Yazar "Toplu, Yüksel" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 34
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acquired capillary hemangioma with features of tufted angioma in the external auditory canal(J Craniofac Surg, 2013) Çetinkaya, Zekeriya; Toplu, Yüksel; Kızılay, Ahmet; Engin, Aydın NasuhiAbstract: Tufted angiomas may occur in the head and neck region, but the external auditory canal is a previously undefined localization. There are only 19 cases of hemangiomas reported in this unique localization. However, this case is the first capillary hemangioma of the tufted variant being reported with a recurrence after 7 years after surgical excision in a 47-year-old male patient.Öğe Adenotonsiller Hipertrofinin Effüzyonlu Otitis Media Üzerine Etkileri(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2013) Bayındır , Tuba; Toplu, Yüksel; Kızılay, AhmetÖz: Tıkayıcı hipertrofi ile birlikte adenoid ve/veya adenotonsiller inflamasyon çocukluk çağında sık karşılaşılan bir hastalıktır. Özellikle Waldeyer halkasının bir parçası olan adenoid dokunun anatomik pozisyonu nedeniyle, inflamasyonu ya da büyümesi halinde otitis media patogenezinde rol oynadığı bilinmektedir. Bu nedenle adenoid cerrahisinin, effüzyonlu otitis media tedavisinde yeri olduğu düşünülmektedir. Adenoid doku ile östaki tüpü ilişkisi nedeniyle adeonid dokuda meydana gelen bir enflamasyonun, östaki tüpü aracılığıyla orta kulağa geçtiği ve sonuçta orta kulakta akut enfeksiyonlara yol açtığı, ayrıca adenoid dokudaki hipertrofinin ise östaki tüpünde tıkanıklık, fonksiyon bozukluğu ve sonuçta orta kulakta effüzyonlara yol açtığı kabul edilmektedir. Oluşan effüzyon tedavi edilmezse geri dönüşümsüz iletim tip işitme kaybına yol açan adeziv otitis media ya da diğer orta kulak patolojilerinin gelişimine yol açabilir. Bu nedenle bu hastalarda erken dönemde tanı ve tedavinin yapılması önemlidir. Bu hastalarda adenoidektomi de amaç hem kronik enfekte, hem de obstruksiyona yol açan dokunun ortadan kaldırılmasıdır. Hipertrofiye bağlı olarak horlama ya da nazal konjesyon gibi tıkayıcı semptomlara yol açan adenoidlerde, adenoidektomi yapılması kaçınılmazdır. Ancak tıkayıcı semptomları ya da hipertrofi bulguları olmayan adenoid dokuya yaklaşımın nasıl olması gerektiği konusunda tartışmalar devam etmektedir. Ayrıca effüzyonlu otitis media tedavisinde de adenoidektomi ya da adenotonsillektominin tedaviye eklenmesi gerekliliği tartışma konusudur. Bu konuda literatürdeki çalışmalarda farklı sonuçlar bildirilmektedir.Öğe Ağız İçine Spontan Açılan Büyük Submandibular Sialolitiazis: Olgu Sunumu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2012) Bayındır, Tuba; Çetinkaya, Zekeriya; Toplu, Yüksel; Akarçay, Mustafasialolitiazis tükürük bezlerinde en sık görülen hastalıklardan biri olup, erişkin popülasyonda görülme sıklığı 12/1000’dir. Bununla birlikte tükürük bezi taşlarının büyük bir kısmı submandibular bez ve veya kanalında oluşur. Klinik olarak; tükürük bezi veya kanalını etkileyen ağrılı ve tekrarlayan şişlikler ile seyreden bir hastalıktır. Materyal: Bu makalede kendiliğinden ağız içine açılan, oldukça büyük boyuta ulaşmış bir submandibular siyalolitiyazis olgusunu sunulmuştur. Sonuç: Siyalolitiyazis tedavisi, taşın yerleşim yerine, semptomların süresine ve taşın büyüklüğüne bağlı olarak değişir. Sunduğumuz olguda ağız içerisine spontan olarak açılmış olan taş cerrahi olarak çıkarılmıştır.Öğe Akustik rinometrik değerlendirme ile normal burun(KBB-Forum, 2004) Miman, Murat Cem; Toplu, Yüksel; Deliktaş, Hacim; Özturan, OrhanÖz: Amaç: Bu çalışma ile tıkanıklık yakınması olmayan normal burunlarda akustik rinometrik değerlerin ortaya konulması amaçlandı. Yöntem ve Gereçler: Burun hastalıkları dışında problemlerle başvuran, subjektif olarak burun tıkanıklığı yakınması olmadığını söyleyen ve anterior rinoskopik muayenesi normal olan, yaşları 17-55 arasında değişen (ortalama 25,34 ± 7,65 yıl) 101 hastanın 202 nazal kavitesi çalışmaya alındı. Olgulara dekonjesyon öncesi ve sonrası standart akustik rinometri uygulandı. Bulgular: Tüm nazal kavitelerden elde edilen verilere göre ortalama ilk en dar kesit alanı (MCA1) 0,47 cm2, ikinci en dar kesit alanı (MCA2) 0,55 cm2, ilk iki cm içerisindeki nazal kavite hacmi (Vol1) 1,54 cm3, iki-beş cm arası nazal kavite hacmi (Vol2) ise 3,38 cm3 olarak saptandı. Dekonjesyonla MCA2 ve Vol2 değerlerinde anlamlı artışlar görüldü. Erkek olgular, vücut kitle indeksinin fazlalılığına bağlı olarak daha büyük MCA1 ve Vol1 değerlerine sahip olarak bulundu. Yaş faktörü verileri etkilemedi. İlaçla dekonjeste edilen nazal kavite hacimleri nazal siklusta dekonjeste kavitelerin hacmine eşit olarak saptandı. Sonuç: Bu çalışmada sunulan normal burunlara ait akustik rinometri verileri, patolojik durumlarda elde edilen verilerin değerlendirilmesinde kullanılabilecek doğru bir referans oluşturabilir. Başlık (İngilizce): Acoustic rhinometric evaluation of the normal nose Öz (İngilizce): Objectives: Since local reference values are of some value, it was aimed to determine the acoustic rhinometric data of the normal noses without nasal obstruction symptoms. Methods and Materials: The study group was consisted of 202 nasal cavities of 101 anterior rhinoscopically normal individuals presented with other than nasal diseases and free of nasal obstruction complaint. The age range was 17 to 55 years (mean 25.34±7.65). The acoustic rhinometric evaluation was performed on both nasal cavities, before and after medical decongestion. Results: The first minimal mean cross-sectional area (MCA1) was found 0.47 cm2; where the second one (MCA2) was 0.55 cm2. The mean volume of the first two cm of the cavity (Vol1) was revealed as 1.54 cm3 and the mean volume between second and fifth cm (Vol2) was 3.38 cm3. Pharmacological decongestion was affected MCA2 and Vol2 positively. Because of the statistically significant high body-mass index, the male subjects were found having higher MCA1 and Vol1 values. The volumes of the nasal cavity after topical decongestion were equal of those physiologically decongested sides of the nose because of the nasal cycle. Conclusion: The acoustic rhinometric data of the normal nose presented in this study could be used as reference in the evaluations of the nasal pathologies.Öğe Bilateral Dev Boyun Kitlesine Neden Olan Saçlı Deri Skuamöz Hücreli Kanserin Yetersiz Eksizyonu(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013) Toplu, Yüksel; Can, Şermin; Bayındır, Tuba; Karataş, Erkan; Kızılay, AhmetBaş ve boyun skuamöz hücre karsinomlu hastalarda uzak metastaz görülme sıklığı nispeten düşüktür. Primer tümörün yerleşim yeri, tümör invazyon seviyesi ve patolojik lenf nodu sayısı metastaz ile ilişkili faktörlerdir. Saçlı deri bölgesine lokalize tümörlerde ve cerrahi esnasında tümör sınırlarının yeterli eksize edilemediği durumlarda bölgesel lenf nodu metastazı riski yüksektir. Cerrahiden sonra sınırlar temiz olsa dahi baş ve boyun skuamöz hücre karsinomlu hastalar tetkik ve takip amacıyla multidisipliner yaklaşımlı onkoloji kliniklerine refere edilmelidirler. Bazal hücreli karsinomlu hastalar az sıklıkla takip edilebilirken cilt skuamöz hücre karsinomlu hastalar mutlaka bir takip protokolüne katılmalıdırlar. Bu makalede, skalp skuamöz hücre karsinom cerrahisi sonrası bilateral dev boyun kitleleri ile başvuran bir hasta sunuldu ve literatür bilgileri ışığında tartışıldı.Öğe Boyun Orta Hattında Tiroglossal Duktus Kisti Sanılan Ektopik Tiroid Doku Adenomu(İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye, 2013) Toplu, Yüksel; Karataş, Erkan; Çetinkaya; Çiçek, Mehmet Turan; Çetinkaya, ZekeriyaÖz: Tiroglossal duktus kisti genellikle embriyolojik tiroid göçü sırasında embriyojenik kanalın tıkanmasındaki bir problemden kaynaklanır. Bu doğumsal lezyon pediatrik yaş grubunda en sık görülen boyun orta hat kitleleridir. Bunlar genellikle çiğneme, yutma dil hareketleri ve dilin dışarı çıkarılması ile hareket eden problemsiz kitlelerdir. Bu hastalarda enfeksiyon, süpürasyon ve büyüme gibi komplikasyonlar görülebeilir. Yutma güçlüğü ve trakea basısı nadiren görülebilir. Bazen bu lezyonlar sadece tiroid dokusu içerebilir. Bu yüzden cerrahi öncesi yapılacak doğru görüntüleme çalışmaları büyük önem arz eder. Ektopik tiroid dokusu adenomları nadirdir fakat tiroglossal duktus ile ilişkili olan ektopik tiroid dokusu adenomları çok daha nadirdir. Bu makalede, ektopik tiroid dokusu adenomu olan bir olgu sunuldu.Öğe Boyunda dev desmoid tümör(2014) Toplu, Yüksel; Öztanır, Namık; Çetinkaya, Zekeriya; Koç, Aydın; Kızılay, AhmetÖz: Desmoid tumor is a benign tumor which originates from musculoaponeurotic system, can reach greater sizes with local invasion among facial plans, and cause severe deformities, morbidity and even mortality by compression of adjacent structures. These tumors are rarely seen in the head and neck region. The treatment of advanced desmoid tumors of head and neck region is surgery and radiotherapy. In this paper, we present -to the best of our knowledge- the greatest desmoid tumor case of the head and neck region in the literature.Öğe Burun tıkanıklığının nadir bir sebebi: inferior konka bülloza(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Sapmaz, Emrah; Sapmaz, Hilal Irmak; Toplu, Yüksel; Öçalan, Ramazan; Karaer, Işıl Çakmakİnferior konka bülloza oldukça nadir görülen bir anatomik varyasyondur. İnferior konka bülloza, inferior konkanın kemik lamelinin içerisinde hava keseciğinin olmasıdır ve bazen bu hava kesesi maksiller sinüslede alakalı olabilir. Genellikle asemptomatiktir ve görüntüleme yöntemleriyle tesadüfen tespit edildir. Bazen burun tıkanıklığı, baş ağrısı ve geniz akıntısı gibi semptomlarla neden olabilir. Tedavisinde çeşitli teknikler tarif edilmiştir. Biz bu makalede 23 yaşında burun tıkanıklığı, baş ağrısı ve geniz akıntısı nedeniyle kliniğimize baş vuran ve üst orta ve alt konklarda konka bülloza tespit ettiğimiz,,inferior konka büllozanın tedavisinde lateralizasyon ve radyofrekansla ablasyon yaptığımız aynı zamanda orta konka büllozaya parsiyel rezeksiyon uyguladığımız bir bayan vakayı sunduk.Öğe The effect of dexpanthenol on ototoxicity Induced by cisplatin(Clin Exp Otorhinolaryngol., 2016) Toplu, Yüksel; Sapmaz, Emrah; Parlakpınar, Hakan; Kelleş, Mehmet; Kalcıoğlu, Mahmut Tayyar; Tanbek, Kevser; Kızılay, AhmetObjectives. This study was aimed to investigate the protective effects of dexpanthenol (Dxp) on against cisplatin-induced ototoxicity. Methods. To examine this effect, distortion product otoacoustic emissions (DPOAEs) measurements and serum levels of oxidative and antioxidant status (including malondialdehyde, superoxide dismutase, catalase, glutathione, glutathione peroxidase, total oxidant status, total antioxidant status, and oxidative stress index) were evaluated. Thirty-two adult female Wistar albino rats were randomly divided into 4 equal groups; control (K), cisplatin (C), cisplatin plus Dxp (CD), and Dxp (D). In all groups DPOAEs measurements, between 996 and 10,078 Hz as DPOAEs and input/output functions, were performed on days 0, 1th, 5th, and 12th. Prior to death, the last DPOAEs measurements and blood samples were taken. Results. In the C group, statistically significant differences were detected at all frequencies between 0 and 5 days and 0 and 12 days measurements (P<0.05). Serum level of oxidant and antioxidant status were detected statistically significantly changed in this group versus K group (P<0.05). Contrary to the C group, in the CD group hearing ability was seen largely preserved at many frequencies and serum levels of all biochemical parameters were shifted toward normal values, similar to the K group. No significant differences were detected in the either D or K group’s measurements. Conclusion. According to these results, Dxp may prevent cisplatin-induced ototoxicity.Öğe The effect of lycopene on the ototoxicity induced by cisplatin(Turkish Journal of Medical Sciences, 2014) Çiçek, Mehmet Turan; Kalcıoğlu, Mahmut Tayyar; Bayındır, Tuba; Toplu, Yüksel; Iraz, MustafaÖz: Başlık (İngilizce): Öz (İngilizce): Background/aim: To determine the efficacy of lycopene, which is considered an antioxidant agent, in decreasing the cochlear damage induced by cisplatin. Materials and methods: A total of 38 rats were randomized into 4 groups: control, cisplatin, cisplatin + lycopene, and lycopene-treated groups. In all groups, the distortion-product otoacoustic emission measurements were performed on days 0, 1, 2, and 5. Results: There were no significant differences between the control and lycopene groups at any frequencies. In the cisplatin group, the statistically significant differences were found in the measurements taken between day 0 and day 5 at all frequencies and between days 1 and 5 and days 2 and 5 at some frequencies (P < 0.05). In the cisplatin + lycopene group, a statistically significant difference was found at some frequencies between the measurements taken on days 0 and 5, days 1 and 5, and days 2 and 5 (P < 0.05). Contrary to the results found in the cisplatin group, hearing ability in the lycopene-treated group was observed as being preserved at low frequencies in the measurements taken on days 0 and 5 and days 2 and 5. Conclusion: The data of this study suggest that lycopene can prevent the development of ototoxicity induced by cisplatin, especially at low frequencies. Studies on this issue with longer durations and different dose ranges may contribute to the identification of potentially prophylactic effects of lycopene against cisplatin ototoxicity at higher frequencies, as well.Öğe Endoscopic transoral resection of parapharyngeal osteoma a case report(J Oral Maxillofac Surg, 2016) Yaslıkaya,Serhat; Koca, Çiğdem; Toplu, Yüksel; Kızılay, AhmetOsteoma is a benign, mesenchymal, slow-growing, osteogenic tumor commonly occurring in the craniofacial bones and is characterized by the proliferation of compact or cancellous bone. Solitary osteomas can be classified as peripheral (parosteal, periosteal, or exophytic) when arising from the periosteum or central (endosteal) when arising from soft tissue. Peripheral osteoma occurs most frequently in the paranasal sinuses. Other locations include the orbital wall, temporal bone, pterygoid processes, external ear canal, and, rarely, the mandible. Osteomas in the oromandibular region often appear in the jaw in the canine fossa, hard palate, and maxillary sinus and in the lower jaw in the inner mandible and outer circumference and lingual side of the molar region. At radiologic imaging, a peripheral osteoma of the mandible appears as a well-circumscribed, round to oval, mushroom-like radiopaque mass with distinct borders. Computed tomography is the best imaging modality for determining the location and actual extension of the lesion. Parapharyngeal space tumors are rare tumors of the head and neck region. Benign tumors of the parapharyngeal space are more common than malignant tumors. A foreign body sensation in the pharynx, difficulty with deglutition, and hoarseness are symptoms generally related to the position of the tumor. Upper airway obstruction, painful throat, unilateral tinnitus, trismus, dysarthria, glossopharyngeal neuralgia, and cranial nerve palsies are other reported symptoms. This report presents the case of a huge osteoma of the left mandibular condyle extending to the parapharyngeal space.Öğe Endoskopik dakriyosistorinostomi ve bikanaliküler silikon tüp entübasyonu cerrahisi sonuçlarımız(2012) Toplu, Yüksel; Balbaba, Mehmet; Kalcıoğlu, Mehmet Tayyar; Özcan, KemalÖz: Amaç: Bu çalışmada, nazolakrimal kanal tıkanıklığına bağlı epiforası olan hastalarda endoskopik dakriyosistorinostomi ve bikanaliküler silikon tüp entübasyonu (EDSR + BSTE) cerrahisinin sonuçları değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Ağustos 2006 - Aralık 2010 tarihleri arasında genel anestezi altında EDSR + BSTE cerrahisi yapılan toplam 112 hastanın (40 erkek, 72 kadın; ort. yaş 42; dağılım 6-74 yıl) 120 gözü retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 104’üne tek taraflı, sekizine iki taraflı ameliyat yapıldı. Yüz yirmi cerrahinin 109’u ilk cerrahi iken, 11’i revizyon cerrahisi idi. Cerrahi sonrası 1. hafta, 1, 3, 6. ay ve 1. yıl takipleri düzenli olarak gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen 120 cerrahinin 113’ünde başarılı sonuç elde edilmişken, yedi olguda revizyon cerrahi gerekti. Tekrarlanan EDSR + BSTE cerrahisi, takip vizitlerinde değerlendirildiği üzere, tüm hastalarda başarılı sonuçlar verdi. Sonuç: EDSR + BSTE cerrahisi yüksek başarı oranıyla nazolakrimal kanal tıkanıklığına bağlı epiforalı hastalarda primer tercih edilebilecek bir yöntemdir.Öğe Evaluation of the auditory effects in controlled and uncontrolled type 2 diabetes mellitus using otoacoustic emissions(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Bayındır, Tuba; Erdem, Tamer; Uzer, Elmas; Toplu, Yüksel; Sarı, Ramazan; Özturan, OrhanÖz: İnsülin bağımlı (Tip 1 DM) ya da bağımsız (Tip 2 DM) diabetes mellitusta görülebilen işitme kaybı, bilateral, progresif sensörinöral tip işitme kaybı olarak tanımlanmıştır. Bu işitme kaybı mikroanjiopati, nöronal dejenerasyon ya da diabetik ensefalopati ile ilişkili olabilir. Bu çalışmanın amacı Tip 2 DM’da metabolik kontrolün subklinik işitme fonksiyonları üzerine etkisini otoakustik emisyon ölçümleri ile değerlendirmekti. Diabetes mellitusun metabolik kontrolü glikolize hemoglobin (HgA1c) ile değerlendirildi. İşitmesi normal olan (işitme eşiği ?30dB), metabolik kontrol sağlanmış ve sağlanamamış diabetik hastalarda distorsiyon ürünü (DPOAE) ve geçici uyarılmış (TEOAE) otoakustik emisyon ölçümleri yapıldı. Bu kriterleri taşıyan 25 hasta çalışmaya dahil edildi ve hastalar HgA1c seviyelerine göre iki gruba ayrıldı. Grup 1’de metabolik kontrolü sağlanmış (HgA1c<%6) hastalar, grup 2’de ise metabolik kontrolü sağlanamamış hastalar (HgA1c>%6) yer aldı. Bu sayede Tip 2 DM’da gliseminin metabolik kontrolünün dış tüylü hücreler üzerindeki etkisinin araştırılması hedeflendi. Bu çalışmada otoakustik emisyon ölçümleri ile insülin bağımlı olmayan diabetes mellitusta metabolik kontrolün sağlanmamış olması ya da olmamasının, dış tüylü hücre fonksiyonunu etkilemediği istatistiksel olarak gösterilmiştir. Her ne kadar çalışmamızda diabetik hastalarda metabolik kontrolün işitme kaybı üzerine etkisi olmadığı otoakustik emisyon ölçümleri ile gösterilmiş olsa da, bu konuda daha geniş çalışmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.Öğe Giant concha bullosa pyocele: an unusual cause of rapidly developing nasal obstruction(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2014) Toplu, Yüksel; Bayındır, Tuba; Güllü, Serdar; Karataş, Erkan; Kızılay, AhmetKonka bülloza piyoseli nadir görülen bir hastalıktır ve konka bülloza enfeksiyonu sonucunda gelişir. Bu hastalıkta bülloz konka genişleyebilir ve çevre dokulara bası yapabilir. Tedavisi yapılmazsa orbital ve intrakranial komplikasyonlara sebep olabilir. Biz bu yazıda 2 aydır burun tıkanıklığı ve başağrısına sebep olan dev konka bülloza piyoselli bir olguyu sunduk. Burun içi endoskopik yaklaşımla konka büllozanın dış yan duvarını çıkardık. Ameliyat sırasında ve sonrasında herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadık. Kontrol muayenelerinde herhangi bir şikayeti olmayan hastanın endoskopik muayenesi de tamamen normal saptandı. Bu olgu, hızlı gelişen burun tıkanıklığı ve başağrısı şikayeti olan hastalarda ayırıcı tanıda konka bülloza piyoseline de dikkat çekmek için sunuldu.Öğe Giant desmoid tumor in the neck(The Turkish Journal of Ear Nose and Throat, 2014) Toplu, Yüksel; Öztanır, Mustafa Namık; Çetinkaya, Zekeriya; Koç, Aydın; Kızılay, AhmetDesmoid tümör muskuloaponevrotik sistemden köken alan, fasiyal planlar arasında lokal yayılarak büyük boyutlara ulaşabilen, çevre yapılara bası yaparak ciddi deformitelere, morbiditeye ve hatta mortaliteye neden olabilen iyi huylu bir tümördür. Bu tümörler baş ve boyun bölgesinde nadir görülür. İlerlemiş baş ve boyun bölgesi desmoid tümörlerin tedavisi cerrahi ve radyoterapidir. Bu yazıda, bildiğimiz kadarıyla literatürdeki en büyük baş ve boyun bölgesi desmoid tümör olgusu sunuldu.Öğe Kontrollü ve Kontrolsüz Tip 2 Diabetes Mellitusun İşitme Üzerine Etkisinin Otoakustik Emisyon İle Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Bayındır, Tuba; Erdem, Tamer; Uzer, Elmas; Toplu, Yüksel; Sarı, Ramazan; Özturan, OrhanThe hearing loss associated with both insulin dependent (Type 1 DM) or non-insulin dependent diabetes mellitus (Type 2 DM) is described as a bilateral and progressive sensorineural type hearing loss. The hearing loss in diabetic patients may be related to microangiopathy, neuronal degenerations or diabetic encephalopathy. The purpose of this study was to establish the effect of metabolic control on the subclinical auditory disfunction related with Type 2 DM by utilizing otoacoustic emission. The metabolic control of the DM was measured by using HbA1c. Distortion product otoacoustic emissions (DPOAE) and transient evoked otoacoustic emissions (TEOAE) measurements were accomplished in metabolicolly controlled and uncontrolled diabetic patients with hearing levels better than 30 dB in both groups. Twenty-five patients with Type 2 DM were eligible to participate in the study. The patients were seperated into two groups according to the HgA1c levels. Group 1 and Group 2 consisted controlled Type 2 DM cases having HgA1c<6% and uncontrolled Type 2 DM cases with HgA1c>6%. Therefore; the effects of metabolic control of glycemia on the outer hair cells (OHCs) functions were evaluated in the Type 2 DM patients. We aimed to investigate the possible role of metabolic control in diabetic patients on the outer hair cells (OHCs) functions.No statistically significant differences were found in the otoacoustic emission measurements of the patients who have metabolicolly controlled diabetes and uncontrolled group. In this study, by using DPOAE (DPgram and DPOAE I/O) and TEOAE measurements. There was no statistically significant effect of metabolic control on hearing loss in diabetic patients. Further comprehensive clinical investigations shoud be done to reveal the effects of metabolic control in diabetes mellitus on hearing.Öğe Mastoid Cavity Obliteration with Cartilage Graft; Evaluation of 35 Patients(2019) Kalcıoğlu, Mehmet Tayyar; Eğilmez, Oğuz Kadir; Kökten, Numan; Uzun, Lokman; Tekin, Muhammet; Özerk, Ali; Toplu, YükselAbstract: Objective: Cartilage is a rigid material that is highly resistant to infection and retraction and is tolerated well by the middle ear. The purpose of this study was to review retrospectively the results of cases of mastoid cavity obliteration with cartilage performed after canal wall down (CWD) mastoidectomy and to discuss the literature.Method: Of 983 patients who underwent surgery for chronic otitis media between January 2000 and June 2012, 54 patients who underwent CWD mastoidectomy plus mastoid cavity oblitera-tion with cartilage and who were followed up regularly were selected from the database and in-vited for re-evaluation. All patients who came for a follow up after the invitation were examined and their data were evaluated retrospectively.Results: Thirty-five of the patients who accepted the invitation were included in the study. All of the patients in the study underwent mastoid cavity obliteration with conchal and/or tragal cartilage grafts. The duration of follow up ranged from 21 to 41 months (average, 27.3 months). Epithelization occurred in all patients with dry cavity, except one who had residual cholestea-toma and underwent revision surgery.Conclusion: The results of this study indicate that cartilage can be preferred for obliteration of mastoid cavity after CWD mastoidectomy.Öğe Maxillary sinüs mucocele presenting with proptosis a case report(Medicine Science, 2016) Kelleş, Mehmet; Toplu, Yüksel; Bozoğlu, Mehmet; Demirel, Soner; Karataş, Erkan; Kızılay, AhmetMucocele is a benign, cystic lesion of the paranasal sinus which grows slowly and becomes symptomatic after a long time. As its size increases the lesion expands out of the sinus. We reported a 16-year-old patient who presented with complaints such as left periorbital pain, shifting in the left eye and proptosis. Mucocele is most commonly seen in the frontal and ethmoid sinuses, while it is rare in the maxillary and sphenoid sinuses. We presented a case of maxillary sinüs mucocele with orbital complaints.Öğe Meniere hastalığında vertigo kontrolünde intra timpanik deksametazon kullanımı ile ilgili tecrübelerimiz(2016) Kalcıoğlu, Mehmet Tayyar; Toplu, Yüksel; Ozerk, Ali; Bayındır, Tuba; Özdamar, Osman İlkayÖz: Amaç: Ménière hastalığı vertigo ve denge bozukluğu ataklarını takiben yeni bir vertigo atağına kadar nispeten normal dengenin olduğu bir hastalık olarak açıklanmaktadır. Bu atakların sıklığı hastadan hastaya olduğu kadar, hastanın bizzat kendisinde de farklı derecelerde değişiklik gösterir. Literatürde bu hastalığın tedavisinde intratimpanik kortikosteroid enjeksiyonu tedavisi ile ilgili çalışmalar mevcut olmasına rağmen, bu konuyla ilgili olarak bu minimal invazif tedavinin uzun dönem faydası belirsizdir. Bu çalışmada Ménière hastalarına intratimpanik dexamethasone kullanımının uzun dönem sonuçlarını tetkik etmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Ménière hastalığına bağlı olarak vertigo şikayeti olan 11 hastanın değerlendirildiği bu retrospektif çalışma bir üçüncü basamak sağlık merkezinde yapılmıştır. Bu hastalarda, hasta olan kulağa intratimpanik dexamethasone enjeksiyonu uygulanmıştır. Tedavi öncesi 6 aylık dönemdeki vertigo ataklarının sayısı ile tedavi sonrası 18. ve 24. aylar arasındaki 6 aylık dönemdeki vertigo atakları sayısı arasındaki oran (Amerika İşitme ve Denge Komitesinin normlarına göre, 1995) değerlendirilmiştir. Bulgular: Bütün hastalarda belirgin iyileşme elde edildi. Hastalardan birinde 1 yıl sonra tedavi tekrar edildi. Sonuç: Literatür ile benzer olarak, intratimpanik dexamethasone kullanımı daha invazif tedavi yöntemlerinde bir önceki basamak olarak veya bunlardan kaçınmak için Ménière hastalığına bağlı vertigonun kontrolünde faydalı olabileceğini göstermektedir.Öğe Middle turbinate angiofibroma an unusual location for juvenile angiofibroma(Braz J Otorhinolaryngol., 2016) Toplu, Yüksel; Can, Sermin; Şanlı, Mukadder; Şahin, Nurhan; Kızılay, AhmetAngiofibromas are the most frequently encountered histologically benign but potentially locally destructive vascular tumors that generally originate from the posterior lateral wall of the nasopharynx. These neoplasms are typically found in adolescent males and rarely seen after 25 years of age.1 Angiofibromas located in extranasopharyngeal sites are uncommon, and sporadically reported in the literature. In this article, we present a very rare case, the fourth case in the literature, of an angiofibroma arising from the middle turbinate in a 13 year-old male who presented with recurrent epistaxis and nasal blockage.2---4 The clinical presentation, endoscopic examination, radiological findings, histopathologic evaluation and management of this pathology are discussed.