Yazar "Tekerekoğlu, Mehmet Sait" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 35
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2011 ve 2015 yıllarında izole edilen çoğul ilaç dirençli acinetobacter baumannii suşlarının, tigesiklinminimum inhibitör konsantrasyon değerlerinin karşılaştırılması(Medicine Science, 2017) Duman, Yücel; Kuzucu, Çiğdem; Tekerekoğlu, Mehmet SaitÖz: Acinetobacter baumannii nozokomiyal enfeksiyonlara neden olan fırsatçı bir patojendir. A. baumannii farklı mekanizmalarla hızlı bir şekilde antimikrobiyallere karşı direnç geliştirebilmektedir. ÇİD'li suşlarının oluşturduğuenfeksiyonlar; morbidite ve mortalitesi yüksek, uzun süreli hospitalizasyon gerektiren enfeksiyonlardır. Tigesiklin, ÇİD profiline sahip A. baumannii suşlarına karşı güçlü aktiviteye sahip birkaç antimikrobiyalden biridir. Yapılan meta-analizler ve klinik çalışma raporlarında bu suşlarında direnç artışı nedeniyle, tigesiklin alan hastalarda mortalite riskinin arttığı bildirilmektedir. Çalışmamızda 2011 ve 2015 yıllarında hastanemizde yatan hastalardan izole edilen ÇİD profiline sahip A. baumannii suşlarında, tigesiklin MİK değerlerinin karşılaştırılması ve direnç gelişim oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. 2011 ve 2015 yıllarında izole edilen 200 A. baumannii suşunun tigesiklin MİK değerleri broth mikrodilüsyon yöntemiyle araştırıldı. Final konsantrasyonlar 16?g/ml-0.06?g/ml olacak şekilde hazırlandı. Tigesiklin MİK breakpoint değerleri, FDA'nın Enterobacteriaceae için önerdiği breakpoint değerleri esas alınarak yorumlandı. 2011 yılında izole edilen çoğul ilaç dirençli A. baumannii suşlarının MIK50 değeri 0.5 µgr/ml, MIK90 değeri 1µgr/ml, 2015 yılında ise MIK50 değeri 1 µgr/ml, MIK90 değeri 4µgr/ml olarak saptandı. 2011 yılında çalışılan suşların %4'ünün, 2015 yılında ise %16'sının tigesiklin MİK değeri 2 ?g/ml üzerinde belirlendi ve dirençli olarak yorumlandı. Tigesiklin hastanemizde özellikle yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların, A. baumannii suşlarına bağlı enfeksiyonlarının tedavisinde hala etkin olarak kullanılabilecek alternatif bir antimikrobiyaldir. Ancak tigesikline karşı direnç gelişimini önlemek için, irrasyonel antibiyotik kullanımı engellenerek antimikrobiyal duyarlılık testi sonuçlarına göre tedavi uygulanması gerekmektedirÖğe Afşin Devlet Hastanesinde, İdrar Örneklerinden İzole Edilen Toplum Kaynaklı Escherichia Coli Suşlarının Antimikrobiyal Direnç Durumu ve GSBL Varlığının Araştırılması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji ABD, Malatya, Türkiye, 2014) Duman, Yücel; Bozkurt, İlkay; Tekerekoğlu, Mehmet SaitÖz: Escherichia coli toplum kaynaklı üriner sistem enfeksiyonlarından (ÜSE) etken olarak en sık izole edilen mikroorganizmadır. Genişlemiş spektrumlu ?-laktamaz (GSBL) pozitif E.coli suşlarının toplum kaynaklı ÜSE'lerde sıklığının artması ile beraber ampirik tedavide kullanılan antibiyotiklere karşı direnç oranlarının artmasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı toplum kaynaklı ÜSE etkenlerinden olan E.coli suşlarının antimikrobiyal paternleri belirlenerek, bölgemizdeki direnç oranlarının ve epidemiyolojik özelliklerinin araştırılmasıdır. Eylül 2011Eylül 2013 tarihleri arasında hastanemiz polikliniklerinden toplum kökenli ÜSE ön tanısıyla mikrobiyoloji laboratuvarımıza gönderilen 3887(2146 kadın, 1741 erkek) idrar kültür örneği incelendi. İdrar kültür örneklerinin 697'sinde(%18) üreme oldu. İdrar kültür örneklerinde üreme saptanan hastaların 423'ü(%61) bayan, 274'ü(%39) erkekti. İzole edilen bakterilerin 352'si(%51) konvansiyonel yöntemlerle E.coli olarak tanımlandı. Tanımlanan E.coli suşlarının antimikrobiyal direnç durumu Clinical Laboratory Standards Institute kriterleri ile belirlendi. GSBL oranları ise çift disk sinerji testi ile araştırıldı. İzole edilen 352 E.coli suşu'nun, %47'si üroloji, %28'i dahiliye ve %25'i pediatri polikliniklerine ayaktan başvuran hastaların idrar kültür örneklerine aitti. E.coli suşlarında %62 ile en yüksek direnç oranı ampisiline karşı görüldü. İmipenem ve amikasine karşı ise direnç saptanmazken fosfomisin trometamole %2 oranında direnç belirlendi. İzole edilen suşların 53'ünde(%15) GSBL varlığı saptandı. Bölgemizdeki antimikrobiyal direnç oranlarının belirlenmesi, ampirik tedavide akılıcı ilaç kullanımına katkıda bulunarak, GSBL üretimi ve direnç gelişimini önleyecek, antibiyotiklerin etkin kullanılmasına katkıda bulunacağı inancındayız. Ayrıca çalışmamızın benzer bölgesel çalışmalara ışık tutarak farklılıkların gösterilebilmesi ve sonuçların karşılaştırılabilmesi açısından yararlı olacağı kanısındayız.Öğe Association of Helicobacter pylori infection with systemic inflammation in preeclampsia(Journal of Maternal-Fetal & Neonatal Medicine, 2010) Üstün, Yusuf; Üstün, Yaprak Engin; Özkaplan, Esra; Otlu, Barış; Tekerekoğlu, Mehmet SaitObjective. The aim of this study was to compare C-reactive protein (CRP), tumor necrosis factor alpha (TNFa), Chlamydia pneumonia IgG, IgM and plasma Helicobacter pylori IgA levels between preeclamptic and normal pregnant women and to determine whether seropositivity to Helicobacter pylori is associated with elevated levels of CRP and TNF-a. Methods. Forty patients with preeclampsia and 40 normotensive pregnant women of similar age and body mass index at the third trimester of gestation were selected for the study. Chlamydia pneumonia IgM and IgGs, Helicobacter pylori IgAs and concentrations of CRP and TNF-a were measured. Results. Concentrations of CRP and TNF-a were significantly higher in patients with preeclampsia than in control subjects. In the preeclamptic group, positivity rate for Helicobacter pylori IgA was significantly higher as compared to controls (p ¼ 0.034). CRP and TNF-a levels were higher in Helicobacter pylori seropositive subjects. Conclusion. We demonstrated high levels of serum CRP and TNF-a in preeclamptic women who were seropositive to Helicobacter pylori in comparison with those in seronegative subjects.Öğe Bir üniversite hastanesi laboratuvarında beyin omurilik sıvısı'nda izole edilen mikroorganizmaların üç yıllık geriye dönük analizi(2012) Duman, Yücel; Yakupoğulları, Yusuf; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Güçlüer, Nilay; Otlu, BarışAmaç: Bu çalışmada, hastanemizde üç yıllık dönemde beyin omurilik sıvısından (BOS) izole edilen ajanların geriye dönük analizi yapıldı. Gereç ve yöntem: Eylül 2008 ile Eylül 2011 yılları arasında laboratuvarımıza BOS örneği gönderilmiş olan hastaların sonuçları retrospektif olarak incelendi. Soyutlanan bakteri türleri konvansiyonel yöntemler, biyokimyasal testler ve/veya Phonix (BD, US) ticari identifikasyon sistemleri kullanılarak tanımlandı. Elde edilen türlerin antimikrobiyal duyarlılık testleri Clinical Laboratory Standards Institute (CLSI) önerileri doğrultusunda çalışıldı. Bulgular: Toplam 1408 hastaya ait BOS örneğinden 11 Streptococcus pneumoniae, 8 Klebsiella pneumoniae, 7 Pseudomonas aeruginosa, 7 Acinetobacter baumannii, 5 Escherichia coli, 4 Enterococcus spp., 2 Enterobacter spp., 25 koagülaz negatif stafilokok, 1 Morganella morganii, 2 Neisseria meningitidis, 1 Brucella spp., ve 1 Candida albicans olmak üzere toplam 74 (%5.2) üreme saptandı. Yapılan antibiyotik duyarlılık testinde 2 S.pneumoniae suşunda penisilin direnci saptanırken; bir E.coli ve iki K.pneumoniae suşunda genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL); üç acinetobacter ve bir pseudomonas suşunda ise karbapenem direnci saptandı. Sonuç: Farklı bölgelerde ve hasta topluluklarında etken ve antimikrobiyal direnç epidemiyolojisinin belirlenmesi koruyucu ve tedavi edici sağlık politikaların yapılandırılmasında faydalı olacaktır.Öğe Bir yıllık sürede izole edilen pseudomonas aeruginosa suşlarının antibiyotik duyarlılığının araştırılması: kesitsel bir çalışma(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri, 2012) Duman, Yücel; Kuzucu, Çiğdem; Kaysadu, Halim; Tekerekoğlu, Mehmet SaitÖnemli bir hastane patojeni olan Pseudomonas aeruginosa; sepsis, peritonit ve ventilatör ilişkili pnömoni gibi yüksek mortalité ile seyreden infeksiyonlar oluşturmaktadır. Bu kesitsel çalışmada 2011 yılı içinde çeşitli klinik materyallerden soyutlanan P. aeruginosa suşlarının klinik örnek ve antibiyotik duyarlılık özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışma süresince toplam 307 izolat elde edildi. Suşların 1/3'ünden fazlası (%34.5) yoğun bakım birimlerinden soyutlandı. İzolatların %26.4'ü idrar ve %21.8'i trakeal aspirat örneklerine aitti. Elde edilen pseudomonaslarda amikasin direnci %1.3, imipenem direnci %11.4 ve piperasilin direnci %21.8 olarak saptandı. Çalışmamızın sonuçlarına göre pseudomonasların hastanelerin yoğun bakım ünitelerinde ve cerrahi servislerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Tek başına kullanılmamakla beraber amikasin en etkin antibiyotik durumundadır.Öğe Biyofilm oluşturan ve oluşturmayan staphylococcus aureus klinik izolatlarının hidrofobik özelliklerinin araştırılması(2010) Ay, Selma; Güldür, Tayfun; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Otlu, BarışÖz: Stafilokok enfeksiyonlarının patogenezinde, stafilokokların yabancı cisim yüzeylerine yapışma ve bu yüzeylerde biyofilm (slime) oluşturma yetenekleri rol oynamaktadır. Yüzeye bağlanmada mikroorganizma ile yüzey arasındaki hidrofobik etkileşimler ve hidrojen bağları da önemlidir. Bu çalışmada, biyofilm oluşturan ve oluşturmayan Staphylococcus aureus klinik izolatlarının hidrofobik özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Mayıs 2006-Haziran 2007 tarihleri arasında yoğun bakım ünitesinde yatmakta olan hastaların kan kültürlerinden izole edilen, tümü metisiline dirençli ve 5’i biyofilm oluşturan 10 S.aureus suşu dahil edilmiştir. Çalışmada standart suş olarak S.aureus ATCC 25923 kullanılmış; “slime” üretimi Christensen yöntemi ile, metisilin direnci sefoksitin disk difüzyon ve oksasilin tuz agar tarama testi ile belirlenmiş ve suşların hiçbirisinin otoagregasyon göstermediği saptanmıştır. İzolatların hidrofobik yüzeylere yapışma özelliği, hidrofobik etkileşim kromatografisi (HIC; Hydrophobic Interaction Chromatography) ile araştırılmış ve HIC yönteminde katı faz olarak üç farklı hidrokarbon (bütil-sefaroz, oktil-sefaroz ve fenil-sefaroz; Amersham Bioscience, İsveç) kullanılmıştır. Çalışmamızda, biyofilm oluşturan izo- latların bütil- ve oktil-sefaroz ile kromatografisi sonunda iki fraksiyona (sırasıyla; %40 ve %96 etanol); oluşturmayan suşların ise üç fraksiyona [sırasıyla; fosfat tamponu (PBS), %40 ve %96 etanol] ayrıldığı saptanmıştır. Buna karşın “slime” pozitif ve negatif S.aureus suşlarının fenisefaroz kromatografisi sonunda iki fraksiyon (sırasıyla; %40 ve %96 etanol) elde edilmiştir. Hidrofobisite çalışmalarında, ortamın pH ve ısı değişimlerinin sonuçlar üzerindeki etkisinin araştırılması amacıyla da, tüm işlemler 4°C’de ve pH 6-9 arası değerlerde tekrarlanmış ve bu ısı ve pH değerlerinde kromatografik paternlerin değişmediği görülmüştür. Sonuç olarak, biyofilm oluşturan S.aureus izolatlarının, oluşturmayan izolatlara göre daha hidrofobik olduğu belirlenmiştir. Ayrıca verilerimiz, saf S.aureus kültürleri içerisinde dahi farklı hidrofobik bağlanma kuvvetine sahip heterojen fraksiyonlar bulunabileceğini ve bu heterojen fraksiyonlar arasında hidrofobik yüzey proteinlerinin salgılanma derecelerinin farklı olabileceğini düşündürmüştür. Ancak, farklı fraksiyonlarda yer alan suşların daha iyi karakterize edilmesi ve enfeksiyon oluşturma yeteneklerinin ortaya konması için ileri çalışmalara gereksinim vardır.Öğe Changing trends of carbapenem resistance of escherichia coli and klebsiella pneumoniae strains isolated from intensive care units, inpatient services and outpatient’s clinics: a five years retrospective analysis(2018) Kaysadu, Halim; Yakupoğulları, Yusuf; Çakıl, Bensu; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Kuzucu, Çiğdem; Duman, YücelAbstract: Carbapenem resistance (CR) was rarely reported in Klebsiella pneumoniae and Escherichia coli strains until ten years ago. In recent years, increasing carbapenem resistance in gram negative bacteria is a substantial concern. Objectives: In this study; we aimed to evaluate the changing frequency of CR in K. pneumoniae and E. coli strains that were isolated from the patients from intensive care units, inpatient services and outpatients’ clinics in the last five years. Data of antimicrobial susceptibility belonging to clinical isolates of K. pneumoniae and E. coli strains determined between 2013 and 2017 were retrospectively collected from Laboratory Information System. Results were statistically analyzed. A total 4002 K. pneumoniae and 13462 E. coli strains were included. The CR of K. pneumoniae strains were found as 11.6%; while of E. coli’s were found as 0.6%. The highest CR frequency was detected among intensive care units’ isolates of K. pneumoniae as 20.1%. We determined that CR significantly increased in intensive care unit isolates of E. coli and K. pneumoniae about 5-10 folds throughout the study period; however, there was no remarkable change in the CR of E. coli strains from the outpatients’ clinics. We determined that the resistances of K. pneumoniae and E. coli strains to carbapenems were progressively increasing by years, especially in intensive care units and inpatient services. Therefore, appropriate antimicrobial use policies sought to be considered against to this growing problem.Öğe Co-Production of OXA-48 and NDM-1 Carbapenemases in Providencia rettgeri: the First Report(ANKARA MICROBIOLOGY SOC, HACETLEPE UNIV FACULTY MEDICINE DEPT MICROBIOLOGY, 06100 ANKARA, TURKEY, 2018) Otlu, Barış; Yakupoğulları, Yusuf; Gürsoy, Nafile Canan; Duman, Yücel; Bayındır, Yaşar; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Ersoy, YaseminOur country is the epicenter of the OXA-48-like carbapenemase-producing Klebsiella and Escherichia coli; and in the recent years, the concern has been increasing due to both spreading of this resistance to other members of Enterobacteriaceae family and acquiring other carbapenemases by the OXA-48-producing strains. In this study, OXA-48 and NDM-1 co-production was presented in Providencia rettgeri. Two P.rettgeri strains that were resistant to all antimicrobials except colistin and tigecyclin, were isolated from two patients in the burn unit of our hospital, including one from the urine sample of a 68 years female in April 2017, and the other from a burn wound swab of a 35 years old male, in November 2017. Minimal inhibitory concentrations (MICs) of the isolates for imipenem and meropenem were measured as >= 32 mu g/ml; and for colistin and tigecyclin were 1 ve 0.5 mu g/ml, respectively. Multiplex PCR analysis showed that both strains were carrying bla(oxA-48 )and bla(NDM-1 )carbapenemases, and bla(TEM) extended spectrum beta-lactamase genes. By using DNA sequence analysis, the TEM gene was typed as bla(TEM-1). The Pulsed Field Gel Electrophoresis (PFGE) analysis indicated that these two strains which were consecutively isolated from two different patients in a single unit within about seven months were genetically indistinguishable. No significant data that could explain the spread of these isolates was obtained from our retrospective analysis of the medical records including the results of environmental surveillance cultures, and patients' history. Nevertheless, hospital infection control committee enforced the infection control measures in that unit, and no further isolation was observed within three months period following the last isolation, neither from environmental nor from clinical samples. With this study, it was emphasized that the co-production of OXA-48 and NDM-1 carbapenemases which was reported from only three Enterobacteriaceae species up to date was ongoing for spreading to other species by using horizontal route, and also showing a potential to be a growing problem in the hospitals, by clonal expansion (vertical route). Effectively using of the molecular epidemiological methods will provide useful data to better understand the transmission dynamics of such rare, but problematic species in hospitals.Öğe Comparison the serologic tests used in the diagnosis of brucellosis; brucellacapt, brucella coombs gel, and brucella coombs tube agglutination tests(2021) TANRİVERDİ, Elif Seren; Duman, Yücel; Gözükara Bağ, Harika; Tekerekoğlu, Mehmet SaitAbstract: Aim: Brucellosis is the most common bacterial zoonosis in the world and in our country. The definitive diagnosis of the disease is the isolation of the agent in culture, but in routine diagnosis serologic tests are mostly used. In the routine serological diagnosis of brucellosis, rose bengal, standard tube agglutination (STA) and coombs tube agglutination (CTA) tests were used. The aim of this study was to determine the effectiveness of Brucellacapt (BCAP) and Coombs Gel (CJ) tests by comparing with STA and CTA tests. Materials and Methods: A total of 100 samples (47 positive and 53 negative by CTA test) were included in the study between June 2018 and July 2019. Titters detected as ?1 / 160 in STA, CTA, BCAP (METSER Brucella test with Coombs, Savas Medical, Istanbul), CJ (ODAK Brucella Coombs Gel test, Toprak Medical, Istanbul) tests were accepted as positive. Cohen kappa (?) analysis was used to evaluate the consistency between the tests. Results: Out of 100 samples included in the study were found positive, 20 with STA, 48 with CAP and 53 with CJ tests, respectively. Among the 47 patients who were positive with CTA test, 44 were positive with BCAP and CJ tests, also 2 of them were negative with BCAP and 1 with CJ test. Among the samples found negative with the CTA test, 3 were found positive with BCAP and 7 with the CJ test. STA test was negative in 27 samples that were positive by CTA test. ? = 0.900 for CTA and BCAP, ? = 0.841 for CTA and CJ, ? = 0.860 for BCAP and CJ; showed a high level of agreement. The STA test showed a very low level of agreement with all three methods (? = 0.440 for CTA with STA, ? = 0.426 for BCAP with STA, ? = 0.363 for CJ with STA). Conclusion: Compared to CTA testing, the applicability of BCAP and CJ tests is easier. Among the three tests, the CJ test gives the fastest results. In the serologic diagnosis of brucellosis, BCAP and CJ test can be used because of high compatibility with CTA test, and it is thought that the compatibility between the tests should be evaluated with more comprehensive studies.Öğe An early detection of silent Aspergillus flavus infection in a patient with calcific mitral and aortic valve stenosis(2005) Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Bayraktar, Mehmet Refik; Yetkin, Gülay; Çiçek, Ayşegül; Nisanoğlu, VedatAbstract: 61 yaşında kalsifiye kapak darlığı olan hastada infektif endokardit tesbit edilmiş ve post operatif kapak materyalinde Aspergillus Flavus üremiştir. Predispozan faktörleri ve belirgin spesifik klinik bulguları olmayan literatürdeki ilk Aspergillus endokarditidir.Hasta kardiyak cerrahi ve amphotericin tedavisini takiben iyileşmiştir.Öğe The effect of caffeic acid phenethyl ester on bacterial translocation and intestinal damage after intestinal obstruction(Turkısh journal of medıcal scıences, 2010) Ara, Cengiz; Dirican, Abuzer; Erdoğan, Selim; Ateş, Burhan; Dinçer, Özgör; Tatlı, Faik; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Kırımlıoğlu, VedatAim: Intestinal obstruction (IO) induces bacterial translocation due to failure of the intestinal barrier function. Following bacterial overgrowth, its degradation products play a decisive role in the development of systemic septic complications. The aim of this study was to evaluate the effects of caffeic acid phenethyl ester (CAPE) on bacterial translocation and intestinal damage in an IO model in rats. Materials and methods: Complete IO was created in the distal ileum of rats by a single 4-0 silk suture. A total of 21 Wistar albino rats were randomized into 3 groups: Group 1, Sham (n = 7); Group 2, IO (n = 7); Group 3, IO + CAPE (n = 7). Group 3 received a 10 μmol kg-1 dose of CAPE intraperitoneally. This treatment was continued for 3 days (2 days before surgery and 1 day after surgery). Samples of mesenteric lymph nodes (MLN), liver, and segmental ilea were obtained 24 h after the mechanical bowel obstruction, both for biochemical analysis and microbiological examination. Results: The most common bacteria cultured from the liver and MLN of these animals were Escherichia coli, Proteus mirabilis, and Enterococcus spp. In the CAPE-treated rats, the malondialdehyde (MDA) and adrenomedullin levels were significantly lower than in the IO group (P < 0.001). The reduced glutathione (GSH) and catalase (CAT) levels of the ileum were found to be significantly higher in the CAPE-treated rats than those in the IO group (P < 0.001). Conclusion: These results have shown that CAPE may have protective effects against bacterial translocation and intestinal oxidative damage in mechanical IO. More experimental studies are needed to explain the exact mechanism of this beneficial effect.Öğe The effect of caffeic acid phenethyl ester on bacterial translocation and intestinal damage in cholestatic rats(Digestive Diseases and Sciences, 2006) Ara, Cengiz; Eşrefoğlu, Mukaddes; Polat, Alattin; Işık, Burak; Aladağ, Murat; Gül, Mehmet; Ay, Selma; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Yılmaz, SezaiAbstract We investigated the effect of caffeic acid phenethyl ester in rat ileum injury induced by chronic biliary obstruction. Swiss albino rats were divided into three groups: Group 1, sham (n = 7); Group 2, common bile duct ligation (n = 7); and Group 3, common bile duct ligation plus caffeic acid phenethyl ester (n = 7). In the caffeic acid phenethyl ester-treated rats, ileum tissue levels of malondialdehyde and myeloperoxidase were significantly lower than those of the bile duct-ligated rats (P < 0.001). The levels of tumor necrosis factor-α, interleukin-6, and interleukin-1α in the caffeic acid phenethyl ester group were significantly lower than those in the bile duct ligation group (P < 0.03, P < 0.01, and P < 0.02 respectively). The present study demonstratesthat intraperitoneal administration of caffeic acid phenethyl ester in bile duct-ligated rats reduces intestinal oxidative stress. This effect may be useful in the preservation of intestinal damage in cholestasis.Öğe Escherichia coli suşlarında antimikrobiyal duyarlılık ve genişlemiş spektrumlu-?eta laktamaz (GSBL) varlığı(2010) Duman, Yücel; Güçlüer, Nilay; Serindağ, Ayfer; Tekerekoğlu, Mehmet SaitÖz: Amaç: Bu çalışma Mart 2009 - Mart 2010 tarihleri arasında hastanemiz Merkez Laboratuvarı Klinik Mikrobiyoloji bölümünde izole edilen E.coli suşlarının antimikrobiyal duyarlılık profili ve GSBL oranlarının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntemler: Mart 2009 - mart 2010 tarihleri arasında çeşitli örneklerden konvansiyonel yöntemler ve otomatize sistemle tanımlanan E.coli suşlarının antimikrobiyal duyarlılık durumu Clinical Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterleriyle belirlendi. Bulgular: İzole edilen edilen 2459 E.coli suşu'nun, 747'si ayaktan tedavi gören, 1712'si yatarak tedavi gören hastalara aitti. Yatan hastalarda %84.8, ayakta tedavi gören hastalarda ise %77.3 ile en yüksek direnç oranı ampisiline karşı görülmüştür. En düşük direnç oranı imipenem ve amikasine karşı saptanmıştır. Ayaktan tedavi gören hastalardan izole edilen suşların 104'ünde (%13.9), yatan hastalardan izole edilen suşlardan ise 471'inde (%27.5) genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) belirlenmiştir. Sonuç: Hastanemizdeki antimikrobiyal direnç oranlarının belirlenmesiyle, antimikrobiyal tedavilerin bu sonuçlara göre seçilmesi, GSBL üretimi ve direnç gelişimini önleyecektir.Öğe Genişlemiş Spektrumlu Beta-Laktamaz (GSBL) Üreten Escherichia coli ve Klebsiella pneumoniae Suşlarının GSBL Genlerinin Araştırılması(Flora İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Dergisi, 2018) Bektaş, Abdullah; Güdücüoğlu, Hüseyin; Gürsoy, Nafia Canan; Berktaş, Mustafa; Gültepe, Bilge Sümbül; Parlak, Mehmet; Otlu, Barış; Tekerekoğlu, Mehmet SaitÖz: Giriş: Genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (GSBL) üreten Enterobacteriaceae üyeleri tüm dünyada önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada yaklaşık dört yıllık süre içinde izole edilen Escherichia coli ve Klebsiella pneumoniae suşlarında GSBL direnç genlerinin saptanması amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Ocak 2008-Ekim 2012 tarihleri arasında çeşitli klinik örneklerden izole edilen ve GSBL ürettiği saptanan 100 E. coli ve 100 K. pneumoniae suşu bu çalışmaya alınmıştır. Suşların tanımlanması klasik bakteriyolojik yöntemler ve BD Phoenix (Becton Dickinson, ABD) otomatize tanımlama cihazı kullanılarak yapılmıştır. Suşların CTX-M, TEM, SHV, VEB, GES, PER ve OXA beta-laktamaz genleri polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile araştırılmıştır. Bulgular: K. pneumoniae suşlarının beta-laktamaz genleri sırasıyla; CTX-M %99, SHV %91, TEM %71, OXA-10 grup %10 ve OXA-2 grup %5 oranında bulunmuştur. E. coli suşlarında CTX-M %92, TEM %70, SHV %21 ve OXA-2 grup %3 oranında bulunmuştur. E. coli suşlarında GSBL direnç geni saptanan 98 suşta yalnız CTX-M %25.5 (25/98); sadece TEM pozitif olanlar %2 (2/98) ve sadece SHV pozitif olanlar %2 (2/98) olarak saptanmıştır. K. pneumoniae suşlarında ESBL direnç geni saptanan 100 suşta yalnız CTX-M %3 (3/100) oranında bulunmuştur. Diğer direnç genlerinin tek başına bulunduğu herhangi bir suş saptanmamıştır. Çalışmamızda taradığımız GES, VEB ve PER türü beta-laktamaz genleri ise hiçbir suşta saptanmıştır. Sonuç: Çalışmamızda, GSBL üreten suşlarda CTX-M yüksek oranda bulunmuştur. Bunun olası nedeninin CTX-M türü genlerin gösterdiği hızlı yayılım özelliği olduğu düşünülmüştür. GSBL genlerinin tanımlanması direnç epidemiyolojisinin ortaya konulması, uygun tedavi stratejilerinin geliştirilmesi ve önleyici tedbirlerin doğru planlanması açısından önemlidir.Öğe Gram negatif basiller tarafından üretilen beta-laktamazların izoelektrik odaklama yöntemiyle tiplendirilmesi(Mikrobiyoloji Bülteni, 2001) Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Köroğlu, Mehmet; Durmaz, Bengül; Durmaz, Rıza; Şahin, KazımÖz: Hastanemiz Klinik Mikrobiyoloji laboratuvarında, 46 idrar, 16 yara/ apse, 4 kan ve 1 balgam örneğinden izole edilen ve nitrosefin yöntemi ile beta-laktamaz varlığı saptanan 67 Gram negatif basilin (29 Escherichia coli, 29 Klebsiella spp., 7 Enterobacter spp., 2 Citrobacter spp.) beta-laktamaz tiplerini belirlemek amacıyla izoelektrik odaklama yöntemi uygulanmıştır. İzoelektrik noktalarına göre 66 susun beta-laktamaz profilleri saptanırken bir susta enzim bandı gözlenememiştir. Suşların 48'inde bir, 11'inde iki, 5'inde ise üç bant belirlenmiştir. Saptanan izoelektrik noktaların (pl) 5.4 ile 8.4 arasında değiştiği görülmüştür. Suşların belirleyici antibiyotiklere duyarlılıkları ve izoelektrik noktalarına göre yapılan değerlendirmesi sonucunda; 66 susun 33'ünde Grup 2be, 20'sinde Grup 2b, 3'ünde Grup 1, 3'ünde Grup 2d, 1'inde Grup 2f'de yer alan enzimlerin özellikleriyle uyumlu bantlar saptanırken 6 susun beta-laktamazı gruplandırılamamıştır. Klebsiella'larda sıklıkla SHV türevi enzimleri, E.coli'lerde ise TEM türevi enzimler gözlenmiştir. Grup 2b'de TEM-1 ve TEM-2 beta-laktamazlar, Grup 2be'de ise SHV-2 ve SHV-6 (pl: 7.6), SHV-5 (pl: 8.2), SHV-4 (pl: 7.8) ve SHV-3 (pl: 7) benzeri enzimlerin yaygın olduğu bulunmuştur.Öğe İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi'nde BACTEC kan kültür sistemi ile alınan sonuçların değerlendirilmesi(İnfeksiyon Dergisi, 2000) Durmaz, Bengül; Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Taştekin, Neşe; Otlu, Barış; Durmaz, RızaÖz: Bu çalışmanın amacı, BACTEC kan kültür sistemi ile elde edilen deneyimleri değerlendirmek idi. Üç yıllık süre içinde BACTEC kan kültür sistemi ile yapılan 5678 kan kültürünün 711 'in den pozitif sinyal alındı. Bunların 686'sında (% 12) mikroorganizma üremesi saptanırken, 25'inde (%0.4) üreme olmadı. En sık saptanan mikroorganizmalar % 48 oranı ile Gram-pozitif koklardı. Bunlarında % 76'sını Staphylococcus türleri oluşturuyordu. Gram-negatif mikroorganizmalar % 37 olarak bulunurken; maya türleri % 6 oranında üredi. Bu sistemle kontaminasyon oranı % 9 olarak saptandı. Üreme olan toplam 686 mikroorganizmanın 465'i (% 68) ilk 24 saat veya daha az zamanda pozitif sinyal verirken; 221"i (% 32) 24 saatten sonra pozitif üreme sinyali verdi. Konvansiyonel yöntemlere göre; kısa sürede bakteri üremesinin belirlenmesi, antibiyotik duyarlılık testinin kısa zamanda yapılmasına olanak sağlaması ve kontaminasyon oranının düşük olması bu tür otomatize kan kültürü sistemlerinin avantajları olarak değerlendirildi. Başlık (İngilizce): The evaluation of blood cultures using BACTEC blood culture system in the Turgut Ozal Medical Center, Inönü University Öz (İngilizce): The aim of this paper is to evaluate the experience with BACTEC blood culture system. Results of 5678 blood cultures collected over a period of three years were evaluated. Of these 711 gave positive singals but growth occurred only in 686 bottles (12%), no growth in 25 (0.4%). Gram positive cocci were the most commonly identified organisms (48%) and Staphylococcus spp. were the most common isolates (76%). The isolation rates of other organisms were 37% for Gram-negative bacteria and 6% for yeasts. In the system the contamination rate was 9%. In 465 bottles (68%) positive signal was seen within the first 24 hours while in the rest 221 bottles (32%) positive signal was observed after 24 hours. It is concluded this system yields positive cultures within a short time and enables earlier determination of antibiotic susceptibility. The low contamination rate is another advantage of the system.Öğe Investigation of extended spectrum beta-lactamase (esbl) genes in esbl-producing escherichia coliand klebsiella pneumoniae strains(BILIMSEL TIP YAYINEVI, BILIMSEL TIP YAYINEVI, ANKARA, 00000, TURKEY, 2018) Otlu, Barış; Tekerekoğlu, Mehmet SaitIntroduction: Extended spectrum beta-lactamase (ESBL)-producing Enterobacteriaceae is an important health problem all over the world. In this study, it was aimed to determine the ESBL genes in Escherichia coli and Klebsiella pneumoniae strains isolated for approximately four-year period. Materials and Methods: A total 100 ESBL-producing E. coli and 100 ESBL-producing K. pneumoniae strains which were isolated between January 2008 and October 2012 were included into this study. The strains were identified using classical bacteriologic methods and BD Phoenix (Becton Dickinson, US) automatized bacterial identification device. CTX-M, TEM, SHV, VEB, GES, PER and OXA beta-lactamase genes were analyzed with the PCR method. Results: The beta-lactamase genes detected in ESBL-positive K. pneumoniae strains were as follows: 99% for CTX-M, 91% for SHV, 71% for TEM, 10% for OXA-10 group, and 5% for OXA-2 group. In E. coli strains, the prevalence of CTX-M was 92%; TEM was 70%, SHV was 21%, and OXA-2 group was 3%. CTX-M alone was found to be positive in 25 of the 98 (25.5%) in E. coli strains; TEM alone was found to be positive in 2 of 98 (2%) and SHV alone was found in 2 of 98 (2%). CTX-M alone was found positive in 3 of 100 (3%) K. pneumoniae strains. No other resistance genes alone were found in the strains. No GES, VEB and PER-producing strains were determined in this study. Conclusion: In the study, high prevalence of CTX-M beta-lactamase was found in ESBL-producing strains. It was thought that the high potential of mobility with CTX-M genes was the most possible reason for this result. Determination of ESBL genes will be useful to understand resistance epidemiology, develop effective therapeutic strategies, and plan the appropriate preventive measurements.Öğe Kalsifik Mitral ve Aortik Kapak Darlığı olan Hastada Aspergillus flavus İnfeksiyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Bayraktar, Mehmet Refik; Yetkin, Gülay; Çiçek, Ayşegül; Nisanoğlu, Vedat61 yaşında kalsifiye kapak darlığı olan hastada infektif endokardit tesbit edilmiş ve post operatif kapak materyalinde Aspergillus Flavus üremiştir. Predispozan faktörleri ve belirgin spesifik klinik bulguları olmayan literatürdeki ilk Aspergillus endokarditidir.Hasta kardiyak cerrahi ve amphotericin tedavisini takiben iyileşmiştir.Öğe Laboratory acquired skin infections in a clinical microbiologist Is wearing only gloves really safe(American Journal of Infection Control, 2016) Duman, Yücel; Yakupoğulları, Yusuf; Otlu, Barış; Tekerekoğlu, Mehmet SaitLaboratory-acquired infection is one of the leading occupational health hazards. On a laboratory worker’s hands, carbuncles occurred. Staphylococcus aureus was isolated from pus samples of the carbuncles, with the same pulsed field gel electrophoresis band pattern with one of the recently studied strains in the laboratory. Incorrect or inadequate application of infection control measures may result in pathogen acquisition from the clinical samples, and wearing only gloves is not sufficient for the biosafety of laboratory workers in clinical diagnostic laboratories.Öğe N-asetil-L-sistein-NAOH'in tüberkülozun tanısında kullanılan polimeraz zincirleme reaksiyonu yönteminin duyarlılığı üzerine etkisi(Mikrobiyoloji Bülteni, 2001) Tekerekoğlu, Mehmet Sait; Durmaz, RızaÖz: Bu çalışma, klinik örneklerin homojenizasyonu ve dekontaminasyonunda kullanılan N-asetil-L-sistein-NaOH (NALC-NaOH) aşamasının tüberküloz tanısında kullanılan polimeraz zincirleme reaksiyonu (PZR)'nun duyarlılığı üzerine olumsuz etkisinin olup olmadığını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Tüberküloz ön tanısı almış hastalardan alınan 147 balgam, 72 idrar ve 52 steril vücut sıvısı olmak üzere toplam 271 klinik örnek ile Mycobacterium tuberculosis H37Rv standart susundan hazırlanan 106, 104, 102 ve 101 cfu/ml yoğunluktaki bakteri süspansiyonları NALC-NaOH ile işlenmeden önce ve işlendikten sonra DNA izolasyonu yapılmıştır. İzole edilen DNA örnekleriyle yapılan PZR denemelerinde NALC-NaOH ile işlenmemiş balgam örneklerinde PZR duyarlılığı %95, NALC-NaOH ile işlenenlerde ise %41 olarak bulunmuştur. İdrar örneklerinde bu oran sırasıyla %93 ve %31, steril vücut sıvılarında ise %89 ve %11 olarak belirlenmiştir. Standart bakteri yoğunlukları ile yapılan 14 ayrı denemede NALC-NaOH ile işleme almanın PZR duyarlılığını özellikle düşük bakteri yoğunluklarında ( 102 ve 101 cfu/ml) önemli derecede azalttığı gözlenmiştir.