Yazar "Yücel, Neslihan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acil servise başvuran hastalarda hipernatremi(Türk Nefroloji Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi, 2012) Yücel, Neslihan; Şahin, İdris; Akgün, Feride Sinem; Köz, Süleyman; Berber, İlhami; Özdemir, Muzaffer GalipÖz: GİRİŞ: Acil Servise hipernatremi ile başvuran hastaların semptomlarının, klinik özelliklerinin, hipernatremi yaygınlığının (prevalans) ve sağ-kalım oranlarının belirlenmesi. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2008-Aralık 2008 tarihleri arasında acil servise başvuran ve serum Na>148 meq/l olan hastalar alındı. BULGULAR: Ocak-Aralık 2008 tarihleri arasında 25.545 hasta başvurdu, 86 olguda hipernatremi saptandı. Acil servise başvuran olgularda hipernatremi yaygınlığı %0.34 saptandı. Olguların yaş ortalaması 69.5±15.2 (20-96, median yaş: 75) yıl ve 51'i erkek (%59) idi. Hipernatremi saptanan olguların %40'ı öldü. Ölen ve yaşayan olgular arasında yaş, cinsiyet ve başvuru anındaki serum Na değeri açısından anlamlı fark görülmedi. Acil Servise başvuru sırasında en sık görülen semptomlar sırası ile bilinç değişikliği, ağızdan alım bozukluğu ve ateş (%90,%81 ve %49) idi. Başvuru anında olguların %70'inde akut böbrek yetmezliği, %58'inde akut enfeksiyon vardı. Hastaların %99'unda (85 olgu) herhangi bir eşlik eden hastalık serebrovasküler hastalık, bunama/Alzheimer, ve hipertansiyon (%37, %34 ve %27) idi. Olgularımızın %72'sinde santral sinir sistemi ile ilgili bir hastalık (trombotik ve hemorajik SVO, Alzheimer, intrakranial kitle, vs.) vardı. Hipernatremiye eşlik eden akut hastalıklar sırası ile üriner enfeksiyon, pnömoni ve akut SVO (%30, %20 ve %11) idi. SONUÇ: Hipernatremi genellikle yaşlı popülasyonda görülen, yüksek mortalite ve morbidite oranları ile seyreden elektrolit bozukluğudur. Hastanemizde Acil Servise başvuran hastalarda hipernatremi sıklığı %0,34 bulundu. Hastaların büyük çoğunluğunda eşlik eden hastalıklar vardır.Öğe Acil Serviste Pulmoner Tromboemboli Tanısı Alan Hastaların Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Yücel, Neslihan; Yetkin, ÖzkanPulmoner tromboemboli (PTE) önemli bir sağlık sorunudur. Bu çalışmada, acil serviste PTE tanısı alan hastaların altta yatan risk faktörleri, tanı yöntemleri, tedavi yöntemleri, mortalite oranları ve mortaliteye neden olan faktörler açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Materyal ve metot: 2004 ile 2007 yılları arasında tedavi uygulanan 205 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların demografik özellikleri ile altta yatan risk faktörleri, uygulanan tanı yöntemleri, uygulanan tedavi yöntemleri, mortalite oranları ve mortaliteye neden olan faktörler incelendi. Bulgular: Risk faktörü olarak hastaların 18’inde jinekolojik cerrahi girişim, 59’unda ortopedik cerrahi girişim, 20’sinde abdominal cerrahi girişim, 12’sinde intrakranial cerrahi girişim, 25’inde komorbid hastalıklar, 20’sinde immobilite öyküsü, beşinde antifosfolipid antikor pozitifliği, beşinde protein C ve protein S eksikliği ve üçünde oral kontraseptif kullanım öyküsü mevcutken 38 hastada herhangi bir risk faktörüne rastlanmamıştı. Onaltı hastada hastalık mortal seyretmişti. Sonuç: PTE yaşamı tehdit eden bir hastalıktır ve erken tanınması önemlidir. Postoperatif dönemde gerekli medikal önlemlerin alınması ve düşük molekül ağırlıklı heparin profilaksisi ile derin venöz trombüs ve PTE oluşumunun önüne geçilebilir.Öğe Atrial fibrillation due to blunt cardiac ınjury: Case report(AVES, BUYUKDERE CAD 105-9, MECIDIYEKOY, SISLI, ISTANBUL 34394, TURKEY, 2018) Yücel, Neslihan; Oğuztürk, Hakan; Ulutaş, Zeynep; Afşin, AbdulmecitIntroduction: Blunt cardiac injury secondary to chest trauma is an important cause of emergency department admissions. It can range from asymptomatic myocardial contusion to significant dysrhythmia, acute heart failure, valvular injury, or cardiac rupture. Case Report A 38-years-old patient was admitted to the emergency department with atrial fibrillation (AF) that occurred after a car accident. The patient had chest trauma caused by striking the steering wheel during the accident. The AF rhythm of the patient reverted to the normal sinus rhythm at the 3rd hour after trauma. Conclusion: Emergency medicine professionals should keep in mind arrhythmias due to blunt chest trauma and take electrocardiograms of patients to be able to provide treatment in time.Öğe Bir üniversite hastanesi acil servisine yapılan sevklerin incelenmesi(Türkiye Acil Tıp Dergisi, 2010) Ertan, Cem; Akgün, Feride Sinem; Yücel, NeslihanÖz: Amaç: Ülkemizde sağlık sisteminin basamaklı yapısı, basamaklar arası geçişlerin doğru kullanılması durumunda, hastaların ihtiyaç duydukları hizmeti almalarını sağlarken, kaynakların uygun kullanımına da yardımcı olabilir. Yürüttüğümüz bu kesitsel çalışmada bu sonucun elde edilmesine katkıda bulunmak amacıyla hastanemize sevk edilen hastaların özellikleri ve sevk koşulları incelendi. Gereç ve Yöntem: 2006 yılının ilk 2 ayı içerisinde hastanemiz acil servisine sevk edilen 541 hasta değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, sevk sonundaki vital bulguları, sevk öncesi tanıları, sevk koşulları ve sevklerin günlere ve saatlere göre dağılımları kaydedildi. Bulgular: Acil servise sevk edilen hastaların yaş ortalaması 47.97±21.02 idi ve 245’i (%45.3) erkekti. Hastaların %98.5’inin sevk öncesinde görüşme olmaksızın gönderildiği saptandı. En sık sevk öncesi tanı %9.6 sıklıkla karın ağrısıydı. Sevklerin %87.2’si ambulans ile gerçekleştirilirken, bu sevklerin ancak %77.7’sine uygun sağlık personeli eşlik etmişti. Hasta sevklerinin haftanın günlerine göre dağılımı incelendiğinde en yoğun günler sırasıyla Cuma (%19.6), Pazar (%16.8) ve Cumartesi (%14.4) günleri olurken, gün içerisinde en yoğun sevkin saat 12: 00 ile gece 23: 59 arasındaki yaşandığı saptandı (%67.4). Sonuç: Çalışmamız hastanemize yapılan sevklerin büyük çoğunluğunun ilgili birimlere haber verilmeksizin kurum ambulasları gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Hastaların 1/5’i doktorsuz ambulansla gönderilmişti. Sevklerin çoğunluğu mesai saatleri dışında ve spesifik ön tanılar konulmadan yapıldığı dikkati çekmektedir. Hastaların büyük çoğunluğu ise bir epikriz olmaksızın gönderilmekte ve ilk başvurdukları merkezlerde yapılan uygulamalar sevk edildikleri kuruma bildirilmemektedir. Başlık (İngilizce): Evaluation of patient transfers to the emergency department of a university hospital Öz (İngilizce): Objective: The tiered health care delivery system helps patients get the medical care they need while avoiding unnecessary consumption of the limited sources in the case a proper patient flow is managed within the system. We aimed to analyze the profile and transfer conditions of the patients referred to our center with this cross-sectional study. Methods: A total of 541 patients who were referred to our emergency department within the first two months of 2006 were evaluated. The demographic data, vital signs and diagnoses at the time of referral, the means of patient transfer and the distribution patterns of the patient transfers based on the days of the week and the hours of the day were recorded. Results: The mean age of the patients was 47.97±21.02, and 245 were (45.3%) male. 98.5% of the patients were referred without prior consulting to the receiving facility. The most common pre-tranfer diagnosis was abdominal pain (9.6%). While 87.2% of the patients were transported with ambulances, only 77.7% of them had appropriate medical personnel accompanying them. The busiest days for patient transfers were Fridays (19.6%), Mondays (16.8%) and Saturdays (14.4%) respectively. The busiest interval of the day was between 12: 00 pm and 23: 59 pm (67.4%). Conclusions: Our study showed that most of the transfers were performed by hospital ambulance services without consulting to the receiving facility. Almost 20% of the patients were not accompanied by a doctor in the ambulance. Patients were transferred after business hours and without proper specific diagnoses made. Most the patients were transferred without an appropriate epicrisis; therefore the receiving facilities were not informed about the prior interventions performed on patients.Öğe Case report of a traumatic abdominal wall hernia resulting from falling onto a flat surface(Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Dergisi-Turkish Journal of Trauma & Emergency Surgery, 2010) Yücel, Neslihan; Uğraş, Murat Yahya; Işık, Burak; Turtay, GökhanThis article reports a case of high-energy type traumatic abdominal wall hernia (TAWH) associated with multiple organ injuries including pelvic fractures, liver laceration and ascending colon perforation. The cause of the trauma was falling to the ground from a height of approximately 8 meters. Since the forces affecting the abdomen are unique when falling on a flat surface, the mechanism of defect may be different between a low-energy type handlebar hernia and high-energy type TAWH. Only a few cases of highenergy type TAWH exist in the literature, all reporting falling on or hitting an angled or curved material. To our knowledge, this is the only report of TAWH resulting from falling onto a flat surface. The diagnosis and management are summarized, the literature data are reviewed, and the mechanism of action is discussed.Öğe Case report of a traumatic abdominal wall hernia resulting from fallingonto a flat surface(Ulusal travma ve acil cerrahi dergisi- Turkısh journal of trauma & emergency surgery, 2010) Yücel, Neslihan; Uğraş, Murat Yahya; Işık, Burak; Turtay, GökhanThis article reports a case of high-energy type traumatic abdominal wall hernia (TAWH) associated with multiple organ injuries including pelvic fractures, liver laceration and ascending colon perforation. The cause of the trauma was falling to the ground from a height of approximately 8 meters. Since the forces affecting the abdomen are unique when falling on a flat surface, the mechanism of defect may be different between a low-energy type handlebar hernia and high-energy type TAWH. Only a few cases of highenergy type TAWH exist in the literature, all reporting falling on or hitting an angled or curved material. To our knowledge, this is the only report of TAWH resulting from falling onto a flat surface. The diagnosis and management are summarized, the literature data are reviewed, and the mechanism of action is discussed.Öğe Case report of a traumatic abdominal wall hernia resulting from fallingonto a flat surface(Turkish Journal of Trauma & Emergency Surgery, 2010) Yücel, Neslihan; Uğraş, Murat Yahya; Işık, Burak; Turtay, GökhanThis article reports a case of high-energy type traumatic abdominal wall hernia (TAWH) associated with multiple organ injuries including pelvic fractures, liver laceration and ascending colon perforation. The cause of the trauma was falling to the ground from a height of approximately 8 meters. Since the forces affecting the abdomen are unique when falling on a flat surface, the mechanism of defect may be different between a low-energy type handlebar hernia and high-energy type TAWH. Only a few cases of highenergy type TAWH exist in the literature, all reporting falling on or hitting an angled or curved material. To our knowledge, this is the only report of TAWH resulting from falling onto a flat surface. The diagnosis and management are summarized, the literature data are reviewed, and the mechanism of action is discussed.Öğe The effect of lactate levels on prognosis in patients with ST-segment elevation myocardial infarction(2020) Gür, Ali; Ulutaş, Zeynep; Turgut, Kasım; Güven, Taner; Yücel, Neslihan; Ermiş, NecipAbstract: Aim: The prognostic role of lactate for early mortality in patients with ST-segment elevation myocardial infarction (STEMI) submitted to primary percutaneous transluminal coronary angiography (PTCA) is not elucidated clearly. This study was conducted with patients that presented to the emergency department (ED) with STEMI and underwent PTCA to investigate whether the changes in lactate values from ED admission to 24 hours after PTCA affected mortality. Material and Methods: This prospective observational study on 143 patients with STEMI was conducted at emergency service and tertiary-level cardiology clinic in a public university hospital. The documentation for each patient included detailed information on demographics, type of myocardial infarction according to electrocardiography and PTCA results, duration of hospital stay, vital signs, laboratory fidings on admission, lactate levels 24 hours after PTCA, and outcome (hospital discharge or death). Results: The lactate values are higher in non-surviving groups measured 24 hours after PTCA (P < 0.001). The differences in the lactate levels from the time of admission to 24 hours after PTCA were signifiantly lower in the non-surviving group (P < 0.001). Conclusion: Among patients presenting to the ED with STEMI, a high lactate level is associated with mortality. Also, the difference between lactate values of the patients after PTCA is associated with the risk of mortality. Therefore, we consider that fist lactate levels in ED and last lactate levels after PTCA in patients with STEMI can provide physicians with an insight into the possibility of mortalityÖğe The effects of different fluid resuscitations in the acute phase of combined traumatic brain injury and hemorrhagic shock in an experimental rat model(2021) Pepele, Mustafa Safa; Yücel, Neslihan; Öztanır, Mustafa Namık; Karadağ, Neşe; Takmaz, Ali Alper; Ozyalin, FatmaIt was aimed to investigate the utility of different fluid replacement therapies in the acute phase of a combined experimental traumatic brain injury and hemorrhagic shock model in terms of biochemical, hemostatic and pathological changes in the brain. 48 rats were divided up into 6 groups (n=8). Control group (S) rats were subjected to sham experimental hemorrhagic shock after which they underwent a sham operation, while trauma group (T) rats were subjected to hemorrhagic shock and subsequent head trauma with no treatment. Among the rats subjected to hemorrhagic shock and subsequent head trauma, those given 3% NaCl after this were named as HS group; those given HyperHeas [7.2% NaCl / 6% poly (O-2-Hydroxyethyl) starch] were named as HyperHS group; those given 0.9% NaCl were determined as NS group and those given ringer lactate as RL group. 24-hours later, the fluids’ effects were evaluated. The brain fluid content and INR levels were significantly higher in all the experimental groups when set against those in the NS group (p ranged <0.01 to <0.001). aPTT was significantly longer in the T and HS groups than in that seen in the NS group (p<0.001 for each). Rats in the HS and RL groups showed significantly more bleeding than those in the NS group (p<0.05). Of the treatment groups, the HyperHS group had more brain edema when compared to the NS and RL groups (p<0.05). The proportion of red neuron and necrosis was partially decreased in the treatment groups, with no significant difference determined between the HS, HyperHS, NS and RL groups (p>0.05). In conclusion, study findings support the safely use of normal saline and Ringer lactate solutions in prompt fluid resuscitation where both traumatic brain injury and hemorrhagic shock have occurred, based on the overall advantages pertaining to each critical prognostic parameter.Öğe The effects of Gingko biloba extract on acetic acid induced colitis in rats(Turk J Gastroenterol, 2006) Harputluoğlu, Muhsin Murat Muhip; Demirel, Ulvi; Yücel, Neslihan; Karadağ, Neşe; Temel, İsmail; Fırat, Serpil; Ara, Cengiz; Aladağ, MuratBackground/aims: Gingko biloba is an antioxidant substance which has antagonistic activity on platelet-activating factor. We aimed to investigate the antioxidant effect and the histopathologic changes caused by Gingko biloba on acetic acid-induced colitis. Methods: Totally 22 rats were divided into three groups. Group 1 (n=7) served as the control group. Group 2 (n=7) and Group 3 (n=8) were given 2 ml/day of 4% acetic acid by intracolonic instillation for three days. Gingko biloba (100 mg/kg) was then given only to Group 3 intraperitoneally for three days. Oxidative stress was assessed by determinate tissue and serum malondialdehyde (MDA) levels, and colonic damage was assessed by histologic examination. Results: Depth of necrosis, extent of necrosis, degree of inflammation, extent of inflammation, fibrosis and total histologic scores in Group 2 were significantly higher than in the control group (p<0.05). The same parameters were lower in Group 3 versus Group 2, but the difference was not significant. Tissue and serum MDA levels in Group 2 were significantly higher than Group 1 (p<0.01 and 0.05, respectively). Again, the same parameters in Group 3 were lower than in Group 2, but the difference was not significant statistically. Conclusions: Gingko biloba did not significantly affect histopathological and oxidative stress parameters in experimental colitis.Öğe The effects of Gingko biloba extract on acetic acidinduced colitis in rats(Turkish Journal of Gastroenterology, 2006) Harputluoglu, Murat M.; Demirel, Ulvi; Yücel, Neslihan; Karadağ, Neşe; Temel, İsmail; Fırat, Serpil; Aladağ, Murat; Karıncaoğlu, Melih; Hilmoğlu, FatihÖz: Amaç: Gingko biloba platelet aktivatör faktör antagonistik etkiye sahip antioksidan bir maddedir. Biz ratlarda asetik asit ile oluşturulmuş kolitte Gingko biloba'nın antioksidan ve histo-patolojik etkilerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Toplam 22 rat üç gruba ayrıldı. Grup 1 (n-7) kontrol grubuydu. Grup 2 (n=7) ve grup 3 (n=8)'e 3 gün kolon içerisine rektal yoldan 2 mi I gün %4 asetik asit verildi. Grup 3'e eş zamalı 3 gün 100 mglkg intraperitoneal şekilde Gingko biloba verildi. Oksidatif stres doku ve serumda malondialdehit düzeylerinin ölçülmesiyle, kolon hasarı ise histopatolojik incelemeyle değerlendirildi. Bulgular: Grup 2'de nekroz derinliği, nekroz yaygınlığı, infla-masyon derecesi, infalamsyon yaygınlığı, fibrozis ve total histolojik skorlar kontrol grubundan anlamlı yüksekti (p<0.05). Aynı parametreler grup 3'de grup 2'den daha düşüktü ancak fark anlamlı değildi. Grup 2'de doku ve serum malondialdehit düzeyleri grup l'den anlamlı yüksekti (p<0.05). Aynı parametreler grup 3 de grup 2'den daha düşüktü ancak fark istatistiksel olarak anlamsızdı. Sonuç: Gingko biloba deneysel kolitte histopatolojik ve oksidatif stres parametrelerini anlamlı etkilemedi.Öğe Enfeksiyon Bulguları İle Acil Servis’e Başvuran Hastaların Kültür Sonuçlarının Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2010) Yücel, Neslihan; Kuzucu, Çiğdem; Yetkin, Funda; Tunç, EmineBu çalışmada, enfeksiyon bulguları ile İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı’na başvuran hastalardan alınan kültür sonuçları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Acil Tıp Anabilim Dalı’na Mayıs 2009 - Şubat 2010 tarihleri arasında müracaat eden 1485 hastadan mikrobiyoloji laboratuvarına, 1062 idrar, 985 kan, 56 gaita, 55 beyin omurilik sıvısı, 44 yara yeri, 30 asit sıvısı, 28 boğaz, 10 apse, yedi balgam, altı plevral sıvı, altı eklem sıvısı ve dört kateter olmak üzere toplam 2293 örnek gönderilmiştir. Gönderilen bu örneklerin 392’ünde (%17) patojen bakteri, 317’sinde (%14) normal flora elemanı üremiş, 151’ü (%7) kontaminasyon olarak değerlendirilmiştir, örneklerin 1433’ünde (%62) ise hiçbir üreme olmamıştır. En sık üreyen bakteriler Esherichia coli (%47), koagülaz negatif stafilokoklar (%14), Klebsiella spp. (%6), Staphylococcus aureus (%6), Pseudomonas aeruginosa (%5), Candida spp (%5) ve Streptococcus spp (%4) olarak değerlendirilmiştir.Öğe Evaluation of oxidant injury induced by irradiation in brain tissues of rats of different ages(Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Derg.(YA. Balkan Medical Journal, 2009) Uyumlu, Burçin Ayşe; Erkal, Haldun Şükrü; Batçıoğlu, Kadir; Serin, Meltem; Yücel, NeslihanÖz: Amaç: Bu çalışmada, kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılan radyoterapinin farklı yaşlardaki ratların beyin dokusunda oluşturduğu oksidatif hasarın değerlendirilmesi amaçlandı. Çalışma Planı: Elli beş Wistar albino tipi erkek rat, 1, 4 ve 12 haftalık (n=10) ve 1 yaş (n=5) olmak üzere dört gruba ayrıldı. Tüm gruptaki ratlara Co-60 cihazı ile 8 Gy tek fraksiyon radyasyon uygulandı. Ratların beyin dokuları homojenize edilerek ikiye ayrıldı. Bir yarısı ile malondialdehid (MDA) ölçümü yapıldı. Diğer yarısından elde edilen süpernatant ile protein miktar tayini yapıldı, süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GSHPx) aktiviteleri ölçüldü. Bulgular: SOD aktivitesinin 1 haftalık ratlarda anlamlı derecede azaldığı bulundu (p<0.05). GSHPx ve CAT aktivitesindeki azalma 1 haftalık ve 1 yaşındaki ratlarda daha belirgindi. Ergen ve erişkin ratlarda önemli değişmeler olmadı (p<0.05). MDA düzeyinde tüm yaş gruplarında artma gözlendi. En yüksek MDA düzeyi 1 yaşındaki ratlarda gözlendi (p<0.05). Sonuç: Radyoterapide kullanılan iyonize radyasyon antioksidan sistemleri etkilemekte ve doku MDA düzeylerini artırmaktadır. Bu değişiklikler 1 haftalık ve 1 yaşındaki ratlarda daha fazladır. Bu durumun yeni doğan ratlarda henüz birçok sistemin tam olarak yerleşmemiş oluşundan ve 1 yaşındaki ratlarda ise yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan fizyolojik kapasitedeki kayıplardan kaynaklandığını söyleyebiliriz.Öğe Evaluation of protective effects of verapamil against lens epithelial tissue injury induced by irradiation in rats(Turkish Journal of Pharmaceutical Sciences, 2010) Batçıoğlu, Kadir; Erkal, Haldun S.; Serin, Meltem; Uyumlu, A. Burçin; Yücel, Neslihan; Yıldırım, Battal; Satılmış, BasriÖz: Bu çalsmada, ratlarda radyasyonla indüklenen lens epitel hücre hasarna karsi verapamilin olası koruyucu etkisini inceledik. Kırk adet dişi Wistar Albino türü rat dört guruba ayrıldı (n=10). Gurup 1’e 20 Gy dozda radyasyon ve 10 mg/kg verapamil uygulandı. Gurup 2’ye 20 Gy radyasyon uygulandı ve verapamil verilmedi. Gurup 3’e 10 mg/kg dozda verapamil verildi, yalancı radyasyon uygulandı. Gurup 4’e verapamil verilmedi ve yalancı radyasyon uygulandı. Tüm guruplarda lens dokular ç ikarldı ve malondialdehit (MDA) ölçümleri yapıldı. Ortalama MDA düzeyleri (nmol/mg prt); Gurup 1 için 5.59, Gurup 2 için 7.04, Gurup 3 için 3.95 ve Gurup 4 için 3.25 olarak belirlendi. Sonuç olarak, radyasyonla indüklenen lens epitel hücre hasarna karsi verapamili koruyucu bir ajan olarak önerebiliriz.Öğe Hemolytic uremic syndrome as a cause of adult acute renal failure(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2016) Şahin, Taylan; Koca, Erdinç; Karahan, Kalender; Yücel, Neslihan; Gedik, Ender; Toğal, TürkanAbstract Thrombotic microangiopathy is a microvascular occlusive disorder characterized by microangiopathic hemolytic anemia, thrombocytopenia, and variable signs of organ injury due to platelet thrombosis in the microcirculation. Regarding to the severe of brain or renal lesions, two clinical entities (pathologically similar but clinically different) are described: thrombotic thrombocytopenic purpura and hemolytic uremic syndrome. Thrombotic thrombocytopenic purpura usually affect adults, and is characterized by severe neurologic involvement in most cases, and variable renal involvement. Hemolytic uremic syndrome occurs in young children, and is characterized by acute renal failure, and absent or minimal neurologic abnormalities. In this case report, the clinical features, diagnosis, pathophysiology, and treatment of an adult with acute renal failure due to the thrombotic microangiopathy with hemolytic uremic syndrome are discussed. Keywords: Acute Renal Failure, Thrombotic Thrombocytopenia; Hemolytic-Uremic Syndrome, İntensive Care.Öğe Management of the crush syndrome in critical patients: 10 cases(Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 2017) Karakaş, Buğra; Aydoğan, Mustafa Said; Yücel, Aytaç; Yücel, Neslihan; Kaçmaz, Osman; Sarı, Miraç Sefa; Togal, TürkanAbstract Introduction: Crush trauma may be life threating in extremities. Crush syndrome leads to a systemic disorder through muscle cytolysis and the spread of metabolic substance into the circulatory system. In the present study, we summarized the follow-up and treatment of 10 cases with intensive care unit (ICU) crush injury. Meterials and Methods: We have analyzed the clinical data of 10 patients with crush injury who were under treatment in the intensive care unit of our clinic. Age, sex, diagnosis, APACHE II score, sepsis, intensive care complications, treatment parameters in intensive care and arterial blood gases parameters, routine blood biochemistry, alanine aminotransferase, lactate dehydrogenase, creatine kinase, creatinine, existence of blood urea nitrogen, urinary protein and severity score of the patients have been recorded. Patients have been closely monitored for symptoms of crush injury, changes, crush area, urination and dangerous complications. Results: The mean age of 10 patients (10 male) was 41.3 ± 8.7 years. APACHE II score was 21,7. 8 out of 10 patients had traumatic shock, one showed acute renal failure and one presented with multiple organ dysfunction syndrome (MODS). In 3 patients presenting the criteria for crush syndrome, the symptoms of extremity distension and sensory function disorder were regulated with rapid surgical operation and hemodialysis, and urination increased, even in some patients, it reached the normal level. Serologic parameters were regulated in most of the patients after application. Amputation was applied to 5 (50%) patients in our group for serious infection and crush. 2 (20%) patients died, one because of MODS and one because of acute renal failure. Conclusion: Early and aggressive resuscitation, emergency treatment and close monitoring of serious complications are of great importance for saving the lives of the patients with crush syndrome under intensive care. Keywords: Crush Syndrome; Hemodialysis; Critical Illness.Öğe Moksifloksasine bağlı görsel halüsinasyonlar: bir olgu sunumu(Türkiye Acil Tıp Dergisi, 2013) Pepele, Mustafa Safa; Ertan, Cem; Yücel, NeslihanÖz: Acil servise nörolojik semptomlarla başvuran bir hastada organik beyin hastalıkları ve psikiyatrik nedenler öncelikli ayırıcı tanılar olsa da, diğer metabolik nedenler ve ilaç yan etkileri gibi olası etkenler de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yazıda, acil servisimize etrafa baktığında gözünün önünde turuncu renkli duvar kâğıdı görme, zemine baktığında yerden su kaynaması ve dalga dalga yayılması şikâyetiyle başvuran 65 yaşında bir kadın hasta sunuldu. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) dışında altta yatan bir hastalığı olmayan hastanın düzenli kullandığı bir ilaç da mevcut değildi. Nöropsikiyatrik muayenesinde yer-zaman oryantasyonu yerindeydi ve nörolojik defisiti yoktu. Hastaya bir gün önce nefes darlığı nedeniyle gittiği hekim tarafından Moksifloksasin 400 mg tablet başlandığı ve ilk dozu takiben bahsi geçen bulguların geliştiği öğrenildi. Hastanın acil serviste yapılan laboratuvar incelemelerinde ve bilgisayarlı beyin tomografisinde patolojik görünüme rastlanmadı. Acil servisteki takibinin altıncı saatinde şikayetleri ortadan kalkan hasta, moksifloksasine bağlı görsel halüsinasyon ön tanısı ile, ilacı değiştirilerek taburcu edildi. Hastanın 24 saat sonra telefon ile genel durumu sorulduğunda her hangi bir semptomu olmadığı öğrenildi. Başlık (İngilizce): Moxifloxacin hydrochloride related visual hallucinations: a case presentation Öz (İngilizce): Although the foremost encountered differential diagnosis in patients with neurological complaints in the emergency departments (ED) are organic nervous system diseases and psychiatric disorders, other metabolic disturbances and drug related adverse effects shall be considered as well. We present a 65 year old female patient who attended to our ED with visual hallucinations such as orange colored wallpaper, boiling water on the ground and wave patterns for the last 3 hours. Past medical history was clear for all but chronic obstructive pulmonary disease. Neuropsychiatric examination revealed a fully oriented, neurologically intact patient. After further questioning, we learned that the patient was on moxifloxacin 400 mg PO for two days and the symptoms started following the first dose of moxifloxacin. Laboratory and radiological work up including brain CT showed no pathognomonic findings. The patient, whose complaints totally resolved at the 6th hour of her follow-up in the ED was discharged with the diagnosis of Moxifloxacin related visual hallucinations with relevant modifications on her antibacterial treatment. Telephone follow-up 24 hours later revealed that our patient was symptom free.Öğe Pattern of coagulation in pediatric and adult multiple trauma patients(2019) Tekin, Yusuf Kenan; Yücel, NeslihanAbstract: Aim: Aim of this study was evaluated changes in coagulation parameters in adult and pediatric multiple trauma patients. Material and Methods: A prospective observational study was conducted of adult and pediatric patients with blunt multiple trauma. The platelet count, prothrombin time (PT), international normalized ratio (INR), activated partial thromboplastin time (aPTT), fibrinogen, D-dimer, tissue factor (TF), factor VII and factor X were evaluated. Results: For our pediatric trauma patients, platelet count, factor VII and factor X were inversely related to the APACHE II score, whereas aPTT, D-dimer and INR and APACHE II scores were positively correlated. Furthermore, we found that aPTT, D-dimer, INR and TF in adults positively correlated with the APACHE II score. We also found that factor X, aPTT, and platelet count were strongly associated with adverse outcomes in pediatric trauma patients, and remained independently associated in the multivariate analysis. Conclusion: TF and INR are strongly associated with adverse outcomes after multiple traumas in adults. However, in pediatric patients, platelet count, aPTT, TF and factor X are associated with adverse outcomes. Therefore, early assessment of TF and INR in adult trauma patients, and platelet count, aPTT, TF and factor X in pediatric trauma patients, may significantly improve the accuracy of assessments of the severity of traumatic injuries.Öğe Ratlarda omurilik yaralanmasında sitikolinin nöroprotektif etkinliği(İnönü Üniversitesi, 2005) Yücel, NeslihanOmurilikte yaralanmaya yol açan nedenler olarak bildirilen travma, hipoksi, hipoglisemi, epilepsi, toksinler, nörodejeneratif hastalıklar, tümör ya da diğer patofizyolojik olayların tümünde yaralanmalar benzer özellikler göstermektedir. Yapılan deneysel çalışmalarda, travma sonrası gelişen omurilik hasarında kompleks fizyopatolojik mekanizmaların rol oynadığı ve hasarın birincil hasar ve ikincil hasar olmak üzere iki aşamada geliştiği gösterilmiştir. Travmanın şiddeti ve oluş şekline bağlı olarak ortaya çıkan omurilik yaralanması birincil hasar olarak adlandırılmaktadır. Travma sonrası büyük miktarda akson kaybı ile sonlanan patofizyolojik olaylar kaskadı ise ikincil hasar olarak adlandırılmaktadır. Omurilikte yaralanma sonrası dejenerasyonu başlatan en önemli faktör lipit peroksidasyonudur. Bu çalışmada ratlarda oluşturulan deneysel travma modelinde sitikolinin nöroprotektif etkinliği araştırıldı Bu çalışmada 90 adet erişkin erkek (210-250 gm) Wistar albino rat kullanılarak, genel anestezi altoda yüksekten ağırlık düşürme modeli ile omurilik yaralanması oluşturuldu. Ratlar randomize olarak kontrol grubu, travma grubu, sitikolin tedavi grubu, metilprednizolon tedavi grubu ve metilprednizolon ve sitikolin kombine tedavi grubu olmak üzere beş gruba ayrıldı. Her grupta yer alan ratlar ile akut dönemi (24 saat) ve kronik dönemi (altı hafta) temsil etmek üzere iki altgrup oluşturuldu. Her grupta akut dönemi temsil eden altgrupta yer alan ratlar travma sonrası ilk 24 saat içinde sakrifiye edilerek omurilik yaralanma bölgesinde gelişen ödem, bir lipit peroksidasyon ürünü olan malondialdehit, bir endojen antioksidan olan glutatyon ve nitrik oksit düzeyleri değerlendirildi. Kronik dönemi temsil eden altgrupta yer alan ratlar ise travma sonrası altı hafta süre ile haftalık olarak nörolojik muayene yapılarak izlendikten sonra sakrifiye edilerek rafların travmatize omurilik bölgeleri histopatolojik inceleme için ayrıldı. Travma grubu ile karşılaştırıldığında tedavi gruplarında malondialdehit ve nitrik oksit düzeylerinin düşük ve glutatyon düzeylerinin yüksek olduğu saptandı. Ödem oranlarının ve hasarlı alan oranlarının tedavi gruplarında, travma grubu ile karşılaştırıldığında, daha düşük olduğu belirlendi. Grupların tümünde nörolojik iyileşme gözlendi. Ancak, travma grubu ile karşılaştırıldığında, tedavi gruplarında bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Sonuç olarak, incelenen tüm parametreler omurilik yaralanmasında sitikolinin en az metilprednizolon kadar etkili olduğuna işaret etmektedir. Sitikolinin metilprednizolon ile birlikte kullanılmasının, sitikolinin tek basma kullanılması ile karşılaştırıldığında, ek yarar sağlamadığı görülmektedir.Öğe Secret Carbon Monoxide Intoxication Assessments of the Patients Who Presented to Emergency(2022) Derya, Serdar; Gürbüz, Şükrü; Oğuztürk, Hakan; Yücel, Neslihan; Turtay, Muhammet Gökhan; Ekmekyapar, Muhammed; Uyanık, ÖmürAim: The primary aim of this study is to evaluate patients who present to the emergency department with atypical symptoms in terms of occult Carbon monoxide (CO) poisoning, and the secondary aim is to compare the invasive and non-invasive values of Carboxyhemglobin (COHb) levels in patients with high CO levels. Material and Method: This prospective and descriptive study was conducted on 2775 adult patients who visited the Emergency Department (ED) between January 1 and March 31, 2015. The COHb levels of the individuals who applied to the emergency department with non-specific complaints were measured with a non-invasive multiwave pulse oximeter device and the date of application, age, gender, complaint, smoking history, pregnancy status, pulse COHb, blood COHb and blood metHb parameters were recorded in the preformed form. Values under 10% in smokers and under 6.6% in non-smokers were recorded as secret COHb intoxication. Results: 52.8% of the patients were male and 34.4% were smokers. The rate of pregnant women among female patients was 13.4%. The first three complaints were shortness of breath, chest pain and stomach ache. It was determined that the mean COHb of the patients was 1.44±1.65 in arterial blood gas and 1.75±1.63 in finger measurement. A highly significant positive correlation was found between the two averages. The COHb value measured by both techniques was higher in male patients and in smokers and non-pregnant patients. The rate of latent COHb intoxication was determined as 1% in smokers and 0.1% in non-smokers. Conclusion: We came to the conclusion that non-invasive COHb measurement can make positive contributions to the diagnosis of secret carbonmonoxyde intoxications.