Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Tamer, Mehmet Numan" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Graves Hastalığı ve Tiroid Tüberkülozu Birlikteliği
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Ersoy, İsmail Hakkı; Aksu, Oğuzhan; Köroğlu, Banu Kale; Çiriş, İbrahim Metin; Altuntaş, Atila; Tamer, Mehmet Numan
    Tüberkulozun toplumdaki prevalansı yüksek olsa bile tiroid tubekulozu nadir görülen bir durumdur. Bu durum farklı bir klinik seyir gösterir ve asemptomatik olabilir. Postmortem çalışmalarda tiroid tüberkülozu insidansı %0.003-0.1 olarak rapor edilmesine rağmen gerçek tiroid tüberkülozu insidansı bilinmemektedir. Bu nedenle hastalığın tanısı gözden kaçabilir veya geçikebilir. Sonuç olarak hastalık ilerleyebilir ve mortalite ve morbiditenin artmasına neden olabilir. Primer tiroid tüberkülozu ilk kez 1893 yılında pulmoner tutulumun olmadığı ve servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği guatrda hızlı büyümeyle rapor edilmiştir. Hastalığın tanısında iiab ve aspire edilen materyalin aside direçli olarak boyanması ve kültürü oldukça değerlidir. Biz burada tiroidektomi operasyonu sonrasında histopatolojik incelemede tanı konmuş graves ve hipoaktif nodülle beraber tiroid tuberkuloz olgusunu tartışacağız.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Graves hastalığı ve tiroid tüberkülozu birlikteliği
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Ersoy, İsmail Hakkı; Aksu, Oğuzhan; Köroğlu, Banu Kale; Çiriş, İbrahim Metin; Altuntaş, Atila; Tamer, Mehmet Numan
    Tüberkulozun toplumdaki prevalansı yüksek olsa bile tiroid tubekulozu nadir görülen bir durumdur. Bu durum farklı bir klinik seyir gösterir ve asemptomatik olabilir. Postmortem çalışmalarda tiroid tüberkülozu insidansı %0.003-0.1 olarak rapor edilmesine rağmen gerçek tiroid tüberkülozu insidansı bilinmemektedir. Bu nedenle hastalığın tanısı gözden kaçabilir veya geçikebilir. Sonuç olarak hastalık ilerleyebilir ve mortalite ve morbiditenin artmasına neden olabilir. Primer tiroid tüberkülozu ilk kez 1893 yılında pulmoner tutulumun olmadığı ve servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği guatrda hızlı büyümeyle rapor edilmiştir. Hastalığın tanısında iiab ve aspire edilen materyalin aside direçli olarak boyanması ve kültürü oldukça değerlidir. Biz burada tiroidektomi operasyonu sonrasında histopatolojik incelemede tanı konmuş graves ve hipoaktif nodülle beraber tiroid tuberkuloz olgusunu tartışacağız.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hafif-orta psöriyazisli hastalarda endotel fonksiyonlarının prospektifvaka kontrollü değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Aksu, Oğuzhan; Erturan, İjlal; Ersoy, İsmail Hakkı; Köroğlu, Banu Kale; Ermiş, Fatih; Korkmaz, Selma; Tamer, Mehmet Numan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı orta derecede psöriyazisi olan hastalarda endotelyel disfonksiyonu varlığınıinvaziv olmayan yöntemlerle araştırmaktır. Gereç ve yöntemler: Elli üç psöriyazisli hasta ve 53 sağlıklı birey çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hasta ve kontrol grubunun karotid arter intima-medya kalınlığı ve brakiyal arterin akım aracılı dilatasyonu ölçüldü. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların ortalama yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, sigara alışkanlığı, antropometrik ölçümler ve arteryel kan basınçlarının hem psöriyazisli hasta hem de kontrol grubunda benzer olduğu görüldü. Hasta grubu değerlendirildiğinde ortalama psöriyazis alanı ve şiddet indeks skorunun 6.35±6.81 olduğu görüldü. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hasta grubunda trigliserid seviyesi anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05), lipoprotein kolesterol seviyesi ise anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). Hasta grubunda insülin direnci kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p<0.05). Hem psöriyazisli hasta grubunda hem de kontrol grubunda karotid arter intima-medya kalınlığı açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05); ancak akım aracılı dilatasyonu hasta grubunda kontrole oranla istatistiksel olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Serbest T3 seviyesi de hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Sonuçlar: Bu çalışma ile düşük aktiviteli psöriyatik hastalarda, klinik olarak kardiyovasküler hastalık saptanmamış olsa bile endotelyel disfonksiyonunun olabileceğini gösterilmiştir. Ayrıca bu çalışma ile psöriyatik hasta grubunda insülin direncininin olduğu da gösterilmiştir. Tiroid fonksiyon testleri kardiyovasküler risk hakkında ilave bilgi sağlayabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    A Prospective Case-Controlled Study of Endothelial Function in Patients with Mild to Moderate Psoriasis
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Aksu, Oğuzhan; Erturan, İjlal; Ersoy, İsmail Hakkı; Köroğlu, Banu Kale; Ermiş, Fatih; Korkmaz, Selma; Tamer, Mehmet Numan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı orta derecede psöriyazisi olan hastalarda endotelyel disfonksiyonu varlığınıinvaziv olmayan yöntemlerle araştırmaktır. Gereç ve yöntemler: Elli üç psöriyazisli hasta ve 53 sağlıklı birey çalışmaya dâhil edildi. Çalışmaya dahil edilen tüm hasta ve kontrol grubunun karotid arter intima-medya kalınlığı ve brakiyal arterin akım aracılı dilatasyonu ölçüldü. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların ortalama yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, sigara alışkanlığı, antropometrik ölçümler ve arteryel kan basınçlarının hem psöriyazisli hasta hem de kontrol grubunda benzer olduğu görüldü. Hasta grubu değerlendirildiğinde ortalama psöriyazis alanı ve şiddet indeks skorunun 6.35±6.81 olduğu görüldü. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında hasta grubunda trigliserid seviyesi anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.05), lipoprotein kolesterol seviyesi ise anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). Hasta grubunda insülin direnci kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak daha yüksek bulundu (p<0.05). Hem psöriyazisli hasta grubunda hem de kontrol grubunda karotid arter intima-medya kalınlığı açısından anlamlı bir fark yoktu (p>0.05); ancak akım aracılı dilatasyonu hasta grubunda kontrole oranla istatistiksel olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Serbest T3 seviyesi de hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Sonuçlar: Bu çalışma ile düşük aktiviteli psöriyatik hastalarda, klinik olarak kardiyovasküler hastalık saptanmamış olsa bile endotelyel disfonksiyonunun olabileceğini gösterilmiştir. Ayrıca bu çalışma ile psöriyatik hasta grubunda insülin direncininin olduğu da gösterilmiştir. Tiroid fonksiyon testleri kardiyovasküler risk hakkında ilave bilgi sağlayabilir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Tiroid Kanserli Hastaların Demografik, Histopatolojik ve Radyolojik Özellliklerinin Değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Değer, Özgür; Ersoy, İsmail Hakkı; Aksu, Oğuzhan; Köroğlu, Banu Kale; Çiriş, İbrahim Metin; Tamer, Mehmet Numan
    Amaç: Bu retrospektif çalışmada tiroid kanserli hastaların demografik, histopatolojik ve radyolojik özellikleri değerlendirildi. Gereç ve Yöntemler: Tiroid kanserli 129 hastanın alındığı çalışmada hastalar 2 gruba ayrıldı: grup 1 tümör boyutu 1 cm’den küçük olan hastalar ve grup 2 tümör boyutu bir cm’den büyük olan hastalar. Yaş, cinsiyet, preoperatif tiroid fonksiyon test sonuçları, tiroid ultrasonografisinde nodül yapısı, nodül ekosu ve kenar özelliği, mikrokalsifikasyon ve halo varlığı, anteroposterior çapı, hastanın radyoaktif iyot tedavisi alıp almadığı, postoperatif tiroglobulin değerleri, postoperatif tanı, tümörün histolojik tipi, boyutu, multifokalite ve bilateralite durumu, invazyon varlığı ve tedavi sonrası nüks varlığı değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 27’si (%20.9) erkek ve 102’si (%79.1) kadındı. Hastaların preoperatif yaş ortalaması 44.8±14.4 yıl olarak saptandı. Her iki grup arasında yaş, fT3, fT4, TSH, TG, anti-TPO, anti-TG, tamamlayıcı operasyon, postoperatif ses kısıklığı ve hipokalsemi belirtileri, tümörün multifokal olması, tümörün bilateral yerleşimi, nodül halosu, nodül anteroposterior çapı, nüks, tiroid ince iğne aspirasyon biyopsi sonuçları, nodül yapısı ve nodül ekosu, bakımından anlamlı fark saptanmadı. En sık görülen preoperatif histopatolojik tanı şüpheli malignite (%39.6) iken, postoperatif en sık tanı papiller karsinom (%88.5) olarak rapor edildi. Sonuç: Geniş çaplı araştırmalar tiroid kanserlerinin erken tanıları ve hastalığa bağlı mortalitelerini en az düzeye indirebilecek tedavi yaklaşımlarının gelişmesine imkan sağlayacaktır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Tiroid kanserli hastaların demografik, histopatolojik ve radyolojik özellliklerinin değerlendirilmesi
    (İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Değer, Özgür; Ersoy, İsmail Hakkı; Aksu, Oğuzhan; Köroğlu, Banu Kale; Çiriş, İbrahim Metin; Tamer, Mehmet Numan
    Amaç: Bu retrospektif çalışmada tiroid kanserli hastaların demografik, histopatolojik ve radyolojik özellikleri değerlendirildi. Gereç ve Yöntemler: Tiroid kanserli 129 hastanın alındığı çalışmada hastalar 2 gruba ayrıldı: grup 1 tümör boyutu 1 cm’den küçük olan hastalar ve grup 2 tümör boyutu bir cm’den büyük olan hastalar. Yaş, cinsiyet, preoperatif tiroid fonksiyon test sonuçları, tiroid ultrasonografisinde nodül yapısı, nodül ekosu ve kenar özelliği, mikrokalsifikasyon ve halo varlığı, anteroposterior çapı, hastanın radyoaktif iyot tedavisi alıp almadığı, postoperatif tiroglobulin değerleri, postoperatif tanı, tümörün histolojik tipi, boyutu, multifokalite ve bilateralite durumu, invazyon varlığı ve tedavi sonrası nüks varlığı değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 27’si (%20.9) erkek ve 102’si (%79.1) kadındı. Hastaların preoperatif yaş ortalaması 44.8±14.4 yıl olarak saptandı. Her iki grup arasında yaş, fT3, fT4, TSH, TG, anti-TPO, anti-TG, tamamlayıcı operasyon, postoperatif ses kısıklığı ve hipokalsemi belirtileri, tümörün multifokal olması, tümörün bilateral yerleşimi, nodül halosu, nodül anteroposterior çapı, nüks, tiroid ince iğne aspirasyon biyopsi sonuçları, nodül yapısı ve nodül ekosu, bakımından anlamlı fark saptanmadı. En sık görülen preoperatif histopatolojik tanı şüpheli malignite (%39.6) iken, postoperatif en sık tanı papiller karsinom (%88.5) olarak rapor edildi. Sonuç: Geniş çaplı araştırmalar tiroid kanserlerinin erken tanıları ve hastalığa bağlı mortalitelerini en az düzeye indirebilecek tedavi yaklaşımlarının gelişmesine imkan sağlayacaktır.

| İnönü Üniversitesi | Kütüphane | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


İnönü Üniversitesi, Battalgazi, Malatya, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim