Yazar "Topkan, Erkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Eşzamanlı kemoradyoterapiye bağlı diyarede ikinci basamak tedavide oktreotid'in yeri: 20 hastada ön sonuçlar(Türk Hematoloji Onkoloji Dergisi, 2004) Topkan, Erkan; Selek, UğurÖz: Eşzamanlı kemoradyoterapiye bağlı diyarede loperamide dirençli olgularda oktreotidin olası rolünü araştırmayı amaçladık. Çalışmamız Eylül 2002 - Ocak 2003 tarihleri arasında İnönü Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı'nda gerçekleştirildi. Eşzamanlı kemoradyoterapi tedavisi uygulanan rektum karsinoma tanılı (Evre T3-4NXM0) 33 olgudan diyare gelişen 27'si izlendi. Şiddetli kramp, inkontinans ve makroskopik kanlı ishal izlenen 3 olgu, klinik tabloları hastane izlemi ve intravenoz destek tedavisi gerektirdiği için çalışma dışı bırakıldı. Radyoterapi 6-25 MV LINAC veya Co-60 teleterapi cihazı kullanılarak haftada 5 gün, günlük 1.8 Gy fraksiyon dozu ile toplam 50.4 Gy olarak 5 haftada uygulandı. Olgular sırt üstü pozisyonda termoplastik pelvis maskesi (hip-fix) ile sabitlendikten sonra, 4 alanlı pelvik box tekniği ile tedavi edildi. Pelvik alan üst sınırı 5.ci lomber vertebranın üstünü ve alt sınır pubik kemiğin alt ucunu geçmeyecek şekilde belirlendi. Tedavi süresince düşük lif ve laktoz iceren diyet önerildi. Radyoterapi ile eszamanli haftalik 5FU kemoterapisi radyosensitizer olarak uygulandi. Her haftanın ilk iş günü 500 mg/m2 5-FU intravenöz bolus olarak verildi. "National Cancer Institute Common Toxicity Criteria" (NCI-CTC) ile yapılan değerlendirmede akut grad 3 ya da 4 toksisite izlenen 24 olguya 48 saatlik oral loperamid (3 x 4 mg/gün) tedavisi uygulandi. Bu tedaviye cevap vermeyen ve ishali devam eden 20 olguda standart olarak 5 gün, günde 3 kez subkutan 150 µg oktreotid (Sandostatin, Novartis Pharma AG, Basel, Switzerland) tedavisine geçildi. Oktreotid tedavisi boyunca günlük ve 5 gün sonunda yapılan yanıt değerlendirmesinde diyarenin tamamen kesilmesi tam yanıt kabul edildi. Diyarenin tamamen kesilmemesi ve yalnızca sayısında azalma olması, beşinci günden sonra kesilmesi, veya progresyon görülmesi durumları tedaviye cevapsızlık kabul edildi. Oktreotid tedavisine tam veya hiç cevap vermeyen olguların hospitalize edilerek oktreotide ilave olarak diğer antidiyare ajanları, sıvı-elektrolit, parenteral beslenme ve antibiyotik uygulanması planlandı. Analizler sonucunda diyarenin en sık ilk iki 5-FU uygulaması sırasında görüldüğü belirlendi (80%). Üçüncü ve dördüncü kür sonrasında diyare sıklığı azalırken beşinci kür sonrası hiçbir olguda diyare gözlenmedi. Subkutan oktreotid tedavisinin beşinci gününde 20 olgunun 17'sinde (%85) tam yanıt elde edilerek diyare tamamen kesildi (ortalama cevap süresi 2.5gün). Tam cevap en sık ilk 3 günde, toplam 15 (%75) olguda izlendi. Sonraki 2 günde yalnız 2 (%10) olguda daha tam cevap belirlendi. Tedavi sırasında oktreotid uygulamasına bağlı hiç bir yan etki görülmedi. Beşinci gün sonunda cevapsız kabul edilen kalan 3 (%15) olguda oktreotide ilave destek tedaviler verildi; 2 olguda yedinci ve 1 olguda sekizinci günde ishal tamamen kesildi. Kriterlerimize göre 5. gün sonrasinda ishali kesilen bu 3 olgu cevapsız olarak rapor edildi. Kemoradyoterapi olgularında oktreotidin yerini, dozunu, tedavi süresini irdeleyen geniş ölçekli randomize çalısmalar desteklenmelidir. Ancak literatür ve bulgularımız ışığında önerimiz, konvansiyonel ishal tedavisine dirençli olgularda oktreotidin ikinci basamak tedavide en az üç gün yer almasi yönündedir. Başlık (İngilizce): Utility of octreoide as second line treatment in concurrent chemoradiation induced diarrhea: Preliminary results in 20 patients Öz (İngilizce): To evaluate efficacy of octreotide in treatment of chemo-radiation induced diarrhea refractory to loperamide treatment. Our study consists of 20 intractable diarrhea patients that was resistant to loperamide, out of 33 rectum adenocarcinoma patients (T3-4NXM0) treated at Department of Radiation Oncology, Inonu University, between September 2002 and January 2003. All patients were treated with conventional radiotherapy (50.4 Gy, 1.8 Gy/fraction) with highenergy photons and concurrent 500mg/m2/week i.v. bolus 5FU. Twenty-four patients were recorded having Grade 3 or Grade 4 gastrointestinal toxicity during chemoradiation, according to National Cancer Institute Common Toxicity Criteria (NCI-CTC). Four patients who required parenteral support due to severe cramping, incontinence, gross bloody diarrhea were not included in the trial. Diarrhea failed to improve in 20 patients after 48 hours of per oral loperamide (4 mg tid) administration on outpatient basis. Twenty patients were assigned to receive octreotide (150 mg tid, Sandostatin, Novartis Pharma AG, Basel, Switzerland)) subcutaneously for 5 consecutive days. Complete resolution of diarrhea was considered therapeutic response, whereas partial or no response in 5 days of octreotide application was documented as failure. Diarrhea, recorded as NCI-CTC Grade 3 & 4, was largely experienced in the first two weekly cycles of 5FU administration concurrent with radiotherapy (80%). Subcutaneous octreotide application for 5 days resolved diarrhea completely in 17 patients out of 20 cases (85%) without any side effects (1-3 days, 15 patients-75%; 4-5 days, 2 patients- 10%). Mean response period was 2.5 days. No side effects related with octreotide application was observed. Three irresponsive patients (15%) following 5 days of octreotide treatment were recorded as failure and were hospitalized to receive additional antidiarrheal agents, antibiotics, and parenteral fluid-electrolyte support; 2 cases recovered at 7th and 1 case recovered at 8th day. Daily subcutaneous octreotide application (150 mg tid) for five days seems to be an effective, tolerable second-line treatment for concurrent chemoradiation induced diarrhea refractory to loperamide.Öğe Kemik metastazlı hastalarda palyatif radyoterapi sonrası idrar kalsiyum ve deoksipiridinolin seviyeleri(Türk Hematoloji Onkoloji Dergisi, 2004) Topkan, Erkan; Özyiğit, Gökhan; Gülbaş, Hülya; Karaoğlu, AzizÖz: Bu çalışmada metastatik kemik hastalığı olan hastalarda palyatif radyoterapi sonrası idrar kalsiyum ve Deoksipiridinolin (DPD) seviyelerindeki değişim araştırılmış ve ön değerlendirme sonuçları verilmiştir. Primer akciğer veya meme kanserli, radyografik olarak kemik metastazı saptanmış, ağrısı olan ancak analjezik tedavisine cevap vermeyen 19 hasta bu çalışmaya alınmıştır. Hastaların 7'si kadın, 12'si erkek olup medyan yaş 58'dir (43-84 yaş). İdrar kalsiyum ve DPD seviyeleri radyoterapi öncesi, radyoterapi sonrası 6. ve 12. haftalarda ölçülmüştür. Hastaların tümüne 3 Gy günlük fraksiyon dozunda toplam 30 Gy eksternal radyoterapi uygulanmıştır. Radyoterapi öncesi hastaların idrar kalsiyum seviyeleri ortalama 17.53 ± 3.60 g/dl/µmol kreatinin ve ortalama idrar DPD seviyesi 100.12 ± 70.39 pmol/µmol kreatinin olarak bulunmuştur. Ondört hasta metastatik kemik hastalığında progresyon olmaksızın izlemdedir (Grup I). Bu grup hastalarda radyoterapi sonrası idrar kalsiyum ve DPD seviyelerinde istatiksel olarak anlamlı bir düşüş saptanmıştır (idrar kalsiyumu için p<0.001 ve idrar DPD için p<0.001). Klinik ve radyolojik değerlendirmeler sonucunda 5 hastada metastatik kemik hastalığında progresyon olduğu görülmüştür (Grup II). Bu hastalarda ise idrar kalsiyum ve DPD seviyelerinde istatiksel olarak önemli bir artış olduğu bulunmuştur (idrar kalsiyumu için p=0.006 ve idrar DPD için p=0.009). Metastatik kemik hastalığında palyatif radyoterapiye cevabın değerlendirilmesi için idrar kalsiyum ve DPD seviyelerinin takibi objektif bir kriter olarak kullanılabilir ve hastalık progresyonun erken saptanmasını sağlayabilir. Başlık (İngilizce): The levels of urine calcium and deoxypyridinoline in patients with metastatic bone disease treated with palliative radiotherapy Öz (İngilizce): We prospectively evaluated the predictability of urine calcium and deoxypyridinoline (DPD), the two bone resorption markers, in the assessment of objective response to palliative radiation therapy (RT) for metastatic bone disease. Nineteen patients with radiographic evidence of metastatic bone disease due to breast or lung primaries, and suffering from persisting pain despite analgesic treatment were enrolled in this prospective study. There were 7 female and 12 male with a median age of 58 years (range 43 to 84 years). Urine samples for the measurement of urinary calcium and DPD levels were taken at the beginning of RT, sixth week, and twelfth week following RT. All patients received a total dose of 30 Gy in 3 Gy daily fraction doses 5 days a week for 10 days. Mean urine calcium and DPD levels before RT for whole patients were 17.53 ± 3.60 g/dl/µmol creatinine, and 100.12 ± 70.39 pmol/µmol creatinine. Fourteen patients (Group I) were alive with no evidence of progression of metastatic bone disease. Urine calcium and DPD levels were found to show a significant and progressive decrease after RT in Group I patients (p<0.001 for urine calcium and p= p<0.001 for urine DPD). Clinical and radiological evaluation revealed further bone dissemination of malignancy in five patients (Group II). Urine DPD and calcium concentrations were found to increase significantly in Group II patients (p=0.006 for urine calcium and p=0.009 for urine DPD). Our preliminary results demonstrated that both urine calcium and DPD may serve as valuable objective tools for assessing response to palliative RT of metastatic bone disease, and may serve as early predictors of disease progression.