Yazar "Yeşilada, Elif" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 2004-2006 dönemi pediatrik hastaların periferik kan sitogenetik sonuçlarının değerlendirilmesi(2006) Yüksel, Şengül; Savacı, Serap; Yeşilada, Elif; Gülbay, Gonca; Otlu, Gonca; Kaygusuzoğlu, EbruAmaç: Bu çalışmada, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Genetik Tanı Laboratuvarı’na, fenotipik dismorfogenezisin değişik klinik ön tanıları ile başvurmuş olan pediatri hastalarının, major kromozomal anomaliler yönünden retrospektif değerlendirilmesi yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 204 hastanın kromozomları periferik lenfosit doku kültürü tekniği ile elde edildi ve karyotipler G-bantlama metoduyla boyanarak incelendi. Olguların klinik özellikleri, ilişkili anomaliler ve anneye ait özelliklerine ulaşıldı. Bulgular: Toplam 57 çocukta (%27,9) kromozomal anomali saptandı. Bunlar sırası ile, trizomi 21 (%21,57), Turner sendromu (%2.94), trizomi 13 (%1.96), trizomi 18 (%0.49), mozaik-trizomi 8 (%0,49) ve inv(9)(p11;q13) (%0.49) olarak belirlendi. Down sendromlu olguların %60'ından fazlasında mongoloid yüz, epikantal kıvrım, hipertelorizm, simian çizgisi, basık burun ve mikrosefali vardı. Doğumsal kalp hastalığı 13 vakada (%32,5) bulundu. Down sendromlu 37 hastada (%84,1) ileri anne yaşı saptandı. Sonuç: Araştırma sonunda elde edilen bulgular, konjenital malformasyonlara neden olan etyolojik faktörler içinde kromozomal anomalilerin önemli rol oynadığını ortaya koydu. Kromozom aberasyonlu konjenital anomalileri değerlendirirken genetikçi ve pediatristlerin ekip çalışması etyolojik tanının doğru saptanma olasılığını artırır. Bu da ebeveynlerin tekrarlama riskini azaltması dolayısıyla konjenital anomalilerin primer olarak önlenmesi bakımından önemlidir.Öğe 2004-2006 Dönemi Pediatrik Hastaların Periferik Kan Sitogenetik Sonuçlarının Değerlendirilmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2006) Yüksel, Şengül; Savacı, Serap; Yeşilada, Elif; Gülbay, Gonca; Otlu, GoncaBu çalışmada, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Genetik Tanı Laboratuvarı’na, fenotipik dismorfogenezisin değişik klinik ön tanıları ile başvurmuş olan pediatri hastalarının, major kromozomal anomaliler yönünden retrospektif değerlendirilmesi yapıldı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 204 hastanın kromozomları periferik lenfosit doku kültürü tekniği ile elde edildi ve karyotipler G-bantlama metoduyla boyanarak incelendi. Olguların klinik özellikleri, ilişkili anomaliler ve anneye ait özelliklerine ulaşıldı. Bulgular: Toplam 57 çocukta (%27,9) kromozomal anomali saptandı. Bunlar sırası ile, trizomi 21 (%21,57), Turner sendromu (%2.94), trizomi 13 (%1.96), trizomi 18 (%0.49), mozaik-trizomi 8 (%0,49) ve inv(9)(p11;q13) (%0.49) olarak belirlendi. Down sendromlu olguların %60’ından fazlasında mongoloid yüz, epikantal kıvrım, hipertelorizm, simian çizgisi, basık burun ve mikrosefali vardı. Doğumsal kalp hastalığı 13 vakada (%32,5) bulundu. Down sendromlu 37 hastada (%84,1) ileri anne yaşı saptandı. Sonuç: Araştırma sonunda elde edilen bulgular, konjenital malformasyonlara neden olan etyolojik faktörler içinde kromozomal anomalilerin önemli rol oynadığını ortaya koydu. Kromozom aberasyonlu konjenital anomalileri değerlendirirken genetikçi ve pediatristlerin ekip çalışması etyolojik tanının doğru saptanma olasılığını artırır. Bu da ebeveynlerin tekrarlama riskini azaltması dolayısıyla konjenital anomalilerin primer olarak önlenmesi bakımından önemlidir.Öğe 46,xx testiküler bozukluğu olan erkek hasta: bir olgu sunumu(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2015) Kurtoğlu, Elçin Latife; Savacı, Serap; Ekici, Cemal; Yaşar, Emine; Beytur, Ali; Yeşilada, Elif46,XX testiküler bozukluk nadir görülen bir genetik sendromdur. Memelilerde cinsiyet belirleyici bölge Y kromozomunda bulunmaktadır ve erkek fenotipinin gelişiminden sorumlu olan faktörün kodlanmasında büyük rol oynamaktadır. Bu çalışmada infertilite nedeniyle hastanemize başvuran yetişkin erkek hastanın klinik bulguları ile beraber hormonal, moleküler ve sitogenetik analiz sonuçları değerlendirilip sunulmuştur. Yapılan çalışmalar sonucunda 46,XX karyotipine ulaşılmış ve SRY bölgesinin varlığı ile birlikte AZFa (sY84 sY86), AZFb (sY127, sY133, sY134), AZFc (sY157, sY254, sY255) ve AZFd (sY152, Sy153) bölgelerinde delesyon saptanmıştır. Ayrıca, Xp11.1-q11.1, Yp11.31, Yq12 bölgelerine özgü FISH probları kullanılarak yapılan analizde hastanın iki X kromozomunu ve SRY bölgesini taşıdığı belirlenmiştir. Y kromozomunda bulunan SRY geni ve AZF gen bölgeleri, erkek cinsiyeti ve fertilitenin belirlenmesinde birinci derecede rol oynamaktadır. Sonuç olarak, 46,XX karyotipli erkek hastalarda sitogenetikle birlikte moleküler genetik ve moleküler sitogenetik analizlerin yapılması ve bu analizler ışığında genetik danışma verilmesi büyük önem taşımaktadır.Öğe Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF) Düşünülen Olgularda MEFV Gen Mutasyonları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2005) Yeşilada, Elif; Savacı, Serap; Yüksel, Şengül; Gülbay, Gonca; Otlu, Gonca; Kaygusuzoğlu, EbruAilesel Akdeniz ateşi (FMF), MEFV genindeki mutasyonların neden olduğu otozomal resesif bir hastalıktır. Bu gen, kromozom 16p13.3’da haritalanmıştır ve özellikle granülositlerde bulunan bir proteini (pirin) kodlamaktadır. Bu çalışmada FMF ön tanısı ile refere edilen 197 olguda MEFV geninde sıklıkla rastlandığı bildirilen E148Q, P369S, F479L, M680I (G/C), M680I (G/A), I692del, M694V, M694I, K695R, V726A, A744S ve R761H mutasyonları incelenmiştir. Çalışılan olguların 93’ünde MEFV gen mutasyonları gözlenmiştir (%47). Bunlar arasında, 15 hasta pirin mutasyonları için homozigot; 22 hasta bileşik heterozigot olarak belirlenirken 57 hastanın ise test edilen mutasyonlardan yalnızca birini taşıdığı bulunmuştur. Heterozigot veya homozigot hastalarda sıklıkla rastlanılan mutasyonlar sırası ile M694V (%31), M680I (%12) ve E148Q (%9)’dır ve bunları A744S (%4) ve V726A (%3) izlemektedir. P369S mutasyonu allellerin %2’sini oluştururken F479L, M694I, K695R ve R761H mutasyonlarının oldukça düşük frekanslarda olduğu belirlenmiştir. M680I (G/A) ve I692del mutasyonlarına ise bu çalışmada rastlanmamıştır.Öğe Ankilozan spondilit düşünülen olgularda hla-b*27 ve cyp2d6*4 allellerinin sıklığı(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2016) Kurtoğlu, Elçin Latife; Gülbay, , Gonca; Yeşilada, Elif; Tekedereli, İbrahimAnkilozan spondilit (AS), birincil olarak spinal ve sakroiliak eklemleri etkileyen ve oldukça yaygın olan kronik inflamatuar artropatidir. HLA-B*27, AS ile güçlü ilişkisinden dolayı en fazla çalışılan HLA sınıf I allellerinden biridir. HLA genleri dışında Sitokrom P450 2D6 (CYP2D6) geninin zayıf metabolize edici genotipinin de AS ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı’na AS ön tanısı ile refere edilen olgularda HLA-B*27 ve CYP2D6*4 allellerinin dağılımını belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaçla periferal kandan izole edilen DNA’dan HLA-B*27 ve CYP2D6*4 allelerine özgü bölgelerin polimeraz zincir reaksiyonu ile amplifiye edilmesinin ardından ters hibridizasyon yöntemi kullanılarak çalışılmış ve sonuçlar analiz edilmiştir. Bölgemiz için ilk kez rapor edilen bulgularımıza göre 336 olgu arasında, 119’unun (%35.41) yalnızca HLA-B*27 alleline sahip olduğu belirlenmiştir. CYP2D6*4 mutasyonu bakımından ise olguların 66’sının (%19.64) heterozigot, 6’sının (%1.78) homozigot olduğu ve 264’ünün (%78.57) ise CYP2D6*4 allelini taşımadığı bulunmuştur. Tüm olguların 31 tanesinde (%9.22) ise HLA-B*27 ve CYP2D6*4 allellerinin birlikte bulunduğu belirlenmiştir.Öğe A bioactive product lipoxin A4 attenuates liver fibrosis in an experimental model by regulating immune response and modulating the expression of regeneration genes(2019) Kurtoğlu, Elçin Latife; Kayhan, Başak; Gül, Mehmet; Kayhan, Burçak; Akdoğan Kayhan, Meral; Karaca, Zeynal Mete; Yeşilada, ElifAbstract: Background/Aims: Lipoxin A4 (LXA4), an anti-inflammatory lipid mediator, regulates leukocyte cellular activity and activates gene transcription. The therapeutic effect of LXA4 on liver fibrosis and its mechanism on the immune system are largely unknown. Because the regenerative capacity of hepatocytes in acute and chronic liver failure models of mouse increases by silencing MKK4, we aimed to investigate the effect of parenteral administration of LXA4 on the genes responsible for regeneration of liver, namely MKK4, MKK7, and ATF2, and visualize the therapeutic effects in an experimental model. Materials and Methods: Fibrosis was induced in mice by administration of thioacetamide (TAA). LXA4 was administered during the last two weeks of fibrosis induction. The fibrosis level was measured by Knodell scoring. The liver function was measured by analyzing serum ALT, AST, and AP levels. Expression levels of genes responsible for liver fibrosis (TGF-?) and cell regeneration (MKK4, MKK7, and ATF2) have been measured by RT-PCR analysis. Inflammatory and anti-inflammatory cytokine levels were measured in serum samples and liver homogenates by Enzyme Linked Immunosorbent Assay (ELISA). Ultrathin sections were examined using a transmission electron microscope and analyzed. Results: We observed significant healing in liver of the LXA4-treated group, histologically. This finding was in parallel with reduction of serum ALT, AST, but not AP levels. TGF-? and MKK4 expressions were significantly reduced in the LXA4-treated group. Administration of LXA4 caused significant elevation of IL-10 in systemic circulation; however, that elevation was not detected in liver homogenates. Nevertheless, significant reductions in TNF-? and IL-17 have been observed. Conclusion: The anti-inflammatory effect of LXA4 maintains the regenerative capacity of liver during fibrosis in an experimental liver fibrosis model. LXA4 may be therapeutically beneficial in liver fibrosis.Öğe D. Melanogaster'in Malatya ve Oregon soyu, D. Virilis ve D. erecta'nın gelişim dönemleri ve yumurta verimlerinin karşılaştırılması(İnönü Üniversitesi, 1988) Yeşilada, Elif[Abtsract Not Available]Öğe Diyaliz hastalarında panel reaktif antikor düzeyinin tespiti: iki yöntem ve iki analizin karșılaștırılması(İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2015) Kurtoğlu, Elçin Latife; Şahin, İdris; Taşkapan, Hülya; Yeşilada, Elif; Kayhan, Başakİnsan doku uygunluk antijenleri sınıf-I ve sınıf- II'ye karşı özgül antikorlar (Panel Reaktif Antikor-PRA-) doğum; kan transfüzyonu ve/veya organ transplantasyonu sonrası gelişir. PRA, nakil sonrası graft’in reddinde önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle PRA analizi organ bekleyen hastaların takibinde nakil öncesi ve sonrası yapılması zorunlu rutin testlerdendir. PRA testi, tarama ve tanımlama olarak isimlendirilen; iki farklı analiz ile gerçekleştirilmektedir. Tarama PRA varlığının tespitine yönelik kalitatif bir test’tir. Tanımlama ise çoğunlukla donor spesifik antikor tespitinde kullanılan kantitatif bir test’tir. Tanımlama sadece özgül PRA yüzdesini vermekle kalmaz aynı zamanda ölçüm yöntemine de bağlı olarak donor spesifik antikor tespitini de sağlar. PRA ölçümü için kompleman bağımlı sitotoksisite; Enzyme Linked Immunoassay (ELISA), Akım sitometri ve Luminex yöntemleri kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, laboratuvarımızda böbrek nakli bekleme listesindeki diyaliz hastaları için yaptığımız rutin PRA analizinde kullanılan ELISA ve Luminex yöntemlerinin tarama ve tanımlama analizlerinde etkinliğini karşılaştırmaktır. Laboratuvarımıza başvuran 154 hastadan yapılan analizlere göre; ELISA ve Luminex PRA tarama sonuçları arasında %85 uyum bulunurken, her iki yöntemle yapılan tanımlama sonuçları arasında ise toplamda %72 uyum saptanmıştır. Aynı yöntemin tarama ve tanımlama sonuçları incelendiğinde; ELISA PRA tarama ve tanımlama sonuçlarının %19 oranında uyumsuzluk gösterdiği belirlenirken, Luminex PRA tarama ve tanımlama sonuçları arasında %2 gibi ELISA sonuçlarına göre daha az bir uyumsuzluk olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak; nakil öncesi rutin PRA analizi için ELISA yöntemi yerine Luminex yönteminin kullanılması; doğru ve hızlı sonuç alınabilmesi bakımından önemlidir.Öğe Drosophila melanogaster' in bazı gelişimsel özelllikleri üzerine kadmiyum nitratın etkisi(İnönü Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Malatya, Türkiye, 2000) Gelegen, Lütfiye; Yeşilada, ElifDrosophila melanogaster' in bazı gelişimsel özelllikleri üzerine kadmiyum nitratın etkisi Öz: D. melanogaster’in yumurta verimi, larvaların hayatta kalışı ve eşey oranları üzerine kadmiyum nitratın etkisi araştırıldı. Bulgularımıza göre kadmiyum nitratın etkileri şöyle özetlenebilir. Kadmiyum nitrat gelişim dönemlerinde verildiğinde yumurta verimini etkilemedi. Diğer yandan ergin dönemde verilen kadmiyum nitrat, yumurta verimini konsantrasyon artışına bağlı olarak inhibe etti. İlave olarak, larvadan ergine gelişme oranının kadmiyum nitrat konsantrasyonunun artışı ile azaldığı bulundu. Kadmiyum nitrat uygulaması D. melanogaster’in eşey oranını etkilemedi.Öğe Drosophila melanogaster' in ömür uzunluğu üzerine kadmiyum nitratın etkisi(Turkish Journal of Biology, 2000) Yeşilada, Elif; Gelegen, LütfiyeÖz: Kadmiyum nitratın Drosophila melanogaster’in ömür uzunluğu üzerine etkisi araştırıldı. Ergin yaşamda sürekli olarak verilen kadmiyum nitrat bütün gruplarda ortalama ömür uzunluğunun kısalmasına neden oldu. Ayrıca kadmiyum nitratın genç ve yaşlı populasyonlar üzerine etkileri karşılaştırıldı. Genç populasyonlar kadmiyumlu besiyerinde yaşlılara göre daha uzun yaşadı.Öğe Drosophila melanogaster'in gelişim biyolojisi üzerine absisik asit ve kinetinin etkisi(İnönü Üniversitesi, 1992) Yeşilada, Elif[Abtsract Not Available]Öğe The effect of kinetin gibberellic acid and indole acetic acid on EMS-induced somatic mutation and recombination in Drosophila melanogaster(Turkish Journal of Biology, 2000) Yeşilada, ElifÖz: Bu çalısmada, Drosophila melanogaster’in somatik mutasyon ve rekombinasyon testi kullanılarak EMS ile indüklenmis mutant kanat benekleri üzerine bitki büyüme hormonlarının (kinetin, gibberellik asit (GA3) ve indol asetik asit (IAA)) etkisi arastırıldı. GA3, EMS ile indüklenen bütün kanat beneklerini azalttı. Kinetinin 10-3 M konsantrasyonu EMS ile indüklenen ikili beneklerin sayısını azaltırken, 10-4 M konsantrasyonu beneklerin bütün tiplerinin sayısında artısa neden oldu. Aynı konsantrasyonlardaki IAA ise degisken sonuçlar verdi. 10-4 M IAA yalnızca büyük tekli beneklerin sayısını indirgedi. Sonuçlarımız bitki büyüme hormonlarının (özellikle GA3’ün) bio-antimutagen olabilecegini düsündürmektedir.Öğe İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Laboratuvarı’nda Doğum Öncesi Tanı Çalışmalarının İki Yıllık Değerlendirmesi(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2008) Savacı, Serap; Yüksel, Şengül; Yeşilada, Elif; Kaygusuz, Ebru; Gülbay, GoncaBu çalışmada, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Laboratuvarına Ekim 2005-Ağustos 2007 tarihleri arasında yönlendirilen 328 olguya ait doğum öncesi tanı değerlendirmelerimiz sunulmaktadır. Gereç ve Yöntem: 311 amniyosentez sıvısı, 17 fetal kan örneği olmak üzere 328 olguya ait sitogenetik analiz sonuçları değerlendirilmiştir. Amniyosentez ve fetal kan örneğine ilişkin tanı endikasyonlarını üçlü tarama testinde risk belirlenmesi, ileri anne yaşı ve ailede anomalili bebek öyküsü oluşturmuştur. Bulgular: Toplam 328 olgunun karyotip analizi yapılmıştır. Bunların arasında kromozom anomali oranı en yüksek olan grup amniyosentez grubudur, 5 olguda (%1.60) sayısal kromozom anomalisi ve 2 olguda (%0.64) yapısal kromozom anomalisi saptanmıştır. Bu olguların biri Turner sendromu (%0.32), 4’ü ise trizomi 21 (%1.28)’dir. Yapısal anomaliler ise 1 olguda Y kromozomunda heterokromatin bölge artışı (%0.64) ve 1 olguda Robertsonian translokasyon olarak belirlenmiştir (%0.64). Fetal kan örneğinde yapılan kromozom analizi sonucunda ise 2 olguda trizomi 21 (%11.76) 1 olguda ise 46,XX/46,XY belirlenmiştir. Sonuç: Kromozom anomalisi saptanan olgularda kromozom anomalisi ile endikasyon ilişkisi değerlendirildiğinde ileri anne yaşı ile uyumluluk olduğu gözlenmiştir.Öğe Karciğer fibrozu esnasında lipoksin A4'ün karaciğer hücre yenilenmesi ve immün yanıt üzerine etkisinin araştırılması(2015) Kayhan, Başak; Kurtoğlu, Elçin Latife; Gül, Mehmet; Yeşilada, Elif[Abstract Not Available]Öğe Malatya’da Beta-Talasemi Mutasyonları(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2009) Gülbay, Gonca; Yeşilada, Elif; Aydoğdu, İsmet; Özgen, Ünsal; Otlu, GoncaBeta-talasemi, beta-globin genindeki yaklaşık 200 farklı mutasyon nedeni ile ortaya çıkan en yaygın otozomal resesif hastalıklardan biridir. Çalışmamızda beta-talasemi tanısı ile refere edilen 38 olgunun beta-globin geninde en yaygın mutasyonlar (-87 (C>G), -30 (T>A), Cd 5 (-CT), hemoglobin C (HbC), hemoglobin S (HbS), Cd 6 (-A ), Cd 8 (-AA), Cd 8/9 (+G), Cd 22 (7bp del), Cd 30 (G>C), IVS 1.1 (G>A), IVS 1.2 (T>A), IVS 1.5 (G>C ), IVS 1.6 (T>C), IVS 1.110 (G>A ), IVS 1.116 (T>G ),IVS 1-25 (25bp del), Cd 36/37 (-T), Cd 39 ( C>T), Cd 44 (-C), IVS 2.1 (G>A), IVS 2.745 (C>G)) araştırılmıştır. Çalışılan olguların 32 (%84.2)’sinde beta-globin geni mutasyonları gözlenmiştir. Bunlar arasında 6 hastanın beta-globin geni mutasyonları bakımından homozigot olduğu belirlenirken; 26 hastanın ise test edilen mutasyonlardan yalnızca birini taşıdığı bulunmuştur. Çalışmamızın sonuçlarına göre; IVS 1.110 (G>A) mutasyonu, Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi en yaygın mutasyon olarak belirlenmiştir. Homozigot veya heterozigot hastalarda IVS 1.110 (G>A), IVS 1.1 (G>A), IVS 2.1 (G>A), Cd 8 (-AA)ve Cd 8/9 (+G) mutasyonlarının frekansları sırası ile %47.4, %15.8 ve %7.9’dur. Cd 44 (-C) mutasyonu %5.3 olarak belirlenirken Cd 5 (-CT), Cd 22 (7bp del) ve Cd44 (-C) mutasyonları nadir rastlanan mutasyonlar olarak tanımlanmıştır. Sonuç olarak başlangıç niteliğinde olan çalışmamız, Malatya’daki beta-talasemi mutasyonlarının heterojen yapıda olduğunu göstermiştir.Öğe Presence of a D8 17 B lymphocyte marker and HLA DR subgroups in patients with rheumatic heart disease(Anadolu Kardiyol Derg 2011; 11: 314-8., 2011) Karakurt, Cemşit; Celiloğlu, Can; Özgen, Ünsal; Yeşilada, Elif; Yoloğlu, Saim; Zabriskie, John; Koçak, GülendamObjective: The aim of our study was to investigate the association of HLA antigens and a non-HLA protein D8/17 with rheumatic heart disease and its pattern of cardiac involvement. Methods: This cross- sectional observational study included 35 children and 12 adult patients who have rheumatic heart disease and 35 healthy children and 12 healthy adult controls. After physical examination, all patients and control group members were evaluated with 2D and colorcoded echocardiography. B- lymphocyte D8/17 expression was tested by a flow cytometry assay. HLA genotyping was performed using polymerase chain reaction sequence-specific primers. In statistical analysis, Chi-square, unpaired t and Mann-Whitney U tests were used for comparison groups. Results: The percentage of the D8/17-expressing B lymphocytes of the patient group was significantly higher than of the control group (77.3±15.6% vs. 67.7±20.0%, p=0.013). When compared with the control group, the HLA DRB5 (38.6% vs. 13.6%, p=0.007) and HLA DRB1*15 (31.8% vs. 9.0%, p=0.008) expression levels of the patient group were significantly higher and the DRB4 expression of the patient group was significantly lower (29.5% vs. 50.0%, p=0.049). Conclusion: Our findings support the association between HLA Class 2 subgroups and rheumatic heart disease, and an association between D8/17 expression and rheumatic heart disease. Further studies including higher number of patients and control group members should be performed for the confirmation of our results. (Anadolu Kardiyol Derg 2011; 11: 314-8) Key words: Rheumatic heart disease, human leukocyte antigen DR subgroups, beta-lymphocyte D8/17 antigen, flow cytometry.Öğe Presence of a D8 17 B lymphocyte marker and HLA DR subgroups in patients with rheumatic heart disease(Anadolu Kardiyoloji Dergisi/The Anatolian Journal of Cardiology, 2011) Karakurt, Cemşit; Celiloğlu, Can; Özgen, Ünsal; Yeşilada, Elif; Yoloğlu, Saim; Zabriskie, John; Koçak, GülendamObjective: The aim of our study was to investigate the association of HLA antigens and a non-HLA protein D8/17 with rheumatic heart disease and its pattern of cardiac involvement. Methods: This cross- sectional observational study included 35 children and 12 adult patients who have rheumatic heart disease and 35 healthy children and 12 healthy adult controls. After physical examination, all patients and control group members were evaluated with 2D and colorcoded echocardiography. B- lymphocyte D8/17 expression was tested by a flow cytometry assay. HLA genotyping was performed using polymerase chain reaction sequence-specific primers. In statistical analysis, Chi-square, unpaired t and Mann-Whitney U tests were used for comparison groups. Results: The percentage of the D8/17-expressing B lymphocytes of the patient group was significantly higher than of the control group (77.3±15.6% vs. 67.7±20.0%, p=0.013). When compared with the control group, the HLA DRB5 (38.6% vs. 13.6%, p=0.007) and HLA DRB1*15 (31.8% vs. 9.0%, p=0.008) expression levels of the patient group were significantly higher and the DRB4 expression of the patient group was significantly lower (29.5% vs. 50.0%, p=0.049). Conclusion: Our findings support the association between HLA Class 2 subgroups and rheumatic heart disease, and an association between D8/17 expression and rheumatic heart disease. Further studies including higher number of patients and control group members should be performed for the confirmation of our results.