Yazar "Yağmur, Cengiz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aort Kapak kalsifikasyonu: Koroner Anjiografi Yapılan Hastalarda Kardiyovasküler Risk Faktörlerinin ve Kemik Mineral Dansitesinin Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Tekin, Gülaçan Özgün; Yağmur, Jülide; Kekilli, Ersoy; Yağmur, Cengiz; Uçkan, Ahmet; Aksoy, Yüksel; Turhan, Hasan; Yetkin, Ertan; Özdemir, Ramazan; Koşar, FeridunAort kapak kalsifikasyonu (AKK) yüksek kardiyovasküler risk insidansına sahip görünmekte olup, aterosklerozun bir sonucu olarak kabul edilebilir. Düşük kemik mineral dansitesi ve artmış aort kalsifikasyon prevalensi arasındaki ilişki esas olarak toplum tabanlı çalışmalarda yaşlı bayanlarda gösterilmiştir. Ancak bazı çalışmalar kemik mineral dansitesi ile aort kalsifikasyonu arasında ilişki olmadığını bildirmiştir. Bu yüzden. biz koroner angiografi yapılan hastalarda AKK’nu değerlendirmeyi ve AKK olan ve olmayan hastaların kardiyovasküler risk faktörlerini ve kemik mineral dansitelerini karşılaştırmayı amaçladık. Materyal ve metod: Çalışma populasyonu koroner angiografi yapılan 585 ardışık hasta (372 erkek, 213 kadın, ortalama yaş=59±10 yıl) içeriyordu. Bütün hastalara transtorasik ekokardiyografik inceleme yapıldı. AKK bir yada daha fazla küspis üzerinde birden fazla parlak yoğun ekoların izlenmesi ve tutulan küspisin azalmış hareketi olarak tanımlandı. Bütün hastalar dual energy x-ray absorpsiyometri (DEXA) yöntemi ile kemik mineral dansitesi (T scor) ölçümü için Nükleer Tıp bölümüne yönlendirildi. Tüm hastalarda yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, hipertansiyon, diyabetes mellitus, koroner arter hastalığı, hiperkolesterolemi ve sigara içiciliği kaydedildi. Bulgular: Çalışmamızda AKK prevalensı %27 (160/585) bulundu. Her iki grup arasında diyabetes mellitus, hiperkolesterolemi ve sigara içiciliği yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05 hepsi için). Yaş ve hipertansiyon AKK için bağımsız risk faktörü olmasına karşılık vücut kitle indeksi AKK için bağımsız ve negatif risk faktörü olarak saptandı. AKK ile ilişkili bulunmasada AKK olan grupta koroner arter hastalığı anlamlı oranda yüksek saptandı. Ne T skoru, ne de yaş ve cinsiyete uyarlanmış T skoru AKK ile ilişkili bulunmadı. Sonuç: Biz bu çalışmada yaş, hipertansiyon ve vücut kitle indeksi ile AKK arasında bağımsız ilişki olduğunu gösterdik. Kemik mineral dansite ölçümünde yaş-cinsiyet uyarlanmış T skoru AKK ile ilişkisiz bulundu. Her ne kadar çalışmamızda koroner arter hastalığı ile AKK arasında ilişki olmadığı gösterilmiş olsada bu konunun aydınlanması için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Aortic valve calcification: Assessment of cardiovascular risk factors and bone mineral density in patients undergoing coronary angiography(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Özgün Tekin, Gülaçan; Yağmur, Jülide; Kekilli, Ersoy; Yağmur, Cengiz; Uçkan, Ahmet; Aksoy, Yüksel; Turhan, Hasan; Yetkin, Ertan; Özdemir, Ramazan; Koşar, FeridunÖz: ÖZET: Amaç: Aort kapak kalsifikasyonu (AKK) yüksek kardiyovasküler risk insidansına sahip görünmekte olup, aterosklerozun bir sonucu olarak kabul edilebilir. Düşük kemik mineral dansitesi ve artmış aort kalsifikasyon prevalensi arasındaki ilişki esas olarak toplum tabanlı çalışmalarda yaşlı bayanlarda gösterilmiştir. Ancak bazı çalışmalar kemik mineral dansitesi ile aort kalsifikasyonu arasında ilişki olmadığını bildirmiştir. Bu yüzden. biz koroner angiografi yapılan hastalarda AKK’nu değerlendirmeyi ve AKK olan ve olmayan hastaların kardiyovasküler risk faktörlerini ve kemik mineral dansitelerini karşılaştırmayı amaçladık. Materyal ve metod: Çalışma populasyonu koroner angiografi yapılan 585 ardışık hasta (372 erkek, 213 kadın, ortalama yaş=59±10 yıl) içeriyordu. Bütün hastalara transtorasik ekokardiyografik inceleme yapıldı. AKK bir yada daha fazla küspis üzerinde birden fazla parlak yoğun ekoların izlenmesi ve tutulan küspisin azalmış hareketi olarak tanımlandı. Bütün hastalar dual energy x-ray absorpsiyometri (DEXA) yöntemi ile kemik mineral dansitesi (T scor) ölçümü için Nükleer Tıp bölümüne yönlendirildi. Tüm hastalarda yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi, hipertansiyon, diyabetes mellitus, koroner arter hastalığı, hiperkolesterolemi ve sigara içiciliği kaydedildi. Bulgular: Çalışmamızda AKK prevalensı %27 (160/585) bulundu. Her iki grup arasında diyabetes mellitus, hiperkolesterolemi ve sigara içiciliği yönünden istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05 hepsi için). Yaş ve hipertansiyon AKK için bağımsız risk faktörü olmasına karşılık vücut kitle indeksi AKK için bağımsız ve negatif risk faktörü olarak saptandı. AKK ile ilişkili bulunmasada AKK olan grupta koroner arter hastalığı anlamlı oranda yüksek saptandı. Ne T skoru, ne de yaş ve cinsiyete uyarlanmış T skoru AKK ile ilişkili bulunmadı. Sonuç: Biz bu çalışmada yaş, hipertansiyon ve vücut kitle indeksi ile AKK arasında bağımsız ilişki olduğunu gösterdik. Kemik mineral dansite ölçümünde yaş-cinsiyet uyarlanmış T skoru AKK ile ilişkisiz bulundu. Her ne kadar çalışmamızda koroner arter hastalığı ile AKK arasında ilişki olmadığı gösterilmiş olsada bu konunun aydınlanması için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Comparison of different quantitative methods and visual evaluation on the Tc-99m-HMPAO brain perfusion SPET(Fırat Tıp Dergisi, 2006) Kekilli, Ersoy; Yağmur, Cengiz; Ertem, Kadir; Turgut, Songül; Aydın, Ömer MuratÖz: Amaç: Beyin perfüzyon sintigrafisi beyin perfüzyonu ve metabolik durumunu değerlendirmek için yaygın olarak kullanılmaktadır. Biz görsel değerlendirmeye dayanarak Tc-99m-HMPAO SPET'deki farklı ölçüm metodlarını karşılaştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Kıyaslamalı çalışmamıza 47 hasta dahil edildi. Tc-99m-HMPAO beyin perfüzyon SPET uygulandı. Yarı-kantitatif analiz için iki orbitomeatal (OM) compozit kesit oluşturuldu. Bölgesel serebral perfüzyon bilgileri semi-kantitatif olarak her bir serebral ROI ortalama sayımı ve referans bölge ortalama sayımı arası oran olarak hesaplandı. Serebellum sayım ortalaması, alt OM kesit sayım ortalaması ve karşı hemisfer ilgi alanı sayım ortalaması referans bölgeler olarak kullanıldı. İki nükleer tıp uzmanı bütün görüntüleri değerlendirdi. Görsel değerlendirmede ilgi alanlarını 0 (=hipoperfüze alan); 1 (=normal alan) ve 2 (=hiperperfüze alan) olarak tanımladı. SPET kesiti ilgi alanları bilgileri farklı ölçüm metotlarının ideal karar eşiğini temin metodu olan ROC analizle değerlendirildi. Bulgular: Bizim bulgularımız küçük ilgi alanları almanın büyük ilgi alanlarından daha iyi olduğunu gösterdi. Alt OM kesit sayım ortalaması serebellum sayım ortalaması ile pozitif korelasyona sahipti. Ek olarak, referans alan olarak, alt OM kesit sayım ortalaması kullanımı serebellumunkinden hafif; karşı hemisfer simetrik alanınınkinden ise belirgin daha iyiydi. Sonuç: Biz görsel değerlendirme ile bu ölçüm metotları arasında beklediğimiz yüksek uyumluluğu bulamadık. Beyin perfüzyon Tc-99m-HMPAO SPET te yeni ölçüm metotlarına ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Kemik greftlerinde nükleer tıp uygulamaları(Ersoy K., Cengiz Y., Kadir E., Türk Bilge B. (2005). Kemik greftlerinde nükleer tıp uygulamaları, İnönü Üniversitesi, Malatya., 2005) Kekilli, Ersoy; Yağmur, Cengiz; Ertem, Kadir; Bilen, Türk BilgeÖz: Kemik greftleri eklem füzyonunda, eklem rekonstrüksiyonunda, kraniomaksillofasiyal rekonstrüksiyonda, travmatik yaralanmalarda, kemik rezeksiyonunda ve enfeksiyonlarında, protez komplikasyonlarında, kırık ve kaynama problemlerinde, konjenital malformasyonlar ve kozmetik problemlerin tedavisinde kullanılırlar. Kemik greftleri sıklıkla kemik doku iskelesi, köprü, alan kaplayıcı, defekti doldurucu ve kemik kaybını yerine koyucu rollere sahiptirler. Günümüzde kemik grefti kullanımı gittikçe artmaktadır. Ülkemizde de otolog kemik greftleri kullanımı oldukça yaygındır. Kemik greftlerinde greft canlılığının ve komplikasyonlarının değerlendirilmesinde ve hastanın takibinde nükleer tıp değerli bilgiler vermektedir. Özellikle vasküler kortikal kemik greftlerinde ve vasküler pediküllü kemik greftlerinde operasyondan kısa süre sonra greft canlılığı ve vasküler anastomozun başarısı kemik sintigrafisi ile gösterilebilmektedir. İşlemin patofizyolojisini öğrenmekle, sintigrafik bulguların yorumu kolayca verilebilecektir. Vasküler olmayan kemik greftlerinde iyileşme revaskülarizasyon ve remineralizasyon ile olur. Kansellöz otogreftlerde vasküler cevap kortikal greftlerinkinden daha büyüktür. Kansellöz yatağın tamamı yaklaşık 1-2 hafta içinde tamamen revaskülarize olabilir: Vasküler kemik greftlerinde ve kas pediküllü kemik greftlerinde iyileşme kırık iyileşmesi ile benzerdir. Allogreft kemik basitçe bir kalsiyum iskelesini sağlar, herhangi bir kemikleşme hücresi ve proteinlerine sahip değildir. Kemik sintigrafisi ile allogreft iyileşmesinin otogreftlere benzediği ancak revaskülarizasyonun ve remineralizasyonun daha uzun sürdüğü gösterilmiştir. Bu nedenle, bu derlemede patofizyolojik bilgiler genişce verilmiştir. Son dönem literatürleri ışığında yazarlar, kemik greftleme işlemleri hakkında genel bilgileri vermeyi ve bu hastalarda kullanılabilecek nükleer tıp uygulamalarını tartışmayı amaçlamışlardır. Başlık (İngilizce): Bone grafts and nuclear medicine: Review Öz (İngilizce): Bone grafts find application in multiple settings: joint fusion and reconstruction, bone infection and resection, prothesis complications, congenital malformation and cosmetic adjustments, cranio-maxillofacial reconstruction, as well as the treatment of various trauma injuries such as fractures resulting in delayed unions and non-unions. Bone grafts have often played the roles of scaffolds, bridges, spacers, defect fillers, and bone-loss replacements. There is a growing trend in bone graft usage today. The use of autolog bone grafts is widespread in Turkey. Nuclear medicine has proven to be a helpful adjunct in the determination of graft viability. In particular, the status of vascular anastomoses can be shown on bone scintigraphy short periods after cortical and pedicle bone grafts. With added knowledge of individual pathophysiology, the interpretation of scintigraphic results is greatly facilitated. Non-vascularized bone grafts improve with revascularisation and remineralisation. In cancellous autografts, the vascular response is much greater than in cortical grafts. The entire cancellous bed may be completely revascularized within approximately l to 2 weeks. Healing of vascularized bone grafts and pedicles is similar to the process manifested in fractures. Allograft bone simply provides calcium scaffolding and does not possess bone-growing cells or proteins. Previous studies utilizing bone scintigraphy have shown that allograft healing proceeds not unlike that of autografts, with the exception that revascularisation and remineralisation are delayed. The authors review the current literature on bone grafting procedures and discuss the possible applications of nuclear medicine in this setting.Öğe Poliostotik fibroz displazi' de üç fazlı kemik sintigrafisi ve radyografik değerlendime: Olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999) Yılmaz, Mustafa; Kekilli, Ersoy; Kuşhan, Selahattin; Yağmur, CengizÖz: Fibröz displazi iskelet sisteminin benign, gelişimsel bir bozukluğu olup normal kemik medüllası fibroossöz dokuyla yer değiştirmiştir. Kemik sintigrafisi fibröz displazide lezyonların erken saptanması ve poliostotik tutulumun belirlenmesi açısından duyarlı bir görüntüleme yöntemidir. Sintigrafiyle başlıca extremite kemiklerinde, pelviste, kostalarda ve kraniofasiyal kemiklerde multipl fokal ya da diffüz artmış aktivite tutulumları kolaylıkla gösterilir. Önceden monostotik fibröz displazi tanısı almış bir olguda Tc-99m MDP (teknesyum-99m metilen difosfonat) verilerek çekilen üç-fazlı kemik sintigrafisi bulguları ile radyografik bulgular sunulmuş ve bu bulguların ışığında olgunun poliostotik fibröz displazi olduğu anlaşılmıştır. Başlık (İngilizce): Three phase bone scintigraphy and radiologic evaluation in poliostotic fibrous dysplasia: A case report Öz (İngilizce): Fibrous dysplasia is a benign developmental disorder of the skeletal system in which normal bone marrow is replaced by fibroosseous tissue. Bone scintigraphy is a sensitive imaging modality for detecting early lesions and poliostotic involvement in fibrous dysplasia. Bone scan demonstrates multiple areas of focally or diffusely increased activity accumulation involving mainly long bones, pelvic bones, ribs, and craniofacial bones. We describe the findings of the three-phase bone scan performed using Tc-99m MDP (technetium-99m methylene diphosphonate) and the radiographs in a case with poliostotic fibrous dysplasia who was previously diagnosed as monostotic fibrous dysplasia.Öğe Somatotrophic reorganization in the brain after extremity replantation, revascularization and amputations: investigated by SPECT analysis(2006) Ertem, Kadir; Kekilli, K. Ersoy; Yağmur, Cengiz; Ayan, İrfan; Turgut, Songül; Bostan, Hacı; Bora, ArslanAMAÇ: Ekstremitelere uygulanan replantasyon, revaskülarizasyon ve amputasyon ameliyatlarından sonra 99mTc-HMPAO SPECT analizi kullanılarak motor ve somatosensoriyel korteksteki somatotropik reorganizasyon açısından araştırıldı. GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya 12 hasta (11 erkek, 1 kadın; ort. yaş 38.9±14.7 yıl) ve 5 sağlıklı erkek (ort. yaş 32.2±7.9 yıl) kontrol grubu olarak alındı. Rekonstrüksiyon sonrası presentral ve postsentral kesitlerle birlikte alt, orta ve üst orbitomeatal kesitlerde ölçümler yapıldı. Tüm görüntüler görsel ve yarı kantitatif olarak değerlendirildi. İstatistiksel analizlerde Mann-Whitney U-testi kullanıldı. BULGULAR: Revaskülarizasyon ve replantasyon hastalarında dominant hemisferde presentral ve postsentral hipoperfüzyon vardı. Amputasyon hastalarında, nondominant hemisferde presentral hipoperfüzyon ve postsentral hipoperfüzyon (dört olgunun üçünde) bulunurken; dominant hemisferde ise dört olgunun birinde postsentral hipoperfüzyon vardı. Olgularımızda beyin bölgesel kan akımında belirgin fark posterior parietal kortekste bulundu (somatik ilişkili alan). SONUÇ: Ekstremite replantasyon-revaskülarizasyon ameliyatları sonrası beyinde presentral ve postsentral kortekste görülen değişiklikler somatotropik reorganizasyonun iyi bir göstergesi olabilir.Öğe Tc-99m-diphosphonate uptake in a giant ancient schwannoma of the arm(Fırat Tıp Dergisi, 2006) Kekilli, Ersoy; Ertem, Kadir; Yağmur, CengizÖz: Kolda yerleşik 9.5x9x7cm boyutta dev antik schwannom'lu 77 yaşında bayanı sunmaktayız. Tc-99m-metilen difosfonat kemik sintigrafisinde tümörde artmış aktivite birikimi izlendi. Tümörün eksizyonu sonrasında patolojik tanı antik schwannom olarak gösterildi. Önceki çalışmalarda schwannom'un artmış Tc-99m-difosfonat aktivite birikimi ile gösterilebildiği yayınlanmıştır fakat biz birikimin schwannom'un doku tipleriyle veya atipik çeşitleri ile alakalı olabileceğini düşünmekteyiz. Başlık (İngilizce): Kolun dev antik schwannom'unda Tc-99m difosfonat tutulumu Öz (İngilizce): We present a 77-year woman with a size of 9.5x9x7cm giant ancient schwannoma located in the lower arm. Increased activity accumulation in the tumor was seen on the Tc-99m-methylene diphosphonate bone scintigraphy. After excision of the tumor, Pathologic diagnosis could be illustrated as an ancient schwannoma. Previous studies reported that Schwannoma could be demonstrated with increased Tc-99m-diphosphonates activity accumulation but we speculate that this accumulation may be related to tissue types or atypical types of schwannoma.