eritrosit katalaz ve eritrosit GSHPX aktiviteleri de kontrole göre EF’si ileri derecede düşmüş olan grupta anlamlı derecede düşük olarak saptandı (sırasıyla p=0.04, p=0.02). Sonuç: Sonuç olarak serbest oksijen radikalleri konjestif kalp yeterzliğinin başlangıcında ve devamında rol oynamaktadır. Artmış serbest radikaller kalp kası fonksiyon bozukluğuna yol açabilir.Öğe Mobil telefonların implante edilebilen kardiyoverter-defibrilatör fonksiyonları üzerinde olumsuz etkileri olabilir mi?(2002) Tandoğan, İzzet; İleri, Mehmet; Yetkin, Ertan; Temizhan, Ahmet; Aras, Dursun; Sezgin, Alpay T.; Bıyıkoğlu, Funda; Şaşmaz, AliÖz: Amaç: Bu çalışmanın amacı dünyada kullanımı hızla artan mobil telefonların İmplante Edilebilen Kardiyoverter-Defibrilatör (ICD) fonksiyonları üzerinde olumsuz etkilerinin olup olmadığını araştırmaktır. Yöntem: Değişik merkezlerde koroner arter hastalığına bağlı ventriküler taşikardi ve/veya fibrilasyon gelişmesi nedeniyle tansvenöz ICD takılan 9 hasta (2 kadın, 7 erkek, yaş ortalaması 65.5±6) üzerinde çalışıldı. Test, hastalarda önce ICD'nin bazal şartlarında yapıldı. Daha sonra kendi ritminde çalışan 7 ICD hastasında, ICD VVI modunda ve hızı hastanın spontan hızının 10 vuru/dakika üzerine programlanarak yapıldı. Pektoral kas yerleşimli ICD cebine göre simetrik olarak yerleştirilen iki farklı mobil telefon ile 50 cm, 30 cm, 20 cm, 10 cm ve mobil telefon antenleri ICD cebi ile temas ettirilerek, mobil telefonların açılma, standby, çaldırma, konuşulma ve telefonların kapatılması aşamasında test yapıldı. Test sırasında ICD etkilenmesinin varlığı açısından bazal şartlarda uygunsuz antitaşikardik şok, ICD'nin pacemaker fonksiyonunda inhibisyon, ventriküler asenkron moda (VOO) dönme, iki boşluklu pacemaker fonksiyonu olan ICD'de ventriküler tetiklenme gelişip gelişmediğine bakıldı. Oluşabilecek değişiklikler intrakardiyak ve yüzey EKG'den izlendi. Bulgular: Çalışma sonunda ICD'nin bazal durumunda ve pacemaker fonksiyonlarında herhangi bir değişme saptanmadı; hastalarda herhangi bir semptom gelişmedi. Sonuç: Mobil telefon kullanımının çalışmamızda kullandığımız ICD fonksiyonları üzerinde olumsuz etkilerinin olmadığına karar verildi.Öğe Sağlıklı bireylerde standart ve komplet elektrokardiyografik kayıttaki QT, QTc intervalleri ve dispersiyon değerleri(MN Kardiyoloji, 1997) Tuncer, Cemal; Özdemir, Ramazan; Güven, Aytekin; Sezgin, Alpay T.; Pekdemir, Hasan; Komşuoğlu, BakiÖz: Kardiyovasküler hastalıklarda nispeten yeni suçlu unsurlardan birisi QT dispersiyonudur. Standart 12 derivasyon elektrokardiyogramda QT intervalleri arasındaki farkın fazla olması homojen olmayan myokard repolarizasyonu yansıtır. Bu anor¬mal ventriküler repolarizasyonun göstergesi QT dispersiyonu olarak isimlendirümektedir. QT dispersiyonu standart 12 derivasyon eleklrokardiyogramdaki maximum QT intervali ile minumum QT intervali arasındaki farka eşittir. Deneysel ve klinik elektrokardiyog¬rafîk çalışmalar, homojen olmayan myokardiyal repolarizasyonun ölümcül reentrant ventriküler aritmilere sebeb olabileceğini gös¬termektedir. Ventriküler repolarizasyonun değerlendirilmesinde yeni bir kavram standart 12 derivasyon elektrokardiyogramın yeterli olup olmadığıdır. Bu nedenle biz standart derivasy onlar a ilave olarak sağ taraflı (RV^-o) ve posterior (Vj.g) derivasyonları da kaydı-mıza dahil ettik. 40 kadın ve 32 erkek çalışıldı. Standart, sağ taraf ve komplet (standart + sağ taraf + posterior) derivasyonlardaki QT, QTc intervalleri ve dispersiyonları ölçüldü. EKG derivasyonları 3 gruba bölündü; standart 12 derivasyon grubu (Grup A) ,sağ taraflı derivasyonlar (Grup B) ve komplet derivasyon grubu (standart derivasyonlar + sağ taraflı derivasyonlar + posterior derivasy onlar) (Grup C). Grup A 'da QT dispersiyonu(QT-d) 51+18 mS, QTc dispersiyonu(QTc-d) 25+15 mS; Grup B'de QT-d 22+11 mS, QTc-d 20±12 mS; Grup C'de QT-d 57±20 mS, QTc-d 27+16 mS olarak bulundu. Sonuç olarak bu parametrelerle ilişkili hasta¬lıkları incelemede toplumumuzun normal QT ve QTc dispersiyon ranjının belirlenmesi için değişik bölgelerde, daha büyük sayıda grupların dahil edildiği çalışmalara ihtiyaç olduğu kanısına varıldı.Öğe Senkop Ataklarıyla Seyreden Koroner Arter Anomalili Bir Olgu(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2000) Tandogan, İzzet; Koşar, Feridun; Sezgin, Alpay T.; Aslan, Halil; Topal, Ergün; Barutçu, İrfan; Özdemir, RamazanSirkumffeks arterin sağ aortik sinüsten çıkması (SSÇ) koroner çıkış anomalileri arasında en sık görülenidir ve genellikle iyi seyirlidir. Sen kop nedeniyle acil servisimize getirilen ve EKG'sinde ventriküler taşikardi (VT) saptadığımız hastamız üç yıldır eforla gelişen senkop atakları tarifliyordu. Babası ve amcasını ani kardiyak ölüm nedeniyle kaybeti. Erkek kardeşinde de senkop atakları olduğu ve bu nedenle yapılan koroner anjiyografide tıkayıcı darlık saptanmaksızın koroner anomali saptandığı ve 38 yaşında aniden öldüğü ifade edildi. Hastada senkop ataklarının nedenine yönelik olarak yapılan incelemelerde VT dışında bir faktör saptanmadı. Efor testi sırasında VT ve presenkop gelişti. Yapılan koroner anjiyografide tıkayıcı lezyon olmaksızın SSÇ saptandı. Tüm bu bulgularla hastamızda senkop nedeni olarak VT, VT nedeni olarak ta SSÇ sorumlu tutuldu. Sonuç olarak SSÇ iyi seyirli bir anomali olmakla beraber bazen olgumuzda olduğu gibi VT ve senkop ataklarıyla seyredebilir.