Yazar "Tenekeci, Göktekin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Kronik Miyeloid Lökemi’ye Eşlik Eden Skuamoz Hücreli Karsinom: Olgu Sunumu ve Literatür Taraması(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Kılınç, Hıdır; Tenekeci, Göktekin; Bilen, Bilge TürkKronik Miyeloid Lösemi (KML), miyeloid hücrelerin aşırı üretimi ile karakterize miyeloproliferatif bir hastalıktır. Hidroksiüre de miyeloproliferatif sendromlarda sıklıkla kullanılan bir antimetabilolit ilaçtır. Hidroksiüre tedavisine bağlı olarak bildirilen cilt değişiklikleri kserozizsten mukokutanöz kanserlere kadar çeşitlilik gösterir. Amaç: Bu çalışmada amacımız, hidroksiüre tedavisi alan hastalarda skuamoz hücreli karsinom gelişiminin altta yatan sebeplerini anlamak, tartışmak ve tümör eksizyonu ve rekonstruksiyonu yaptığımız böyle bir hastayı sunmaktır. Meteryal ve Metod: Üst dudak ve sol el dorsumunda skuamoz hücreli karsinom tanısı almış olan hasta dört yıldır hidroksiüre tedavisi almaktaymış. Bu hasta opere edilerek tümöral kitleleri eksize edildi ve üst dudakta oluşan defekt iç ve alt tarafları greftlenen nazolabial flep ile rekonstrukte edildi. El dorsumunda oluşan defekt ise cilt grefti ile kapatıldı. Bulgular: Yapılan operasyona bağlı bir komplikasyon ile karşılaşılmadı. Postoperatif sekiz aylık takip döneminde hastanın operasyona bağlı bir şikayeti olmadı. Sonuç: Hidroksiüre tedavisi alan hastaların cilt lezyonları cilt kanserine ilerleyebileceğinden dolayı dikkatli bir şekilde muayene edilmeli ve düzenli olarak takip edilmelidir.Öğe Kültürel kimliğin ifade edildiği iletişim alanı olarak 'alevi müzik videoları'(2012) Kılınç, Hıdır; Tenekeci, Göktekin; Türk Bilen, BilgeAbstract:Giriş: Kronik Miyeloid Lösemi (KML), miyeloid hücrelerin aşırı üretimi ile karakterize miyeloproliferatif bir hastalıktır. Hidroksiüre de miyeloproliferatif sendromlarda sıklıkla kullanılan bir antimetabilolit ilaçtır. Hidroksiüre tedavisine bağlı olarak bildirilen cilt değişiklikleri kserozizsten mukokutanöz kanserlere kadar çeşitlilik gösterir. Amaç: Bu çalışmada amacımız, hidroksiüre tedavisi alan hastalarda skuamoz hücreli karsinom gelişiminin altta yatan sebeplerini anlamak, tartışmak ve tümör eksizyonu ve rekonstruksiyonu yaptığımız böyle bir hastayı sunmaktır. Meteryal ve Metod: Üst dudak ve sol el dorsumunda skuamoz hücreli karsinom tanısı almış olan hasta dört yıldır hidroksiüre tedavisi almaktaymış. Bu hasta opere edilerek tümöral kitleleri eksize edildi ve üst dudakta oluşan defekt iç ve alt tarafları greftlenen nazolabial flep ile rekonstrukte edildi. El dorsumunda oluşan defekt ise cilt grefti ile kapatıldı. Bulgular: Yapılan operasyona bağlı bir komplikasyon ile karşılaşılmadı. Postoperatif sekiz aylık takip döneminde hastanın operasyona bağlı bir şikayeti olmadı. Sonuç: Hidroksiüre tedavisi alan hastaların cilt lezyonları cilt kanserine ilerleyebileceğinden dolayı dikkatli bir şekilde muayene edilmeli ve düzenli olarak takip edilmelidir.Öğe Selenyum'un iskemi-reperfüzyon hasarına uğratılmış kas-deri flepleri üzerindeki etkileri(İnönü Üniversitesi, 2011) Tenekeci, Göktekinİskemi-reperfüzyon hasarında selenyumun kasderi flepleri üzerindeki etkisi: Turgut Özal Tıp Merkezi, İnönü Üniversitesi, Plastik, Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tezi, Malatya, 2011. Bu çalışmanın amacı, iskemi reperfüzyon hasarı oluşturulan kas-deri fleplerinde antioksidan bir ajan olan selenyumun etkinliğinin araştırılmasıdır. Bu çalışmada kas-deri fleplerinden rektus-abdominis kas deri flebi seçilerek bu flebin serbest aktarımını ifade eden bir deney modeli uygulanmıştır. Çalışmamızda 24 adet rat iki eşit gruba ayrılmış ve grup 1 (n=12) sadece iskemi-reperfüzyon hasarına uğratıldı, grup 2'ye (n=12) de iskemi uygulanmadan 2 saat önce 0.625 mg/kg selenyum intraperitoneal olarak verildi, ardından iskemi-reperfüzyon hasarına uğratıldı ve postop 10 gün boyunca da aynı dozdan selenyum tedavisine devam edilmiştir. Her iki gruptaki ratların yarısı 24. saatin sonunda sakrifiye edildi. Biyokimyasal olarak, 24 saat sonra her iki grupta malonildialdehid, nitrik oksid ve glutatyon seviyeleri degerlendirildi, patolojik inceleme olarak 24 saat sonunda nötrofil infiltrasyonunun şiddeti ve 10. gün sonunda neovaskularizasyon yoğunluğu patolojik olarak değerlendirildi. Ayrıca her iki grupta 10. gün sonunda canlı alan oranları hesaplandı. Malonildialdehid seviyeleri grup 1'de, grup 2'ye nazaran istatistiki olarak anlamlı derecede daha yüksek (p<0,05) olarak bulunurken, nitrik oksid ve glutatyon seviyeleri arasında her iki grup arasında istatistiki olarak herhangibir anlamlı fark saptanmamıştır. Nötrofil infiltrasyonu grup 1'de, grup 2'ye nazaran patologlar tarafından daha şiddetli olarak değerlendirilirken, neovaskularizasyon grup 2'de, grup 1'e nazaran daha yoğun olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca yapılan canlı alan hesaplaması sonuçlarına göre grup 2'de grup 1'e nazaran canlı alan oranının istatistiki olarak daha yüksek (p>0,05) olduğu saptandı. Bu çalışma iskemi reperfüzyon hasarına karşı selenyum tedavisinin kas-deri fleplerinde etkin ve koruyucu olduğunu göstermektedir.Öğe Technical tips in reverse flow posterior interosseous artery flaps(2017) Tenekeci, Göktekin; Akinci, Metin; Unal, Kazim OnurObjective: For avoiding contracture formation, coverage of exposed tendons, bones, nerves, joints or vascular structures, flaps are preferred over other soft tissue reconstruction techniques used in hand. Reverse flow posterior interosseous flaps as an option in hand reconstruction and the ways to obtain higher survival rates based on our experience is described and discussed in this article. Materials and Methods: From July 2003 to June 2013, 45 patients aged between 7 and 69 years (mean 34.6 years) were operated for soft tissue reconstruction of hand using distally based posterior interosseous flap. Results: Operative plan was changed ın one out of 45 flaps due to small pedicle calibre. Only one of the flaps was totally necrosed. No partial necrosis was seen. Conclusion: Reliability of posterior interosseous flaps are sometimes unpredictable due to the anatomical variability of posterior interosseous artery. We do not attempt to make pedicle dissection more proximal to the midpoint of dorsal axis line. Extension of the distal part of reverse flow posterior interosseous flap into the distal third territory is strongly recommended in every case, especially for more distant defects. By doing so, we include a piece of skin with numerious septocutaneous perforators arriving from posterior interosseous artery and their accompanying veins in the distal third region, thus obtaining higher survival rates. We believe that reverse flow posterior interosseous flaps are reliable in reconstruction of hand defects and the application of those operative techniques used in this study improve flap survival rates.