Yazar "Uzun, Ali Duran" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe BIOECONOMY AND/OR BIOTECHNOLOGY: LIMITED IMPROVEMENTS IN TURKEY(Atlantis Press, 2017) Kalayci, Irfan; Uzun, Ali Duran; Ozkurt, HaticeOrganic farming sector, on the way of sustainability and integration with bioeconomy, has some radical changes in the world. One of the causes for the emerging of bioeconomy is self-sufficiency for food. Bioeconomy consists of bio-goods (energy, medicine, etc.) produced through existing and new technologies and processes. It can provide many environmental benefits like the decrease of greenhouse gas, the slow-down of global warming, biological variety etc. Biotechnology, considered as a part of bioeconomy, can be defined with four colors: Red (medical), blue (hydrologic), green (agricultural) and white (industrial). Today in OECD countries, 75 % of the potential economic contribution of bio-technology has realized in agriculture and industry. In USA, EU and a lot of countries the number of bio-tech companies is gradually rising; and goods of these companies especially in supermarkets and pharmacies stimulate consumer demand and the endorsement of these companies is exceeding trillions of dollars. Turkey cannot turn away from this bioeconomic revolution. Turkey still is not a competitive country in bioeconomy and biotechnology areas. So, Turkey should include bioeconomy investments in long-term development plans and strategiesÖğe Nükleer enerji optimizasyonu: Türkiye için ithal ikameci enerji politikasının geliştirilmesi(İnönü Üniversitesi, 2017) Uzun, Ali DuranAtom enerjisinin ticari amaçlarla kullanılması için ilk nükleer santralin 1954 yılında Rusya tarafından kurulmasıyla Nükleer Enerji Piyasası doğmuş, nükleer santral teknolojisinin geliştirilmesi ile Nükleer Rönesans başlatılmıştır. Bu teknolojiyi daha da geliştiren G.Kore ve Japonya gibi ülkeler, nükleer santral tasarımlarına özgün olarak sahip olmuşlardır. Günümüzde 30'dan fazla ülkede 444 nükleer reaktör işletilmektedir. Fukushima kazası sonrasında dahi, öncesinde nükleer güç santrali bulunmayan ülkeler dahil toplam 65 santralin yapımı devam etmekte ve 2030 yılına kadar 173 yeni nükleer santralin yapılması planlanmaktadır. Nükleer enerjide seçilmiş ülkeler incelenerek Japonya modeli esas alınmıştır. Elektrik talep artışında Türkiye, 2010 yılı itibarıyla Avrupa'da birinci, dünyada ise Çin'den sonra ikinci sırada yer almaktadır. Türkiye'nin enerji tüketim değerlerinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki eğilime paralel olarak elektrik enerjisinin payı artmaktadır. Hızla artan nüfus ve gelişen/değişen teknoloji, yükselen elektrik enerjisi ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Türkiye kişi başına gelir bakımından dünyanın 17. büyük ekonomisi olmuştur. Ancak, elektrik tüketim talebi ekonomik büyümeden yaklaşık % 2'den fazla olmuştur. Toplam enerji ihtiyacının % 72'sini ithalatla karşılayan Türkiye, enerjide büyük oranda dışa bağımlıdır. Elektrik üretiminde kullanılan petrolün % 92'si, kömürün % 20'si ve doğalgazın % 98'i ithal edilmektedir. 2015 yılı sonu itibarıyla, yıllık yaklaşık 264 milyar kWh olan Türkiye'nin elektrik ihtiyacının 2023 yılında 414-440 milyar kWh'e çıkması öngörülmektedir. Fosil yakıtların bilinen rezervlerinin tahmini bitiş süreleri ve kapasite faktörleri de göz önüne alındığında, Türkiye mevcut enerji potansiyeli ile bu talebin ancak yarısını karşılayabilmektedir. Oluşan enerji açığını karşılamak amacıyla yapılan nükleer enerji tercihi "3E" yaklaşımıyla irdelenmiştir. GZFT çözümlemesi, nükleer enerji henüz kullanılmadığı için basit regresyon analizi, ekonomik büyüme ile enerji tüketimi arasındaki ilişkinin yönünün belirlenmesi, Japonya modeli ve gelişmiş ülkeler ekseninde de elde edilen bulgular ışığında optimum nükleer santral sayısı ve kapasitesi belirlenip ithal ikameci enerji politikası oluşturularak öneriler sunulmuştur. Risk kabul edilebilir seviyede kontrol altına alındığında, nükleer enerji santralleri iyi tasarlanmış, iyi inşa edilmiş, iyi yapılandırılmış, iyi işletilebilir ve iyi bakımı yapılır ise nükleer enerji sadece temiz değil aynı zamanda ucuz, emniyetli, güvenilir, dayanıklı ve rekabetçidir.Öğe Savunma sanayi ve yeni yapılanmalar(İnönü Üniversitesi, 2007) Uzun, Ali DuranTürkiye sahip olduğu stratejik ve coğrafi konum nedeniyle savunma harcamalarını kısamamaktadır. Soğuk savaşın sona ermesi ve makro terörizmin tetiklediği karanlık savaş, savunma sanayinde yeni yapılanmaları zorunlu hale getirmiştir. Ülkelerin bekası gereği savunma yatırımları ve savunma harcamaları yapılması gereken bir zorunluluktur. Barışın ve caydırıcılığın devamlılığını sağlayabilmek amacıyla her ülke bütçesinden savunma harcaması için optimum miktarda bir pay ayırmak zorundadır. Eğer, bir ülkenin savunma güvenliği yetersiz ise aynı zamanda o ülkeye yapılacak olan yatırımlarda yetersiz bir düzeyde kalacaktır. Bu yüzden savunma harcamaları ya da yatırımları önem taşımaktadır. Bu nedenle yapılacak olan savunma sanayi yatırımları akılcı ve iktisadi şekilde değerlendirilmeli, siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal faydalar sağlayacak şekilde planlanmalıdır. Dünya savunma sanayi potansiyeli 1,2 trilyon dolar düzeyindedir. Türkiye'nin savunma sanayi 42.000 çalışanı, 2 milyar dolar toplam cirosu ve 500 milyon dolar savunma ihracat potansiyeline sahiptir. Dünyanın en büyük savunma şirketleri sıralamasında ilk on şirketin yedisi ABD, biri Fransız, biri Hollandalı ve biri de İngiliz şirketidir. İlk 100 şirketi arasıda 43'ü Amerikalı, 10'u İngiliz, 9'u Rus, 7'si Japon, 5'i Alman ve İngiliz, 4'ü İsrail ve 17'si diğer ülke firmalarıdır. Dünyanın 8 nci büyük ordusuna sahip Türkiye'nin hiçbir firması ilk 100 savunma sanayi firması arasında bulunmamaktadır. Türk savunma sanayi, bu gelişmelere parelel olarak en kısa zamanda hızla gelişen sektöre ayak uydurmalı, yeniden yapılanmalı ve Ar-Ge yatırımlarına ağırlık vermelidir. Bu bağlamda ABD ve AB ülkelerinin yaptığı gibi savunma sanayinde öncelikle şirket birleşmelerine gidilerek ulusal büyük bir şirket oluşturulmalıdır. Savunmanın en etkin öğesi olan caydırıcılığı pekiştirmek için Türkiye'de, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi uzay çalışmalarına ağırlık verilmeli ve Türk Uzay Kurumu kurulmalıdır.