Yazar "Uğraş, Murat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute uremia and intestinal obstruction due to a retroperitoneal hydatid cyst(Turkish Journal of Gastroenterology, 2007) Yılmaz, Mehmet; Uğraş, Murat; Işık, Burak; Yılmaz, Sezai; Kırımlıoğlu, VedatHydatid disease should be considered in the differential diagnosis of any cystic mass in endemic areas. The symptoms due to bulk effect, usually occurring over a certain period of time, depend on the site and size of the cyst. We report an unusual presentation of retroperitoneal hydatid cyst with rapidly developing uremia and acute intestinal obstruction.Öğe An outbreak of pseudomonas aeruginosa because of inadequate disinfection procedures in a urology unit: A pulsed- field gel electrophoresis-based epidemiologic study(American Journal of Infection Control, 2008) Kayabaş, Üner; Bayraktar, Mehmet; Otlu, Barış; Uğraş, Murat; Ersoy, Yasemin; Bayındır, Yaşar; Durmaz, RızaBackground: Pseudomonas aeruginosa is an opportunistic pathogen causing nosocomial infections in many hospitals. We aimed to investigate the source of urinary tract infections by determining clonal relationship of Pseudomonas aeruginosa strains with pulsed-field gel electrophoresis (PFGE). Methods: During a 2-month period, all postoperative infections because of P aeruginosa were investigated in the Urology Department. Patient data were collected from medical records. Surveillance samples were obtained from various places in urological operating rooms. PFGE typing was performed for all P aeruginosa isolates. Results: A total of 14 P aeruginosa strains (12 from patients and 2 from environmental samples) were isolated. PFGE typing of these 14 strains yielded 2 possibly related clones, which differed from each other by 4 major bands. Ten of the patient isolates were clonally identical with the strains of 2 forceps. Conclusion: Typing results confirmed that inadequately disinfected surgical devices can be the source of outbreak. After institution of infection control measures and education, no further clusters of P aeruginosa infection were detected in the Urology Department.Öğe The prevalence of demodex folliculorum on the scrotum and male perineal skin(Türkiye Parazitoloji Dergisi, 2009) Uğraş, Murat; Miman, Özlem; Karıncaoğlu, Yelda; Atambay, MetinSUMMARY: Demodex folliculorum (D. folliculorum) is a human ectoparasite that resides in the pilosebasceous skin unit. Common sites of predilection are the skin of cheeks, forehead, nose, nasolabial fold and eyelids. Genital D. folliculorum inoculation case reports are extremely rare and depend on investigation of skin lesions. There is no study of genital skin without lesions, and, as far as we know, there is no literature on D. folliculorum prevalence in male genital skin. We examined D. folliculorum prevalence on the healthy scrotum and male perineum. One hundred males were examined for D. folliculorum on facial and genital skin. Samples were taken from cheek, forehead, scrotum and perineum by standard skin surface biopsy (SSSB) or hair epilation. The mean age was 53.5±13.0 (24-70) years. Eight percent of males had D. folliculorum on their facial skin. Mean Demodex density (Dd) of men with D. folliculorum positivity was 5.1± 2.9/ cm2 (2-9/cm2 ). Diagnostic results of both sampling methods were similar. No D. folliculorum was demonstrated on genital skin. Key Words: Demodex folliculorum, genital, prevalans, skrotalÖğe Primer infertil olguda iki taraflı seminal vezikül ve tek taraflı böbrek agenezisi(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2007) Erdem, Gülnur; Karakaş, Hakkı Muammer; Uğraş, Murat; Alkan, Alpay; Altınok, Tayfun; Doğanay, SelimÖz: Seminal vezikül agenezisi erkeklerde ender infertilite sebeplerinden biridir. Seminal vezikülün tek taraflı yokluğu %0.6-1 sıklıkla izlenirken, iki taraflı yokluğu çok daha enderdir. Bu malformasyonlar tek/ iki taraflı vas deferens yokluğu ya da tek taraflı böbrek bozukluklarına eşlik edebilir. İki taraflı seminal vezikül agenezisi olan olguların %70-80’inde kistik fibrozisle ilgili genetik mutasyonlar bulunmaktadır. Bu çalışmada kistik fibrozis saptanmayan primer infertil olguda iki taraflı seminal vezikül agenezisi ve tek taraflı böbrek agenezinin ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) bulguları sunulmuştur. 29 yaşında erkek olgu primer infertilite tanısı sonrası pelvik MRG ve olası böbrek patolojisine yönelik batın ultrasonografi ile incelendi. Hastanın spermiyogramında canlı ya da ölü sperm hücresi saptanmamış olup, yapılan MRG incelemede seminal veziküllerin iki taraflı olmadığı izlendi. Olgunun ultrasonografik incelemesinde sol böbrek agenezisi ve sağ böbrekte kompanzatuvar hipertrofi saptandı. Primer infertilite etiyolojisinin araştırılmasında pelvik ve transrektal ultrason değerli olup, bu etiyolojide yer alan doğumsal malformasyonlardan biri olan seminal veziküllerin hipoplazi ve agenezilerinin ayrımında pelvik MRG önemli bilgiler sağlar.Öğe Protective effect of resveratrol against renal oxidative stress in cholestasis(Ren Fail., 2005) Ara, Cengiz; Bay Karabulut, Aysun; Çoban, Sacit; Uğraş, Murat; Kırımlıoğlu, Vedat; Yılmaz, SezaiThis experimental study was designed to evaluate histological changes of the kidney and renal tissue levels of malondialdehyde (MDA), reduced glutathione (GSH), and nitric oxide (NO) and the effect of resveratrol on these metabolites after bile duct ligation in rats. Methods. Secondary biliary cirrhosis was induced by bile duct ligation for 28 days. Swiss albino rats were divided into three groups. Group 1: Sham (n = 7), Group 2: Bile duct ligation (n = 7), Group 3: Bile duct ligation plus resveratrol (n = 7). Bile duct ligation (BDL) plus resveratrol group received 10 mgr/kg dose of resveratrol intraperitoneally daily throughout 28 days. Kidney tissues were harvested to determine the tissue levels of MDA, GSH, and NO activity. Liver and kidney tissues were removed for light microscopic evaluation. Results. Cholestasis was determined by biochemical and pathologic examination. In the resveratrol-treated rats, levels of MDA were significantly lower than those of the BDL group (p < 0.04). The levels of GSH in the resveratrol-treated rats were significantly higher than those in the BDL group (p < 0.01). The levels of NO in the resveratrol group were significantly lower than those in the BDL group (p < 0.01). Conclusion. The present study demonstrates that intraperitoneal administration of resveratrol in bile duct ligated rats maintains antioxidant defenses and reduces kidney oxidative damage. This effect of resveratrol may be useful in the preservation of renal oxidative stress in cholestasis.Öğe Protective effects of prunus armeniaca l (apricot) on low dose radiation-ınduced kidney damage in rats(Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, 2014) Kurus, Meltem; Elbe, Hülya; Otlu, Ali; Taslıdere, Elif; Uğraş, MuratÖz: AMAÇ: Bu çalışmada amacımız, antioksidan etkiye sahip Prunus armeniaca L (kayısı) nın böbrek dokusu üzerine radyoprotektif etkisinin histopatolojik yöntemlerle araştırılmasıdır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmamızda 10 ar adet Sprague Dawley cinsi sıçanlardan oluşan 6 grup kullanılmıştır. Kontrol (normal diyet) grubu: 28 hafta normal diyetle beslenen grup. Normal diyet+rad grubu: 20 hafta boyunca normal diyet alıp son 8 hafta normal diyet+ radyasyon alan grup. Kayısı diyeti alan grup: 28 hafta boyunca kayısı diyeti ile beslenen grup. Kayısı diyeti+Rad grubu: 20 hafta boyunca kayısı diyeti alıp son 8 hafta kayısı diyeti+radyasyon alan grup. Kayısı diyeti+normal diyet alan grup: 20 hafta boyunca kayısı diyeti alıp devam eden 8 hafta boyunca normal diyet alan grup. Rad+Kayısı diyeti alan grup: 20 hafta boyunca kayısı diyeti alıp devam eden 8 hafta boyunca normal diyet+ radyasyon alan grup. BULGULAR: Çalışmamızda, kontrol gruplarında normal histolojik yapı mevcutken, radyasyon grubunda glomerüler hasar, hemoraji, intertisyel fibrozis ve infiltrasyon gibi histopatolojik değişikliklere rastlanmıştır. Diğer taraftan, Kayısı diyeti+Rad grubu ve Rad+Kayısı diyeti alan gruplarda bu dejenerasyonların azaldığı tespit edilmiştir. SONUÇ: Sonuç olarak yaptığımız çalışmada radyasyona maruz kalındığında kayısı katkılı beslenmenin böbrek üzerine radyasyonun verdiği hasarı azalttığı tespit edilmiştir.Öğe Rekürren Üretra Darlıklarında Uygulanan Memotherm Üretral Stentlerin Uzun Dönem Sonuçları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2003) Güneş, Ali; Uğraş, Murat; Soylu, Ahmet; Kılıç, Süleyman; Altınoluk, Bülent; Baydinç, CanTekrarlayan üretra darlıklı hastalarda kalıcı üretral stentlerin (Memotherm) uzun dönemde etkinliği ve güvenilirliğini değerlendirdik. Materyal ve metod: 1994-2001 yılları arasında 13 hastaya tekrarlayan üretra darlığı nedeniyle endoskopi ve radier internal üretrotomiyi takiben Memotherm üretral stent uygulandı.Olgular üroflovmetri,üriner sistem ultrasonografisi ve retrograd üretrogram ile ortalama 58 ay takip edildi. Sonuçlar: Stent sonrası hastaların % 85’ inde tam(%70) veya kısmi başarı (%15) gözlendi.Üroflovmetrik olarak maksimum akım hızı ortalamaları 21,5 ml/sn (±7,2) olarak bulundu.2 hastada (%15) stent içi epitel hiperplazisine bağlı kısmi darlık, yine 2 hastada da (%15) stent proksimalinde nüks darlık tespit edildi. Komplikasyon olarak 2 hastada 1 yıl süren minimal stres inkontinans ve idrar sonrası damlama, 1 hastada kısa sürede düzelen koitus sırasında ağrı gözlendi. Tartışma: Kalıcı üretral stentler özellikle nüks, komplike olmayan darlıklarda kolay uygulanabilir, minimal invaziv olması ve düşük komplikasyon oranlarıyla ilk seçenek tedavi olabilir.Ciddi periüretral fibrozisli olgularda ilk tedavi olarak tercih edilmemelidir.Öğe Severe renal bleeding caused by a ruptured renal sheath case report of a rare complication of percutaneous(BMC Urology, 2002) Uğraş, Murat; Güneş, Ali; Baydinç, CanPercutaneous nephrolithotomy is a minimally invasive intervention for renal stone disease. Complications, which are rare and usually presented as case reports, are diversified as the utilization of the procedure is expanded. The procedure causes less blood loss and less morbidity when compared to open surgical procedures. Yet, there are some reports involving severe bleeding and relevant morbidity during surgery. These are usually related with the surgical technique or experience of the surgeon. Renal sheaths are designed to cause minimal trauma inside the kidney and, to our knowledge, there are no reports presenting the rupture of a sheath causing severe bleeding during the procedure. Case report: We present an adult patient who had severe bleeding during percutaneous nephrolithotomy due to parenchymal injury caused by a ruptured renal sheath. During retrieval, due probably to rough handling of the equipment, a piece of stone with serrated edges ruptured the tip of the sheath, and this tip caused damage inside the kidney. The operation was terminated and measures were taken to control bleeding. The patient was transfused with a total of 1600 ml of blood, and the stones were cleared in a second look operation. Conclusion: Although considered to be a minimally invasive procedure, some unexpected complications may arise during percutaneous nephrolithotomy. After being fragmanted, stone pieces may damage surgical equipment, causing acute and severe harm to the kidney. Surgeons must manipulate the equipment with fine and careful movements in order to prevent this situation.Öğe St0nelıth-V3 Litotriptör Kullanımı İle Üriner Sistem Taşlarında Eswl Başarısının Değerlendirilmesi(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Yılmaz, Uğur; Şalvarcı, Ahmet; Uğraş, Murat; Davarcı, Mürsel; Soylu, Ahmet; Gürpınar, TayfunBetvveen January 1998 and January 1999, 137 patients with urinary stones underwent extracorporeal shock w a ve tithotripsy (ESWL) in our department. Effectiveness of the treatment was assessed with piain abdominal fi/ms and ultrasonography in necessary cases. Of 137 patients, eighty seven who were followed regularly were evaiuated retrospectively. Ninety one patients were male and 46 were fema/e with an overall mean age of 39.4 (range: 10-72). Of the evaiuated 87 cases, 34 were ureteral and 53 were renal stones. Median seance number was 1 (range: 1-4) with the mean shock number per each seance 2824 (range: 500-3500), the mean intensity of shock waves 18kV(range: 10-22) and mean stone surface being 0.98 cm2 (range. 0.20-2.28). Six of these patients did not continue the procedure due to intolerance. In six other cases, ESWL was unabie to clear the urinary stones completely. Due to faiiure of the treatment two other patients underwent open surgery and two had ureterorenoscopic procedure. The success rate of ESWL was found to be 87.6% (n: 71 patients) in the evaiuated 87 patients and from this point of view, Stoneiith-V3 ESWL instrument was found to be saf e and effective in the treatment of urinary stones.Öğe Stonelith-V3 litotriptör kullanımı ile üriner sistem taşlarında ESWL başarısının değerlendirilmesi(1999) Yılmaz, Uğur; Şalvarcı, Ahmet; Uğraş, Murat; Davarcı, Mürsel; Soylu, Ahmet; Gürpınar, TayfunOcak 1998 ve Ocak 1999 tarihleri arasında kliniğimize başvuran üriner sistem taşlı 137 hasta Stonelith-V3 ESWL cihazı ile tedavi edildi. Tedavi etkinliği direkt üriner sistem grafileri ve gerekli olgularda da ultrasonografi ile değerlendirildi. ESWL uygulanan toplam 137 olgunun kontrollere gelen ve takibimizde olan 87'si değerlendirmeye alındı. Hastaların yaş ortalaması 39.4 (10-72) olup, 911 erkek, 46'sı bayandı. Değerlendirmeye alınan 87 olgunun 34'ü üreter, 53'ü böbrek taşıydı. Ortanca seans sayısı l (min-max:l-4), her seans için ortalama şok sayısı 2824 (min-max: 500-3500), ortalama şok şiddeti 18 kV (min-max: 10-22kV) ve taşların ortalama yüzeyi 0.98 cm2 (0.20-2.28) idi. Seksen yedi olgunun altısı işlemi tolere edemediği için tedavi yarım bırakıldı. Altı hastanın taşları tam temizlenemedi ve takibe alındı. Tedavi başarısız olduğu için iki hastaya açık cerrahi, diğer iki hastaya da üreterorenoskopik girişim yapıldı. Toplam 71 hastanın taşı temizlendi ve tedaviyi tolere edip ESWL yapılan hastalar (n:81) topluca değerlendirildiğinde başarı oranı %87.6 olarak bulundu. Değerlendirme yapılan 87 olgu göz önüne alındığında Stonelith-V3 tipi ESWL cihazının etkili ve güvenilir olduğu kanaatine varılmıştır.Öğe Unusual drainage of the main kidney on accessory kidney(Türk Üroloji Dergisi/Turkish Journal of Urology, 2014) Erdem, Gülnur; Uğraş, Murat; Demiröz, SevgiAbstract: Patients with an accessory kidney are characterized by an excessive number of kidneys. The ureter of the accessory kidney either drains separately into the bladder or merges with the ureter of the main kidney. In our case, interestingly, the ureter of the left main kidney drained directly into the accessory kidney and the ureter of the latter was the common drainage route for both. The drainage of a normal kidney via the ureter of an accessory kidney has not been reported in the literature, so far. The aim of this report is to present the case with radiological fndings and to emphasize the effects of this situation on planned surgical proce - dures. A 62-year-old female patient had an interesting abnormality on the left collecting system, which was revealed on excretory urography (EU), retrograde urography (RU) and multidetector computed tomography (MDCT). A kinky left ureter, which formed a U shape, was revealed on EU. On MDCT, an accessory kidney was revealed at the anterior aspect of the middle zone of left main kidney. The ureter of the main left kidney drained directly into the accessory kidney. The course of this drainage was confrmed by retrograde urogra- phy. An accessory kidney is a rare entity associated with horseshoe kidney, ectopic ureter draining into the vagina, bifd collecting system and coarctation of the aorta. In our case, an unusual association between the ureters of the main and accessory kidneys was revealed, which may have an impact on planned surgery in the groin and retroperitoneal areas.